Sinem Emir: 'Bayram Otel'de hayatını kaybeden gazetecilerin katilleri belli'

Van’da 23 Ekim’deki depremin ardından 9 Kasım’da gelen ikinci depremde aralarında DHA muhabirleri Cem Emir ve Sabahattin Yılmaz’ın da bulunduğu onlarca kişi hayatını kaybetmişti. Aradan geçen 7 aylık süreci ve bu süreçte yaşananları Cem Emir’in kardeşi Sinem Emir ile konuştuk.

Van’da yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından hükümetin acizliği, yardım ulaştırma sorunları, hasar tespit çalışmalarını yapmaması 9 Kasım’da gelen ikinci depremde çok sayıda kişinin ölümüne neden oldu. Gelen bu ikinci depremde hayatını kaybedenler arasında belki de ikinci depremin simge isimleri haline gelen DHA muhabirleri Cem Emir ve Sabahattin Yılmaz da vardı.

Ölümlerinde hem hükümetin, hem valiliğin, hem DHA’nın büyük suçları olsa da savcılık, olayı tek başına bir otel sahibini cezalandırarak noktalandırmak istiyor.

Biz de hem hukuki süreci hem yaşananları gazeteci Cem Emir’in kardeşi Sinem Emir ile konuştuk.

“YÜZLERCE İNSAN ÖLDÜ AMA TEK BİR SANIK YOK”

Van’da ilk depremin üzerinden 8, ikinci depremin üzerinden 7 ay geçti. Sizce olayın sorumluları yine unutuldu mu?
Deprem, ölümler, ağabeyim Cem Emir ve Sabahattin Yılmaz sadece iki hafta bu ülkenin gündeminde kaldılar. Bu durum da aslında son derece normal, bizler kapitalist bir ülkede yaşıyoruz ve bu ülkeyi yönetenler bu sorunların sürekli gündemde kalmasını istemiyorlar.

Örneğin ben Afyon’a depremle ilgili bir panele gittim. Biliyorsunuz bir ilin depreme hazırlıkları imar planları ile başlar ama Belediye Başkanı buna dair tek kelime dahi etmedi.

Yani biz ülke olarak deprem gerçeği ile yüzleşmekten hep kaçıyoruz. Bunun nedeni de kapitalizmin depremle kendisine yeniden kar alanları bulmasıdır.
Depremin ardından ceza davası sürecine girdik. Bu sürecin sonuna kadar gideceğiz. Ağabeyini kaybetmiş birisi olarak oldukça acılıyım ama bir yandan da ağabeyimin ölümüne neden olan süreçle ilgili mücadele vermenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden bu süreci yılmadan devam ettirme kararlılığındayız. Her şey bir yana insanların yaşam hakkı için mücadele vermem gerektiğini düşünüyorum.
1999 depreminde bu ülkede binlerce kişi öldü ama bunun tek suçlusu olarak Veli Göçer ilan edildi. Asıl suçlular bu süreçte hiçbir zaman yargı karşısına çıkarılmadı. Yetkili kurumların bir sorumluluğu yokmuş gibi davranıldı.

Depremin üzerinden 8 ay geçti hala tek bir kişi sanık olarak ifade vermedi. Sadece Bayram Otel’de 30’dan fazla insan öldü…

“SAVCI, SORUMLULARIN YARGILANMASI İÇİN KILIINI KIPIRDATMIYOR”

Bilirkişi raporu açıklandı ve bir basın açıklaması yaparak sorumluların yargılanmayacağına dair endişelerinizi aktardınız. Bu sürece ilişkin neler söylemek istersin?

Biz uzun süredir bilirkişi raporunu beliyorduk. Rapor lehimize çıktı. Buna karşı savcılığın tutumu bizi oldukça endişelendiriyor. Savcılığın soruşturmayı genişletmeye dönük adım atmadığını görüyoruz.

Sorumluların yargılanması için savcı tabiri caizse kılını kıpırdatmıyor. Kamu kurumları bu süreçte suçlu görülmezken, tek başına otel sahibi suçlu gösteriliyor.

Buna karşın biz biliyoruz ki, otel sahibi de, vali de, AFAD da bu süreçte eşit olarak suçlu.

