Göç... Ülkemize gelenler kadar, ülkemizden gidenlerle de, son yıllarda dilimizden düşmeyen sözlerden biri.
Yazı dizimizde göçe, ama ülkemizden göçenlere odaklanacağız. Göçün, pek değinilmeyen boyutlarına ışık tutmaya çalışacağız.
Daha iyi bir yaşam hayali... Umut yolculukları... Sınırlardan kaçak geçişler... İnsan tacirleriyle pazarlıklar... Kürtlük ve Alevilik kimliklerinin alınıp satılır şeylere dönüşmesi... Uzun tutukluluklar, toplama kamplarında esaretler...
İlk yazımızda, yolculuğu anlatıyoruz. Daha sonra, yolcuları anlatacağız.
'Avrupa ormanlarında haftalarca yürüdüm'
Selim, Adıyamanlı. Türkiye'de inşaatlarda çalışmış. Fayans ustası.
"Benim rotam 1400 km civarındaydı. Bunun çok önemli bir kısmını yürüdüm. Zaman zaman TIR'lara bindik. Ben kış aylarına denk geldim ama kaldığım mülteci kampında kampa yaz aylarından gelenler vardı. Bazı kamplarda 6 ay kadar bekletilebiliyorsunuz çünkü."
Selim şimdi Fransa'da. "Türkiye'de yaptığın işi gel burada yap, daha iyi kazanır daha iyi yaşarsın" demişler. "Ben de, yalan yok, inandım buna. Evet, şartlar daha iyi, ortam daha uygun, ama bizim için değil. O iyi dedikleri hayat tam karşımda yaşanıyor."
Henüz bir düzen kurabilmiş değil, sığınacak yer, tutunacak dal arıyor. İlk adresler, memleket bağlarıyla bulunuyor. "Burada Kürt derneklerinde vakit geçiyorum iş bulmak için. Zaman zaman tanıdıklara sığınıyorum iş bulamadığım zamanlarda, akrabalarım var ama onlara da yük oluyorum. Herkesin bir düzeni var."
'Sokakta bizi görünce yere tükürüyorlar'
"Mehmet, ekran görüntüsü alayım mı?" diye soruyorum. Mülakatımızı çevrimiçi yapıyoruz. "Abi almasan daha iyi, ne olur ne olmaz. Ben hâlâ kaçağım burada" diyor. Hollanda'da yaşıyor. Geçtiğimiz yıl gitmiş. İltica başvurusu yapmış, hukuki bir sorun yaşayınca evrakları henüz tamamlayamamış. Varlığı da kaçak, fırsat bulduğu zaman gittiği işlerde çalışması da.
"Burada Suriyelilerden beteriz. Mesela Türkiye'deyken Suriyelilere iyi gözle bakılmazdı. Yok işte vatanını satıp gelmiş, işte savaştan kaçmış, adam olsaydı ülkesine sahip çıkardı falan. Biliyorsun. Buraya gelince anladım. Bizim Avrupalıların gözünde onlardan farkımız yok. Hatta daha beteriz. Mesela şimdi Hollanda'da göçmenler ciddi sorun. Millet ev bulamıyor, iş bulamıyor göçmenler yüzünden. Seçimlerde de göçmen düşmanlığı kazandı. İşler zorlaşıyor. Sokakta göçmen gördüğünde yere tükürenlere şahit oluyorum ben" sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını.
Hollanda'da geçen hafta yapılan genel seçimlerden, göçmen düşmanı, aşırı sağcı Geert Wilders birinci çıktı. Bir diğer göçmen düşmanı, Dersim kökenli Kürt Dilan Yeşilgöz, kaybetti. Hollanda'daki Kürt nüfus, Yeşilgöz'e de oy vermemişti.
