Zafer Aydın'la 54. yılında Singer Fabrikası işgali üzerine

'İşçinin iradesine müdahale edilmesine karşı fiili ve meşru eylemler olarak gelişen işyeri işgalleri, etki gücü ve sonuçları itibariyle sınıf mücadelesinde önemli birer basamak olmuştur.'

Aslı İnanmışık

Singer Fabrikası’nın işgal edilmesinin üzerinden 54 yıl geçti. İşçi sınıfı tarihine büyük izler bırakan bu direnişe ilişkin 2015 yılında önemli bir kitap çalışmasına imza atan Zafer Aydın'la, “Grevden İşgale Singer Eylemleri” üzerine konuştuk.

Kitabında 1800’lerin sonundan 1969 yılındaki işgal ve sonrasına kadar Singer’deki sınıf hareketine mercek tutan Aydın, işçilerin “benim hangi sendikaya üye olacağıma işveren değil ben karar veririm” diyerek harekete geçtiği Singer işgalinin 15-16 Haziran’a giden yolda önemli bir aşama olduğunun altını çiziyor.

Singer eyleminin ayırt edici özelliklerinden birisinin uluslararası şirkette yaşanmış ilk işgal olmasına işaret Aydın, işgalin devrimci gençliğin de işçi sınıfına bakışında dönüşümlere yol açtığını, 1968 Derby işgali ile “ordu gençlik el ele” sloganının yerini “işçi gençlik el ele” sloganına bıraktığını, 1969 Singer işgali ile de dönemin gençlik hareketi içerisinde dikkatlerin işçi sınıfına çevrilmesi gerektiği yönündeki fikirlerin kuvvetlendiğini ifade ediyor.

Zafer Aydın'ın Aziz Çelik ile birlikte yayınladıkları Küreselleşme ve Sendikal Hareket (1997), Temel Sendikal Bilgiler (2006), Paşabahçe 1966, Gelenek Yaratan Grev (2006) ile Aydın'ın çalışmaları olan Sollamalar (2006), Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi (2008), “Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü-Kavel 1963 (2010), Geleceğe Yazılmış Mektup-Derby İşgali (2012), Grevden İşgale Singer Eylemleri (2015), İşçilerin Haziranı-15-16 Haziran 1970 (2020), 68'in İşçileri (2021) isimli kitapları bulunuyor.

Biriken öfke ve yükselen sınıf hareketinin yarattığı cesaretin açtığı yol

Kartal'daki Singer Fabrikası'nın işçiler tarafından işgalinin 54. yılında; 10-11 Ocak 1969'da gerçekleşen işgale giden sürecin arka planına bakarak başlamak isteriz. Şüphesiz işgal anlık bir öfke patlaması değil, yıllar içerisinde süregelen bir sürecin sonucuydu. Bu yolun taşları nasıl döşendi?

Singer'in bu topraklardaki geçmişi 1886 yılına kadar uzanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde pazarlama şirketi olarak çalışan Singer, Cumhuriyet döneminde de uzun yıllar faaliyetini bu biçimde sürdürdü. Demokrat Parti iktidarı tarafından 1954 yılında çıkarılan Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu'nun sağladığı avantajlarla doğrudan yatırım yapma kararı aldı ve 1959 yılında Kartal'da inşa ettiği fabrikasını üretime açtı. 300 civarında çalışanın olduğu işyerinde otoriter, baskıcı bir yönetim tarzı hakimdi. Fabrikanın ABD'li Genel Müdürü, sendika fikrinden hoşlanmayan, "Okey ofis" diyerek işçilere sudan bahanelerle kapıyı gösteren biriydi. 1963 yılında Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile Sendikalar Kanunu yürürlüğe girince Maden-İş Sendikası'nın Kartal-Pendik bölgesinde ilk örgütlendiği işyerlerinden biri Singer oldu. Maden-İş işyerinde örgütlenmeye başlayınca karşısına Çelik-İş çıktı. Daha doğrusu çıkarıldı. Bakanlık yetkili sendikanın Maden-İş olduğunu tespit etmesine rağmen işveren Çelik-İş ile sözleşme imzaladı. İmzalanan sözleşme 7 Mart 1964 tarihinde yargı kararıyla iptal edildi. Buna rağmen işveren Maden-İş'i tanımadı, masaya oturmadı. Bunun üzerine Maden-İş grev kararı aldı.

