Yeni Korona: Hızlı yayılıyor ama...

Yeni Korona Virüsü bir sağlık sorunu olduğu kadar toplumsal zayıflıklarımızı bir kez daha ortaya çıkartan bir turnusol oldu. Umursamazlık, üstünü örtme, panik ve abartma kol kola gidiyor. Bu yeni 'küresel düşmanı' Profesör Abdullah Sayıner'e sorduk.

Mehmet Kuzulugil

Yeni Korona Virüsü’nü Türk Toraks Derneği'nin aktif bir yöneticisi olan hekim Abdullah Sayıner’e sorduk. Dünya Sağlık Örgütü’nün bugün açıkladığı toplantı tutanaklarını da değerlendiren Sayıner, yayılma hızı açısından kaygı verici bir sağlık sorunu olduğunu düşünüyor. Hastalığın seyri ve ölümcül sonuçları açısındansa Yeni Korona Virüsü’nün görece daha iyimser olabileceğimiz bir “düşman” olduğunu anlayabiliyoruz.

Öncelikle, hastalığın ilk kaynağı ve insana geçiş durağı hakkında bir kesinliğe ulaşıldı mı?

Hayır. Şu anda kaynağı hakkında kesin bir fikre sahip değiliz. Sadece ana kaynağın yarasalar olduğu konusunda çok ciddi veriler var ama arada sıçrama tahtası olarak kullandığı başka bir hayvan var mı kesin olarak bilmiyoruz.

İnkübasyon (kuluçka) süresi terimi kullanılıyor. Yeni Korona Virüsü için 14 gün olduğu söyleniyor. Bunu açıklar mısınız?

2 ile 14 gün arasında. 14 gün biraz uzun tabii. Viral enfeksiyonlarda bu süre daha kısadır. Enfeksiyonun etkilerini göstermesi birkaç gündür bildiğimiz çoğu gribal enfeksiyonda ama bu çok anormal bir süre de değil, 14 gün olması. Esas problem şu. Enkübasyon, virüsün vücuda girdikten sonra etkilerini gösterdiği ve aynı zamanda başka insanlara geçebileceği bir aralığı ifade ediyor. Bu sefer virüsün hastalık belirtileri ortaya çıkmadan da bulaşabileceğine ilişkin veriler var.

Genel olarak biz üst solunum virüslerinin öksürükle, hapşırıkla bulaştığını görüyoruz. Bu virüste, virüsü taşıyan kişinin enfeksiyon belirtilerini göstermesinden önce virüsü başka insanlara taşıyabildiğine ilişkin bulgular var. Bu konuda bir kesinlik yok ama bunlar kaygı verici.

'HIZLI YAYILIYOR AMA BULAŞTIĞINDA OLUŞTURDUĞU RİSK O KADAR BÜYÜK DEĞİL'

Bununla ilgili olabilir. Şunu sormak istiyorum. Son dört gün içinde kesinleştirilen vakalarla ilgili büyük bir artış oldu. Bu salgının yayılma hızıyla ilgili bir sıçramaya, belki bir değişime/mutasyona işaret eder mi?

Hayır. Bu genel olarak beklenen bir şey. Hastalık daha az sayıda insanla başlıyor, bulaştıkça hastalığı yayacak insanların sayısı artıyor. Dolayısıyla kesinleştirilmiş hasta sayısının artış hızı da zamanla artıyor.

Fakat evet, bu hastalık hızlı yayılıyor.

Bir de herhangi bir hastalıkla ilgili farkındalığınız ne kadar artarsa o hastalıkla ilgili tespitiniz de o kadar artar. Ne kadar çok insanın tansiyonuna bakarsanız o kadar çok hipertansiyonlu insan yakalarsınız. İlk başlarda sağlık çalışanlarında muhtemelen o duyarlılık çok zayıftı. Yüksek ateşle gelmiş olan birisi herhangi bir hasta gibi bakılırken, şimdi her şey korona virüsü şüphesiyle değerlendiriliyor. Dolayısıyla daha çok hastaya tahlil yapılıyor, daha çok hasta tespit ediliyor. Sayıdaki artışta duyarlılığın artmasının, hastalığa ilişkin bilincin artmasının da payı vardır.

Şimdi, bu tür salgınlarda iki tane önemsediğimiz parametre vardır. Bir, bu insandan insana ne kadar hızlı yayılıyor. Bir de ikinci bir şey var: etkilediği insanlarda oluşturduğu enfeksiyon tablosu ne kadar ağır. Baktığımızda bunun ilk başta ayın 24’ündeki ölümcüllüğü yüzde 3.1’di şimdi yüzde 2.2. Yani çok kötü değil. Hızlı yayılıyor ama bulaştığında oluşturduğu sağlık riski o kadar büyük değil.

Bugün yayımlanan Dünya Sağlık Örgütü’nün belgesi. Burada “ulaşım ve ticarete kısıtlar konulmasını gerektiren bir durum olmadığı” tespiti var.

Evet, burada kısıtlama yapacak kadar bir durum yok. Hatta, bazı ülkeler bu konuda bir şey yapacak olurlarsa, bunu Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirmeliler, DSÖ 24 saat içinde bunları gözden geçirecektir deniliyor. Yani kendi kafanıza göre önlemler almaya kalkmayın diyorlar.

