"50+1" sistemi ve yeni anayasa tartışmaları devam ederken Yurtsever Hukukçular tarafından İzmir Barosu binasında “Anayasa Yapma Meşruluğu” başlıklı bir yuvarlak masa söyleşisi düzenlendi.
Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın ve Yargıç Süleyman Demirel’in konuşmacı olduğu söyleşi, avukatlar, hukuk fakültesi öğrencileri ve yargıçlardan oluşan geniş bir katılımla gerçekleşti.
Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın Osmanlı ve Türk anayasalarının oluşum dinamikleri ile ilgili geniş bir sunum yaparken, yargıç Süleyman Demirel anayasalarda yargı erkinin nasıl düzenlendiği konusunda bilgiler verdi.
Aydın konuşmasına, anayasanın bir hukuk ve siyaset belgesi olduğunu belirterek başladı.
"Anayasa yalnızca hukukun değil, ayrıca temel hak ve özgürlükler, devletin yapılanması ve iktidarın örgütlenmesi bakımından bir ulusun siyasi yapısının da belgesidir" diyen Aydın, yürürlükteki 1982 Anayasası'nın 19 kez değişmiş olduğunun altını çizdi. “Meşruluk” kavramının sadece anayasanın yapım yöntemleri ile sınırlı olarak düşünülmemesi gerektiğini belirten Aydın, “kimler doğru buluyor?” sorusu cevaplanmadan “meşruluk” sorununun çözülemeyeceğine vurgu yaptı.
'Anayasalar koşulları değil, koşullar anayasaları oluşturur'
Bu değişikliklerin çoğunun AKP döneminde yapıldığına dikkat çeken Aydın, "Anayasa yaratmaz, yansıtır. Anayasalar kendi dönemlerinden önceki siyasi, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin yansıması olarak ortaya çıkar" ifadelerini kullandı.
Yeni anayasa girişimlerinin bu çerçevede ele alınması gerektiğini söyleyen Aydın, sözlerine şöyle devam etti:
"İlk anayasamız olan 1876 Anayasası'nın temeli 1. Meşrutiyet döneminin koşullarına dayanır. Aynı şekilde 1909 Anayasası 1908 Devrimi'nin ve dönemin sosyal koşullarının ürünüdür. Bu bağlamda 1921 Anayasası'nı TBMM'nin açılışı ve Kurtuluş Savaşı ile, 1924 Anayasası'nı Cumhuriyet'in kuruluşu ile, 1961 Anayasası'nı Sovyetler Birliği'nde işçi sınıfına Dünya'da ilk kez tanınan haklar listesinin burjuva anayasalarına gecikmiş olarak yansıması ile birlikte değerlendirmek gerekir. Anayasalar, dönemin sosyal ve ekonomik koşullarının oluşmasının arkasından gelir."
'Anayasaların koşullar sonucu oluşması küresel bir durum'
1980 Darbesi öncesi küresel çapta hakim olan neoliberal sisteme geçmekte Türkiye'deki seçilmiş hükümetlerin başarısız olduğunu ve 1982 Anayasası'nın bu şekilde ortaya çıktığını belirten Aydın, anayasaların koşulları takip etmesinin küresel bir durum olduğunu, Dünya'nın ilk anayasası olan 1787 ABD Anayasası'nın bu duruma örnek teşkil ettiğini de dile getirdi.
Anayasalara zemin hazırlayan bu sosyal ve ekonomik koşulların anayasalara meşruiyet kazandırdığını da söyleyen Aydın, "Anayasalar, meşruiyetlerini yazılmadan önceki dönemin siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel özelliklerinden alırlar. 2017 yılı başkanlık sisteminin önceli de 2007 referandumudur. Dikkat edilirse dönemin başbakanı ve aktif cumhurbaşkanı Erdoğan, fiilen başkanlık sistemine benzeyen bir sistemi devreye sokmuştu ve 2017 yılında resmen getirilen sistem, Türkiye'de büyük sermayenin talebiydi. Başkanlık sisteminin en iyi örneğinin ABD olduğu da sıklıkla dile getirilirek halkın bilincine yerleştirildi" dedi.
Anayasaların kökten değişikliklerinin yanında madde değişiklikleri için de aynı durumun geçerli olduğunu sözlerine ekleyen Aydın, "Yasalarla kişilere özel televizyon kanalı açılması hakkı verildiğinde halihazırda özel kanallar kurulmaya başlanmıştı" ifadelerini kullandı.
'Mevcut anayasanın uygulanmıyor olmasını gerekçe olarak kullanıyor'
Bugün Türkiye’de Anayasanın bir çok maddesinin uygulanmadığını dile getiren Aydın, "Yeni anayasa talep edenler, mevcut anayasalardaki kullanılmayan maddeleri neden olarak öne sürüyor. Dolayısıyla anayasanın değişmesinden yana olanlar, mevcut anayasayı uygulamayanlar oluyor" dedi.
Örnek olarak anayasada güvenceye alınmış olan laikliğin fiilen tasfiye edilişini ve Yargıtay'ın Can Atalay davasında Anayasa Mahkemesi'nin kararını uygulamayışını veren Aydın, gerçekleştirilmesi istenen anayasa değişikliğinin 2018'den bu yana sosyal, ekonomik ve kültürel değişiklikleri yansıtacağını, cumhurbaşkanının zaten oldukça arttırılmış olan yetkilerine bolca yenilerinin eklenmesinin muhtemel olduğunu söyledi.
Son olarak anayasaların, hukukun ve yargının sınıfsal niteliğini vurgulayan bunların sınıf savaşımındaki yeriyle beraber değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Aydın, sömüren ve sömürülen sınıfların varlığı eşitsizliği doğurur ve eşitsizliğin olduğu yerde devletten, parlamentodan, yargından adalet beklenemeyeceğini belirtti. Aydın sözlerini "Adalet bir sonuçtur. Eşitsizliğin olduğu yerde adalet bekleyemeyiz" diyerek noktaladı.