İşverenin yönlendirmesiyle yapılan grev oylamasına katılan 280 işçiden 146'sının evet demesiyle 27 Mart 1964 tarihinde greve çıkıldı. İşçinin yarı yarıya bölündüğü grev, işverenin çeşitli ayak oyunları karşısında başarılı olamadı ve kırıldı. Maden-İş Sendikası işyerinden çekilmek zorunda kaldı. İşyerinde 4 yıl kadar Çelik-İş yetkili oldu. Ancak Çelik-İş işçilerin haklarını savunmaktan çok, işverenin despotik yönetim tarzının aparatı olarak çalışıyordu. İşçiler düşük ücretlerle çalıştırıldıkları gibi, insan onurunu zedeleyen tuvalete marka ile gitmek gibi bir dizi uygulamaya da maruz kalıyordu. İşçilerde hem yönetim tarzına hem de Çelik-İş'in tutumuna duyulan öfke büyüdü.

Bu arada dört yılda emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinde önemli gelişmeler yaşanmış, Maden-İş Sendikası imzaladığı toplu iş sözleşmeleriyle ve işçinin onurunu savunan eylemleriyle dikkatleri çeken bir örgüt haline gelmişti. İşçiler yaşadıkları koşulları değiştirmenin ilk adımını atarak güdümlü sendikadan ayrılıp Maden-İş'e geçtiler. İşverenin işçi atarak örgütlenmeyi engelleme girişimine karşı da 10 Ocak 1969 tarihinde fabrika işgal edildi. 10 ve 11 Ocak günlerinde yaşanan işgalde işçiler fabrikaya el koydu. İdari personeli “gözaltına alıp”, odalara hapsetti. Polisin fabrikayı boşaltmak için yaptığı müdahaleye kararlılıkla direndi. Yaşanan çatışmada işçilerden ve polisten yaralananlar oldu. İşçilerden bir kısmı gözaltına alındı ve kimileri tutuklandı. Bütün yaşananların sonunda Maden-İş Sendikası işyerine girmeyi başardı. İşveren Maden-İş'i tanımak zorunda kaldı. Sonuç itibariyle işyerinde otoriter baskıcı yönetim tarzına karşı biriken öfke ve dönemin yükselen sınıf hareketinin yarattığı cesaret, özgüven, canlanma, artan politizasyon işgal eylemine giden yolun önemli köşe taşlarını oluşturmuştu.

15-16 Haziran işyeri işgal eylemlerinin içinde mayalandı

Bilebildiğimiz kadarıyla ABD kökenli bir uluslararası şirkette meydana gelen ilk fabrika işgali olması Singer eylemlerini önemli kılan noktalardan birisi, bunun yanı sıra fabrika işgalinin bir eylem biçimi olarak benimsenmesinde de önemli katkıları var; eylemlerin anti-emperyalist karakteri ve eylem biçiminin dönemin sınıf hareketinde yarattığı etkiyi nasıl değerlendirirsiniz?

Singer eyleminin ayırt edici özelliklerinden biri uluslararası şirkette yaşanmış ilk işgal olmasıdır. Sermaye yapısı, ABD'li bir genel müdür tarafından yönetilmesi ve onun yönetim tarzına duyulan tepki, dönemin yükselen anti-emperyalist dalgasının yarattığı kültürel hegemonya ile birlikte ele alındığında, eylemin anti-emperyalist bir yön taşıdığını söylemek mümkün. 1969 Singer işgali ve 1967 yılında Singer Satış Mağazaları'nda yaşanan grev, işçi sınıfının emperyalistler tarafından sömürülmesine itiraz eylemi olarak öne çıkarılmıştır. Gerek köşe yazılarında gerekse Kanlı Pazar diye tarihe geçen 16 Şubat 1969 “Sömürüye ve Emperyalizme Karşı İşçi Yürüyüşü” bildirisinde bu husus vurgulanmıştır. Ancak bunlar daha çok dönemin siyasi aktörlerinin ve aydınlarının değerlendirmelerinde dile getirilmiştir. Eylemin temel karakterinin anti-emperyalizm olduğu, işçilerin harekete geçmesinde belirleyici faktörün bu olduğu ileri sürülemez.

İşçinin iradesine, sendika seçme tercihine müdahale edilmesine karşı fiili ve meşru eylemler olarak gelişen işyeri işgalleri, etki gücü ve sonuçları itibariyle sınıf mücadelesinde önemli birer basamak olmuştur. İşçilerin sendika seçme özgürlüğünü savunma eylemleri, çizilen çerçevenin içine hapsolmadan mücadele edilebileceğini ve sonuç alınabileceğini göstermiştir. Sermaye tahakkümüne karşı emeğin itirazının en vurucu eylemi olarak işçi haklarının nasıl geliştirilebileceği yönünde perspektif ortaya koymuştur. İşçiler arasında “güdümlü sendikalara mahkûm değiliz” anlayışını güçlendirmiştir. Sınıfın gücünü fark etmesini, özgüvenini geliştirmesini sağlamıştır. Yeni eylemler, hak arama mücadeleleri için esinlendirici örnek olmuştur. İşçi sınıfının en radikal, kitlesel eylemi olan 15-16 Haziran 1970 direnişi, işyeri işgal eylemlerinin içinde mayalanmıştır. Nasıl ki işyeri işgallerinde “benim hangi sendikaya üye olacağıma işveren değil ben karar veririm” denilerek harekete geçilmişse, 15-16 Haziran'da da işçiler, sendika seçme özgürlüğüne müdahale niteliği taşıyan düzenlemeye karşı “benim hangi sendikaya üye olacağıma devlet değil ben karar veririm” diye ayaklanmıştır. Yani 15-16 Haziran, işyeri işgallerinin devamı ve üst aşamasıdır. Dolayısıyla 15-16 Haziran işyeri işgal eylemlerinin sınıf hareketinde yarattığı etkinin en somut sonuçlarından biridir.

