Radikal’de kimler köşe yazıyor?

Radikal gazetesinde birbiriyle oldukça farklı siyasi pozisyonlara düşen köşe yazarları olmasına rağmen, bir gerçek orta yerde duruyor: Radikal bir misyon gazetesi, ve gazete yazarları bu misyon için yaratılmış gazeteyi bütünlüyor.

Çıkışından bu yana kentli, kültür ve zevk sahibi orta sınıf solcunun duruşunu temsil etme iddiasıyla çıkarılan Radikal gazetesinin konumu, son olarak Genel Yayın Yönetmenliği’nin İsmet Berkan’dan Fethullahçı Eyüp Can Sağlık’a geçmesiyle birlikte, Beki tarafından “özgürlükçü sol” olarak nitelenmişti.

Aslında “Ben solcu değilim, sağcıyım. Ancak Radikal gazetesi özgürlükçü solun sesi olacak” diyen Can’ın bu sözleri dahi, gazetenin bir proje gazetesi olduğunu, ülkedeki siyasal/ideolojik yelpazede bir konumu konsolide etmek amacıyla çıkarıldığını gösteriyordu.

Ancak bu iddiayı, yani “özgürlükçü solu temsil etme” iddiasını yerine getirebilmek için, hele ki Eyüp Can gibi bir Fethullahçı prensin başında oturduğu gazetede, solda durduğu genel kabul gören isimlerin bulunması da gerekiyordu.

Radikal’in köşe yazarları, böyle bir denge içerisinde seçildiler. Bu dengeyi zorlayan bazı unsurlar, zaman içinde dışarıda bırakıldılar.

Amerikalılar’la içli dışlı sözcü danışman
Radikal’in 2009 yılı transferlerinden Akif Beki, Başbakan Erdoğan’ın eski Basın Danışmanı. Wikileaks belgelerinde, hâlâ Başbakanlık Danışmanı iken ABD Büyükelçisiyle yediği yemeklerde Türk basını hakkında Amerikalılar’a “içeriden” malumât verdiği anlaşılınca, Radikal’deki köşesinde “Nazik bir davetti” dediği bir yazıyla kendini savunan Beki, Radikal’deki ilk yazısında Emine Erdoğan'ın Başbakan'ı yağmur altında ıslanarak dinlemesini "halk ile özdeşleşme" olarak nitelemişti.

Köşesinden yaptığı AKP savunuları, çoğu zaman Radikal okurlarının, arada sırada ise Radikal’in “solda duran” köşe yazarlarının dahi midesini kaldırdı. Son olarak Dolmabahçe protestoları sırasında hamile öğrencinin bebeğini düşürmesiyle fitillenen tartışmada faturayı öğrencilere kesmesi, Radikal’deki “solda duran” yazarların tepkisini çekmişti.

“Fethullahçı” ifadesi zorlama mı?
Eyüp Can’ın Gülen cemaatinin adamı olduğu, gerçekte konuya vakıf hemen herkesçe bilinen bir gerçek. Yine de, “Fethullahçı” gibi bir sıfat kullanırken, niye böyle dediğimizi gösterecek bir örneğe yer verme ihtiyacı hissediyoruz.

13-23 Ağustos 1995 tarihleri arasında Zaman gazetesinde Fethullah Gülen’le yaptığı, tam 11 gün süren röportajda Eyüp Can’ın sorduğu sorulardan bazıları şu şekilde:

Uzun yıllar bir ipek böceği gibi dutluğunuzda kozanızı örerken, şimdilerde alımlı bir kelebek misali kanatlandınız. Bu uçuş nereye?

Vaazlarınız kadar, hayatınızda da şiiriyet çok ağır basıyor. Bir şiirinizde 'Izdırap yalnız kaldığım anlardaki dostum/Ruhumu saran hafakan, kafamda yanan kor/İnleyeyim derim, inleyemez yutkunurum/Yanıp da dışa sızdıramamak doğrusu çok zor' diyorsunuz. Yanıp da dışa sızdıramamak sizin için çok belirleyici bir husus. Eğer ızdırabınızı daha da katmerleştirmeyeceksem, yanıp da sızdıramadığınız zorlukları gönül mızrabınızdan dinlesek?

Mızrabınız ve kelamınızın diliyle ızdırabınızı gizlemeye çalışsanız da, ben fasılalarla yaklışık yedi saat süren konuşmamızda, elaya çalan gözlerinizden 'çağın ızdırabını' okudum...

Fethullahçı Prens’ten özgürlükçü sol beklenti
Radikal’in başına Eyüp Can’ın getirilmesi, büyük bir kesim tarafından AKP hükümetinin vergi denetmenlerini üstüne salarak gözünü oldukça korkuttuğu Doğan Medya’nın, AKP’ye göz kırpma çabası olarak nitelenmişti. Üstelik, AKP’nin ülkedeki dönüşümlerini yaparken “soldan” alacağı desteğin öneminin arttığı bir dönemde, Doğan Medya’nın “soldan” yayın yapacak gazetesinin başına bu kişinin getirilmesi daha da manidârdı.

Referans’tan gelen Eyüp Can’ın, Radikal’de bir süre yalpaladığı söylenebilir. Başlarda hayatına dair anlatacağı hikâyelerle Ertuğrul Özkök tadı yakalamaya çalışsa da, anlatımlarında hemen hissedilen zorlama hâl nedeniyle Radikal okurundan tepki çekti.

Asıl sıkıntıyı ise, Radikal’deki açık sağcı yazarlarla, “solda duran” yazarların arasındaki açının arttığı durumlarda dengeyi tutturmaya çalışırken yaşadı. Son öğrenci protestolarından sonra Akif Beki’yle aynı gün faturayı öğrencilere kesen Can, bu konu gazete köşe yazarları arasında sert tartışmaya konu olunca denge kurmaya çalıştı, ancak hiç başarılı olamadı. O süreçte gazete, yazarların birbirlerine kullandıkları çok sert ifadeler nedeniyle ortasından çatlamış görüntüsü sergiledi.

O dönekler olmadan Radikal olmaz
Radikal gazetesi “solculuğuyla” belki en fazla özdeşleşen iki isim, Türkiye’de dönekliğin kitabında en yüksek mertebelere erişmiş olan Oral Çalışlar ve Cengiz Çandar.

Bugünlerde iki isim de dönekliklerinden ziyade, fütursuz AKP’cilikleriyle anılıyorsa, bu dönme işlemlerini tamamlayalı uzun zaman olmuş olmasından kaynaklanıyor. 1971’de Filistin’de gerillalık yapan Çandar’ın, MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’ın adamı olması, ardından Turgut Özal’ın danışmanı olması, CIA ajanı Graham Fuller’le samimi muhabbet kurması, NATO seminerlerinde eğitimci olması, artık uzun yıllar öncesinde gerçekleşmiş şeyler.

Oral Çalışlar gibi AKP’ciliğini “duruşumuzu ne belirleyecek? AK Parti'ye veya başka herhangi bir siyasi akıma uzaklık ve yakınlık mı? Yoksa, hangi siyasi akım veya parti olursa olsun, asıl belirleyici olan özgürlük, demokrasi ve eşitlik mi?” sözleriyle ifade edebilecek kadar kaşarlanmış dönekler, artık Radikal’in “özgürlükçü sol” bir görüntü vermesine yetmiyor.

Misyon gazetesinin “solda duranları”
Epeydir Radikal’in “solda duranı” olan Yıldırım Türker’in yanına, özellikle gazetenin son dönemde açık sağcı yazarlarla doldurulması ve başına da bir Fethullahçı’nın geçirilmesinin ardından “solda duracak” başka isimlerin getirilmesi gerekti.

Bazıları daha önce BirGün’de yazmakta olan Koray Çalışkan, Dilek Kurban, Özgür Mumcu, Sırrı Süreyya Önder isimleri, gazetenin bu boşluğunu kapatmaya yarıyor. Radikal’in gusto sahibi okurlarına soldan hitap eden yazarlar, hükümetin “aşırı tepkiler” gösterdiği durumlarda AKP’yi özgürlük ve demokrasi üzerinden destekleyen Radikal’in genel çizgisine ters düşebiliyorlar.

Son olarak üniversite öğrencilerinin protestolarından sonra “solda duran” yazarlar, sağdakilere “elden düşme danışman”, “12 Eylül paşaları gibi”, “önce gazetecilik öğrensinler” gibi ifadeler kullanmışlardı.

