‘Diabetes Mellitus’

Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun 2011 tarihli son raporuna göre dünyada 350 milyon kişi Tip 2 diyabet hastası*. Rapor geçtiğimiz yıl, 6 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle yaşama veda ettiğini yansıtıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise diyabet, 2030 yılına kadar Avrupa’da ölüme neden olan hastalıklar arasında dördüncü sıraya oturacak.

Türkiye ve İtalya’da da diyabet, bir salgın hastalık hızıyla tırmanıyor. Çizme’de resmi rakamlar, 65-74 yaş grubunda 3 milyonu aşan diyabet hastasının var olduğuna, bu kişilerin ülke nüfusunun yüzde 12’sini oluşturduğuna işaret ediyor. 1 milyon dolayındaki vatandaş ise diyabetli olmasına karşın hastalıığından henüz haberdar olmadığı gerekçesiyle tedavi görmüyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun raporuna göre Türkiye’de 2 milyon 650 bin diyabet hastası mevcut. 2 milyon 850 bin kişi de risk grubunda bulunuyor.

Tıp 2 diyabet hastalığının tedavisinde ilk aşamada diyet ve spor öneriliyor, tedavi daha sonra ağızdan alınan ilaçlarla devam ediyor, pankreasın Tıp 1 diyabet hastalığındaki gibi insülin üretemediği ya da yetersiz ürettiği aşamada ise insülin tedavisine geçiliyor. Ancak önce Küba ardından İtalya’da yapılan klinik bir araştırma, Tıp 2 diyabetin makrobiyotik beslenme ve sağlıklı bir yaşam şeklinin seçimiyle önlenebildiğini, birçok örnekte iyileştiğini ortaya koydu.

İtalya’da makrobiyotik beslenme kültürünün mimarı Mario Pianesi, otuz yıl önce bu tür bir beslenme şekliyle diyabetin önlenebileceğini, birçok hastada iyileşme sağlanabileceğine vurgulasa da, o dönemde ne İtalya ne başka bir Avrupa ülkesinde makrobiyotik diyet ve diyabetin tedavisinde bu çerçevede bilimsel bir araştırma yapılabilmesi için uygun bir zemin bulamadı.

Makrobiyotik beslenme
Mario Pianesi, Avrupa’da makrobiyotik diyetin yararları ve olumlu sonuçları karşısındaki ilgisizliğin ardından bu diyabet tedavisinde doğal bir yolun önünü açabilecek makrobiyotik diyetle ilgili klinik araştırmalarda Asya, Afrika ve aralarında Küba’nın da yer aldığı bazı Güney Amerika ülkelerinin bilimsel enstitüleriyle işbirliğine gitti.

Küba’da 2000 yılının başlarında menenjit aşısı üreten Finlay Enstitüsü ile İtalya’da makrobiyotik diyet ve kültürün savunucusu Mario Pianesi arasında gelişen bilimsel işbirliği, bu ülkede otuz Tıp 2 diyabet hastası üzerinde denenen klinik bir araştırmanın gerçekleştirilmesini sağladı. Küba başkenti Havana’da Finlay Enstitüsü’nde beslenme uzmanı olarak görev yapan ve Tıp 2 diyabet tedavisinde makrobiyotik diyet araştırmalarına başkanlık eden Kübalı doktor Carmen Porrata Murray’ın yönetiminde 3’er ve 6’sar aylık dönemlerde makrobiyotik bir diyet uygulayan diyabet hastalarının bu sürecin sonunda iyileştikleri gözlendi. Daha önce ilaç kullanan ya da insülin yapan hastaların ilaç ve insülin kullanmayı terkettiği, insülin rezervleri tükenme aşamasındaki bu hastaların rezervlerinin yeniden insülin üretebilecek düzeye geldikleri gözlendi.

"İskandinav Yürüyüşü" diyabet tedavisinde yarar sağladığı kanıtlanan spor etkinliklerinden biri

İtalya’dan çok uzakta Küba’da gerçekleştirilen bu klinik uygulama ve sonuçları konusunda İtalya’daki tip dünyası bilgi sahibi değildi ve sessizliğini koruyordu. Ancak Küba’dan gelen olumlu bilgileri dikkate alan Roma’daki Uluslararası Diyabet Araştırmaları Merkezi (CİSD) Havana’da Carmen Porrata Murray’ın diyabet tedavisinde uyguladığı makrobiyotik beslenmeyi ilk kez İtalya’da 24 diyabetli üzerinde denedi. Küba’da daha önce uygulanan ve diyabet tedavisinde olumlu sonuçlar veren araştırma, İtalya’daki klinik denemede de diyabetle mücadele eden hekimleri hoşnut bırakan sonuçlar sağladı.

Makrobiyotik beslenme
Roma’daki CİSD, önümüzdeki günlerde düzenleyeceği bir basın konferansıyla İtalyan profesör Francesco Falluca ve Kübalı meslektaşı Carmen Porrata Murray’ın gözetiminde yürütülen Ma-Pi 2 başlıklı araştırmanın sonuçlarını açıklayacak. 24 hasta üzerinde, 22 gün boyunca uygulanan makrobiyotik diyette, tıp 2 diyabetlilere ıntegral tahılların ağırlikte olduğu bir diyet uygulandı. Bu beslenme tablosunda kara pirinç, darı, arpa, aralarında havuç, soğan, lahana, brokoli, karnıbahar, turp, maydönöz, salgam yaprağının yer alıdığı sebzeler, nohut, mercimek, barbunya fasulyesi, siyah fasulye gibi bakliyatlar verildi. Rafine şeker içeren her türden tatlı yiyecek ve içecek ve beyaz piriçin yasak olduğu makrobiyotik diyet uygulayan 24 hastanın, şeker, kolestrol, trigliserid vs değerlerinin üç hafta içinde normal sınırlar düzeyine ulaştığı gözlendi.

İtalya’daki Uluslararası Diyabet Araştırmaları Merkezi, doğal yöntemler ve diyetle birçok diyabetlinin iyileştiğini, bazı ileri durumlardaki vakalarda alınan ilaç ve insülin düzeyinin en aza indirildiğine dikkate çekilerek, bu yöntemle tedavi edilen Tıp 2 diyabetin ülke ekonomilerine ekonomik bir yük olmaktan çıktığı, dünyada bir salgın hızıyla yayılan diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar ve insülinlerden kazanç sağlayan ilaç firmalarının da bu pastadan pay alabilmelerinin önünün kesilebileceğine vurgu yapılıyor.

Küba makrobiyotik beslenmeyi patentledi
Diyabet tedavisinde makrobiyotik beslenmenin önemini en erken kavrayan ülkeleden biri olan Küba’da Mario Pionieri’nin savunucusu olduğu makrobiyotik diyet, on yıldır bu ülkenin sağlık sisteminde Tıp 2 diyabet tedavisinde uygulanıyor. Bu diyet, diyabetin yanı sıra lösemi ve çeşitli kanser hastalıkları (özellikle bağırsak kanseri) ve başka birçok kronik hastalığın tedavisinde de uygulanıyor. Kübalı doktor Carmen Porrata Murray’ın verdiği bilgiye göre, bugüne kadar 15 bin diyabet hastası bu doğal yöntemle tedavi edildi. Sağlıklı beslenme yöntemini seçen bu hastaların diyabeti, klinik açıdan iyileşti ve bu önemli girişim Küba’da bilimsel açıdan patentlenerek belgelendi.

Küba’daki bu deneyim, İtalya’da “Makrobiyotik. Ma Pi. Küba’da 10 Yıllık Bir Deneyim 2001-2011/Edizioni La Pica” adli kitapta yayımlandı. Tıp 2 diyabetin doğal yöntemlerle iyileşebileceğini savunan bilimsel araştırmaları okura ileten bu kitabın Türkçeye çevrilmediyse çevrilerek kazandırılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Milano’da katıldığım diyabet ve karbohidrat tüketimini eksen alan bir toplantıda konuşmacı doktorlardan biri, diyabetin çok eski çağlardan beri tanınan bir hastalık olduğunu aktarmıştı. Toplantıyı izleyen bir diyabet hastası, “Antik çağlarda şeker nasıl ölçülüyordu?” diye sordu. Doktor, “O yıllarda elbette şeker düzeyini ölçen aletler yoktu. Hekimler, hastanın idrarından bir miktar içiyordu. İdrar bal gibi tatlı ise, hastaya diyabet teşhisi konuluyordu” diye yanıtladı. Diyabetin tarihini bir yana bırakacak olursak, dünyada milyonlarca insanın Tıp 2 diyabetle dost olmayı kabullenmeye çalıştığı günümüzde bu güç mücadeleye bilim insanlarının doğal bir çözüm getirmesi, birçok diyabet hastası ve yakını için
güzel bir haber olabilir.

*Tıp 2 diyabet: İnsüline bağlı olmayan, erişkin diyabeti diye de tanınan ‘diyabetes mellitus’. Bu hastalarda ilerleyen şekilde beta hücre bozukluğu ve ensulin direnci vardır, Tıp 22 diyabetlilerin üçte biri, yaşamı boyunca insülin kullanmak zorunda kalır.

Bilgi için:
İstituto Finlay /Küba: www.finlay.sld.cu

[email protected]