İşyeri işgalleri ile patron-sarı sendika kuşatması kırıldı

Singer eylemlerini 1967’de DİSK’in kurulması, ardından 1968 Kavel işgali ve yine 1968 Derby işgali ile gelişen süreç içerisine oturttuğumuzda işçi sınıfı hareketi, DİSK ve Maden-iş açısından önemi ve kazandırdıkları hakkında neler söyleyebiliriz?

DİSK, Türkiye sendikal hareketi içinde sendikal mücadeleyi, sınıf mücadelesinin parçası olarak gören bir sendikal anlayışın merkezi örgütü olarak kuruldu. Verilenle yetinmek yerine haklar için mücadele etmeyi önceleyen, bir sendikal pratik sergiledi. İmzaladığı toplu iş sözleşmeleriyle işçilerin hem ekonomik hem de demokratik haklarında ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde önemli kazanımlar sağladı. Bunun yanında DİSK, işçilerin haysiyetini savunan ve koruyan bir örgüt olarak da ilgiye mahzar oldu. DİSK, işçilerin işe giriş çıkışta hırsız gibi aranmasına, ustabaşılar da dahil olmak üzere idareciler karşısında esas duruşa geçilmesine, tuvalete marka ile gidilmesine, kalaslar üzerinde yemek yenmesine, servis aracı yerine kamyon sırtında işe gidip gelinmesine karşı mücadele verdi. İşçinin makine başında özne, çalışma yaşamında insan olarak kabul edilmesini sağladı. DİSK sağladığı kazanımlarla işçiler gözünde yıldızlaşırken, işverenler ve devlet DİSK'i ve üye sendikalarını boğmaya çalıştı. İşyeri işgal eylemleri, DİSK'i, Maden-İş'i, Lastik-İş'i boğma, sahanın dışına itme girişimlerine karşı işçiyle birlikte aşağıdan geliştirilmiş tepkiydi. DİSK'i, üye sendikalarını, temsil ettiği sendikal anlayışı ayakta tuttu ve devamlılığını sağladı.

Dönemin tanıklarının ifadesini dayanarak söylemek gerekir ki işyeri işgalleri olmasa üye sendikalarının ve DİSK'in ayakta kalması mümkün olamazdı. Çünkü işçinin tercihi DİSK üyesi sendika olmasına rağmen, işveren anlaştığı sarı sendikayı fabrikaya getiriyor, çalışanların bilgilerini onlara vererek üye yapmalarını sağlıyordu. Sarı sendika işçiden habersiz yapılan sahte üyeliklerle, yetki için başvuruyor, bakanlıkta toplu iş sözleşmesi için yetkiyi veriyordu. Buna karşı bakanlıktan da mahkemeden de olumlu sonuç almak mümkün değildi. İşyeri işgali bu kuşatmayı kırıcı bir işlev görerek işçinin iradesinin tanınmasını sağladı.

Kitabınızda tanıklıklar ile eylem anının okuyucuların gözünde canlanmasını sağlayan muazzam detaylar var. Örneğin: “zilin çalması ile birlikte fabrikanın 4 köşesinde 4 bayrak açıldı ve sloganlar patlıyor : “Kahrolsun Çelik-İş, Yaşasın Maden-İş...” Özellikle gençlerin daha iyi kavraması için, bir önceki soruyla da bağlı olarak bu sloganı açabilir misiniz?

Biraz önce de söylediğim gibi sarı, güdümlü sendikalar işçinin iradesine karşı kurulan kumpasın önemli bir parçasıydı. Çelik-İş Sendikası ise metal işkolunda Maden-İş'e karşı en çok kullanılan aparattı. Singer'de ise işçilerin maruz kaldığı onur kırıcı davranışlara, kötü çalışma koşullarına, düşük ücrete itiraz etmek bir yana bunlar normalleştirilmeye çalışılıyordu. Koşullardan rahatsız olanları, en küçük bir şikâyette bulunanı işten attırmakla tehdit ediyor, hatta attırıyordu. Bu nedenle işçiler eyleme Çelik-İş'e duyan öfkeyi dile getiren sloganla başlamışlardı. İşgal Singer'deki çalışma koşullarında ihtilal niteliğinde dönüşüm yarattı. İşçilerin çalışma koşulları, ücretleri düzeltildi, insanca muamele görmesi sağlandı. Hatta kitap için görüşme yaptığım Singer'de 18 yıl formenlik yapan Kurtuluş Öksüzer’in işgal eyleminden “ihtilal” olarak söz etmesi de bundandı.