Eyüp Can’ın çapsız çırağı: Cüneyt Özdemir
Pensilvanya’ya giderek Fethullah Gülen’le görüşmesinin ardından Eyüp Can’ın Radikal’inde köşe yazarı yapılmasıyla gündeme gelen Cüneyt Özdemir, o günden beridir cemaate toz kondurmuyor.

Özdemir’e haksızlık mı ediliyor?
Cüneyt Özdemir, Pensilvanya’ya yaptığı geziden bu yana sıklıkla Fethullah sempatizanlığıyla anılıyor. Acaba bu itham haksız mı? İlgili haber:
Cüneyt Özdemir kimin tarafında?

Cemaat yurtlarını öven, buralarda hiç baskı yok dedirten Özdemir, sunduğu televizyon programında bir öğretmen adayının KPSS kopya skandalında cemaatin adını geçirmesine hışımla karşılık verip öğretmen adayını haşlıyor.

Özdemir’in Radikal için en büyük bonusu ise, Radikal’in kentli orta sınıflara, gusto sahibi kültürlü okurlara yönelik “yaşamayı seven”, tarz sahibi yazar kişiliğine cuk oturması.

Radikal’in olmazsa olmaz ekleri
Radikal gazetesinin misyonunda önemli bir yeri de Cumartesi ve İki (Pazar) ekleri oluşturuyordu. Radikal İki’nin önemi liberal sol ideolojinin gündelik siyasete aktarılmasında önemli bir yer tutmasından, Radikal Cumartesi’nin önemi ise Radikal’in “hayat tarzı” gazeteciliğini temsil etmesinden geliyordu. Yeni Radikal’de bu “hayat tarzı” gazeteciliği, her güne yayıldı.

Radikal’in bir de “devrimcileri” var
Radikal gazetesinin misyonu, sadece köşe yazarları üzerinden yürümüyor. Radikal’e dışarıdan katkı koyan isimlerin yazdıkları da çok manidâr. Sol-entelektüel alana Radikal üzerinden müdahale etmeye çalışan bu “devrimciler”le ilgili haberimiz:
Kim bu “Radikal devrimciler”?

Sendika.org sitesine Radikal konulu bir röportaj veren BirGün gazetesi kültür-sanat editörü Ali Şimşek, bu “hayat tarzı” gazeteciliğini şöyle anlatıyordu:

Şehir yaşamı zirveye taşındı. Buna dönük olarak 90’dan itibaren oluşmuş bir köşe yazarı modu vardı. Bizim Rıfat Bali’nin çok iyi deşifre ettiği ‘hayat tarzı yazarları’ diyelim. Bu, rentifikasyonla beraber yürüdü. Yani Radikal’in yayın politikası aynı zamanda kültür sanat alanında belirleyici hale gelerek, bizim bu dönemde tartışmaya başladığımız soylulaştırma dediğimiz şeylerle beraber yürüdü. O dönemin hayat tarzı yazarları soylulaştırılan yerleri övebilirler. Bugün Tophane’den korkuyor o arkadaşlar. Tophane’yi onlar ürettiler biraz. Suçlamakla iş sıyrılamaz yani.

90’ların ikinci yarısından itibaren hızlanan kentsel / mekansal dönüşüm, yeni orta sınıfın krize çok yakın olmasına rağmen cüretli özgüveni, hayat tarzcılığı içinde sol liberalizm özellikle Radikal İki üzerinden ilerletildi. Bir tür clubber gazetecilik oluştu Radikal’de. Yani şehri yaşayalım, şehirde ne var, diyerek neoliberalizmin önemli ayaklarından biri olan kentsel dönüşümü gizleyen, yoksulluğu gizleyen urbanizmin savunucularından biri oldu Radikal.

Yani bu genç yazarlar, solcu yazarlar, Boğaziçili yazarlar… Boğaziçi Üniversitesi medyaya adam devşirme olanağı olan önemli ayaklardan biri. İngilizce biliyorlar vs. Öyle bir Boğaziçili gustosu da oluşturdu Radikal. Neşeli, entelektüel, sol duyuları olan, ötekine saygı duyan, cinsellik anlamında, her anlamda çok kimlikli, yaşamayı seven, nerde yemek yenilir, nerde nasıl gezilir gibi şeyleri bilen bir kadro oluşturdu. Yeni orta sınıfı Hürriyet’ten, Milliyet’ten kurtardı.

(soL - Haber Merkezi)