Ulrich Heyden ile söyleşi: Bilek güreşinden Avrupa'nın 1945'ten beri en uzun savaşına

Alman gazeteci Ulrich Heyden, Rusya-Ukrayna savaşının ABD ve NATO üzerinden Çin’e uzanan hedeflerini ile olasılıklarını soL’a değerlendirdi.

SOL-ALMANYA

Ulrich Heyden'in Türkçe çevirisi Yazılama Yayınevi tarafından 2017’de yayınlanan "Oligarkların Savaşı: Ukrayna için bilek güreşi" adlı kitabı, olayların seyri, arka planı ve Odessa katliamının arkasındaki olası kişiler hakkında çok sayıda görgü tanığının ifadeleriyle desteklenen uzun bir araştırma içeriyor. Heyden, Şubat 2014’teki "rejim değişikliğinin" ardından Kiev’de gerçekleşen kanlı çatışmalarda Kiev yönetimi, yerel yetkililer, çeşitli oligarklar, dönemin bölge valisi ve nihayetinde katliamı gerçekleştiren "Şok Birlikleri" olarak Euromaidan ve Sağ Sektör arasındaki ortak bir eyleme işaret eden çeşitli izleri takip ediyor.

Aradan geçen 8 yılın ardından, Odessa'da ve Donbass bölgesinde hükümet karşıtı güçlere yönelik devlet baskısı artmaya devam ederken, bugün bir savaşla karşı karşıyayız. Heyden, savaşın patlak vermesinden kısa bir süre sonra, Mart 2022’de, çatışmalardan savaşa evrilen süreci incelediği ve olayların arka planına dair çözümlemeler ortaya koyduğu bir kitap daha yazdı: "Der längste Krieg in Europa seit 1945 - Avrupa’nın 1945’ten beri en uzun savaşı: Donbas’tan tanıklıklar".1 Heyden ile Rusya’yı ve Ukrayna savaşının ABD ve NATO üzerinden Çin’e uzanan hedeflerini ve olasılıkları konuştuk.  

Söyleşiyi, iki kitabınızın başlıklarından harmanlayarak okurlarımıza sunduğumuz gözünüzden kaçmamıştır.  Kiev’de meydana gelen olayların henüz başlangıcında yazdığınız kitapta (2014) çatışmaların nedenlerini ve sonuçlarını, oradaki solcu aktivistler, gazeteciler, Yahudi hahamlar, sendikacılar, 'ayrılıkçılar'ın yanı sıra taksi şoförleri, liman işçileri ve madenciler gibi 'normal' insanlarla yaptığınız görüşmelere dayanarak aktarmıştınız. Aradan sekiz yıl geçti ve Ukrayna’da bir savaş var. Yeni kitabınızda yine tanıklıklara yer vererek bu kez 2014'ten bu yana savaşın seyrini, Ukrayna ordusunu, paramiliter güçleri ve faşist gönüllü taburlarını yazarak bölgenin toplumsal çok katmanlı ve canlı bir resmini ortaya koydunuz. 

Savaşın taraflarından biri de Rusya. Zamanında Gorbaçov Rusya'nın "Avrupa Evi'nde bir yeri olacağını" vaaz etmişti. Mevcut savaşın geldiği boyut düşünülünce diğer öngörüleri gibi, Gorbaçov'un bu "öngörüsü" de yanlışlanmış olmuyor mu?

Ulrich Heyden: 1980'lerin sonunda Batılı ülkeler ile Sovyetler Birliği, daha doğrusu Rusya arasında stratejik silahların sınırlandırılması görüşmelerinin ve Lizbon'dan Vladivostok'a kadar ortak bir Avrupa'nın ana hatlarını çizen Paris Şartı ile sonuçlanan bir görüşme sürecinin başlamasının iyi olduğunu düşünüyorum. Görüşmeler ve diplomasi, "parmağı tetikte tutmaktan" daha iyidir.

Ancak Batı'nın diyalog isteği, soğukkanlı bir hesap kitap işiydi. Batı'nın amacı Rusya'yı geniş kapsamlı bir silahsızlanmaya ve sistem değişikliğine teşvik etmekti; böylece Rusya askeri gücünü kaybedecek ve Batılı büyük şirketler Rus hammaddelerine engelsiz bir şekilde erişebilecekti. 

Sovyet yetkilileri Batı'nın elçileri tarafından kafeslendiler ya da kafeslenmek istediler. Ülkelerini zayıflattılar ve bugüne kadar bunun hesabını vermediler. Sovyet yönetimi verdiği sayısız taviz karşılığında yazılı olarak belirlenmiş hiçbir karşı talepte bulunmadı.

Olması gerekenler neydi? 1. Batı, Rus birliklerinin Doğu Almanya'dan çekilmesi karşılığında herhangi bir askeri taviz vermedi. Alman tarafının göstermesi gereken fiili karşılık, ABD'nin Batı Almanya'dan nükleer silahlarını çekmesi olmalıydı. 2. Kapitalizme geçiş sürecinde Sovyet nüfusu için asgari sosyal standartlar belirlenmemiştir. 3. Devlet bütçesi için önemli olan emtia işletmeleri özelleştirmelerden muaf tutulmadı. 4. Devlet döviz kontrolünden vazgeçtiği için offshore bölgelere kitlesel sermaye kaçışlarının gerçekleşmesine olanak sağlandı.

Şu anda 50 yaş üzeri Rusların büyük bir kısmı, 1980'lerin ortalarından bu yana Rusya'nın Gorbaçov ve Yeltsin tarafından fiilen satıldığının farkında. Birçok Rus, devletin oligarkların gücünü elinden almasını ve emtia şirketlerini yeniden devletleştirilmesini memnuniyetle karşılayacaktır. Bu talep şu anda giderek daha şiddetli hale geliyor çünkü reel gelirler sürekli düşüyor ve sıradan halk,  birkaç milyar kaybeden ama yine de milyarder kalmaya devam eden oligarkların aksine, yaptırımlara maruz kalıyor  ve savaş nedeniyle varoluşsal fedakarlıklarda bulunmak zorunda bırakılıyor. Zengin Rus üst sınıf çocuklarının Ukrayna'da cephede savaştığını da göremezsiniz. Dolayısıyla riskler son derece dengesiz dağılmış durumda. 

Putin, 22 Şubat 2022'de savaş başlamadan önceki son konuşmasında, Ukraynalılar ile Rusların tek bir ulus olduklarını, bugün farklı uluslardan gibi görünmelerinin sebepleri arasında Bolşevikler ve Lenin'i saydı. Sözü geçen doktrinin amaçları hakkında görüşünüz nedir?

Vladimir Putin, 12 Temmuz 2021 tarihinde yaptığı "Rusların ve Ukraynalıların tarihi birliği üzerine" başlıklı konuşmasında, Rusların ve Ukraynalıların "tek bir halk" ("odin narod") olduğunu ilan etti. "Narod" kelimesinin Rusça‘da iki farklı anlamı var. Kelime "ulus" anlamına gelebildiği gibi "etnik grup" anlamına da gelebilmektedir.

Putin konuşmasında etnik bir gruba, yani üç Slav halkının - Rusların, Ukraynalıların ve Belarusluların tarihine atıfta bulundu. Kremlin şefine göre bunlar "Rus"un torunları. Yüzölçümü anlamında bu büyük devlet, 862'den 1132'ye kadar varlığını sürdürmüş ve toprakları kuzeyde Novgorod ve Ladoga Gölü'nden güneyde Kiev'e kadar uzanmıştır. "Rus" devletinin halklarının Eski Rusça ile ortak bir dili ve ortak bir Rus Ortodoks inancı vardı.

Buraya kadar Putin'in açıklamalarında yanlış bir şey yok. Tarihi olduğu gibi aktarıyor. Ancak konu Ukrayna ve Lenin’e geldiğinde Putin, bir tarihçinin tarihi bugünün perspektifinden değil o dönemin perspektifinden analiz etme yöntemini terk ediyor. Putin, Lenin'in Ukrayna'yı Sovyetler Birliği'ne tam da daha iyi entegre etmek için Ukrayna dilini ve kültürünü desteklediğini atlıyor.

Putin'e göre Lenin'in Ukrayna politikası Rusya'ya zarar vermişti. Ukrayna'daki Ruslar zorla "Ukraynalılaştırılmış" ve Rusya "Novorossiya"yı -bugünkü güneydoğu Ukrayna- Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne öylece teslim etmişti. Aslında Lenin'in niyeti, o zamanlar köylü ve siyasi olarak bölünmüş olan Ukrayna'yı kızıl sanayi merkezi Donbass ile birleştirerek siyasi istikrara kavuşturmaktı.

Lenin'in 1922'de Sovyetler Birliği'nin kuruluşunda, tek tek cumhuriyetler için Birlik'ten çekilme hakkını  yazılı olarak tanıması da ciddi bir hataydı Putin’e göre. 

Oysa Kremlin şefi, Lenin'in Sovyet devletinin Çarlık "uluslar hapishanesinden" farklı olması gerektiğine inandığı için cumhuriyetlere ve kültürlerine taviz verdiğinden hiç söz etmemektedir. Sovyetler Birliği halkları, demokratikleşmeyi yakalama hakkına sahipti.

