İşgal kabak gibi ortada, özgürlüğümüz uçtu gitti elimizden. Böyle bir türkü tutturacağız mecbur. Unutmayın, işgalci kokarcalarla mücadelede her yol mübahtır!

İşgalci kokarcalara karşı

Yıl 2020. Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in İtalyan fındık tekeli Ferrero’nun fındık pazarında haksız rekabete yol açtığı iddiasıyla yaptığı şikâyete Rekabet Kurumu’ndan yanıt geliyor. Yanıtta Ferrero’nun fındık ihracatının yüzde 30’unu yaptığı bu nedenle herhangi bir manipülasyon faaliyeti olup olmadığının incelenmesine gerek olmadığı söyleniyor. Oysa Ferrero’nun Karadeniz fındığının tek efendisi olduğu gün gibi ortada. Öyle ki Ferrero kendisinden hemen sonra gelen iki şirketin ihracatının toplamından fazla pay sahibi fındıkta. Buna fındık alımı için kullandığı taşeronlar dahil değil üstelik. Hepsi toplandığında fındık ihracatının yüzde 50’si Ferrero’nun tekelinde. Tartışmasız ve acımasız bir tekel bu. Fındık fiyatlarını belirlemek için yeter de artar bile. 

Yıl 2022. İki yıl önce Ferrero’nun tekel oluşturmadığını iddia eden Rekabet Kurumu eldeki bulguları ciddi ve yeterli bularak şirket hakkında soruşturma açılmasına karar veriyor. Ferrero’nun pazarı maniple ettiği konusunda kuşkulanmış kurum nedense. Tekel olmuş mu olmamış mı bakacak, soruşturmanın özeti bu. 

Yıl 2024. Rekabet Kurulu, Ferrero hakkında yürüttüğü soruşturmayı, “alınan taahhüt üzerine” sonlandırma kararı alıyor. “Taahhüt” dediği şu; şirket tekelci konumunu fiyatı baskılamak için kullanmayacağı sözü veriyor. Vekil Mustafa Adıgüzel “Bir daha yapmayacağım demek ‘yaptım’ demektir” diye itiraz ediyor karara. Yani Ferreo suçunu kabul ediyor ama bir daha işlemeyeceğini söyleyince dosya kapatılıyor. 

Ferrero hakkında yaklaşık bir buçuk yıl devam eden o soruşturma sırasında fındığın fiyatı 125 Tayyip Lirasına kadar, yaklaşık 4 dolar, yükseliyor. Fındık çiftçisi rahat bir nefes alıyor. Soruşturma kapatılınca fındık fiyatı yeniden baş aşağı gidiyor. Fındık fiyatını Ferrero’suz düşünemeyiz demek ki. 

Bu İtalyan tekeli 50 bin üreticiyle doğrudan ilişki içinde, devlet ve devlet bürokrasisi ile sıkı fıkı. Öyle ki Tayyip Erdoğan 800 milyon lira teşvik verdirdi tekel Düzce'de fındık kırma fabrikası kursun diye. O fabrika küçük pek çok fabrikanın felaketi oldu. Ferrero şirketi dünyanın 23. büyük şirketi haline geldi bu yağmaya dayanarak. Karadenizli aileler ise ay sonunu getiremiyor onların yağması sayesinde.

***

Fındık alımı taban fiyatı Tayyip Erdoğan tarafından, Tayyip Lirası olarak belirleniyor. Fakat yeterli sayıda TMO, Toprak Mahsulleri Ofisi, bulunmadığı için üretici fındığını devlete satamıyor, beklemeye mecali olmadığından tüccara daha düşük fiyattan satmak zorunda kalıyor. Tabanın tabanı var yani. Zaten taban fiyatları da maliyetin altında belirleniyor artık. Tezgâh sağlam. Fiyatı Saray belirliyor. Alıcı Fiskobirlik’in Yönetim Kurulu Başkanı AKP milletvekili, Ferrero’nun dışındaki alıcılar AKP’li. Fındığın 4 doların altında sürünmesinin özeti bu. 

Bir de “rekolte oyunu” var. Diyelim rekolte 800 bin ton olarak tahmin edildi ve açıklandı. Rekolte yüksekse fiyat düşüyor. Zaten o rekolte tahminleri genellikle tutturulamıyor. Hava kurak gitti diyelim, rekolte 600 bin tonun altına düşüyor. Fakat ne hikmetse rekolte düşüp fındık miktarı azalınca da fındık fiyatı artacağına azalıyor. Çünkü piyasayı Ferrero kontrol ediyor. Fındık üreticisinin 4 dolar olması için dua ettiği fındığın kilosu ABD’de 26 dolardan satılıyor. Türkiye, tabii Karadeniz halkı işte böyle soyuluyor.

***

Şinasi Kara bu konulara akıl yoran, yazan çizen bir fındık üreticisi. Şöyle anlatıyor fındığın içine düştüğü kısır döngüyü: 

Fındıkçılık zor iştir. Yediğiniz kabuklu fındığın her tanesine, en az bir kere insan eli değiyor. Maalesef fındık işine teknoloji giremedi. Toplama elle yapılıyor. 

Fındıkçının borçlanmadan sezonu sonlandırması imkansızdır. Fındık bahçesinde her şey peşin para ile yapılır. Gübre ve ilaç peşin para ile alınır. İşçi peşin para almadan çalışmaz. Ailenizde yeterli çalışan yok ise nakte sıkışmanız kaçınılmazdır. Nakte sıkışan müstahsil, bankaya gider. Üreticinin bankadan kredi alması zordur. Bu zorluğu herkes aşamaz. Mecburen, tüccara gider. Tüccar, ticaret yapmaz, tefecilik yapar. Fındık ticareti, tefecinin alacağını tahsil etmesi için göstermelik bir iştir. Tefecilik girdabından kurtulabilen fındık üreticisi sayısı yüzde 10 seviyesini geçmez. Üreticinin yüzde 90’ı fındığını tefeciye götürmek zorundadır. Başka türlü kredi bulamaz. Bu nedenle, fındık piyasasında serbest piyasa kuralları işlemez. Tefeci, fındığı satın alırken hem fiyatını hem de randımanını düşük tutmayı becerir… 

İşçiliği de zordur. Biraz durumu iyi olan amelelik yapmaz. Çünkü, fındık ameleliği zor iştir. Bahçeler böcek doludur. Fındık tozu da cabası. Bahçeye giren terler, ter tozu çeker. Toz örtü gibi insan bedenine yapışır….

Peki bu kısır döngü neden kırılamıyor? Çünkü egemenlerin amacı “plantasyon” türü tarımsal üretime geçmek. Çay, muz, kahve gibi “kitlesel tüketim mallarının” üretimleri, yüzde 90 oranında plantasyonlarda gerçekleştiriliyor. Sıra fındıkta. 

Plantasyon üretimi, geniş araziler üzerinde yapılan kitlesel bir üretim. Şirketler teknolojinin ve çok üretmenin verdiği maliyet avantajı sayesinde büyük kârlar elde ediyor. Bunun için tekel kurması ve kârını maksimize etmesi şart. Tabii bunun için de toprağa bir şekilde el koymalı, yerli üreticileri mülksüzleştirip, proleterleştirmeli. 

Biliyoruz silah zoruyla yapamazlarsa, piyasa şartlarını kullanarak yaparlar bu mülksüzleştirmeyi. Geçinemeyen köylü toprağı bırakıp büyük şehirlere akıyor. Geride kalanlar da fındıktan elde edilen gelir ile geçinemiyor. Toprak mülkiyeti göçle, nüfus artışıyla bölünüp parçalanıyor. Fındık fiyatının düşük tutulmasının böylesine yıkıcı sonuçları var. Fındıkçı için yapılacak tek şey toprağı kaderine terk etmek. Toprak kaderine terk edildiği zaman, plantasyon şirketleri devreye giriyor. İlk yaptıkları iş, boş kalan arazileri kiralamak. Ordu’da, Giresun’da işler işte bu aşamada. Kiralanan arazilerin zamanla kiralayanların eline geçmesi kaçınılmaz. Plantasyon üretiminin koşulları işte böyle hazırlanıyor. 

Şinasi Kara diyor ki, “toprak özgürlüktür. Fındık müstahsili, toprağını ve beraberinde özgürlüğünü kaybediyor…” Toprağını kaybeden Karadenizli köleleştiriliyor. Demek sorun fındık değildir, sorun özgürlüktür. 

***

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de “kokarca salgını” baş gösterdi bölgede. Yeşil kokarca böceği dadandı fındığa.

Fındık kabuğunun içindekini yiyip bitiriyor kokarca. Bu da randımanı düşük fındık demek. Randıman düşünce fiyat da düşüyor haliyle. İşte başka bir kısır döngü. 

Fındık bahçeleri yeşilliklidir. Otla birlikte pek çok yabani bitki de vardır o yeşilliğin içinde. Çiftçi fındığı çok olsun diye azotlu gübre atar bahçesine çünkü. Azotlu gübre, bahçedeki tüm yabani bitkileri azdırır, bahçe geçilemez hale gelir. Salacak hayvanın yoksa bir çözüm üretmen gerekir. Bir pestisit olan “ısırgan otu ilacı” öyle çıktı ortaya. Yabani bitkileri önlemek için bahçeye atılan ısırgan otu ilacı bahçedeki börtü böceği de öldürdü haliyle. Zehirlenmiş böcekleri yiyen kuşlar da öldü. Kuşlar ölünce zararlı böcekler arttı. Dal kurdu, yeşil fındık kokarcası böyle böyle yayıldı. Onları öldürmek için de bir başka zehir tutturacaklar ellerine. O zehri kullanınca bugünün zararlıları ölecek ve yarının zararlıları için yol açılacak. Doğayla düz olmadan çözülemeyecek bir sorun bu. Çitçinin toprağa, doğaya, ota, börtü böceğe saygı duymayı yeniden öğrenmesi lazım bu döngüden çıkmak için. Doğa mücadele edip yenebileceğiniz bir şey değil çünkü. İnsan da o doğanın bir uzantısı. Çözüm burada, bunu anlamakta… 

Yani işgalci kokarca salgınının arkasında da Ferrero türü tekellerin doğayı toplumu yağmalaması var. Fındığı yağmalayan tekelle, çiftçiyi zehre mahkûm eden tekelin el ele vererek yarattığı bir cehennem bu. 

Üretici bu organize saldırı karşısında örgütsüz, sahipsiz, bir başına. Amansız bir fırtınaya yakalanmış taka gibi oradan oraya sürüklenip duruyor. O sırada Ferrero biçare fındıkçının önümüzdeki 50 yılına belirleyecek altyapıyı kurmuş, fındığın yeni nesil ağası ve paşası olmuş vaziyette. Haliyle ortalıkta tarifsiz bir çürüme kokusu… 

***

Bu acımasız düzeneğin kurulmasında AKP’nin, özellikle AKP’li Cüneyt Zapsu’nun payı büyük. Zapsu bir büyük fındık tüccarı. İşlerini AKP iktidarında büyüttü, Oltan Gıda ve Balsu gibi büyük fındık alım şirketleri kurdu. Bu şirketlerin büyümesi için ta 1938’de kurulan Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin, FİSKOBİRLİK, etkisizleştirilmesi gerekiyordu. AKP’nin ilk icraatlarından biri FİSKOBİRLİK’in gücünü kırmak oldu. Kuruma verilen kredileri kesti, üreticiye destek vermesine imkânsız hale getirdi. Zapsu piyasanın tek hâkimi oldu bu yolla. Sonra da şirketlerini büyük paralar karşılığı Ferrero’ya sattı. Ama hala işin içinde. Sıradaki ikinci ve üçüncü firmalar Zapsu’nun firmaları. 

Vaktiyle soL’daki bir fındık yazısında bunlara “yağmacı” demişim. Cüneyt Zapsu’nun şikâyeti üzerine savcılığa çağrıldım. “Yağmacı demişsin” dedi savcı, “diyecek başka ne var” dedim. Aradan uzun zaman geçtiğine göre dava açılmamış sayıyorum. Yağmacılıkları tescillidir…

“Tabancamın sapını gülle donatacağım…” diyor bir Karadeniz türküsü. İşgal kabak gibi ortada, özgürlüğümüz uçtu gitti elimizden. Böyle bir türkü tutturacağız mecbur. Unutmayın, işgalci kokarcalarla mücadelede her yol mübahtır!