Don Kişot Arapça konuşuyordu

İspanya kralı 14 nisan 1609 tarihinde bir genelge imzaladı. Kral, İspanya topraklarında yaşayan Endülüslü Müslümanlar ile Museviler’i kapı dışarı ediyordu. 1609 eylülünde Valencia, Granada, Aragona, Catalogna, Castiglia gibi şehirlerde yaşayan Müslüman ve Musevi nüfus, dokuz yüzyıl önce atalarının geldiği Kuzey Afrika’ya geri dönüyordu. 1614’de İspanya’yı terk etmeye zorlanan İspanyol ‘moriskos’ların sayısı 300 bini aşmıştı.

'Don Kişot’un üvey babasıyım'
İspanya Kralı’nın imzaladığı genelgeden beş yıl önce 1604’de “Mançalı Don Kişot” başlıklı bir kitap yayımlanmıştı. O dönemde büyük bir ilgi gören “Don Kişot”, kapağında adı geçen kişinin özgün eseri değil Arapça’dan İspanyolca’ya kazandırılan çeviri bir yapıt diye tanıtılıyordu. Cervantes kitap için kaleme aldığı önsözde, “Don Kişot’un babası diye anılsam da gerçekte ben üvey babayım” diye not düşmüştü.

Kahramanları şövalyeler olan romanların etkisindeki yaşlı bir adamın şövalye olmaya karar vermesini anlatan Don Kişot’un sekizinci bölümünde öykünün nasıl devam edeceğini bilemeyen Cervantes, romanın kahramanını bir savaşın ortasında terk etmişti.

Cervantes günün birinde Toledo’nun kalabalık caddelerinden birinde yürürken bir tomar el yazma eser dikkatini çekiyor. Kitaplara ve okumaya meraklı Cervantes sağa sola dağılan yaprakları toplarken, Arapça dilinde yazılmış olsa da bütün eseri satın almaya karar veriyor. Bu yazma eserde anlatılan öyküyü merak eden Cervantes, Arapça bilmediği için bu dili konuşan ve İspanyolcaya çevirebilecek birini arıyor.

Sonunda bu kişiyi bulan Cervantes, “Mançalı Don Kişot”u Cid Hamete Beneneli adlı Arap bir tarihçinin yazdığını öğreniyor. Endülüslü Müslümanı evine davet eden Cervantes, 50 libre üzüm ve iki çuval buğday karşılığında Arap tarihçinin yazarı olduğu kitabın İspanyolcaya çevrilmesini istiyor. O yıllarda da bugün olduğu gibi çevirmenler düşük ücretlere çalıştırılıyordu. Cervantes’in teklifini kabul eden kişi, Benengeli’in yazdığı kitabı altı haftalık yoğun bir çalışmayla İspanyolcaya kazandırıyor.

Ya sonra? O dönem İspanya’da yürülükte olan sansüre, engizisyona. etnik ayrımcılık güden yasalara karşın Cervantes yazarı Arap olan “Don Kişot” u egzotik bir ülke yazarının kitabı diye tanıtıyor. Kitap İspanya’da büyük bir başarı elde ediyor, onlarca dile çevriliyor ve sözün kısası “Don Kişot” İspanyol edebiyatının baş yapıtlarından biri seçiliyor.

Cervantes’in ünlü yapıtı “Mançalı Don Kişot”un ardında saklı bu öyküyü Floransa’da geçtiğimiz ay düzenlenen edebiyat festivalinde okurlarına aktaran Alberto Manguel*, Don Kişot’un Arap karşıtı önyargılardan yoksun olmadığına vurgu yaparak Cervantes’in kahramanlarının dönemin İspanyol kültüründe baskın olan “moreskos”lara karşı ulusal duyguları paylaştığını anlattı

Endülüslü Müslümanları İspanya’dan göç etmeye zorlayan genelgenin kral tarafından imzalanmasından altı yıl sonra 1615’de Cervantes, Don Kişot’un ikinci bölümünü yayımlıyor. 54. bölümde okuru Sanço’nun hemşerisi Ricote* ile tanıştırıyor. Ricote de İspanya’dan sürgün edilenlerden biri. Ancak İspanya’ya hacı kılığına bürünerek geri dönüyor. Sanço’ya kendisi ve öteki sürgün edilenlerin Kuzey Afrika’da hoş karşılanmadıklarını, yurt dışındayken İspanya için ağladıklarını anlatıyor. Ricote, ”Sonuçta biz İspanya’da dünyaya geldik, İspanya bizim anavatanımız.” diyor.

[email protected]

**********************************************************************
*Arjantinli yazar ve çevirmen Alberto Manguel, bu metnin genişletilmiş şeklini geçtiğimiz 12-14 haziran günlerinde Floransa’da düzenlenen Edebiyat Festivali’nde dinleyicilerle paylaştı.

*“Don Kişot” taki ana karakterlerden biri olan Ricote. Sanço’nun arkadaşı. İspanya’dan aforoz edilen Ricote daha sonra Alman hacı kılığında geri dönüyor.