Rusya açısından Ukrayna savaşının ilan gerekçelerinden biri de "Ukrayna'nın Nazileştirilmesi sürecine" neşter atılmasıydı.  Putin, geçtiğimiz haftalarda yaptığı "Ulusa Sesleniş" konuşmasında, savaşın Ukrayna ile değil bir bütün olarak "Batı" ile olduğunu söyledi. Bu, yeni bir tanımlama. Sovyetik olmayan Rusya, "Batı" ile uzun süreli ve çok boyutlu bir savaşa mı hazırlanıyor? Üstelik şimdi "Batı", Putin ile Hitler'i kıyaslıyor. Özellikle Almanya hükümetinin bazı unsurlarının bu konuda adeta bayrak taşımasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Vladimir Putin, Batılı devletlerin koordineli bir şekilde Ukrayna'ya ağır silahlar sağlamaya başlamasından bu yana "kolektif Batı "dan bahsediyor. Benim tahminime göre Rus liderliği halkı Ukrayna'da uzun süreli bir askeri çatışmaya doğru yönlendiriyor. Rusya, 2021 yılında Batılı devletlerden ve özellikle de ABD'den talep ettiği güvenlik teminatlarını alana kadar askeri savaşını sürdürecektir. Rusya'nın bakış açısına göre Ukrayna tarafsız bir devlet haline gelmek zorundadır. Şu anda Almanya'da ateşkes görüşmeleri için çağrı yapan herkes, Rusya'nın güvenlik teminatlarını alana kadar silahlarını bırakmayacağı gerçeğine kendini alıştırmalıdır. 

Almanya, Yugoslavya savaşından bu yana Avrupa'da bir emperyalist terbiyeci olarak hareket etmektedir. Alman hava kuvvetleri 1999 yılında Belgrad'ın bombalanmasına katıldı. 2015 yılında Berlin liderliğindeki AB Troykası Yunanistan'a bir yoksullaştırma politikası dayattı. Ve bugün Almanya, Rusya'yı şeytanlaştırma konusunda Avrupa'da başı çekiyor. Görünen o ki bugünün siyasetçi kuşağı, dedelerinin Rusya'ya karşı kaybettiği savaşı nihayet başarıyla sonuçlandırmak istiyor.

Rusya'nın şeytanlaştırılmasının Almanya'da bu kadar karşılık bulabilmesinin nedeni, Almanların hem İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği'nde kendi işledikleri suçlarla hem de Rus tarihi ve kültürüyle hiçbir zaman derinlemesine ilgilenmemiş olmalarıdır. Alman televizyonlarındaki tarih programları hep yüzeyseldi ve Alman faşizmini Hitler'in şahsına indirgiyordu.

Rusya'ya yönelik saldırgan bir Alman politikası bugün ABD’nin çıkarına, çünkü Rus hammaddelerini ele geçirmek ve Rusya'nın dünyada artan etkisini kırmak istiyorlar. Alman emperyalizmi, Doğu'daki nüfuz alanları mücadelesinde ABD’nin yanında yer alarak ucuz işgücü ve hammaddeye erişmeyi ve küresel ölçekte ekonomik lider konumunu güvence altına almayı umuyor.

ABD ve NATO komuta merkezli yürütülen vekâlet savaşında, hedefteki bir diğer ülkenin Çin Halk Cumhuriyeti olduğu sıklıkla dile getiriliyor. NATO komutası altındaki Ukrayna cephesinin bir sonraki muhtemel hedef ülkesinin Çin olduğu görüşüne katılır mısınız? 

Washington'un, Rusya ve Çin'e yönelik tehditkâr tavırlarıyla iki ülkenin bir arada durup durmadığını ya da birbirlerine karşı kullanılıp kullanılamayacağını test ettiği izlenimini edindim. Güç politikaları açısından Rusya ve Çin ile aynı anda askeri bir savaş yürütmek pek akıllıca olmayacaktır. Rusya ve Çin askeri olarak koordine olacaktır. Bu durumda nükleer bir savaş olasılığı daha da artmaktadır. Ve bu durumda ne saldırgan ne de savunmacılar için zafer söz konusu olacaktır. 

Rusya'ya karşı yapılan kuşatma ve ambargonun delinmesinde Çin etkili bir ülke. Sibirya Gücü Doğal Gaz Boru Hattı 2´yi de hesaba kattığımızda iki ülke arasındaki ticari hacmin miktarı dikkate değerdir. Rusya ve Çin'in askeri güçlerini birleştirmeleri durumunda ABD'ye karşı etkili bir denge olacaklarını da öngördüğümüzde, küresel kapitalizmin askeri çatışma düzeyi nerelere evrilebilir?

