Varlık Fonu'na dair her şey: AKP ne yapmak istiyor?

AKP'nin Ziraat Bankası, BOTAŞ, BİST, PTT, Halkbank ve THY gibi kurumları Varlık Fonu'na devretmesi sonrası akıllarda birçok soru işareti oluştu. Varlık Fonu adımının anlamını ve neler getireceğini eski Sayıştay Denetçisi ve Devlet Denetleme Kurulu eski üyesi Kadir Sev'le konuştuk.

Ali Ufuk Arikan

AKP'nin dün gece ve bu sabah attığı Varlık Fonu adımları büyük bir tepkiyi de beraberinde getirdi.

Birçok kurumun ve hazine taşınmazlarının Fon'a devriyle yapılacak yağmanın ne anlama geldiğini eski Sayıştay Denetçisi ve Devlet Denetleme Kurulu eski üyesi Kadir Sev'le konuştuk. 

Sev, "AKP, Varlık Fonu ile öylesine bir yasal ortam oluşturdu ki; ülke kaynaklarını, hiçbir yasaya ve kurala uymaksızın dağıtabilecek. Daha açık söylersek; kural dışılık yasalaştırıldı. Bu fonun faaliyetlerinin siyaseten sorgulanabileceği hiçbir mekanizma yok. Denetim yapılabilmesi de olanaksız. Çünkü bu fon ve kurulan şirket özel statüde. Koçu, Sabancıyı ne kadar denetleyebilirseniz, bu şirketleri de ancak o kadar denetlersiniz" diyor.

Varlık Fonu düzenlemesi nedir bununla başlayalım isterseniz?

Varlık Fonu, bütçe ve dış ticaret fazlası veren ülkelerde biriken paranın yatırıma dönüştürülmesi amacıyla kullanılıyor.

Bu yöntemde, önceden belirlenmiş malların gelirleri ya da emeklilik fonlarında biriken paralar bir fona aktarılıyor; gerekiyorsa yönetmek amacıyla şirketler kuruluyor ve bu paralarla finansman araçlarının ticareti yapılıyor. Elde edilen gelirlerle yeni yatırımlar finanse ediliyor.

Bu arada sermayenin kâr açlığı da giderilmiş oluyor.

Ancak, finansman araçları ticaretinin riskli olduğu ve her zaman kâr getirmeyeceği ve işler iyi gitmezse kamu kaynaklarının kumarda yitirilip gideceği de unutulmamalı. Yitirilen zengin ülkelerde olduğu gibi gelir fazlası değil, ülkenin kaynaklarını; birikimlerini yitirmiş oluyorsunuz.

Kısacası Varlık Fonu zengin kaynakları olan ülkelerin işi, Türkiye’de Fona aktarılacak para yok. Böyle olunca da, para edecek kamu kurum ve kuruluşlarını; ülkenin; doğal kaynaklarını, tarihini, doğasını ve çeşitli fonlarda biriken paralarını, menkul değerlere çevirip bu fona devredecekler. Fonun geliriyle, daha açık söylersek satılan kurumlardan elde edecekleri paralarla yeni yatırımlar yapacaklarını söylüyorlar. Kamu kurumları ve kaynaklarını, OHAL koşullarında herhangi bir engelle karşılaşmaksızın satabileceklerini düşünüyorlar. Kısacası, Devleti yakın bir gelecekte borsada işlem göreceği bir yapıya dönüştürecekler.

Hiçbir ülkede böyle toptancı bir yöntem yok. Fonlar ya Körfez ülkelerinde olduğu gibi petrol dış satımından elde edilen kaynaklardan; ya da batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, emeklilik vb. fonlarda biriken fazla paraların aktarılmasıyla oluşturuluyor.

AKP, Varlık Fonu kurmak için bu gerekliliğe bile uymadı. Para getirebilecek her şeyi “Varlık Fonu” olarak adlandırdığı bir çuvala doldurdu, yakında satışa çıkaracak.

Kadir Sev

SERMAYENİN VE AKP'NİN BEKLENTİLERİ VAR...

AKP sizce neden böyle bir fona ihtiyaç duydu?

Bu Fondan hem sermayenin hem de AKP’nin beklentileri var. Para babaları pay kapma peşinde. AKP ise geleceğini, belki bir süreliğine de olsa, güvenceye almak istiyor.

AKP, Varlık Fonu ile öylesine bir yasal ortam oluşturdu ki; ülke kaynaklarını, hiçbir yasaya ve kurala uymaksızın dağıtabilecek. Daha açık söylersek; kural dışılık yasalaştırıldı. Bu fonun faaliyetlerinin siyaseten sorgulanabileceği hiçbir mekanizma yok. Denetim yapılabilmesi de olanaksız. Çünkü bu fon ve kurulan şirket özel statüde. Koçu, Sabancıyı ne kadar denetleyebilirseniz, bu şirketleri de ancak o kadar denetlersiniz.