Bunun dışında işin bir de Doğan Haber Ajansı (DHA) kısmı var ama onu şu anda enerjimizi bölmemek adına ayrı tutuyoruz.

“BİLİRKİŞİ RAPORU, ‘BİNA İLK DEPREMDEN SONRA YIKILMAYA YÜZ TUTMUŞTUR’ DİYOR”

Tadilattan sonra Vali’nin açtığı, ilk depremin ardından devlet yetkililerinin ve valiliğin hasar tespit çalışmasını yapmadığı bir otelde iki gazeteci ve onlarca insan göz göre göre ölüme gönderildi. Burada devletin sorumluluğu bu kadar açıkken yine yargılanmadan bu süreçten sıyrılabilirler mi?

Otel mühürlü olsaydı, denetleme yapılmış olsaydı, bu ölümler yaşanmayacaktı. Otel binası yapılırken imar planlarında ev, iş yeri ve depo olarak gösterilmiş üstelik iki kere de esaslı tadilat geçirmiş.

Yani otel olması için iki kere esaslı tadilat geçirmiş, kolonlar kesilmiş ve sonuç olarak ortada hiçbir denetim mekanizması işletilmemiş. Binanın statik projesi yok.

Orası kesinlikle ruhsata aykırı ve suç teşkil eden bir bina. Birinci depremden sonra ise içinde kalan kişiler için ölüm riski arz ediyordu.

Buna karşın ağabeyim ve Sabahattin ağabey için pek tercih şansı yoktu bu duruma karşın. Ya dışarıda donacaklardı ya da göz göre risk taşıyan otele gireceklerdi. Başka seçenekleri yoktu.

Dediğim gibi bilirkişi raporu lehimize ancak savcının tutumu lehimize değil. Bilirkişi raporu çok açık biçimde nedensellik bağı kurarak denetimleri yapmayan yetkililerin suçlu olduğunu ortaya koyuyor.

Bilirkişi raporunda bir de çok önemli dipnot durumu açıklıyor ve deniliyor ki bu bina birinci depremin ardından yıkılmaya yüz tutmuştu.

“AİLEM HER GÜN AĞABEYİMİN MEZARINA GİDİYOR, BANA DÜŞENSE MÜCADELE ETMEK”

Bu dava sürecinde bir hukuk öğrencisi olarak Bir Umur Derneği ile birlikte ciddi bir mücadele veriyorsunuz. Ağabeyinizi kaybettiğiniz böylesi bir davada mücadele etmek neler hissettiriyor size?

Benim ailem her gün köyde ağabeyimin mezarına gidiyor. Bana düşen bu konuda mücadele vermek başkaları bu acıları yaşamasın diye…
Bayram Otel davası ülkedeki hukuk sistemi için çok önemli bir sınav olacak. Ben ağabeyimin canının hesabını soramazsam bundan sonra hangi deprem davası olursa olsun kimse kendi canının hesabını soramayacak.

Bana bir şey olsaydı ağabeyim bunun mücadelesini verirdi bende bir hukuk öğrencisiyim ve ağabeyimin hesabını sormak için başlattığım mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim.

Şunu tekrar açıkça söylemek istiyorum bu konunun asli muhatabı validir. AFAD 2009 yılında kuruldu ve valiliğe bağlı. Vali depremin ardından, asayiş berkemal, enerji boşalmıştır dedi. Bu açıklamaların ardından ikinci bir depremin ardından bir kez daha insanların ölümüne neden olundu. Üstelik Bayram Otel Van’da bilinen bir bina. Sen burada bir inceleme yapmamışsın ve kasten ölüme neden olmuşsun. AFAD, vali, hükümet hepsi bu süreçte asli suçlulardır.

Savcı tek başına otel sahibini suçlu ilan ederse, adaletin önüne takoz konulmuş olur.

"DHA İŞ CİNAYETİNİ KABUL ETMİYOR"

İşin bir de DHA kısmı var. Bu konuda ne gibi sorunlar yaşandı. DHA’nın yerine getirmediği sorumluluklarına ilişkin bir adım atılmış durumda mı?

