SADAT tartışması sürüyor: Özel askeri şirketler ne işe yarar?

SADAT tartışmalarıyla birlikte "Özel Askeri Şirketler" konusu yeniden gündemde. Nedir bu “Özel Askeri Şirketler” denilen karanlık yapılanmalar? Kökeni, işlevi, misyonu ne; ne işe yararlar; nereden gelip nereye giderler? Emperyalizmin ve tekellerin özel silahlı birlikleri olan Özel Askeri Şirketler gerçeğine bakmaya çalıştık...

Ahmet Çınar

Türkiye SADAT adlı şirketin adını 2012 yılında duydu… Gazetelerde çıkan haberlerde, köşelerde yapılan değerlendirmelerde, bu askeri danışmanlık ve eğitim şirketinin emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından kurulduğu yazılıyor ve bu şirketin aslında ne olduğu, ne işe yarayacağına dair analizler yapılıyordu.

“SADAT TAYYİP’İN SİLAHLI ÖRGÜTÜ MÜ?”

Geçtiğimiz günlerde de CHP Milletvekili Fikri Sağlar, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde kritik soruyu dile getiriyordu: SADAT, Tayyip’in silahlı örgütü mü?

Aslında bu soru, SADAT kurulduğu günden beri doğrudan ya da dolaylı biçimlerde çok kez dile getirildi. Ama hiçbir zaman ikna edici bir yanıt verilmedi. Soruyu soranların kuşkuları hiçbir zaman giderilmedi.

KURUCUSU EMEKLİ TUĞGENERAL TANRIVERDİ

SADAT’ın kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, neden böyle bir işe giriştiklerini şöyle anlatıyor: “Türk Silahı Kuvvetleri 22 Türk ve Müslüman ülkeye eğitim, danışmanlık ve donanım konusunda hizmet vermektedir. Ama 60 İslam ülkesinin savunma alanında bütün ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün olmamaktadır. Bu ihtiyacı biz İslam ülkelerinin dini hassasiyetlerine saygılı, 64 subay ve astsubay desteğiyle biz sağlayacağız.”

Evet, SADAT adlı örgütün kimler tarafından kurulduğuna bakmak gerekiyor: SADAT’ın öncülü olan Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER), 2000 yılında irticai faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle TSK’den atılan askerler tarafından kuruluyor. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, ASDER adlı derneğin, askeriye içinden bilgi toplayan, ordu içindeki uzantıları aracılığıyla AKP’ye belge sızdıran bir yapı olduğu iddia ediliyor.

İstanbul merkezli SADAT, kendi internet sitesinde ilan ve itiraf ettiğine göre, gayri nizami harp yani kontrgerilla eğitimi veriyor. Eğitimleri arasında “sokak hareketi türü eylemlerde ve gizli etkinliklerden oluşan harekât teknikleri” ile “istihbarat, psikolojik harp, sabotaj, baskın, pusu, suikast” da yer alıyor.

TSK'den emekli olan bazı özel harpçi subay ve astsubayların yüksek maaşlarla bu güvenlik şirketinde göreve başladığı ve bu kamplarda, IŞİD ve türevlerine gayrı nizami harp eğitimi verildiği de iddialar arasında.

Hatta IŞİD'çilerin eğitildiği bilgisi, Batılı istihbarat teşkilatlarının eline geçince eğitimlerin dondurulduğu, gizli silahlı yapının ise kamplarda eğitilmeye devam ettiği de iddia ediliyor. Kamplara alınan gençlerin bazılarının ise, AKP Gençlik Kolları ve Osmanlı Ocaklarından gelen gençler olduğu öne sürülüyor.

İddialar sadece bunlarla kısıtlı değil: Türkiye'deki muhtemel iç savaşın taşlarının döşendiği, yurt içinde ve gerekirse yurt dışında kahve-bar taramayı, bombalama yapmayı, suikastlar gerçekleştirmeyi göze aldıkları da kamuoyu tarafından tartışılıyor.

SADAT’la ilgilli bir haberi 2012’de soL’da da yayımlanmıştı. O haberde de buna benzer bilgiler yer alıyordu:

 

BİNALİ YILDIRIM BU SORULARI YANITLAYACAK MI? 

CHP’li Sağlar, soru önergesinde şu soruları yöneltti Binali Yıldırım’a:

1) SADAT’ın askeri eğitim ve danışmanlık alanlarında faaliyet göstermesine ilişkin herhangi bir bakanlık veya resmi devlet kurumlarınca verilmiş bir izin mevcut mudur?

