Cüneyt Özdemir kimin tarafında?

Son günlerde moda olan, muhafazakârlara ve türbana destek vererek “halkçılık” yapmak ve demokrasiyi savunmak retoriğine tutunduğu görülen Özdemir’in cemaate vefa borcunu da yazıları aracılığıyla fazlasıyla ödediği görülüyor.

Geçtiğimiz aylarda Pensilvanya’da Fethullah Gülen’i ziyarete giden Cüneyt Özdemir bu görüşmenin içeriği hakkında çok fazla konuşmamış, kendisine yöneltilen eleştirilere de sert karşılık vermişti. Eskiden Zaman gazetesinde çalışmış olan ve Fethullah Gülen’in yakından tanıdığı bir ismin, Eyüp Can’ın yönetimindeki yeni Radikal’de köşe yazarlığına başlamasında, bu görüşmenin etkisi olduğu iddiası, Özdemir’in Radikal’deki yazıları okununca, oldukça akla yatkın görünüyor.

Fethullah’ın yurtlarını savunuyor…
Radikal’deki ilk yazılarından birinde, Özdemir, insanların çaresizlikten gitmek zorunda bırakıldıkları, gerici ve alternatif bir eğitim sisteminin oluşturulduğu, kızların ve erkeklerin birbirlerini uzaktan bile görmediği, cemaate adam devşirilen Fethullah yurtlarını mazur gösteriyor. “Atatürkçüler”in sokakta bıraktığı çocuğa cemaatçilerin sahip çıkmasını anlatarak Radikal’e “iyi” bir giriş yapıyor:

“… Avrasya koşusunda köprüden yürürken bir gençle tanıştım. Kendisi Binnaz Hoca’nın mahalle baskısından endişe duyduğu bir taşra şehrinde doğmuş büyümüş. Okul yıllarında parasızlıktan dershaneye gidememiş. (…) Abi’lerden ders almış. Üniversiteyi kazanıp İstanbul’a gelmiş, kalacak yer yok! Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kapısını çalmış. ‘Yurt göstermek görevleri değildi belki ama elime bir broşür tutuşturup gönderdiler beni’ diyor.

“Çaresiz, bir cemaat yurdunda yer bulmuş kendine. ‘Bir baskı yoktu yurtta ancak oluşan havadan sabah namaza kalkıyor, öğleden sonraları çay-bisküvi eşliğinde Fethullah Gülen kasetlerini dinliyorduk’ diye anlatıyor. ‘Abi’ler her şeyle ilgileniyormuş. Herhangi bir ders mi kötü hemen o dersi iyi bilen bir ‘abi’ bulunuyor ve başarıyla geçiyorlarmış. Akşamları ise yurdu destekleriyle ayakta tutan esnaf, Beyoğlu’nun ünlü restoranlarında kalan tatlıları yurda yolluyormuş. Bu dayanışma ruhu elbette üniversiteden mezun olunca iş bulma aşamasında da devam ediyor...

“ ‘Bugün A.B.İ’lere kızıyorsunuz da yıllardır aklınız neredeydi’ diye sormayacak mıyız? Türk eğitim sisteminde büyük boşluklar var. Birileri yıllardır o boşlukları legal yöntemlerle doldurdu, dolduruyor. Bunu görmezden gelip sanki bu insanlar düşman bir ülkeden gelmiş gibi tavır almak ya da uzaydan inmişler gibi şaşırmak da ne demek?

“Mahalledeki moral bozukluğunun özeti ‘Bizimkiler gitti, onlarınkiler geldi’ endişesidir. Durumu AKP hükümetine yıkmak ise işin artistliği.” 20/10/2010

Sıkmabaşınla sana bu kamusal alanlarda yer yok anne!
Özdemir bir yazısında annesinin başörtüsünü kullanarak türbanı savunuyor:

“Senin başının örtülü olmasından bu devlet korkuyor anne. Kapılar sana ve senin gibi başını örten kadınlara kapalı. Senin yüzünden okullarda çocukların başlarını kapatacaklarından korkuyorlar. Senin yüzünden başı açık kızların üniversiteye gidemeyeceğini düşünüyorlar. Senin ve senin gibi başı kapalı kadınlar yüzünden bu ülkenin bir ‘İslam Cumhuriyeti’ olacağını söylüyorlar. Babamdan değil başın kapalı olduğu için senden korkuyorlar anne! Sen ki iki ablama tek bir gün ‘Başını ört’ dememişsin. Sen ki 3 tane Atatürkçü aydın çocuk yetiştirmişsin, nafile…

“...Senin başörtünden biraz daha farklı başlarını bağladıkları için Cumhurbaşkanı’nın eşine küfür niyetine ‘sıkmabaş’ diyorlar. Başbakan’ın eşinin başı örtülü diye Canan Arıtman adında bir milletvekili ‘Araplar gibi giyinme’ diye mektup yazabiliyor.