Rusya ve Çin'i henüz güçlü bir karşı ağırlık olarak görmüyorum. Her iki ülke de emtia ihracatından ve Batı ülkelerinde satılan mallardan elde ettikleri kazançlara muhtaç. Her iki devlet de çok farklı siyasi sistemlere ve ekonomik çıkarlara sahip. Ancak Rusya'nın yaptırımları ve Ukrayna savaşı nedeniyle dünya ekonomisinin giderek istikrarsızlaşması, ABD'nin ekonomik nüfuzunu kaybetmesine ve Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin Çin ve Rusya ile birlikte ekonomik olarak istikrara kavuşmasına yol açabilir.

Kuzey Akım 2 boru hattının ABD tarafından sabote edildiğine dair kuşku kalmadı. Almanya hükümetinin bunu biliyor olmasına karşın, sessizliğini korumasını nasıl açıklıyorsunuz?

Alman hükümetinin sessizliği, 1945'ten bu yana Alman egemenlerinin ABD tarafından ne kadar güçlü bir şekilde kontrol edildiğini göstermektedir. Alman egemenleri şimdi bir yol ayrımında. Ya yüksek enerji maliyetleri nedeniyle yatırımcıların kaçtığı cazibesiz bir ticaret merkezi haline gelecekler ya da Alman emperyalizmi ilk fırsatta Fransa ile birlikte ABD'nin kıskacından kurtulmaya çalışacak. Ancak Almanya'nın -Fransa olmadan- kendi milliyetçi yoluna gitmesi olasılığı da göz ardı edilmemeli.

Son olarak: Kapitalizm ''yaratıcı yıkım'' ile sistemin yapısal ve dönemsel krizlerini ''çözüp'', ''canlılığı''nı sağlıyor. Her ne kadar bölgesel çatışma ve vekâlet savaşlarındaki nicelikte azalma olmasa da, bu veri bugün açısından geçerliliğini koruyor mu? Yani küresel kapitalizm ekonomi-politiğinin sınırlarına ulaşıp, miadını doldururken ''yaratıcı yıkım''ın savaşlar ile (nükleer savaşın çıkışsızlığı) devamı ne oranda mümkün olacaktır? 

Hem Almanya hem de ABD'de politikacılar, eski generaller ve istihbarat görevlileri arasında, Ukrayna'da askeri gerilimin tırmandırılmasına ve nükleer savaşa karşı çok açık uyarılarda bulunanlar olduğu için, bu eleştirilerin daha da güçleneceğini ve savaş çığırtkanlarının bir vites düşürmek zorunda kalacağını umuyorum.

Ancak küresel bir savaş tehlikesini durdurmak için barış güçlerinin ve anti-emperyalistlerin Ukrayna'daki savaşın arka planı hakkında kamuoyunu çok daha fazla bilgilendirmesi ve aydınlatması gerekiyor. Almanya'daki insanların büyük bir kısmı savaşın 2014 yılında başladığını ve Ukrayna'daki darbenin bunun tetikleyicisi olduğunu hâlâ bilmiyor.

NATO tarafından Ukrayna'ya daha fazla ve uzun erimli silah sağlanması halinde Rusya'nın Doğu Avrupa'daki NATO ülkelerinde stratejik öneme sahip noktalara karşı taktik nükleer silahlar ya da mermiler kullanacağı da Batı'daki insanlara açıkça kavratılmalıdır. 

En azından son aylarda Moskova'dan bu yönde birkaç uyarı geldi. Batılı siyasetçiler bu uyarıları ciddiye almak yerine Rusya'nın ekonomik "çöküşü" ya da Putin'e karşı bir "saray isyanı" ile ilgili spekülasyonlara kapılmayı tercih ediyor. Ancak tüm bunların tamamen hayal olduğu ortaya çıktı.

*Ulrich Heyden Hamburg'da doğdu ve 1992'den beri Moskova'da yaşıyor. 1992'den bu yana haftalık der Freitag gazetesi için Rusya'dan ve eski Sovyetler Birliği'nin diğer ülkelerinden haberler yapıyor. Ayrıca Nachdenkseiten, Telepolis, Rubikon ve RT deutsch için de yazılar kaleme almaktadır. 2001-2014 yılları arasında Sächsische Zeitung'da muhabirlik yaptı. 1990'larda Deutschlandfunk ve taz için haber yaptı. "Oligarkların Savaşı: Ukrayna İçin Bilek Güreşi" kitabının yazarıdır. (PapyRossa-Verlag 2015 / Yazılama Yayınevi 2017). "Opposition gegen das System Putin. Herrschaft und Widerstand im modernen Russland" (Rotpunktverlag 2009) adlı kitabın ortak yazarı ve Mayıs 2014'te Odessa Sendika Binası'na yapılan kundaklama saldırısını konu alan ilk Almanca film olan "Lauffeuer "in ortak yönetmenidir.

  • 1. Tredition Yayınevi, Mart 2022