Avrupa ülkelerindeki seçim sonuçları ve politika değişiklikleri, göç rotalarının da sürekli değişmesine ve güncellenmesine yol açıyor. Göçmenler arasındaki sayısız şebeke, borsada fiyatların belirlenmesi gibi, türlü bilgi ve dedikodu üzerinden makbul rotaları anlık olarak belirlemeye çalışıyor.
'Son kez ailemle görüştüm, 4-5 ay telefonum olmaz kampta'
Raif, Iraklı. Yaklaşık 10 yıl Türkiye'de kaldıktan sonra şansını denemek için Avrupa'ya gitmiş. Rotası İngiltere. Londra'ya gitmeye çalışıyor. Hâlâ yolda.
"Avrupa'daki seçimler göç yollarını değiştirdi abi. 'Güvenli değil, gitmeyin' dedi herkes. Ben normalde Londra'ya gidecektim ama vazgeçtim. Slovenya'da iltica başvurusu yaptım. Şimdi birkaç ay burada bizi kampa alacaklar. Ben de son kez ailemle falan görüşüyorum. Bizimkilerin bir kısmı Irak'ta, bir kısmı Türkiye'de. Şimdi telefon falan olmayacak bende 4-5 ay muhtemelen. Elimden alacaklar. Burada kampta kaldıktan sonra geri dönmek istemediğimi ve iltica edeceğimi söyleyeceğim. Hangi ülkenin kabul edeceğini henüz bilmiyorum."
'Meksika sınırını Ağrılılar, Batmanlılar, Adıyamanlılar yönetiyor adeta'
Süleyman daha önce Kütahya'da yaşıyormuş. Türkiye'de bir kamu kurumunda memurken, istifa dahi etmeden Kanada'ya göçmeye karar veriyor. Rotası ilginç. Önce iki farklı sınır geçmiş, sonra ABD'de iltica talebinde bulunmuş.
"Önce Meksika'ya gittim. Türkiye'deyken zaten bu işi yapanları bulmuştum. '6 bin dolara hallederiz' dediler. Bilet masrafları bana ait. Önce adını dahi hiç duymadığım, Meksika'da Cancún diye bir kente gittim uçakla. 'Burası tatil yeri, turistik giriş kolay' dediler. Sonra da sınırdaki Juárez kentine gittim."
Dinlerken, okurken, mesafeler kısa geliyor. Meksika, yüzölçümü çok büyük bir ülke. Cancún, ülkenin doğusunda, Karayip denizine bakan, tatil köyleriyle dolu bir turizm beldesi. Juárez, kuzeyde, ABD sınırında. Cancún'dan Juárez'e mesafe, otobüsle 40 saat.
"Juarez'de anlaştığımız kişiler bizi sınırdan geçirdi. Piyasa Türkiye'de Adıyamanlıların, Ağrılıların, Batmanlıların elinde desem yanlış olmaz. Meksika'da bu işleri yapan avukat dahi var. Malatyalı bir avukat. Ben buradan (ABD'ye bağlı) New Mexico'ya geçtim. Ama şimdilerde burayı sıkı tutuyorlarmış. Artık rota Meksika'dan Tijiuana'dan geçip ABD'de San Diego üzerinden ilerliyor.
"Birçok insan bu yollarda yaralandı. Sınırı geçerken hiçbir güvenlik garantisi yok. Başınıza her şey gelebilir. Amerika'da iltica talebi yaptıktan sonra Kanada'ya gitmek istediğimi söyledim. Buraya yerleştirdiler beni. Ancak tutunamadım. Şimdi geri dönüş yollarına bakıyorum."
'Burada evrakları dernekler ayarlıyor iltica için'
Süleyman'la konuşurken, son dönemde çok kişiden duyduğum, yarı şaka yarı gerçek "Karadenizliler bile iltica etmek için Kürtçe öğreniyor" lafını söylüyorum. Gülüyor, "Yok abi öyle bir şey, o biraz abartı" diyor. Ama devamında söyledikleri, bu yarı şakanın gerçek kısmının da olduğunu açıkça gösteriyor.
"Gündem olması için birazcık oynamışlar mevzuyla. Kürtçe bilmeyenler 'Aleviyim, baskı gördüm' diyor. O yetiyor. Kürtler zaten Kürtçe bildikleri için Kürt derneklerinden evraklarını alıyor. Aleviyim ya da Kürdüm tarzında evraklarla yerel mahkemelere başvuruyorlar. En kolayı Aleviyim demek. Dil gerektirmiyor, bir değişiklik gerektirmiyor hayatında. Ben Kürtçe öğrenen Karadenizli hiç görmedim. Bu tür örnekler yerine Aleviyim demek yeterli oluyor. Kürt ve Alevi dernekleri bunun faaliyetini yapıyor daha çok. Verdikleri evraklarla iltica dosyasını hazırlıyorlar. Bazıları bu evrakların karşılığında derneklere bağış falan talep ediyor. Ya da üye kaydedip yıllık aidat falan istiyorlar."
'Resmen insan tacirliği, başka bir şey değil'
Mahmut, Almanya'da. Fransa diye çıkmış yola, ama Almanya'ya ulaşabilmiş. Şimdi inşaatlarda çalışıyor. Boya ustası. Mehmet'e göre "resmen insan pazarlığı yapılıyor".
"Buraya gelirken binlerce dolar ya da avro para veriyorsun. Ne için? İltica edip hayvan yerine koysunlar diye. Sonra kırk yalan dolanla iltica evrakı hazırlıyorsun. Konuyu iyi bilen avukatlar da sana nasıl yalan söyleyeceğini anlatıyor. 'Mahkeme şöyle ikna olur, şöyle konuş, burada ağlasan ne güzel olur' diyen avukata şahit oldum ben. Bunlara para veriyoruz. Geldiğimize değiyor mu, emin değilim."
'Dava açılsın diye paylaşım yapıyor, tutanağı kapıp buraya geliyor'
Aynı konuyu Süleyman'a soruyorum. İltica başvurusunda neler konuşuyor, neler soruluyor diye. Süleyman gülüyor. "Şimdi mutlala sorun yaşayan, baskı gören insanlar var, geliyorlar buralara. O ayrı. Hatta Türkiye'de işkence gören, baskı gören, evi basılanlar muhtemelen suistimal ediliyor şu an. Ama bu sorunu yaşayan insanlar buraya gelenlerin kaçta kaçı? Çok azı..."
Süleyman, Ağrı'dan Kanada'ya son 3-4 yıl içinde 20 bine yakın genç geldiğini söylüyor. "Hepsi mi siyasi baskı gördü bunların? Hayır. Ama hepsinin savunması ya da dilekçesi aynı. İşkence gördüklerini ve siyasi baskıya maruz kaldıklarını söylüyorlar. Mesela sosyal medyada ceza alacağı paylaşımı yapıyor, dava açılıyor mahkeme tutanağını alıp geliyor buraya. Sosyal medya paylaşımından dolayı baskı görmüyor. İltica etmek için böyle bir paylaşım yapıyor birçoğu. Hepsinin savunmasında işkence gördüklerini, baskı gördüklerini anlatan ifadeler var. Bence bu, gerçekten bu baskıları, zorlukları yaşayanların da iltica konusunu zorlaştırıyor. Ama açık diyeyim. Bu davalara giren hiçbir Kanada savcısı Türkiye'ye gezmeye gelmez. Sırf ülkeyi terk etmek için gelenler bin türlü hikaye anlatıyor. Kanada mahkemeleri de ciddiye alıyor tabii."
Sınırı geçenler şanslı sayıyor kendisi. Ancak sorun bununla bitmiyor. Sınırı geçenlerin önemli bir çoğunluğu hayata tutunamıyor. İkinci yazımızda umduğunu bulamayanların öyküsünü inceleyeceğiz.