Veysel Ağabey'e son bir selam...

Yazar, çevirmen ve sinema eleştirmeni Veysel Atayman 75 yaşında hayatını kaybetti. Çağrı Kınıkoğlu, Atayman'ı yazdı...

Çağrı Kınıkoğlu

Bir süredir başgösteren ağır hastalığı sonucunda 21 Şubat 2016 akşamı Veysel Atayman hocamızı yitirdik.
Türkiye işçi sınıfı ve ilerici aydınları, bir dostlarını yitirdi.
Nasıl anlatmalı Veysel Ağabey'i?
Veysel Ağabey'in kendi sözleriyle "bir özne olarak kendimize çok güvendiğimiz, hayatı değiştirebileceğimize çok güçlü bir şekilde inandığımız" diye betimlediği Türkiye'nin 1968 dönemini, o dönemde serpilen Genç Sinema Hareketi'ni ve Hisar Kısa Film Yarışmaları'nı mı anlatmalı önce? Yoksa birkaç yıl sonrasında, Metin Kurt'la birlikte Denizler'in idamını öğrendikleri esnada İstiklal Caddesi'ni boydan boya ve derin bir öfke ve sükût içinde kat edişlerinden mi bahsetmeli? Ya da yine Metin Kurt'la birlikte yurtdışından getirttikleri Almanca felsefe kitaplarını okuyup yaptıkları felsefi ve politik tartışmalardan mı söz etmeli? Ya da bunları geçip, onlarca yıldır felsefe, estetik, sinema başta olmak üzere çok çeşitli ve zengin bir entellektüel-politik kültürü ve külliyatı Türkçe'ye kazandırmasından mı; hazırladığı onlarca derleme ile bu alanlarda yaptığı katkılardan mı bahsetmeli? Belki en güzeli Kadıköy'de Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde yaptığımız uzun sohbet ve tartışmaları hatırlamak... Bir türlü ikna edememiştim Kubrick'in nasıl bir yönetmen olduğuna; onu sosyalist sinemacılar açısından asli bir örnek figür gibi görmenin yanlışlığına... Ama Angelopulos'un Avcılar'ının büyük film olduğunda mutlak bir şekilde ortaklaşıyorduk; başka ortaklaştığımız şeylerle birlikte: Chaplin'i çok seviyorduk. Bunuel'i, Brecht'i çok önemsiyorduk.
Ne manası varsa artık, şu anda, bugün, Veysel Ağabey'i uğurlarken?
Var, yine de var. Omurgayı dik tutmaya katkı bunlar; değerli, anlamlı, önemli.
Bunları bir kenara bırakalım yine de şimdilik: İyimser zamanlardan bir söyleşisiyle analım o zaman Veysel Ağabey'i... Henüz Gezi'nin ve Haziran Direnişi'nin sıcaklığının sürdüğü bir dönemde, Ertem Eğilmez'in anısına soL Gazetesi'nde yaptığımız söyleşiyle analım... "Memleketçek Hababam Sınıfı gibi olduk" diyordu o günleri değerlendirirken.
Ütopyaya, neşeye, mücadeleye ve sosyalizme samimiyetle inanan dostumuzun arkasından el sallayalım yine, her buluşmamızın sonunda ayrılırken NHKM'nin bahçe kapısının önünde hep yaptığımız gibi: 
"Veysel Ağabey, en kısa zamanda tekrar buluşalım. Konuşacak çok şey, yapacak çok işimiz var!"
"Tamam, elbette. Beni arayın işte fırsat çıkar çıkmaz."
Seni çok arayacağız Veysel Ağabey...