'Bütün bu tuhaf, ipten kazıktan kurtulmuş karakterler yıllar sonra cumhuriyetin kurucu partisi CHP’yi yönlendirmenin bir yolunu buldu. Baş sorumlusu Kemal Kılıçdaroğlu’dur.'

Kılıçdaroğlu projesinin alamet-i farikaları

Hekimdi aslında. Ama nedense reklamcılığa merak saldı. Bu işe girmek için MHP en iyi kapıydı. Ülkücü harekette “Cemal amca” olarak tanınan ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun kankası olan Cemal Bölücek'in oğluydu nihayetinde. Ağabeyi Hasan Bölücek de tanınmış bir ülkücü militandı. Küçük partilerde “reklamcılık” stajını yaptıktan sonra MHP’nin kapısını çaldı. Referansları yeterliydi, Devlet Bahçeli’ye danışman oldu, MHP’nin seçim kampanyasını da o yürütecekti. Yıl 1999’du. Onun yürüttüğü kampanyanın ardından MHP oylarını yükseltti. Artık “yaratıcı yönetmen” olmuştu.  

Genetik ülkücü Rasim Bölücek, 2011’de, demek ki Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanı koltuğuna oturmasının hemen ardından CHP’ye davet edildi. Artık danışmanlık hizmetini Kemal Kılıçdaroğlu’na verecekti. Kolları sıvadı, değişik sağ partilerde görev almış kişilerden profesyonel bir ekip oluşturdu. Hoş zaten CHP’de herhangi bir tanıdığı yoktu. Sağdan gelmişti, sadece sağcıları tanıyordu. Transferin amacı da “sağ seçmenle CHP arasında ortak bir dil oluşturarak, bu kesimdeki seçmen sayısını artırmak” olarak açıklanmamış mıydı? İş, solcunun bileceği iş değildi yani. 

Danışmanın yol göstermesiyle önemli adımlar attı çiçeği burnunda CHP başkanı. Bunlardan biri ülkücü Mansur Yavaş’ın Ankara Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesiydi. Yavaş o seçimde, ülkücü-tilkici-dinci Melih Gökçek’e yenildi. Yenilginin ardından CHP’den istifa edip ülkücü hareketin şefkatli kollarına geri döndü.  

Danışmanımız 2015 Ağustosu'ndaki AKP-CHP koalisyon görüşmelerine de Kılıçdaroğlu’nu temsilen katıldı. Bu da CHP tarihindeki ilklerden biriydi. Bundan daha büyüğü yine bir MHP’li olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yaptırmaktı. MHP zaten dünden razıydı. Kılıçdaroğlu ise ülkücü danışmanı ne diyorsa tereddütsüz yerine getiriyordu. Şu meşhur “Ekmek için Ekmeleddin” saçmalığını da ülkücü danışman bulmuştu. Güya Ekmeleddin seçilirse ekmeği “bölücek”ti. Fakat sol-laik seçmen ayağını sürüyerek gitti sandığa, Tayyip Erdoğan açık ara kazandı haliyle. Ekmek başka zaman bölünecekti. Ekmeleddin İhsanoğlu seçimi kaybedince de peşini bırakmadı Kılıçdaroğlu, CHP’den milletvekili adayı yapmak istedi. Ancak Ekmeleddin ekmeğini MHP’nin kapısında aramayı tercih etti. Rasim Bölücek ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarihi başarısıdır.  

Kemal Kılıçdaroğlu o gün bugündür bir yolunu bulup sağ seçmeni tavlamaya çalışıyor. Başarılı olamadığı kesin ama vazgeçmediği de bir o kadar kesin. Sağcı, dinci, Fethullahçı danışmanlar ordusu harıl harıl çalışıyor bunun için. 

***

Biz ekmeği bölüşmeyi sürekli ertelesek de bölüşenler var bu vesileyle. Rasim Bölücek CHP’den danışman maaşı alıyordu almasına ama o maaş verdiği akılları karşılayamazdı. Mansur Yavaş ikinci kez aday olup kazanınca yeni bir kapı da açılmış oldu. Yavaş’ı CHP’den aday yapan Bölücek’ti, çok yakınlardı. Kılıçdaroğlu’nun talimatı üzerine, bizim “yaratıcı yönetmen”i Ankara Belediyesi’nin en akçalı işlerinin döndüğü Metropol İmar A, Ş.’nin yönetim kuruluna üye atadılar. Yalnız bir sorun vardı, Ankara’da olması gereken elemanın adresi Manhattan, New York olarak görünüyordu. Yandaş basın basınca, oralara kulis için değil tedavi için gittiği açıklandı. Hastaydı. 

Buruda bir paranteze ihtiyaç var: Hikâyeye palas pandıras giriş yapan Metropol İmar A.Ş. yakın dönem siyasi tarihimizin en önemli şirketlerinden biri. Benim “Öteki İslam” kitabımda var, bu şirket 1980’li yıllarda “psikolojik harp” ile iştigal eden Genelkurmaya bağlı Toplumla İlişkiler Başkanlığı (TİB) şebekesinin örtülü adresiydi. Kapısından giren belediye adına ucuz konut yapan şirkete geldiği izlenimine kapılıyordu. İçeride sivil giyimli subaylar Genelkurmay adına psikolojik harbe komuta ediyorlardı. Psikolojik harp dedikleri toplumun dinselleştirilmesi girişimiydi. Toplum, Metropol İmar AŞ’deki karargâhtan bombalanmış, sağcılaştırılmış ve yobazlaştırılmıştı. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağcı-ülkücü danışmanını finanse ederek halkımızın bu sağcılıktan ve yobazlıktan bir kurtuluş yolu bulmasına yardım ediyordu!

***

Danışmanın izini takip ediyoruz. İki yıl önce eski MİT’çi ve daimî ülkücü Enver Altaylı gözaltına alındı. Hakkındaki yakalama kararı “FETÖ” mensubu ve eski MİT görevlisi Mehmet Barıner'in ifadeleri üzerine verilmişti. Kararı duyup iki gün boyunca kaçmayı başaran Altaylı, yakalanınca ifadesinde “biri iki gün dinledikten sonra teslim olacaktım” dedi. Altaylı’nın telefonunda yapılan incelemede yakalanıncaya kadar geçen iki günde ABD’deki 12 ayrı kişiyle 152 görüşme yaptığı belirlendi. Bu görüşmelerin 53’ü CIA’nın eski yöneticilerinden Alan Fiers ile, 14’ü ise bizim danışman ve “yaratıcı yönetmen” Rasim Bölücek ile yapılmıştı. Araştırma genişletildi, Altaylı ile Bölücek arasındaki görüşmelerin 1159 adet olduğu anlaşıldı. Bölücek mahkeme safahatında görüşmeleri doğruladı, “Enver Altaylı hiperaktiftir, günde 10 kez arar” diye gerekçelendirdi durumu. Pek sıkı fıkıydılar. 

Hoş, hangi ülkücü değildi ki? Bir başka ülkücü şöyle özetledi durumu: “Enver Altaylı'yla bir şekilde görüşmüş olanlar bir adım öne çıksın talimatı verseniz, milliyetçilerin arasında arka sıralarda kalan pek çıkmaz. Sadece milliyetçiler değil, özellikle sağın diğer partilerinin yönetici takımının pek çoğu için geçerlidir bu…” Fethullah Gülen için de geçerliydi aynı bağlantı. Gülenle görüşmeyen sağcı yoktu. Kemal Kılıçdaroğlu’nu, şimdilik, hariç tutuyoruz. Tabii, “görüşmesine gerek var mı” bir sorudur. Yalnızca Rasim Bölücek değil, Kılıçdaroğlu'nun başka pek çok danışmanı “FETÖ bağlantısı” iddiasıyla yargılandı, sorgulandı. Ülkede bunun pek çok davada mahkûmiyet için yeterli bir illiyet bağı sayıldığını biliyoruz. Bakarız.

***

Gelelim danışmanın kankası Enver Altaylı’ya. O da bir ülkücü ve eski ünlü bir MİT’çi. 1977-1980 arasında MHP’nin Hergün gazetesinin başyazarı. Orta Asya cumhuriyetlerine Türkçülük yaymakla görevlendirildi vaktiyle. Fakat Orta Asya’da onun yaymaya çalıştığı Türkçülüğü benimsemeye hazır kimse olmadığını çabuk anladı. Orta Asya’da çalışırken CIA ile, belli ki Fethullahçılarla da, yakınlaşmıştı. Bu bağları hiç koparmadı, korudu.   

Orta Asya’daki CIA sorumlusu ise Ruzi Nazar’dı. Onun da çok ilginç bir hikayesi var. Nazar, bir Özbek’ti, gençliğinde Komünist Parti üyesiydi. 1941’de Kızılordu’ya alındı. Kısa bir eğitimin ardından Nazilere karşı cepheye yollandı. Savaşta Nazilere esir düştü. Naziler Ruzi’deki saf değiştirme eğilimini görmüştü. Üzerinde çalıştılar, Nazi saflarına geçti ve Kızılordu’ya karşı savaşmaya başladı. Hitler’in Türkistan Lejyonlarının en parlak isimlerinden biri olmuştu. Savaştan sonra da Sovyet düşmanlığına devam etti. Amerika’ya yerleşti. Columbia Üniversitesi’ndeki Ortadoğu Enstitüsü’nde çalışmaya başladı, burada birçok Türk diplomat ve devlet adamı ile tanışma imkânı buldu. 1959’da Türkiye’ye atandı, uzun yıllar Ankara’da çalıştı. Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye üzerinden yürütülen soğuk savaş faaliyetlerin planlayıcısı ve uygulayıcısı oldu.

Nazar, Enver Altaylı ile de bu dönemde tanıştı. Altaylı, Harp Okulu öğrencisiyken okul komutanı Albay Talat Aydemir’in darbe girişiminden dolayı 1963’te okuldan atılan subay adaylarından biriydi. Eğitimine İstanbul Hukuk Fakültesi’nde devam etti. Bir taraftan da Yeni İstanbul gazetesinde çalışıyordu. “Baba dostu” dediği Ruzi Nazar ile de burada tanıştı. 1968’de onu MİT Müsteşarı Fuat Doğu’ya tavsiye eden Ruzi Nazar’dı. Ülkücü Altaylı böylece CIA tavsiyesiyle MİT ajanı olmuştu. Altaylı, 2013’te “Ruzi Nazar: CIA’nın Türk Casusu” adıyla bir de kitap yazdı, komünizmle mücadele serüvenlerini anlattı. Bütün sağcıları birleştiren ortak paydadır. 

Bütün bu tuhaf, ipten kazıktan kurtulmuş karakterler yıllar sonra cumhuriyetin kurucu partisi CHP’yi yönlendirmenin bir yolunu buldu. Baş sorumlusu Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 

***

Malum, CHP’nin mevcut başkanı halka kurt işareti yapmayı çok seviyor. Yakın zamana kadar bunu bir politikacı hoşluğu veya gevşekliği sananlar çoğunluktaydı. Fakat geçen gün “türbanı yasalaştırma” videosunda masa üzerine özenle “Türkçülüğün Esasları” ve tesbih yerleştirildiği görülünce anlaşıldı gevşeklikten kaynaklanmadığı. Bunlar Kılıçdaroğlu projesinin alamet-i farikalarıydı. Bu Bölücekler, Ekmeledinler, Mansurlar, Akşenerler falan normal işler değil. CHP genel merkezinde kime el atsak ya ülkücü ya Fethullahçı çıkıyor, rastlantı saymamız imkansızdır. 

Adaylığa soyundu ya, Türk ve Müslüman olduğunu ispat etmeye çalışıyor aklı sıra. Peygamber sülalesindenmiş de Türk soyluymuş da… Ama farkında değil, camiye imam, ülkü ocaklarına stajyer militan aramıyor halk. Yaralanmış cumhuriyete merhem, tecavüz edilmiş laikliğe ilaç arıyor. 

Öyle “Türkçülüğün Esasları”yla, türbanla falan olmaz o da. Danışman arıyorsa Zafer Toprak’ın veya Taner Timur’un kapısını çalsın. Bizim Korkut Hoca var, müthiş çalışkandır. CHP genel başkanına biraz laiklik, cumhuriyet, devrim tarihi ve solculuk öğretir. Yoksa biz vura vura öğreteceğiz!