"Kürt emekçilerin kurtuluş hayali: Avrupa'da bir iş" belgeselini çeken Adem Özgür ve Hamo Celikan, yaptıkları çalışmasının ikinci serisini de tamamladılar. Kamera artık, Avrupa'da daha evvel çalışıp, aradığını bulamayan emekçilerin memlekete dönüş hikayelerine odaklanıyor. Özgür ve Celikan, Orta Anadolu'da yaşayan Kürt emekçilerine odaklanıyor bu çalışmalarında.
Göçleri yüzyıllar öncesine dayanan İç Anadolu Kürtleri, yaşadıkları kültürel iklimde özel bir araştırma alanını oluşturuyor. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde metinlerde "Çöl Kürtleri" ya da "Tuz Gölü Kürtleri" olarak isimleri adnılan İç Anadolu Kürtlerinin göçleri yıllar sonra Avrupa'ya işçi göçleriyle yeniden çeşitlenmişti.
"Avrupa Hayali: Yaylada Bir Gün" ismiyle yayınlanan belgeselde "yayla" bilinen anlamının dışında kullanılıyor. Yaylalar daha çok bir tür yükseklik tarifi iken, İç Anadolu Kürtleri'nin yaşadıkları düzlükte köyden uzakta olanı tarif anlatıyor. Bir tür yükselti değil uzaklık tanımıdır.
Kürtlerin İç Anadolu'ya yaşadıklar göç ve sürgünler kültürel yaşamlarıyla birlikte ele alındığında, bir tür "uzağa" değil de alışık olmadıkları düzlüğe mahkum oldukları manasına geliyor.
300-400 yıl kadar öncesinde giden bu göçlerde Kürt emekçilerin, o güne kadar edindikleri tüm yaşam deneyimleri farklılaşmak zorunda kalmış. Nâzım Hikmet de Kuvayi Milliye şiirinde bu coğrafya için "İnsana bıraktığı hiçbir şeye acımadan, ölmek arzusu veren, Cihanbeyli ovası: çöl…" ifadesini kullanır
"Avrupa iyidir" düsturuyla göç eden emekçilerin aradıklarını bulamamalarına, ülkede yaşanan emek sömürüsünün ve zor koşulların evrensel gerçeğine odaklanan çalışma bu sefer de Avrupa'da tutunamamış emekçilerin memleketlerine dönüşünü anlatıyor.
"Avrupa hayali: Yaylada bir gün" (Xewna Ewropeyê - Li zozanê rojek) ismiyle yayınlanan belgesel çalışmasının metin yazarı, gazeteci Adem Özgür soL'un sorularını yanıtladı.
Önceki çalışmanızda Avrupa'ya göç eden emekçileri konu edinmiştiniz. Şimdi ise yurda geri dönenleri... Her iki gerçekliğe de temas eden biri olarak aradaki farkı nasıl gözlemliyorsunuz?
Çevremizde yurtdışına yoğun göçler yapılıyor, ama Avrupa ülkelerine giden pek çok kişi de yaşadıkları sosyal ve psikolojik nedenlerden ötürü köylerine geri dönüyor. Yoğun iş gücü, dil öğrenimi veya yeni bir kültürle temas kendileri için ağır olabiliyor. Belgesel serisinin ikinci bölümünde anlatılmak istenen de biraz böyledir aslında: Avrupa ülkelerine yapılan göç her zaman beklentileri karşılamıyor.
Yakın zamanda Ukrayna savaşından kaçan insanların Avrupa ülkelerinde nasıl karşılandığını görmüştük. Mültecilere yönelik bir çifte standart söz konusu ve dolayısıyla Türk ya da Kürt işçilere Avrupa her zaman bir “hayal” olamayabiliyor.
Bu belgesel çalışmalarıyla neyi amaçlıyorsunuz? "Taş yerinde ağır" mı demek istiyorsunuz?
Orta Anadolu Kürtleri için “Taş yerine ağırdır” ifadesi çoktan aşılmıştır diyebiliriz. Çünkü Kürdistan’dan Konya, Ankara, Kırşehir veya Aksaray’a göç ettiklerinde/ettirildiklerinde o taş ağırlığını kaybetmişti. Ya da farklı bir ifadeyle taş yerinden oynamıştı zaten. Avrupa ülkeleri ise bu göçün bir devamı gibiydi.
Avrupa’ya yapılan göçleri verirken, Kürtlerin iki büyük göçe rağmen dilini ve kültürünü koruduğunu göstermeye çalışıyoruz. Aynı zamanda hiç kimsenin görmediği bir yaylada ilginç hikayelerin olduğunu; Avrupa’nın çeşitli ülkelerine gitmiş, oradaki kültürlerle tanışmış ve nihayetinde tüm bu “zenginlikleri” bir kenara bırakarak bozkıra dönmüş insanların hikayesini anlatmanın önemini vurgulamaya çalışıyoruz.
Gazeteci/Yazar Adem Özgür
Avrupa hayali kuranların esas sıkıntıları nerde başlıyor?
Türkiye’de gelecek hayali kurmak imkansız. Köylerde yaşayan insanlar için tarım ve hayvancılık yapmak çok zor. Tohum, gübre, mazot fiyatları çok yüksek, hayvan yemleri ve saman fiyatları da hakeza. Diğer yandan medyanın ilgisiz kaldığı bir konu da kömür fiyatları. Kömürün tonunun eylülde 10 bin lirayı aşacağı belirtiliyor ve bu da bir ailenin kışın yaklaşık 30 bin lira yakıt parası vereceği anlamına geliyor. Bu yüzden köyde yaşamak kentlerde yaşamaktan çok daha lüks! Dolayısıyla insanlar borç alarak ya da kredi çekerek; çoğu kez kaçak yollarla pek çok riski göze alarak Avrupa serüvenine başlıyor.
Kurdukları hayaller Türkiye’den çıkmak ve çocukları için bir gelecek inşa etmek. Gidecekleri ülkelerde işsiz kalmayacaklarını, birkaç yıl çalıştıktan sonra işyeri sahibi olacaklarını, çocuklarının farklı dillerle büyüyeceğini düşünüyorlar. Ayrıca Avrupa’ya gittiklerinde Türkiye için de yatırım yapabileceklerini, burada ev inşa edeceklerini, yakınlarına maddi yardımda bulunabileceklerini biliyorlar.
Genel olarak ne gidenler umduğunu buluyor ne de kalanlar makul bir yaşam sürüyor. Sorunun temeli sizce nerede?
Yukarıda da söylediğim gibi, büyük bir entegrasyon sorunu yaşanıyor. İnsanlar Avrupa ülkelerine geçer geçmez yüksek maaş alacaklarını düşünüyor, ancak orada da mültecilerin düşük maaşlarda ve güvencesiz çalıştırıldığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla gidenler umduğunu uzun süre bulamıyor, fakat kalanlar için bu durum çok daha kötü: Çünkü ülke giderek bir karanlığa sürükleniyor. Sorunun temeli şu sanırım, iyi bir geleceği çok hızlı elde etmek istedikleri için, çıktıkları yolculukta hüsranla karşılaşabiliyorlar.
Son olarak bu serinin devamı gelecek mi?
Çekimlerini bitirdiğimiz ve kurgu aşamasında olan serinin 3. bölümü mevcut. Umuyoruz farklı hikayeleri tek çatıda bir araya getireceğimiz yeni konuları çekebiliriz.
Belgeseli aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: