VEDAŞ işçileri direnişi: Mücadele, dayanışma ve umut...

'Doğru yoldaydık, mücadele edenler, insanca bir yaşam ve insanca çalışma koşulları için örgütlenenler, dayanışmayı, umudu büyütenler bir aradaydı. Bir aradayız, hiçbir haksızlığa boyun eğmeyeceğiz.'

İlter Aslaner

Bitlis’in Tatvan ilçesindeyiz. VEDAŞ işçilerine destek olmak ve yaşanılan hak gasplarına karşı başlatılan mücadelenin, Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı adına parçası olmak için geldik. Çok küçüklüğümde gördüğüm Diyarbakır dışında, buralara yolumu düşürmek fırsat olmamıştı bugüne kadar. Şimdi büyük bir heyecanla adımlıyorum görmek istediğim toprakları, aklımda kırk tilki, içimde patronlara ve sınıf düşmanı sendikacılara karşı büyük bir öfke ve hepsinden öte “yaşadığımız bunca haksızlığa artık boyun eğmeyeceğiz” diyen işçilerin safında yer alacak olmanın gururu…

Patronların Ensesindeyiz Dayanışma Ağı’na (PE) gelen bir ihbar ile tanıştık VEDAŞ işçileriyle. “Biz sendikadan istifa ettik, haklarımız için mücadele etmek istiyoruz. Siz de bize destek olur musunuz?” demişlerdi. Akşam VEDAŞ işçileriyle bir toplantı yapılacaktı ve bunun için hızlıca veri toplamaya girişildi. Patronu, sarının en kirlisi sendikaları, taşeron uyanıklığını vs, bunlar bellekte var evet ama VEDAŞ’ta bunlar kiminle vücut bulmuş öğrenilmeliydi Hiç de yabancı olmadığımız bir yüz vardı karşımızda, AKP’ye yakınlığıyla bilinen Türkerler Holding

Tatvan’a Diyarbakır üzerinden geçmiştik. Cehennem sıcağı hava, Batman’ı geçtikten sonra yumuşamaya, Tatvan’da ise kendini hafif esintili bir yaz ferahlığına bırakmıştı. İlk buluşmamız bize ulaşan ilk işçi ve orada "onun sözü bizim sözümüzdür" denen Yaman'laydı. Yanında 2 VEDAŞ işçisiyle birlikte, sahildeki bir çay bahçesinde bizi bekliyorlardı. Ufak bir hâl hatır faslı ve tanışma merasiminden sonra muhakkak ve hiç değişmeyen o ilk soru geldi: Açmısınız, ne yersiniz? Hepsinin canı burnunda, maaşları asgari ücretin altına düşmüş, günlük 22 TL gibi komik bir yemek ücretiyle öğünü geçiştirmek zorunda kalmışlar, sendikaları satmış, kazalar, ölüm tehlikeleri, hatta ölümler yaşamışlar, yani anlatacak çok şeyleri var ama önce misafirin karnı doyurulacak. Düzen bütün unsurlarıyla birlikte onları insanlığından etmek için elinden geleni yapmış ama becerememiş, dolayısıyla VEDAŞ işçisi farkında olmasa da ilk zaferi orada kazanmış bile…

AKP’ye yakınlığı kadar işçilere düşmanlığıyla da bilinen sermaye grubu: Türkerler

Arama motorunda VEDAŞ’ın Türkerler’e ait olduğunu gördüğümde hiç şaşırmadım. Çok iyi tanıdığımız, AKP’ye yakınlığı kadar işçilere düşmanlığıyla da bilinen bir sermaye grubu Türkerler. Özellikle inşaat sektöründe rant yiyen, şehir hastaneleri şantiyelerinde daha yakından tanıştığımız Türkerler’e karşı, belleğimiz ve “hislerimiz” son derece dolu. En büyük kârını işçi maliyetlerinden elde etmeyi alışkanlık haline getirmiş Türkerler’e dair daha fazla bilgi alayım diye internet sitelerine bakıyorum, oradan bile anlaşılıyor ki, en düşük maliyetle yaptırmışlar sitelerini. Muhtemelen yazılım emekçisi arkadaşımız çok düşük bir ücretle çalıştırılıyor ve hak ettikleri kadar yapmış siteyi, ellerine sağlık. Tüm bunları tahmin etmek hiç zor olmuyor, çünkü daha önceden tanıştığımız, işçi düşmanlığını hiç gizlemeyen, evet düşman bir patron var karşımızda…

Biz şimdi bir çay bahçesinde, dostların arasındayız. Çay geliyor, çay gidiyor, çayın deminden daha koyu bir sohbet ile başlıyor anlatmaya Yaman. Özelleştirmeyle başlayan bozulma, hak kayıpları, tanımlı olmayan iş yüklerini anlatırken; “İnan olsun sendikadan önce daha iyiydi şartlarımız, Tes-iş’e üye olduktan sonra maaşlarımız düştü, yan haklarımız eridi, hiçbir şey anlamadık biz bu işten” dedi. Dilimiz döndüğünce, aklımız yettiğince, belki bizden daha iyi bildikleri, yaşayarak gördükleri şeyleri anlatmaya çalıştık. Ama en önemlisi, “sizin de emek verdiğiniz enerji sektörünün özelleştirilmesi, vatan hainliğidir” dediğimde, sektörün işçisiyle tüketicisi arasındaki o sınıfsal duygudaşlık kuruluverdi masanın orta yerine.

'İnsanca yaşamak istiyoruz...'

Sonra yavaş yavaş mesaisi biten geldi yanımıza, kimi bizim kaldığımız yerden dâhil oldu sohbete, kimi yeniden anlattı konuştuğumuz her başlığı. Herkesin bir hikâyesi vardı, söyleyecek sözü, geçindirmek zorunda olduğu evi, masaya yumruk gibi vuran isyanı. Herkesin hafızası vardı, ya kendisinin ya arkadaşının geçirdiği iş kazası, sakat kalanları, ölümden dönenleri ve ölenleri. “Lüks içinde yaşamak istemiyoruz” diyordu Yaman, “çalıştığımız sektörün ağırlığına göre ücretlendirilmek ve insanca yaşamak istiyoruz” diyordu. Neredeyse herkes çayını şekerli içiyordu, etrafımda herkesin şekeri ya bıraktığı ya da bırakmaya çalıştığı bir dönemde şaşırmıştım, sonra anladım ki kendilerince böyle tatlandırıyorlardı sohbetlerini, acı tatlı bir kıvamda geçti bütün akşam. Güvendiğimiz herkes satıyor bizi, sendikacıya güvendik sattı, taşeronumuz iyi insandır dedik güvendik ama o da durmadı arkamızda, dedikten sonra gerçek dostun adresini buluyorlardı, “biz işçiler birbirimize yeteriz”. Yeteriz tabi diyoruz, o zaman maçımız var 1 kişi eksik hanginiz oynar diyorlar, Sinan hemen atılıyor. 16.30’da başlayan buluşma, halı saha maçı da dâhil olunca akşam 23.00’da, yüzlerde büyük bir umut ve tebessümle sonlanıyor.

'Yakmayın kendinizi, buralarda iş bulmak kolay değil'

Türkerler’in internet sitesini biraz inceledikten sonra bir de VEDAŞ’ın sitesine göz atayım dedim. Burada gördüklerimden sonra hissettiğim ve yapmak istediğim şeyleri maalesef bu satırlara taşıyamıyorum. Orada yaşayanlar veya gidip görenler zaten biliyordur, hiç yolu düşmeyenler ise en azından haberlerde denk gelmiştir; sıfırdan çok uzağa düşen eksili dereceler, insan boyunda kar kalınlıkları, kapanan yollar, duran hayatlar… Tabi bu sırada hayat herkes için durmuyor, hayatı devam ettirenler de var, daha doğrusu hayatı devam ettirmek için kelle koltukta çalışanlar. “Kar kaplanları” ya da “Kar timleri” yazıyor VEDAŞ’ın sitesinde.