3 MİLYAR LİRAYI KAMU VARLIKLARINI SATARAK ÖDEYECEKLER

Dün ve bu sabah yapılan devirler büyük tepki çekti. Böylesi önemli kurumların fona devri ne anlama geliyor?

Sermayeye daha çok güven vermek ve referandumda “evet” için cansiperane katkı sunmalarını sağlamak amacıyla çok hızlı davranıyorlar. Dün Ziraat Bankası, BOTAŞ, BİST, PTT gibi kurumları ve en gözde yerlerdeki Hazineye ait turizm alanlarını devrettiler, bugün ise Halk Bankası ile THY’nin devredildiği haberleri çıktı.

Bunların içinde en ilginç olanı ise Savunma Sanayii Destekleme Fonundan 3 milyar liranın üç ay sonra ödemek üzere devredilmiş olması.

Acil nakit sıkıntıları olduğu anlaşılıyor. Referandum ortamına girildi ama ekonomiyi rahatlatabilecek olanakları kalmadı. Böyle parçacı yöntemlerle sorunu geçiştirmeye çalışıyorlar.

Aldıkları 3 milyar lirayı üç ay sonra, ancak kamuya ait varlıklarını satarak ödeyebilecekleri çok açık. Devredilen bankalar ile öteki kurumların bu süre içinde satılabilmesine pek olanak yok. Bu borcu ancak tahsisleri kaldırılarak Varlık Fonuna devredilen turizm tesislerini satarak ödeyebilecekleri görülüyor.

Sizin de gündeme getirdiğiniz Bodrum, Selçuk, Kemer ve Kuşadası gibi hazine arazilerinin de fona devri yapıldı. Bu arazilerin devrinin nedeni ne olabilir sizce?

Bu arazilerin, daha önce turizm amaçlı olarak kullanılabilmesi için, yap – işlet – devret ya da benzeri yöntemlerle büyük tekellere 49-99 yıllığına tahsis edildiği anlaşılıyor. Bunlar Hazine arazisi.

Dün yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararıyla, özel şirketlere yapılan tahsisler kaldırılarak Varlık Fonuna devredildi. Şirketler bu topraklar üzerine milyarlar harcayıp, süper lüks tatil köyleri yaptılar. Fona 2 milyon 290 bin M² turizm arazisi, üzerindeki yapılarla birlikte devredildi.

Bu topraklar, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğündeki kayıtlarda arazi, fundalık görünüyor. Yani üzerindeki yapılaşma resmi olarak bilinmiyor. Projelerine bakılırsa belki de çoğunun aykırı olduğu görülecek.

Arazi tahsis edilen şirketler; “şeriatın kestiği parmak acımaz” deyip susmayacaklardır. Üstelik yasalara göre de haklılar. Yargıya bir giderlerse tazminatlarını ödemeye Varlık Fonunun toplam bütçesi bile yetmez.

Yapacakları şey çok açık: yap-işlet-devret vb yöntemlerle 49 yıllığına tahsis edilen şirketlerle, AKP Kurmayları pazarlığa oturacak ve bunlara satılarak mülkiyeti de devredilecek.

Nasıl olsa, denetim yok; İdareye sınırsız yetki tanınıyor; ihale, sözleşme gibi kamu için öngörülen kurallara uyulması da gerekmiyor. Üstelik ülke toz duman içinde, kimsenin haberi bile olmaz. Anayasa değişikliği; tek adam tartışmaları; OHAL; Yunanistan, Suriye, Irak gibi ülkelerle aramızda “milliyetçiliği” parlatacak kışkırtmalar; FETÖ, PYD, İŞİD gibi terör örgütleriyle mücadele gibi can yakıcı gündem maddeleri, yağmanın üzerini örtmek konusunda AKP’ye sınırsız olanaklar sunuyor.

HUKUK KURALLARI İÇİNDE TANIMI YOK...

Bu yapılanların 'hukuk kuralları' içinde bir tanımını yapmak mümkün mü?

Bu yapılanların hukuk kuralları içinde bir tanımı yapılamaz. Birileri Devleti bütün kurumlarıyla eline geçirmiş, aklına geldiği gibi yönetiyor.

Sermaye ise, bu karmaşada, pay kapabilmek beklentisiyle sesini çıkarmıyor. Bu durumun, İdare Hukuku kurallarıyla açıklanarak bir yere oturtulabilmesine olanak yok. Ceza Hukuku kavramlarıyla düşünmemiz gerekiyor.