2) SADAT’ın TSK’ya alternatif oluşturması için faaliyet göstermesine hükümet tarafından izin verildiği iddiası doğru mudur?

3) SADAT’ın kimlere, hangi gruplara ne tarz eğitim ve silah sağladığı devletin herhangi bir kurumu tarafından takip edilmekte midir? Eğer takip ediliyorsa hangi gruplara, ne tür eğitimler hangi tarihler aralığında ve nerede verilmiştir?

4) SADAT’ın eğitim verdiği kamplar nerede yer almaktadır? Bu kampların kontrolü kimler tarafından sağlanmaktadır?

5) Türkiye’nin IŞİD’i beslediği ve SADAT’ın kamplarında eğitildiği iddiası doğru mudur?

6) Gerilla eğitimi veren SADAT’ın kontrol edilmemesi durumunda, ne gibi sıkıntılara gebe olduğumuzu ön görüyor musunuz?

Binali Yıldırım’ın bu sorulara yanıt verip vermeyeceği elbette belli değil.

FUAT AVNİ’NİN İDDİASI: TAYYİP KENDİNE HALİFE ORDUSU KURUYOR

Bunlar konuşulup tartışılırken, Twitter fenomanei Fuat Avni’nin iddiaları gündeme düştü. 29 Haziran 2016 günü Fuat Avni, Twitter hesabından şu iddiaları dile getirdi:

“SADAT, Terörist Eğitim Organizasyonu gibi çalışıyor. Yıllardır bünyesinde radikal tiplere askeri eğitim veriyor.

SADAT, Çetin Güvenlik, Stratejik Düşünce Enstitüsü ve Sancak Akademi gibi yapılanmalar tümüyle MİT güdümünde. AKP Gençlik Kolları, Osmanlı Ocakları, Osmanlı Torunları Derneği ve bazı tarikatlardaki saf gençleri kandırıp kamplara yolluyorlar. Bazı tarikatlara sızan emekli TSK ve kamu personelleri oradaki gençleri IŞID kamplarına yönlendiriyor.

Osmanlı Torunları derneği, IŞİD’in önemli eleman kaynaklarından biri. Derneğin başkanı İsa Üçüncü MİT'e çalışıyor.

IŞİD kamplarına silahlar MİT'ten gidiyor. Militanlar silahları kullanma eğitimini SADAT bünyesindeki eski asker ve polislerden alıyor. SADAT'çı Adnan Tanrıverdi, kendince Halife Ordusu kuruyor.

Narsist, Adnan'ı desteklemeleri için Bozdağ ile Şentop'u görevlendirdi. IŞİD’e mühimmat sağladığı için uluslararası arenada kara listede bulunan Nitromak ve Metkim şirketlerine Savunma Bakanlığı ihale veriyor.”

İMAMIN ORDUSU MU?

Evet… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın SADAT’la olan ilişkisi, çok sayıda kuşkuyu barındırıyor? Erdoğan kendisine bağlı, yasa dışı, hukuksuz, gayri nizami, karanlık ve kanlı bir örgüt, bir özel örgüt mü yaratıyor?

Erdoğan’ın hayalindeki parti-devletin kontr-gerillası mı oluşturuluyor?

ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER GERÇEĞİ: EMPERYALİZMİN SİLAHLI BİRLİKLERİ! 

Tüm bu sorular ortada dururken,  biz de “Özel Askeri Şirketler” gerçeğine bakmak istedik…

Nedir bu “Özel Askeri Şirketler” denilen karanlık yapılanmalar? Kökü ne, kökeni ne, işlevi, misyonu ne, ne işe yararlar, nereden gelip nereye giderler?

Neoliberal dünyanın en ayırt edici özelliklerinden biri de, eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe kadar kamusal tüm alanların alabildiğine özelleştirilmesi, ticarileşmesi, “kâr” elde edilen sektörler haline getirilmesi… Kamucu anlayışa sahip sosyal hukuk devletlerinde, devletin asli görevlerinden olan, görev ve yetkileri hukukla belirlenen güvenlik ve savunma alanı; neoliberal düzende, para kazanılan, rant sağlanan, patronların kârına kâr katan bir “sektör” haline getirildi. Aynı zamanda, özel işlevler üstlenen “karanlık” sektörler…

