Bebek hırsızları

Gazeteci-yazar Piero Badaloni, “İn nome di Dio e della Patria/Vatan ve Tanrı Adına” başlıklı kitabında İspanya’da Franco döneminde başlayan ve 2 binli yıllara kadar devam eden bebek hırsızlığının öyküsünü belgelere dayanarak anlatıyor. Castelvecchi yayınevinden çıkan kitap, faşist idarenin yanı sıra daha sonra demokrasiyle yönetilen İspanya’da, skandal boyutuna ulaşan çalınan bebekler konusunu incelerken, yıllardır kurbanların haklarını korumaya çalışan ama seslerini duyurmakta zorlanan derneklerin sözcülüğünü üstleniyor.

300 bin bebek çalındı
İspanya’da doğumların hemen ertesinde genç annelerden öldükleri iddiasıyla alınan, çoğunlukla çocuk sahibi olamayan asker ailelerine satılan çalınan bebeklerin öyküsü Franco’nun iktidarda olduğu dönemde başlıyor. Bu dramatik öykü, bir tek faşist yönetimle sınırlı kalmıyor. Belgeler, demokratik yönetim döneminde de İspanya’da bebek hırsızlığının tırmanarak sürdüğünü, 2 binli yılların başlangıcında çalınan bebeklerin sayısının 300 bini aştığını vurguluyor.

“Jose’ bebek öldü dediler”
Piero Badaloni’nin belgeler ışığında kaleme aldığı kitapta İspanya’da bebek hırsızlığının en yoğunlaştığı dönemin 1950’ler ile 1960’lar arasında olduğu ifade ediliyor. Bu skandalı günışığına çıkarmak amacıyla düzenlenen bir protestoda boynunda, “Çocuğum 14 mayıs 1984’de çalındı” yazılı karton taşıyan bir kadın Badaloni’nin dikkatini çekiyor. Franco’nun ölümünden on yıl sonra kayıplara karışan binlerce çocuktan bir başkası. Protestoya katılan anneyle konuşuyor Badaloni, İspanyol anne, “Evde doğum yaptım. Bebeğim 7 aylık dünyaya geldi. Hastaneye götürdük. Nen yazık ki kaybettik. Genç annesin, başka çocukların olur, onu unut şimdi.” dediklerini aktarıyor yıllar sonra. 1984 mayısında erken doğum yapan anne, Cristina Moracho’ydu. Erkek bebeğin adı ise, Jose’.

Doktorlar ve rahibeler, şebekenin içindeydi
İspanya’da faşist idare döneminde başlayan bebek hırsızlığı neden sonraki yıllarda da devam ettiği sorusunu Moracho şöyle yanıtlıyor, “Bebekler apartman fiyatına satılıyordu. Her şeyin ucunda para var. Bebek hırsızlığının önü kesilmedi çünkü karlı bir işti, bu trafiğe yön verenleri, zengin ediyordu. Bu normal bir trafikti İspanya’da. Ulusal ölçekte 127 hastane ve klinik bu skandala ortak oldu!”.

Badaloni,1987 yılına kadar kökeni Franko dönemine kadar uzanan skandalı ortaya çıkarmak adına adım atılmadığını paylaşıyor. Çalınan bebekleri evlat edinenler genelde asker aileleri ya da Franko rejimiyle barışık yaşayan çiftlerdi. Faşist yönetim döneminde çocuk sahibi olamamak rejim tarafından bir tür lanet gibi algılanıyordu. Franko rejimine yakın doktorlar ve rahibeler bu şebekenin özneleriydi, hastaneleri ve klinikleri bermuda üçgenine çeviren bu skandalın ardında onlar vardı. Diktatör Franco’nun emirlerini yerine getiren din adamları askeri birlik gibi görev görüyordu. Komunistler ve genç annelerden çalınan bebekler, bir süre sonra alınıp satılan ticari bir ürüne dönüştü.

Günümüz İspanyası’nda sayıları 20’yi aşan dernek 1950’lerden 2 binli yıllara kadar annelerinden öldüğü iddiasıyla çalınıp asker ailelerine satılan çocukların izini sürerken, arşivlerin açılmasını talep ediyor. Zapatero’nun yönetiminde devlet arşivinde saklı belgelere kısmen de olsa ulaşılabilirken Rajoy’un İspanyası’nda soruşturma kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Madrid Belediyesi’nde bebek hırsızları konusunda bir ofis açılsa da bu skandal İspanya’nın yarası konumunda.

Çalınan bebekler konusunda çözümü Papa Francesco’ya bir mektup yazmakta arayan birçok dernek şimdilik bir yanıt alamasa da İspanya umutla bekliyor. İrlanda’da katı bir Katolik eğitimden geçen ve hamile kalan genç annelerden Franko İspanyası’ndaki gibi koparılan, ABD’de varlıklı ailelere satılan çocukların öyküsünü beyazperdeye getiren “Filomena” filmindeki gibi İspanya da binlerce çocuğun sır olan öyküsünü geç de olsa araştırıyor.

[email protected]