“Anneciğim tek şansın üniversite çağını geçmiş olman. Bir de üniversite çağında olsaydın tarihin yüzkarası ‘utanç odaları’na alacaklardı seni. İkna olmazsan türlü şaklabanlıklar yapmaya zorlayacaklardı. Boneyle, perukla, şapkayla girebilecektin bu ülkenin üniversitesine. Bitirdikten sonra ise yallah evine…

“...Başının örtüsü yüzünden biz çocuklarının yanlış anlaşılacağını düşündün durdun bunca yıl. Gizli gizli utandın…
Hiç utanma anne. Senden korkanlar, utananlar utansın. Devlet ana seni ve senin gibileri başınız kapalı diye sevmese de ben severim. Sen benim anamsın.” 26/10/2010

CHP düşmanlığı, dolaylı AKP’cilik…
Özdemir bir yazısında da CHP ile dalga geçiyor ve sıraladığı tüm gerekçeler AKP’yi doğru adres olarak göstermeye yetiyor:
“Deniz Baykal cumhurbaşkanlığı köşküne oturmuş. Kılıçdaroğlu başbakan, Gürsel Tekin başbakan yardımcısı, Berhan Şimşek Kültür ve Turizm Bakanı, Vecdi Gönül yine hâlâ yeniden gölge Savunma Bakanı. Ertuğrul Özkök memnun, Bekir Coşkun mutlu, Emin Çölaşan bugün ne yazsam diye kara kara düşünüyor. Sahillerde bir bayram havası! CHP iktidarına hazır mıyız arkadaşlar?

“Önder Sav’ın Başbakanlık Müsteşarlığı’na, Nur Serter’in Milli Eğitim Bakanlığı’na, Onur Öymen’in Dışişleri Bakanlığı fikrine hazır mısınız? 53 yıldır muhalefette olan CHP iktidara gelince ne olacak fikri olan var mı? Kılıçdaroğlu’nun yeni bir Türkiye planı var mı?

“Canan Arıtman ile mi çözecek başörtüsü sorununu? Avrupa Birliği’ne Onur Öymen ile mi gireceğiz? Neyse ki bürokrasideki el değiştirmeyi Önder Sav ile yapacağına şüphemiz yok. İktidarın değişkliğinden anlayacağımız onlarınkilerin gidip, bizimkilerin geleceği mi olacak?” 10/11/2010

Erdoğan’a övgüler düzüyor
Özdemir’e göre Erdoğan siyasete ömrünü adamış gerçek bir dava adamı. Oysa özdemir’in unuttuğu bir şey var: Tayyip Erdoğan dünyadaki en zengin siyasetçilerden biri. Başbakanlığı sırasında gelen tepkiler üzerine büyük bir şirketteki hisselerini devretmek zorunda kalmıştı.

Özdemir yazısında Erdoğan için şöyle diyor:
“Türkiye’de bütün politikacıların ve liderlerin ikinci işidir siyaset. Biri hariç. Recep Tayyip Erdoğan yola siyaset yapmak için çıkmıştır. Profesyonel bir siyasetçidir. Başbakanlığı hatta başkanlığı daha ilk günlerde planlamış, inanmış ve hareket etmiştir. Gençlik kollarına girişi de evliliği de hep bu mücadelenin emrinde gelişmiştir.

“... Aynı partiden kara çarşaflıyı Beyoğlu’na giden konvoya koymayacak kadar akıllı. Etrafındakiler burun kıvırırken çöpten toplanan pidelerle iftar açan gecekondu sofrasına iştahla çökebilecek kadar gönlü açık. Hiçbir şey olmadığı günlerde dünya liderleriyle görüşebilmesinin getirdiği karizma da var, cezaevinde yatma tecrübesi de...