Özel askeri şirketlerden söz ediyoruz… Güvenlik ve savunmanın özelleştirilmesinden, bu alanın ve ihtiyacın bir “kâra” dönüştürülmesinden, metalaştırılmasından söz ediyoruz…

Güvenlik ve savunma ihtiyacı kategorisi hayli farklı ve özel bir hizmet alanı… Dayanıklı tüketim maddeleri, gıda maddeleri ya da elektronik tüketim maddeleri gibi gündelik hayatı kolaylaştırmak veya temel bedensel ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan mal ve hizmet kategorilerinden farklı bir kategori. Güvenlik ve savunma alanı, silah, asker, güç, disiplin, hiyerarşi gerektiren kendine has, yapısı itibariyle “zor gücü”nün kullanıldığı bir alan. Dolayısıyla mafyalaşan karanlık yapılar haline gelmesi, diğer sektörlere oranla daha kolay gerçekleşebilen bir alan.

“SAVAŞIN VİRÜSLERİ”

Bu haberde, önümüzdeki günlerde dağıtıma sunulacak olan yeni bir kitaptan hayli yararlandığımızı ifade etmeliyiz. Nobel Bilimsel Eserler etiketiyle yayımlanan ve Alper Ekmekcioğlu’nun yazdığı “Savaşın Virüsleri / Özel Askeri Şirketler” adlı kitap, önümüzdeki yıllarda, bu alanda başvuru kaynağı olmaya aday.

ÖAŞ’LER (ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER) NEDİR?

Özel Askeri Şirketler (ÖAŞ’ler) çarpışma operasyonları, stratejik planlama, istihbarat toplama, operasyonel ve lojistik destek, eğitim, satınalma ve bakım dahil olmak üzere savaş ve ihtilaf konularıyla ilgili uzmanlaşmış hizmetler veren işletmelerdir.

Şu ayırdedici özelliklere sahiptirler:

• Örgütsel yapı: ÖAŞ’ler tüzel yapıya sahip kayıtlı işletmelerdir

• Motivasyon: ÖAŞ’ler hizmetlerini öncelikle politik nedenlerle değil, kâr amacıyla sunmaktadır.

ÖAŞ’ler, küçük danışmanlık şirketlerinden dev milletlerüstü şirketlere çok çeşitli büyüklüklere sahiptir. Her ne kadar ÖAŞ’ler ilk olarak 2. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktıysa da, jeopolitik değişimler ve Soğuk Savaş sonrasında pek çok ülkenin silahlı kuvvetlerinde meydana gelen yapı değişiklikleri, özel askeri sektörde hızlı bir büyümeye yol açtı. Bugün 150’nin üstünde şirket 50’den fazla ülkede faaliyet göstermekte.

ÖAŞ’LER İÇİN BAŞKA HANGİ İSİMLER KULLANILMAKTA?

Paralı asker ve özel güvenlik şirketi (ÖGŞ) gibi terimler sık sık ÖAŞ yerine kullanılmaktadır.

Yakın zamana kadar paralı askerlik, sadece kişisel çıkar amacıyla bir ihtilaf içinde yer alan oyuncuları tanımlamak için kullanılan standart bir terimdi. Bu terim bazı uluslararası anlaşmalarda da görülmektedir. Ancak bu anlaşmalar genelde açık ve net olmadıkları için eleştirilmektedir, çünkü bunlar, faaliyetlerin kendisinden çok, faaliyetin gerisindeki, tam olarak tanımlanması zor olan motivasyona yoğunlaşmaktadırlar. Örneğin, Irak’taki Amerikan güvenlik yüklenicileri, maddi kazanç kadar vatanseverlik nedeniyle de çalıştıklarını iddia etmektedirler.

Muharebe yerine personel ve mülk koruma işinde uzmanlaşan pek çok firma kendilerini ÖGŞ olarak tanımlamayı tercih etmektedir. Ancak bu koruma, varolan çekişmenin sonucunu etkileyecek denli önemliyse, muharebe ve koruma görevleri arasında ayrım yapmak zorlaşmaktadır.

NEDEN ÖAŞ’LER İÇİN BİR PAZAR VARDIR?

Devletler, uluslararası örgütler, sivil toplum örgütleri, kalkınma ve insani yardım kurumları, çokuluslu şirketler ve hatta bireyler ÖAŞ’lerden askeri hizmet satın alabilir.

Devletler, genelde bu şirketleri ulusal kapasitenin eksik olduğu durumlarda ya da resmi olarak karışmak istemedikleri "kirli operasyonlarda" tıpkı kiralık katil mantığıyla kullanırlar.