“VEDAŞ ekipleri hava sıcaklığının eksi 40 derecelere kadar düştüğü bölgede enerji arzında aksama yaşanmaması için teyakkuz halinde görev yaptı” diye tek bir cümleyle anlatıyor, daha doğrusu reklam yapıyor, işçinin donmaya bir kala çalıştığı o geçmek bilmeyen saatleri. Müdürlerden biri “Türkiye’nin en sarp coğrafyasında kış şartlarının çok ağır geçtiği bir bölgede görev yapıyoruz” açıklamasında bulunmuş sıfırın üstünde bilmem kaç derece ofisinden. Belki bu açıklamayı yapan müdür belki de başka bir mevkidaşı, hakkını aramak için karşısına çıkan işçilere ise ”yakmayın kendinizi, buralarda iş bulmak kolay değil” gibi cümlelerle “uyarıda” bulunuyor.

'İki gün kessek enerjiyi yer yerinden oynar ama...'

Ertesi gün Bitlis Merkez’deyiz. Bu sefer akşam vardiyası öncesinde buluşuyoruz işçilerle, yine bir çay bahçesinde. Burada da ilk önce Azim başlıyor konuşmaya, anlatılanlar neredeyse hiç değişmiyor. Sendikanın yaptığı protokoller, sendikacıların işçilerle patron arasında nasıl saf tuttukları anlatılıyor. Gerçekten bu kadar sabır evlada gösterilir diyorum içimden, bazen kendime hâkim olamayıp dışa da vurmuşluğum oluyor. Tatvan’da yaptığımız toplantıda aldığımız bazı kararları konuşuyoruz, “ne gerekiyorsa o” diyorlar. Son derece naifler, ellerindeki gücü biliyorlar ama bunu tek başına bir güç olarak değil, aynı zamanda sorumluluk olarak da görüyorlar. “Buranın halkı birbirini tanır, biz eylem yapsak, iki gün kessek enerjiyi yer yerinden oynar ama elektriğe bağlı yaşayan insanlarımız var, faturasını ödeyemeyince şirket kesiyor, arkasına bile bakmıyor ama biz kendi halkımızı mağdur edemeyiz, etmemek için de ne gerekiyorsa yapacağız” diyorlar. Birazdan mesaileri başlayacak, ceplerinde 22 TL yemek parası ve yine de içilen çayları ısmarlamak için başlayan yarış. Aklımda dönüp duran tek gerçek: İnsanlık, kendisinden çalınanlara rağmen asla insanlığından kaybetmeyecek ve bir gün o büyük insanlık mutlaka kazanacak…

Yüzlerce işçinin imzası il ve ilçe müdürlüklerine teslim edildi

Müdürlerin “uyarıları”, bazı işçilere geri adım attırmak için denedikleri girişimler karşılık bulmadı. Sendikadan istifa ettikten sonra PE VEDAŞ İşçileri Komitesi’nde bir araya gelen işçiler, hemen taleplerini oluşturdular. Oluşturulan talepler, bölgede imzaya açıldı. Bitlis ve ilçeleriyle başlayan birliktelik güçlendi, Muş’ta ve Hakkâri’de de işçiler bu talepleri imzaya açtılar. Sonunda yüzlerce işçinin imzasının bulunduğu, biz de bu mücadelenin parçasıyız beyanları, il ve ilçe müdürlüklerine teslim edildi. VEDAŞ işçisi başından beri kendi sorumluluğunu bilerek ya da bunu kendine yük ederek hareket ediyor ve korktuğu için değil, meşruiyetine kara çalınmasın diye düşünüyor. Ancak yine de müdürlüklere verilen dilekçelerin cevabının belli bir süre bekleneceği, yoksa yaşanacak tüm olumsuzluklardan VEDAŞ’ın sorumlu olacağı da açıkça ifade edildi.

Kötü çalışma koşulları, iş kazaları, kayıplar...