“... Neyi desteklediğinizi ya da neye karşı olduğunuzu bilmekte fayda var. RTE Türk siyasetinin her türlü deneyimi ve teçhizatıyla donatılmış, gerçek bir siyaset panzeri...” 23/11/2010

Erdoğan’ın karizması
“…Türkiye’de ekonominin iyi gitmesi, krizden görece az etkilenmemiz ve en önemlisi Erdoğan’ın karizması ile oluşan yeni bir küresel imajımız var. Buna rağmen yılların tecrübeli diplomasi yazarları kompleksli dili bir kenara bırakamıyorlar. Mesela Birand diyor ki Erdoğan ile Ahmedinecad’ın kucaklaşması ABD’li yetkililerin kafasını attırmış. Nasıl böyle bir fotoğraf karesi olabilirmiş? Yani ABD’deki uyduruk birkaç Neo-Con bürokratın gözüne girmek ve İsrail lobisinden dayak yememek için komşumuz İran’ın devlet başkanı ile Başbakan Erdoğan el sıkışmayacak öyle mi? Kendimi tutarak ve en hafifinden o ABD’lilere şunu söylemek isterim: Hadi ordan!” 26/11/2010

Özdemir'in sebepsiz egosu
Cüneyt Özdemir'in son dönemde en çok dikkat çeken yönlerinden biri, giderek şişmekte olan egosu. Televizyon programına davet ettiği konuklara tepeden bakan ruh hali sıklıkla eleştiri konusu olan, programda "her şeye hâkim, zeki ve kıvrak" olduğunu düşündüğünü belli eden bir tavırla sorularını yönelten Özdemir, çoğunlukla ne denli yanlış şeyler söylediğinin farkına dahi varamıyor. Özdemir, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'na "kamuda türbana izin verilmesi" konusunda yönelttiği sorusuna, Bardakoğlu'nun "din adamı olarak siyasete karışmama" karşılığı vermesi üzerine, "Ama bu soruları size soramayacaksak kime soracağız" gibi laikliğin ruhuna rahmet okutan bir yanıt verdiği sırada, muhtemelen aynı ruh halinde bulunuyordu.

Özdemir'in, Sözcü gazetesinin tuhaf 10 Kasım manşetiyle "dalga geçmek için" hazırladığı alternatif kapakta da benzer bir ego patlaması göze çarpıyordu. Özdemir'in "elitlere karşı halkın tarafında" olduğu söylemini kullanmayı çok seven dinci-liberal cenaha yanaşırken kendi tabiriyle "beyaz Türk" olma haline cuk oturan çiğliği, her sözcük ve satırında sırıtıyor.

Cemaate laf söyletmiyor
Köşe yazarlığının yanında “5N1K” adlı programın yapımcılığını da yürüten Cüneyt Özdemir, Öğretmenler Günü’nde programına katılan öğretmen Yasemin Çakıcı’nın KPSS kopya skandalında cemaatten şüphelendiklerini söylemesi üzerine cemaati savunarak konuğuna çıkıştı.

AYÖP üyesi Yasemin Çakıcı, programda KPSS’deki kopya skandalından bahsederek, “Tamamen şaibe dolu sınav. Hakkımız yendi. Kopya çekildiği ispatlanmış olmasına rağmen birileri korunuyor. Bu korkunç bir şey. Bu kadar yansımışsa aynı zamanda medyaya. Ne yazık ki biz cemaatin parmağının olduğunu düşünüyoruz bu işle ilgili. Bu yüzden korunduğuna eminiz çünkü optik puan ortaya çıktı. Tek bir çizik yoktu” diye konuşması üzerine araya giren Özdemir şu ifadeleri kullandı: “Böyle genellemeler yapıldığı zaman haklıyken haksız duruma düşülüyor. Elinizde bilgi belge varsa, çıkartırsınız canlı yayında, elimde belgeler var dersiniz. O zaman 'şu cemaat bu grup yaptı' dersiniz. Anlayışla karşılarım. Ama belge bilgi yoksa bu Türkiye'nin yeni umacısı olarak yaratılan 'The Cemaat' ya da cemaate her şeyin yüklenmesine ben bu programda en azından karşıyım.”

(soL-Haber Merkezi)