ÖAŞ’ler, silahlı kuvvetlerin personel yetiştiremediği ya da cazip kariyer fırsatları yaratamadığı durumlarda yüksek teknoloji destekli vasıflarını hizmete sunarlar. Bunun dışında, ÖAŞ’ler varolmayan kapasiteyi ikame ederler. Örneğin, Congo-Brazaville Cumhurbaşkanı, 1994 yılında İsrailli Levdan firmasını tutarak bir önceki cumhurbaşkanına sadık askeri birimlerin yerine yeni bir kuvvet oluşturabilmiştir.

Başka bazı gruplar, ÖAŞ’leri tehlikeli ortamda çalışabilmek için kullanır. Kimileri ÖAŞ’lerin BM ve diğer uluslararası örgütler için kullanışlı olabileceğine, çünkü ÖAŞ’lerin konuşlandırılmasının, ulusal birliklerin BM nezareti altında konuşlandırılmasından daha az politik tartışma yaratacağına işaret etmişlerdir.

Bireyler ve gruplar ÖAŞ’leri kimi zaman bir hükümeti devirmek ve yasadışı faaliyetleri korumak gibi daha sinsi amaçlar için kullanmaktadırlar.

ÖAŞ’LER VE IRAK

Irak’ın işgali, özel askeriye ve güvenlik sektörünün uluslararası yeniden inşa girişimleri tarihinde örneği görülmemiş derecede katılımına yol açmıştır. Askeriye ve güvenlik hizmetleri alanında çalışan ve 20,000’den fazla personel istihdam eden 60’ın üstünde firma ile ÖAŞ’ler Irak’ta ABD’den sonraki en büyük kontenjanı oluşturmaktadır. ÖAŞ’lerin yaygın kullanımı ciddi yasal ve operasyonel sorunlara da yol açmıştır:

• Artan şiddet nedeniyle firmalar operasyonlarını geciktirmiş ya da sona erdirmiştir. Alınan raporlara göre Kellogg, Brown and Root (KBR)’a ait bir konvoyun Nisan 2004’te pusuya düşürülmesi üzerine KBR için çalışan pek çok kamyon sürücüsü, güvenlik arttırılmadığı sürece çalışmayı reddetmiş, pek çok taşeron ülkeyi terk etmiş ve Irak’ın bazı bölgelerinde askeri birlikler ikmalden yoksun kalmıştır.

• Askeriyenin yetenekli askerleri elinde tutabilme yetisi sekteye uğramıştır. ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı, bu askerleri elde tutabilmek için yeni maaş, imtiyaz ve eğitim olanakları oluşturmuş, Birleşik Krallıkta ise seçkin askerlere, Irak’taki ÖAŞ’lerde çalışabilmeleri için bir sene boyunca izne ayrılma hakkı (‘sabbatical’) tanınmıştır.

• Geçici Hükümet Konseyi döneminde firmalara Irak yasasından muaf olma hakkı tanınmıştır. Abu Ghraib skandalında adı geçen altı firma çalışanı asla mahkemeye çıkmamıştır.

• Şirketler ‘artı masraflar’ yöntemiyle çalıştıkları için Halliburton KBR bölüğü olayında iddia edildiği gibi yolsuzluk mümkün hale gelmiştir. Amerikan ordusu Halliburton’un talep ettiği 1.8 milyar Amerikan Doları tutarındaki ücrete belgelerin yetersiz olmasından ötürü itiraz etmiştir.

• Bazı durumlarda firmaların çalışanlarına yeterli eğitim vermediği düşünülmektedir. Ekim 2005 ayında yayınlanan bir Amerikan Ordu raporunda Blackwater firmasından dört kişinin ölümüyle sonuçlanan uçak kazasının pek çok devlet kuralının ihlali sonucu gerçekleştiği yazılmıştır. Bu ihlaller arasında pilotlara yeterince ülke içi eğitim verilmemiş olması da bulunmaktadır. Blackwater yetkilileri suçlamaları reddetmiştir.

ÖAŞ’LER NORMAL ASKERİYE KADAR ETKİN MİDİR?

Bazı analistler ÖAŞ’lerin operasyonel konularda normal askeri kuvvetlerden daha büyük avantajlar sunduğunu öne sürmektedir. Örneğin:

• Hızla konuşlandırılabilmek;

• Güç kullanımı konusunda kamusal endişelerin daha az olması

• Zayıf politik kurumlara sahip ülkelerde yerel askeriye karşısında denge unsuru olmaları bu avantajlar arasında sayılabilir.

Bunların gerçekten birer avantaj olup olmadığı bir yana, pek çok analist ÖAŞ’lerin normal askeri kuvvetlere oranla bir çok operasyonel dezavantaja sahip olduğunu düşünmektedir:

• Görev [aşkıyla] değil, kar amacıyla motive oldukları için, göreve bağlılıkları normal askeriye mensuplarından daha az addedilmektedir.

• Çalışanları askeri emir-komuta zincirinin dışındadır.

• Sözleşmelerinin her türlü olasılığı kapsaması mümkün olmadığı için muharebede esneklikleri ve muhtemelen beklenmedik durumlarla başa çıkabilme yetileri azalmaktadır.

• Muharebe-dışı elemanları gereken durumlarda askeri kapasiteyi arttıracak çapraz eğitimden yoksundur.

• Bazı analistler bu şirketlerdeki maliyet azaltma baskısının personelin hayatını tehlikeye atacak kararlar alınmasına yol açacağına inanmaktadır – örneğin, 2004 yılında Blackwater’ın dört çalışanının ölümünden sonra artçı olarak görev yapacak beşinci bir askerin maliyet kısıtlamaları nedeniyle gruba katılmaktan alıkonduğu iddia edilmiştir.

• ÖAŞ’ler herhangi bir nedenle başarısız oldukları takdirde normal askerlerin görevlerini yerine getirebilme yetisi azalmaktadır.

"İNSANİ MÜDAHALE" VE "YÖNETİŞİM" YALANLARI

Yrd. Doç. Dr. Filiz Çulha Zabcı ise “Yeni Savaşların Gizli Yüzü: Özel Askeri Şirketler” adlı çalışmasının giriş yazısında konunun çerçevesini şöyle çiziyor:

Soğuk savaşın ardından, “yeni dünya düzeni” olarak adlandırılan dönem, hegomonik bir güç olarak beliren ABD’nin “büyük vaadi” ile başladı: “Demokrasiyi dünyada yaygınlaştırmak”. Bu “büyük” vaad, yoksulluk, adaletsizlik ve şiddet dolu bir dünyayı kurmak biçiminde gerçekleşti ve iki “siyasi/askeri” araca dayandı: İnsani müdahale ve yönetişim.

“İnsani müdahale”, 90’lardan itibaren ABD’nin ve diğer güçlü ülkelerin, NATO ve BM ile birlikte başka ülkelere gerçekleştirdikleri her müdahalenin “kılıfı”nı oluşturdu. Bu ad altında yapılan askeri harekatlar, işgaller, insani değerlere, adalete, özgürlüğe “evrensel” bir katkı olarak gösterildi.

Savaşın özelleşmesi öylesine genel bir eğilim ki ve Irak savaşında öyle bir noktaya ulaşmış durumda ki, bundan böyle özel askeri endüstrinin kollarını uzatmadığı bir çatışma ya da savaşın mümkün olmadığı dahi düşünülüyor. Bu endüstri devletlerden aldığı paralar sayesinde gittikçe şişiyor.

Örneğin, ABD, Orta Asya ve Afganistan’ı da içerecek şekilde Irak’a yönelik harcamalarını bu yıl için 87 milyar dolar olarak kararlaştırmışken, özel askeri endüstriye bu miktar içinden aktarılan pay 30 milyar dolar olarak belirlenmiş durumda. Yani, ABD’nin askeri harcamalarının üçte bir özel askeri şirketlere aktarılıyor (Traynor, 2003). Bu durum, önümüzdeki dönemde içinde paranın ve şiddetin dolaştığı gri bir alanın gittikçe büyüyeceğini gösteriyor.

Daha önce belirtildiği gibi “paralı askerlik” ve bu anlamda savaşlarda ya da çatışmalarda “özel” güçlerin kullanımı yeni bir olgu değil. Özel askeri şirketler, paralı asker ticaretinin, “evrim geçirmiş, globalleşmiş ve şirketleşmiş” modelini temsil ediyorlar (Singer, 2004). Bu şirketler, global pazar içindeki güvenlik endüstrisinin yükselen unsurları ve geleceğin güvenlik çerçevesini de büyük ölçüde etkileyecekler.

