Yunanistan’da göçmen ve mülteci meselesi gündemden düşmüyor

Sorunun insani yönlerini umursamayan kapitalist hükümetler, emperyalist savaşlar ve yoksulluğun yarattığı göç dalgalarını hem iç hem de dış politikada kullanmaya devam ediyorlar.

soL - Yunanistan

Yasal ve yasal olmayan göç hareketlerinden en çok etkilenen ülkelerden biri olan Yunanistan’ın göçmen ve mülteci politikaları Türkiye’nin politikaları ile ortaklıklar barındırıyor. Sınır dışı etme, siyasi pazarlıklar, AB ile imzalanan ortak deklarasyon ve Dublin Anlaşması gibi politik kararlar Ege Denizi ve Meriç Nehri'ni insan mezarlığına çeviriyor.

Yunanistan’ın özellikle 1990’lı yıllarda Avrupa'daki komünist rejimlerin çözülmesinden sonra aldığı göç, uzun yıllardır tarım, turizm ve inşaat sektörü gibi alanlardaki ucuz emek ihtiyacını karşıladı. Ortadoğu'da 2010 yılında başlayan çatışmalardan sonra ülkeye göç artarak çoğaldı, 2015 yılında Suriye’deki savaşla beraber daha yoğun ve düzensiz bir hal aldı. Bunun ardından AB birtakım düzenlemelere gitti, Yunanistan’da 2016 yılında göç sorununun idaresi için Göç Politikaları Bakanlığı kuruldu. 

Fakat yapılan anlaşmalar sorunu çözmedi, mülteciler zor koşullarda hayatta kalmaya çalışmaya devam etti. Birçoğu diğer Avrupa ülkelerine ulaşamadı, binlerce mülteci istekleri dışında Yunanistan’da hapsedildi. Resmi verilere göre yalnız 2022 yılında 18 bin 780 kişi sığınmacı olarak ülkeye giriş yaptı, 326 kişi ise göç yolunda hayatını kaybetti. Bugün hâlâ çok sayıda insan kara ve deniz yolu ile Yunanistan’a geçişlerde hayatını kaybetti. Daha geçtiğimiz hafta Dedeağaç’ta 6 mülteci bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Ülkeye ulaşabilenler ise insanlık dışı muameleye maruz kalmaya devam ediyor.

Göç konusu iç ve dış politikada kullanılıyor

Sorunun insani yönlerini umursamayan kapitalist hükümetler, emperyalist savaşlar ve yoksulluğun yarattığı göç dalgalarını hem iç hem de dış politikada kullanmaya devam ediyorlar. Bu konu bazen AKP hükümetinin yaptığı gibi bir pazarlık konusu, bazen de sağcılığı güçlendirmek için bir araç haline geliyor. 

2020 yılında AKP hükümetinin sınırdan geçişlere izin vereceğini duyurması on binlerce insanın Yunanistan-Türkiye sınırına yığılmasına, bu da Yunanistan’daki Yeni Demokrasi (ND) hükümetinin sınırdaki duvarı güçlendirme ve genişletmeye karar vermesine neden olmuştu. Bugün ND hükümetinin sınıra yapmakta olduğu bu duvarı, seçimlerde aşırı sağ partilerden oy almak için kullanması, bu soruna AKP ile aynı perspektiften baktığını ortaya koyuyor. 

Yunanistan’da medyada yabancı düşmanlığı göçün arttığı dönemlerde vurgulanır olmuş, 2012’de göçmen ve Türk düşmanı söylemleri ile bilinen, Neo-nazi Altın Şafak Partisi meclise girmeyi başardı. Her ne kadar 2020 yılında bu parti, göçmen karşıtı saldırıları nedeniyle bir suç örgütü olduğu kararı ile kapatılmış olsa da, önümüzdeki ay yapılacak genel seçimlerde Altın Şafak yöneticilerinden İlias Kasidiaris’in yeni partisinin seçimlere katılıp katılmayacağı tekrar gündeme geldi. Yalnız Yunanistan’da değil, diğer ülkelerde de faşist oluşumlara göz yumulması, Türkiye’de seçimlere giderken göçmenler üzerinden yürütülen tartışmalar ve Zafer Partisi gibi örneklerin ortaya çıkması bunun yalnızca seçimlere yönelik bir tercih değil, aynı zamanda ekonomik koşulları ağırlaşan toplumları sağcılaştırmak ve örgütsüzleştirmek için bir araç olarak planlandığını ortaya koyuyor. 

Emperyalizmle ilişkiler ile göçmen politikası birbirinden bağımsız değil

Yunan hükümetinin NATO’nun Ege’de deniz kuvvetleri bulundurması için yapılan anlaşmalar, emperyalist müdahale ve savaşlar için kullanılacak altyapı, üs, toprak, hava ya da deniz sahası kullanımına izin vermesi de mülteci sorunundan bağımsız değil. Yunanistan’ın her geçen gün NATO’daki etkinliği artmaya devam ediyor. NATO ve ABD ile iyi ilişkilerini sürekli gündeme getiren ND hükümeti, göçmenlere çifte standart uygulayıp diğer ülkelerden gelen mültecileri çaresizliğe terk ederken, Ukraynalı mültecilere kapılarını sonuna kadar açıyor. 

Yunanistan Komünist Partisi (YKP) mülteci ve göç probleminin asıl sebebinin ABD, NATO ve AB’nin, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da, Rusya gibi diğer güçlerle olan rekabetçi politikaları olduğunu söylüyor. Bu nedenle, bölgede emperyalist savaşlar ve müdahaleler sürdükçe ve AB karaları ile NATO güçleri var oldukça bahsedilen problemlere bir çözüm bulunamayacak.