Her buluşma sonrası, işçi sınıfına, yani o büyük insanlığa dair büyüyen umutla düşüyorduk bir sonraki yolculuğa. Bu sefer istikâmet Yüksekova. İşçiler toplanmış, Ergün biz gelmeden dağılacaklar telaşıyla sürekli bizi arıyor, otobüs gecikiyor, biz kimseyle konuşamayacağız korkusunda, Ergün yine telefonda… Sonunda bize söylenenden 1,5 saat sonra iniyoruz otobüsten. İndiğimiz yerde bizi bekleyen, daha önce hiç yüzünü görmediğim, birkaç kere telefonda görüşüp bu toplantıyı organize etmesini rica ettiğim Ergün ile yıllardır uzak kalan iki dost kavuşmuşçasına gülümsüyoruz. Biraz otobüs şoförüne kızarak, biraz bizi beklediği için sürekli onu sıkıştıran arkadaşlarına sitem ederek buluşma yerine götürüyor bizi.

Herkesin kafasında soru işaretleri, görüştüğümüz diğer bölgelerdeki işçilerin kararlılığını öğrenmeye çalışan sorular, kötü çalışma koşulları, yine sendikanın işçi düşmanı ayak oyunları, her masada olduğu gibi anlatılan iş kazaları, kayıplar ve isyan… Toplantı sonrasında, “Hakkâri  birliktedir, ortak ne karar alınırsa hepimiz bu kararın arkasında duracağız” iradesinde ortaklaşılıyor. Sonra hiç teklifsiz yemek yemeye gidiyoruz, bildikleri en güzel yemek yapan yerlerden birine. Sohbet devam ediyor, yemek sırasında diğer ilçelerdeki işçi arkadaşlarla da görüşmeler yapıyorduk. Misafiri olduğu için toplantıya yetişemeyen Bilgin biz ayaklanmak üzereyken geldi. Birer çay içerken hızlı bir tanışma ve akşamın özeti geçildikten sonra kalktığımızda, “Bu gece benim misafirimsiniz, hiçbir yere bırakmam” dedi ve bizi alıp evine götürdü.

Oldukça uzun, iri yarı, sert görünümlü bekâr bir adamın, son derece düzenli, titiz, çiçeklerle dolu evine girdiğimizde hayli şaşırmıştım. Muazzam naif bir karakteri vardı, bizi buyur edip evin bütün imkânlarını rahatça kullanabilmemiz için sıraladıktan sonra hemen bir çay koydu, o sırada Ergün’de aramıza katıldı ve balkonda uzun bir sohbet yürüdü. Bilgin gece vardiyasındaydı, saat 12’de mesai için çıkmak zorundaydı, anahtarı bıraktı, ev sizin sabah kahvaltıda görüşürüz dedi ve gitti. Hiç tanımadığı iki adama evini bırakıp giden Bilgin sabah kan çanağı gözlerle geri geldi. Hemen kahvaltı hazırlığına girişildi, Ergün birlikte vardiyada oldukları 3 arkadaşıyla yanımıza geldi ve kahvaltıya onlar da katıldılar. Gidilecek yerler, yapılacak işler vardı, vedalaştık. Bir yandan bizim içimizdeki umut, diğer yandan da işçilerin dayanışması büyüyordu…

İşçilerin mücadelesi karşılık buldu

VEDAŞ’a verilen sürenin sonuna gelindiğinde, işçiler artık iş yavaşlatmayı konuşmaya başladılar. Hep masada duran, ancak mümkün olduğu kadar bu seçeneği sona bırakan işçiler açısından tüm yollar denenmesine rağmen şirket aynı sorumlulukla davranmadığı için bir eylem planı ilan edildi. Hemen sonrasına müdürlükler işçilerle görüşmeler yapmaya başladı ve taleplerin değerlendirmeye alındığını söyledi. Bazı taleplerin kesinlikle karşılanacağı, yol, yemek, mecburi donanım bedelleri gibi başlıklarda iyileştirme yapılacağı, diğer taleplerin ise üst yönetime iletildiği söylendi. Daha öncesinde işçileri kimi yöntemlerle “uyaran” müdürler, bu talepler için bir komisyonun inceleme yaptığını, ancak inceleme için zaman tanınmasını söylediler. Diyalog yolunu sonuna kadar zorlayan işçiler, şimdi bu hafta sonuna kadar gelecek cevabı bekliyor. Masada bütün alternatifler hazır, hakları için mücadele başlatan işçiler kararlı, dayanışma güçlü, el havada, ya tokalaşılacak ya da o el sıkı bir yumruk olup inecek…