İşverenin oraya çadır ve konteynır gönderseydi keşke demiyorum göndermeliydi, göndermek zorundaydı diyorum.

İşçi ölür ve bu olay iş kazası olarak tespit edilir. Bu yasal durum ama DHA maalesef bu durumu iş kazası olarak görmedi. Sanki ağabeyim oraya tatil yapmaya gitmiş de durum iş kazası olarak tespit edilmiyor.

Gazeteciler saat 21.00’da haber geçiyor DHA’ya birkaç dakika sonra deprem oluyor ve enkaz altında kalıyor.

Türkiye’de tüm işçilerin yaşadığı bir durum bu. İşçi ölüyor geriye kan parası kalıyor ve mevzu bitiyor. Bu asla kabul edilebilecek bir şey değil.

“İŞ CİNAYETİ DEDİĞİMİZDE DHA HABER YAPMAZ OLDU”
Birisi ağabeyiniz olmak üzere bu depremde iki değerli gazeteci hükümet ve işveren iş birliği ile hayatını kaybetti. Gazetecilerin çalışma koşullarına dair bu kadar net bir örnek sunan böylesi bir dava gazeteciler tarafından sahiplenildi mi, bu konuda gazetecilerden destek görebildiniz mi?
Biz gazetecilerin sağlığı için mücadele veriyoruz. Onların yanımızda olması gerekiyor. Bu yönde ciddi bir destek görebildiğimizi söylemem mümkün değil. İsteğimiz gazetecilerin yanımızda olması bu süreçte mücadele etmesidir.

Türkiye’de gazeteciler kaderine teslim edilmiş durumda. Gazetecilerin çalışma koşulları işverenin iyi niyetine bırakılabilecek bir şey değil. İşveren gazeteciler için sağlıklı çalışma koşullarını sağlamakla yükümlü ancak bunun sağlanmadığını açıkça görüyoruz.

Yaşanan bu sürecin bedelini ağabeyim ve Sabahattin Yılmaz’da gördük. Bütün gazetecilerin başına bu durum gelebilirdi. Hatırlarsınız Bayram Otel’de son saniyede gazeteciler kaçıp kurtulmuştu. Bence bu dava en çok onların davası. Neden uzak duruyorlar bilmiyorum.

Biz bu olay iş cinayeti dediğimizde DHA olayı hiç haberleşmedi. İlk ölümler geldiğinde gündemden düşürmeyenler iş cinayeti dediğimizde bize sırtını döndü.

“İŞÇİ KATİLLERİNİN VİCDANLARINI RAHATSIZ ETMEK İÇİN VİCDAN NÖBETİNDEYİZ”

İşçi cinayetleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki mücadelenin aktif olarak içinde yer alıyorsunuz. Bu mücadeleye başlangıcınız Bayram Otel ve Cem Emir’in ölümü ile başladı sanırım. Hem mücadeleye başlangıcız süreciniz hem de Türkiye’de sayısı her geçen gün artan işçi cinayetlerine ilişkin neler söylemek istersiniz?
O olay benim mücadelenin içine girmiş oldu. Ağabeyim hayat dolu bir insandı. O hayatta en son ölecek insandı benim için. Neden iş cinayetleri oluyor, neden işçilerin sağlığı için bir önlem alınmıyor diye düşündüm ve bu sürece karşı mücadele veren Bir Umut Derneği avukatları ile tanıştım ve mücadeleye başladık.

İş cinayetlerinde hayatını kaybeden ve yaralanan işçilerin aileleri olarak her Pazar günü Galatasaray Lisesi önünde “Vicdan Nöbeti” eylemi gerçekleştiriyorsunuz. Bu eylemin temel amacı nedir?

Vali, AFAD yetkili kim varsa bu depremden dolayı ceza almasalar da bizim gözümüzde katiller. Biz o insanların ve tıpkı o insanları gibi her gün işçilerin ölümüne neden olan insanların vicdanını rahatsız etmek için vicdan nöbetindeyiz. Bu yüzden herkesi her Pazar günü saat 13.00’da Galatasaray Lisesi önüne bekliyoruz.

Röportaj: Ali Ufuk Arikan (soL)