Bahreyn’i hükümet açısından cazip kılan çok önemli bir potansiyeli ve tecrübesi var: İslami Bankacılık.

Bahreyn'de ne arıyoruz?

Petrol olamaz çünkü Bahreyn’de ta 1932’de bulundu, gaz da olamaz, Karadeniz ve Akdeniz’de önümüzdeki 50 yıl yetecek kadar gaz bulduk. Peki Bahreyn’de ne arıyoruz? Endonezya’dan Ortadoğu’ya Londra’dan Filipinler’e İslam dünyasında yeni heyecan uyandıracak satış modelleri mi acaba?

Hükümetin Arap dünyası ile ilişkileri geliştirmek üzere attığı adımlar Bahreyn’e ulaştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Bahreyn’i ziyaret ediyor. İki günlük ziyarette konuşulacak birinci konunun ekonomi olacağını tahmin etmek güç değil.

Bahreyn Türkiye ekonomik ilişkileri diğer Körfez ülkeleri ile olduğu kadar büyük hacimli olmadı. Ancak Bahreyn’i hükümet açısından cazip kılan çok önemli bir potansiyeli ve tecrübesi var: İslami Bankacılık.

Türkiye’nin son dönemlerde Katar ve BAE ile yatırım, bu ülkelerin Türkiye’de satın aldıkları, sahip / ortak oldukları varlıklar konuşulup tartışılıyor ama Bahreyn aslında bu ülkelerden yıllar önce finans alanında Türkiye’ye girmişti.

İslami bankacılığın dünyadaki öncülerinden Al Baraka 17 ülkede onlarca şubesi bulunan Bahreyn sermayeli bir şirket. Türkiye’de kurulu Al Baraka Türk’ün 230’dan fazla şubesi var. Al Baraka Türk İslami bankacılık alanında faaliyet gösteren tek şirket değil. Ziraat, Vakıf gibi katılım bankaları ve başkaları da bu alanda faaliyet içinde. İslami bankacılığın en önemli esprisi “faizsiz” bankacılık. İslami bankacılığın kredi alışverişinde kullandığı çeşitli modeller var, bu modellerin hepsi Türkiye’de uygulamada değil.

Hükümetin sadece ekonomik değil, yaşam tarzı hedeflerinden biri İslami bankacılık. Ve bu işin anavatanı Körfez, tam olarak da Bahreyn.

İslami bankacılık için Malezya, Singapur, Endonezya gibi başka alternatifler de var ancak Bahreyn “yakın ve işbirliği yapılabilecek bir model” oluşturuyor. Bahreyn’in uzman olduğu kredi modelleri Kanal İstanbul gibi projelerde yer alan emlak ya da diğer yatırımlar için hayat geçirilmeye çalışılır mı?

Körfez ülkeleri arasında petrolün ilk keşfedildiği ülke olan Bahreyn gelirinin büyük bölümünü petrol ve gazdan elde ediyor. Bahreyn Dinarı dünyanın en değerli 10 para birimi içinde ikinci sırada.

Bahreyn meşrutiyet ile yönetilen bir ülke (resmi adı: Bahreyn Krallığı). Kağıt üstünde Temsilciler Meclisi (Alt Meclis) ve Danışma Meclisi (Üst Meclis) var ancak 2002’den bu yana ülkenin tek hakimi olan Kral Şeyh Hamad Bin İsa El Halife başbakanı, bakanları atıyor, ordunun genel komutanı, yüksek mahkemeye başkanlık yapıyor, Üst Meclis üyelerini atıyor ya da seçimle gelen Alt Meclis’i feshedebiliyor. Halihazırdaki kabinede sekiz Halife soyadlı isim var. Başbakan ve üç yardımcısının soyadı Halife. Böylece Kral aslında ülkenin tek hakimi.

Ülkede siyasal partiler yasak. Bu partiler “(kimisi İslami) dernekler / birlikler” adı altında seçimlerde aday çıkartabiliyor. Ancak Wefak ve sonradan kurulan liberal Va’ad hareketi gibi gerçek muhalefet kanlı şekilde susturuluyor. Örneğin Marksist Ulusal Kurtuluş Cephesi, İlerici Demokratik El Minber Derneği, (Baasçı) Ulusalcı Demokratik Meclis gibi oluşumlar yasaklı. Selefi El Asala ya da Müslüman Kardeşler uzantısı El Minbar İslam Derneği gibi Şii ya da sol muhalefete karşı gerektiğinde kullanılan oluşumlar ile “laik, merkez sol” olarak gösterilen Ulusal Adalet Hareketi gibi “düzen içi” oluşumlar ise izinli ve yönetim tarafından kontrol edilerek destekleniyorlar.

Bahreyn nüfusunun yaklaşık yüzde 45’i Şii, yüzde 24’ü Sünni Müslümanlardan kalanı da Yahudi, Hindu, Bahailerden oluşuyor. Bazı kaynaklara göre Şiilerin oranı daha fazla ancak Şiiler Meclis’te sadece birkaç isim ile temsil ediliyorlar.

Batı basını ile birlikte bizdeki yandaş basın hiç görmedi, şimdilerin demokrasi şampiyonu, dönemin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu 2011 yılı Nisan ayında bulunduğu başkent Manama’da yaşanan gösterileri görmezden gelip hiç söz etmedi ama Bahreyn o tarihlerde Arap Baharı adı verilen süreçte isyanın en şiddetli yaşandığı ülkelerden biriydi. İsyan Suudi Arabistan ordusu ile birlikte vahşice bastırıldı, bizatihi yöneticilerin katıldığı ifade edilen işkencelerin görüntüleri yayıldı ancak ne Türkiye’den ne de Batı’dan “azınlığın çoğunluğu baskı ve zulüm ile kontrol altında tuttuğu” Bahreyn’e yönelik dişe dokunur bir tepki olmadı.

Amerika merkezli Freedom House Bahreyn’i özgür olmayan ülkeler kategorisine almış ABD Dışişleri Bakanlığı Şii El Wefak oluşumunun kapatılmasını kınamış ancak bu gibi durumlar ABD hükümeti için sorun teşkil etmiyor. Zira Bahreyn ABD’nin Fars Körfezi’ndeki gücü Beşinci Filo’ya ev sahipliği yapıyor.

Türkiye İsrail ile ilişkileri normalleştiren Arap ülkelerine sert tepki göstermişti. BAE ve Bahreyn İsrail ile ilişkileri normalleştiren ülkeler arasında yer alıyor. BAE’yi ziyaret eden İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un yakında Türkiye’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 14 Şubat’ta BAE’yi ziyaret edecek.

Katar zaten Türkiye’nin yanında, BAE ile nasıl bir sürecin gelişeceği ise Erdoğan’ın BAE ziyareti sonrası somutlaşır. Suudi Arabistan ile henüz istenilen hava yakalanmış değil, Erdoğan BAE ziyaretinde daha önce Katar’da “işlerinin yoğunluğu neden ile” kendisi ile buluşmayan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile buluşabilir.

Çavuşoğlu’nun bu ziyareti ile birlikte son dönemde yapılan Körfez (İşbirliği Konseyi ülkeleri) atağına dördüncü halka da eklenmiş olacak. Bakalım bu kez ne alıp ne vereceğiz?