'Anladım ki ben doğru yoldayım...'

Yolculuğun son noktaları Van ve ilçelerinde de buluşmalar planladık, işçilerle bir araya geldik. Kendilerini yalnız hisseden bazı Van’lı işçilerle görüştüğümüzde, konuşmaya başladığımız yer ile sonundaki fark hepimizi heyecanlandırmıştı. Birlikte hareket ettiğimiz, dayanışabildiğimiz, gözlerimizin içine bakıp omuzlarımıza dokunduğumuz hiçbir yerde umutsuzluğa yer yoktu. Bu motivasyonla döndük başladığımız yer olan Tatvan’a. İlk gün buluştuğumuz sahil kenarındaki çay bahçesinde buluştuk yine. Yaptığımız görüşmeleri aktardık, diğer bölgelerdeki işçilerin selamlarını taşıdık. Yaman yoktu bu sefer ama Naci konuştu, “bizim yolumuzdan dönecek durumumuz yok, ben evimi geçindiremiyorken, evime rahat adım atamıyorken, geriye nasıl adım atayım” dedi. Yine çaylar şekerli içiliyor, sohbetin tadının kaçmasına asla izin verilmiyordu. Ve akşamın sonunda Halil anlatıyor hikâyesini: 

“Ben ilk gün sizinle bütün gün oturduğumda, akşamın yarısından eve gidene kadar babama ne diyeceğimi düşündüm. Çünkü benim babam içinde 'K' harfi geçen herhangi bir şey söylesem beni evden kovacak adamdır. Ama ben eve gidince sizinle oturduğumu söylemem gerekir, yalan diyemem. Bir cesaret anlattım, dedim Ankara’dan TKP’li arkadaşlar gelmiş bizim haklarımızı savunmak için, bize yardımcı olacaklar, birlikteliğimizi güçlendireceklermiş. Patronların Ensesindeyiz’de görev yapıyorlarmış, bütün arkadaşlar onlarla oturduk konuştuk. Sonra babama baktım ses yok, ben bekliyorum ki küfür edecek, beni yanından kovacak. Yüzüme baktı, 'e iyi hadi git yat' dedi. Şaşırdım ama dahası var, babam hayatımda ilk defa sabah beni Haloş diye seslenerek uyandırdı. Ben normalde kolay kolay uyanmam, babam Haloş dedi ya fırladım yataktan. Kulaklarıma inanamadım anama sordum, ikimizde şaşkınız ve evet ikimizde aynı şeyi duyduk. O anda anladım ki, babam bile hakkımızı sizden başkasının savunmayacağını anladı ve ben doğru yoldayım.”

Doğru yoldaydık, mücadele edenler, insanca bir yaşam ve insanca çalışma koşulları için örgütlenenler, dayanışmayı, umudu büyütenler bir aradaydı. Bir aradayız, hiçbir haksızlığa boyun eğmeyecek, memleketin hiçbir noktasında tek bir işçinin bile kendisini yalnız hissetmesine izin vermeyeceğiz.

*İşçilerin isimleri, herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamaları adına değiştirilmiştir.

Patronların Ensesindeyiz Ağı’na aşağıdaki e-posta ve sosyal medya hesapları üzerinden ya da 0541 940 0514 numaralı telefondan ulaşılabilir:

Facebook: https://www.facebook.com/patronlarinensesindeyiz

Twitter: https://twitter.com/pensendeyiz

E-posta: iletisim@patronlarinensesindeyiz.org