"ANONİM ŞİRKET HALİNE GELMİŞ PARALI ASKERLER"

Filiz Çulha Zabcı, Özel Askeri Şirketler kavramını şöyle tanımlıyor:

İngiltere hükümetinin, özel askeri şirketler üzerinde odaklanan Rapor’u (UK Government Green Paper, 2002) bunların uluslararası düzeyde hukuki bir düzenlemeye tabi tutulması sorununu tartışmaya açmaktadır. Özel askeri şirketler konusunda oldukça ayrıntılı ve kapsamlı bilgilerin yer aldığı metin, tanım sorunu üzerinde de durmaktadır. Özel askeri endüstri içinde birbirinden farklı çok sayıda grup bulunuyor: Paralı askerler, özel ordular, özel güvenlik şirketleri, özel istihbarat şirketleri ve özel askeri şirketler.

“Green Paper”a göre paralı askerler, bir kazanç karşılığı savaşan ya da savaşçı becerilerini satan kişiler. Özel ordular ise genellikle gelişmekte olan ülkelerde rastlanan bir olgu. Özellikle, Güney Amerika’da “uyuşturucu lordları”nın ya da Afrika’da Liberya örneğinde olduğu gibi “savaş lordları”nın özel ordularına rastlıyoruz. Rapor’a göre, bu grupta yer alanların en dikkat çekici olanları belli kişiler etrafında örgütlenen El Kayde gibi “dini” ordular.

“Green Paper”, özel askeri şirketleri, geniş bir askeri ve güvenlik alanı içerisinde sözleşmeli olarak çalışan ve vurucu operasyonlara katılacak şekilde donatıldıkları için özel güvenlik şirketlerinden farklılaşan gruplar olarak ele almaktadır.

ÖZEL SAVAŞ ŞİRKETİNİN ADI: BARIŞ OPERASYONLARI BİRLİĞİ!

Özel askeri endüstri üzerine çalışan bir uluslararası ilişkiler uzmanı, Deborah Avant, özel askeri şirketlerin, bir ülkenin kiralık askerlerinden farklı bir şey olduğunu; onların para karşılığı herşeyi yapan “savaş köpekleri” ya da “kendi hesabına çalışan” kişiler olmadıklarını belirtiyor ve bu şirketlerin global pazarda uzun erimli bir yere sahip olma amacını taşıdıklarını; bu yüzden de askeri hizmet gibi meşru bir işlevi yerine getirdikleri konusunda inandırıcı olmaya çalıştıklarını öne sürüyor. Bu şirketler şimdiden bir ticari grup oluşturmuşlar bile: Uluslararası Barış Operasyonları Birliği (International Peace Operations Association) (Aktaran, Khan, 2002).

Aslında, birçok güvenlik şirketinin çarpışmalarda yer alması, onlarla özel askeri şirketler arasındaki “niteliksel” farkı silmektedir. Fakat, aynı zamanda özel askeri şirket olarak nitelenen pek çok şirket de “vurucu operasyonlar”da yer almamaktadır. Bu gibi nedenler yüzünden, özel güvenlikle ilgili grupların tanımlarına ilişkin tartışmalar dallanıp budaklanmaktadır. Herhalde tanımdan daha önemli bir soru, bu oluşumların neyi temsil ettikleridir. Paralı askerlerin faaliyetlerini izlemek üzere görevlendirilen Birleşmiş Milletler Raportörü’nün söyledikleri bu açıdan önemlidir:

“Paralı askerlerin faaliyetleri, son kırk yıldır halkların kendi kaderlerini belirleme haklarını kullanmalarını engellemek ve insan haklarını ihlal etmek için devreye sokulan bir şiddet biçimidir” (Aktaran, Jackson, 2002: 39; Taulbee, 2002: 7).

Raportör, özel askeri şirketleri “anonim şirket haline gelmiş paralı askerler” olarak değerlendirmektedir. Bu anonim şirketler ya uluslararası müdahale adı altında yapılan operasyonların önemli bir parçası olmakta ya da ABD’nin ve diğer güçlü devletlerin ekonomik çıkarlarının bulunduğu bölgelerde kullandıkları güçler olmaktadır. Güçlü devletlere, bu şirketler birçok olanak sunar: Askeri müdühalenin getireceği maliyet ve risklerden kurtulurlar. Irak’ta olduğu gibi kendi kamuoyunun tepkisini engellemiş olurlar. İnsan hakları ihlalleri için “hesap vermek” durumunda olmazlar.