Uyanıklığın ötesine geçen bir panik havası da oluşabiliyor. Şurada rastlandı virüse ya da şu hastanede karantina başlatıldı gibi şeylerle birlikte.

Bu aşamada enfeksiyonun erken saptanması ve yayılmasının mümkün olan en erken dönemde önlenmesi çok önemli. Bu nedenle hastalık kuşkusu olan bir hasta ile karşılaşıldığında onun izole edilmesi gerekiyor. Bu izolasyonun da virüs için yapılan testin sonuçlanana kadar devam etmesi gerekiyor. Tabii bunun için bütün bir acil servisin hizmete kapatılması hasta hizmeti açısından önemli sıkıntılara yol açacaktır. Bu nedenle olanak olan merkezlerde sadece bir izolasyon odasıyla sınırlı kalması çok daha işlevsel olacaktır.

Tanının konulması ne kadar sürüyor?

Tabii o kadar kolay değil. Bu yeni bir virüs. Çin Hükümeti ilk ortaya çıktığında hemen genetik analizlerini yaptı ve bu bilgiyi tüm dünyayla paylaştı. Bütün ülkeler bu genetik bilgileri alıp bunun tanı testlerini geliştirebildiler. Bu yapılabilir bir şey ama tabii bunun her bir hastanede yapılması da mümkün değil. Sağlık Bakanlığı’nın referans laboratuvarlarına gidiyor, bu da tabii zaman alıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün ulaşım ve ticaret konusunda kısıtlara gerek yok kararı var ama bir yandan örneğin THY’nin Çin’e seferlerini sürdürmesi eleştiriliyor.

Dünya Sağlık Örgütü tabii ki, bireysel özgürlüklerin korunması, dünya ekonomisinin sürdürülmesi gibi şeyleri de değerlendiren, bir denge oluşturan şekilde çalışmak zorunda. THY’nin Çin’e seferlerinin olması Türkiye açısından bir tehdit yaratmıyor diyemeyiz ama bunun için alınabilecek önlemler var. Gazetelerden okuduğum kadarıyla havaalanlarında termal kameralarla geçen yolcular denetleniyor. Elbette, bir yolcu uçaktayken bir ateş düşürücü alsa buradan yine geçebilir.

Salgının her aşamasında dinamik olarak alınacak önlemlerin sağlayacağı yararlarla, getirecekleri kısıtlamaların dengesinin değerlendirilmesi gerekir. Bu aşamada giriş ve çıkışlarda olabildiğince yakın denetim yaparak seferler sürdürülebilir ama salgının yayılma tehdidi arttıkça yeniden bir değerlendirme yapılarak farklı bir önlem alınabilir, seferler sonlandırılabilir.

'DSÖ ÇİN'İN ÇALIŞMALARINI ÖVGÜYLE KARŞILIYOR'

Salgının ortaya çıktığı ülkede, Çin’de bu konuda alınan önlemler hakkında ne düşünüyorsunuz?

O konuda benim uzmanlığım sözkonusu değil. Kişisel olarak bir şey söylemem doğru olmaz ama Dünya Sağlık Örgütü’nün tutanaklarını okudum, övgüyle karşılıyorlar. Benzer çalışmaların devamını diliyorlar. Bir de anladığım kadarıyla Çin otoriteleri dünya ile tüm bilgileri paylaşıyorlar, gizlenen bilgi yok. Şimdiye kadar hiç görülmedi.

İkincisi de kendi ülkelerinde sınırlı tutabilmek için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Tabii şimdi Çin’in tüm bölgelerinde bu hastalık var. Eskiden sadece Wuhan'daydı. O yüzden de maalesef tehdit devam ediyor.

Şimdiye kadarki deneyimden hareketle bundan sonra nasıl seyredeceğine ilişkin bir tahmininiz var mı? Yani mevsim ilerledikçe şöyle olur gibi…

Maalesef daha üç aylık bir soğuk mevsim var önümüzde.

Solunum virüsleri soğukla ilgilidir, çoğu en azından. Solunum virüslerinin etkin olduğu dönemler sadece ve sadece sıcaklıkla ilgili değil ama sonuçta güneş ışınları, ultraviyole ışınları pek çok mikrobu, virüsleri de yok eder.

Kış ayları hem bizim bağışıklık sistemimizin daha zayıf olması hem güneş ışınlarının daha zayıf olması açısından olumsuz etkiler barındırır.

Bir şeyler söylemek zor ama hastaların sayısı da son bir haftada dokuzyüzlü değerlerden dokuzbinlere çıktı.


PROFESÖR DOKTOR ABDULLAH SAYINER KİMDİR?

Profesör Doktor Abdullah Sayıner Türk Toraks Derneği Etik Kurul ve Genel Merkez Danışma Komitesi üyesi, Solunum Sistemi Enfeksiyonları Çalışma Grubu Yürütme Kurulu üyesidir.

Sayıner, önceki dönemlerde Yönetim Kurulu üyeliği (dış ilişkilerden sorumlu), Solunum Sistemi Enfeksiyonları Çalışma Grubu başkanlığı, yıllık kongre bilimsel komite başkanlığı ve güz sempozyumu başkanlığı yapmış. Dernek tarafından hazırlanan tüm pnömoni rehberlerinin hazırlanmasında görev almış olduğu biliniyor.