2004 yılında Singer kapanana kadar gelenek sürdü

Eylemin ardından gençlik örgütleri, milletvekilleri, sendikalar başta olmak üzere eyleme ve işçilere gelen destek ve ardından gelen kazanım işçilerde, gençlikte ve sınıfın diğer bölmelerinde ne gibi izler bıraktı, özetle Singer’in bakiyesi ne oldu?

Genel olarak işçi eylemlerinin üzerinde yükseldiği meşruiyet çizgisi, haklılık ve dayanışma gibi iki temel olgudan güç alır. Singer’de yaşanan haksızlık karşısında “haklı olan biziz” duygusu ile harekete geçilirken ailelerin, devrimci gençlerin desteği, TİP’in konuyu Meclis’e taşıması bu duyguyu büyütmüş ve meşruiyet zeminini genişletmiştir. Başarıyla sonuçlanmış her eylem gibi Singer eylemi de Türkiye işçi sınıfının kazanç hanesine yazılmıştır. Yeni mücadeleler için örnek olmuştur. DİSK ve Maden-İş eylemin örgütleyicisi olarak, buradan payına düşeni fazlasıyla almıştır. Maden-İş’in hem Kartal, Pendik hattında gösterdiği örgütsel gelişmede, militanlaşmada hem de genel olarak patron sendikalarına karşı elde ettiği başarılarda, kendini kabul ettirmesinde Singer işgalinin yadsınamayacak etkisi olmuştur. 1970 Mayıs ayında yaşanan ECA işgalinde ya da 15-16 Haziran eylemleri sırasında bölgede ortaya konan militan çizgide bunları takip etmek mümkündür.

12 Eylül DİSK ve üye sendikalarına pranga vurduğunda Singer işvereni bir kez daha güdümlü sendikayı, bu kez Türk Metal’i işyerine sokmak istedi. Ancak Singer işçisinin tercihi Otomobil-İş oldu. Kuşkusuz bu tercihte geçmişte yaşananların bilgisine sahip olmak, deney aktarımı önemli olmuştu. 2004 yılı Nisan ayında Singer kapanana kadar da Otomobil-İş ve Maden-İş’in birleşmesinden oluşan Birleşik Metal-İş’in varlığı devam etti.

İşyeri işgalleri, işçi sınıfının sahip olduğu gücü ve harekete geçme kapasitesini ortaya koyan eylemlerdi. Eylemle sadece yasaların çizdiği çerçevenin dışına çıkılmış olmuyor aynı zamanda fabrikaların yönetimlerine de -geçici süre için bile olsa- el konularak Bu durum toplumun bütün kesimleri açısından dikkatlerin işçi sınıfı üzerine toplanmasını doğuruyordu. Singer işgali devrimci gençliğin de işçi sınıfına bakışında dönüşümlere yol açan önemli uğraklardan biridir. 1968 Derby işgali ile “ordu gençlik el ele” sloganı yerini “işçi gençlik el ele” sloganına bırakırken 1969 Singer işgali bu yolda yeni bir adım olmuş, gençlik içinde dikkatlerin işçi sınıfına çevrilmesi gerektiği yönündeki fikirleri kuvvetlendirmiştir.

Tarih, deneyimden öğrenmenin en iyi, en etkili hatta en kolay yoludur. İşçi sınıfı geçmiş deneyimlerine ne kadar çok ilgi gösterirse, öğrenmeye çalışırsa hem nasıl bir hat üzerinden yürümesi gerektiğini görecek hem de sınıf mücadelesi bir süreklilik kazanacak, ilerleme çizgisine sahip olacaktır. Singer işgalinin yıldönümü nedeniyle sağladığınız bu vesileyle bugün aramızda olmayan Singer işçileri Adem Karabaş, Şaban Tekinbaş ile işçi sınıfına bu deneyimi armağan edenleri alkışlıyorum.

soL ekibi olarak bizler de Türkiye işçi sınıfı tarihinde önemli bir gelenek oluşturan Singer işçilerini alkışlıyor, Zafer Aydın’ın kitabın sunuşunda andığı, işgal döneminde Kartal’da mücadele eden ve 2010 yılında çok erken aramızdan ayrılan Kamil Kinkır’ı sevgiyle anıyor, anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyoruz.