Ülkenin gündeminde ekonomi var. İktidar bloğu ortaya “Şimşek programı”nı attı. Yerel seçimdeki başarısız sonucun ardından AKP, ekonomi alanında yürüyen tartışmayı kendi istediği eksende tutmakta yeniden başarılı olmaya başladı. Fahiş fiyatlar, süper-kârlar konuşulurken insanlar açgözlü patronlara ileniyor, kaynağı belirsiz vergi levhası sızıntıları vergisini düzgün veren patronlara şükrettiriyor.
Bu tabloda AKP’nin kurmaya çalıştığı söylemin tamamen dışına çıkan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) oldu.
TKP, geride bıraktığımız iki haftada Türkiye’nin en büyük şirketlerinden yedisini hedef aldı, kârlarıyla halk için neler yapılabileceğini anlattı. TKP’nin bu çalışmasını ve genel olarak ekonomiyi, TKP Merkez Komite üyesi Ali Ufuk Arikan’la konuştuk.
Arikan, ekonomi tartışmasında muhalefetin bir kısmının bile isteye Şimşek programını desteklediğini, bir kısmınınsa tuhaf bir tuzağa düştüğünü söylüyor.
“Türkiye’de patronları hedef aldığı söylenen herhangi bir başlık, başta Koç’u, Sabancı’yı rahatsız etmiyorsa, açık söyleyelim, patron düzeninin kulağında sinek vızıltısı kadar bile tehdit olamıyordur” diyor.
“Muhalif medya”nın da büyük oranda, tıpkı Erdoğan gibi, “sermaye düşmanlığı yapılmasına fırsat vermeyen” çarkın parçası olduğunu dile getiriyor.
TKP yaz aylarının en dikkat çekici siyasi çıkışlarından birine imza attı. Ülkenin en büyük holdinglerinden birçoğunun kapısına gidip eylem yaptı, “Bu holdinglerin mal varlığı ve kârı halkımıza feda olsun” dedi, bunları devletleştireceğini söyledi. Ekonomi, malum, son dönemde Türkiye’deki herkesin birinci gündemi. Bu alanda yapılan bu çıkışın daha sloganında bir farklılık göze çarpıyor. Birçok muhalif ekonomist, son bir iki yıldır firmaların “haddinden fazla” kâr ettiğini söylüyor, “süper-kârlar” söylemi ortaya çıktı. Fakat TKP yalnızca kârlar demedi, mal varlıkları da dedi.
Evet, bunun bir nedeni var… Ortada bu düzenin halkımızın sırtına yüklediği koca bir yük var. Bu yük her geçen gün daha da katlanılamaz hale gelirken, düzenin pervasızlığının kaynaklarından biri de gerçeği gizleme mahareti, “cambaza bak” diye sürekli başka noktaları işaret etmesi.
Biz cambaza bak diyenlere, yoksullaşmamızın gerçek kaynağını göstermek ve buna karşı mücadeleyi büyütmekle yükümlüyüz. Yaptığımız şey, gerçek hırsızları, yoksulluğun gerçek kaynaklarını doğrudan işaret edip kapılarına dayanmak oldu.
Kısa bir hatırlatma olsun, sadece Yıldız Holding’in bir yıllık kârına el koyduğumuzda 1 milyon 208 bin 333 öğrencinin bir yıl boyunca sağlıklı beslenmesini sağlıyoruz.
Sadece Rönesans Holding’in bir yıllık kârına el koyduğumuzda 2100 mahallede 210 bin çocuk kapasiteli kreş yapılmasını, 19 bin kreş personelinin istihdam edilmesini sağlıyoruz.
Sadece Koç’un bir yıllık kârına el koyduğumuzda 163 bin 472 ataması yapılmayan öğretmenin yıllık maaşını ödüyoruz.
Bunlar ‘küçük’ örnekler. Birkaç ailenin el koyduğu yıllık gelirlerden söz ediyoruz sadece, bir de bunun yıllar içinde birikmesiyle oluşan devasa servetler var. Bu servetler halkın emeği, alınteri ve kanıyla inşa edildi.
TKP, bu tabloda cambazla oyalanmayın diyerek, asıl olanı işaret etti. Bu eylemler de bu nedenle ilgi çekti.
Burada kısa bir parantez açmak isteriz. Son zamanlarda görüyoruz ki, ‘sol’un bir kısmı da cambaza bakmaktan gerçeğe işaret edemez hale geldi, bunu da ekleyelim. Son vergi tartışmalarına da bu gözle bakıyoruz.
Niye, şirketler doğru düzgün vergilerini verseler yetmez mi?
Hiç lafı dolandırmadan yanıtımızı verelim, yetmez!
Ekonomi meselesindeki söylemin nasıl şekillendiği ilginç. Önce enflasyona maaşların sebep olduğu söyleniyordu, insanlar büyük tepki gösterdi. Sonra kârlar meselesine odaklanıldığında AKP de ayak uydurdu ve ısrarlı bir şekilde “fırsatçı patronları” hedef tahtasına oturttu. Üzerine vergi paketi geldi ve çeşitli firmaların vergi levhaları sızdırılmaya başlandı, bunlar da genelde hükümete yakın kanallardan yayıldı. Bu defa kamuoyu tepkisi, “vergisini ödemeyen şirketlere” yöneldi. TKP’yse ısrarla bu topa girmiyor, en büyük holdinglerin mal varlıklarına el konulması gerektiğini söylüyor. Muhalefet tuzağa mı düşüyor sizce?
“Kazan kazanabildiğin kadar, bunun vergisini verirsen sorun yok. E bak Koç’u Sabancı’sı vergisini veriyor, sürekli vergi rekoru kırıyor, ne güzel…”
Bunu sol değil, patron düzeni söyler. Bu düzende “vergide adalet” gibi tuhaf taleplere rastlıyoruz. Koç ve Sabancı sömürdüklerinin vergisini ödeyip yollarına devam etsin. Yandaşlar ve baş altı bazı patron grupları ise vergilerini yeterince vermiyor, hatta hiç ödemiyor, onlar da ödese sorun kalmayacak!
Tekrarlayalım, düzgün şekilde vergilerini vermeleri, yetmez.
Muhalefetin bir kısmı tuzağa düşmüyor, örneğin CHP. Onlar bu düzenin bu şekilde sürüp gitmesinden, yukarıdaki formülasyonun hayata geçmesinden yana. Bunu da açıklıkla ilan ediyor.
Ama “sol” adına gerçekten oldukça tuhaf bir tuzağa düşülüyor. Türkiye’de büyük sermaye grupları vergi ödüyor, hatta bazıları “rekor” bile kırıyor. Onlar bu düzende hırsızlığın kaynaklarının vergi oyununun çok ötesinde olduğunu bilecek kadar büyümüş durumdalar.
TKP, vergi kaçırmıyorlar, vergilerini tıkır tıkır ödüyorlar demiyor, bu düzen zaten her şeyin ötesinde hırsızlık üzerine kurulu. Vergiyi halktan alıyorlar, kaynakları patronlara aktarıyorlar, sınırsızca. Bu sanıyoruz herkes için oldukça net.
Ancak burada bir tuzak var ve herkes bu tuzağa kolaylıkla düşer hale gelmiş durumda. Burada tablonun kendisine değil, örneğin vergi başlığına odaklandığınızda, farkında mısınız büyük patronlar bu tartışmadan hiçbir şekilde rahatsızlık duymuyor? Büyük sermayenin rahatsızlık duymadığı bir başlık, bu düzene karşı mücadele ettiğini söyleyenler için bir sorun değil mi?
Bakın yukarıda sadece bir yıllık kârlarıyla kondukları servete dikkat çektik, bu sürüp gitsin, ama biraz daha vergi ödesinler!
Bunu bu düzenle bağını koparamayanlar söyler ama sömürü düzenini sonlandırmak için mücadele edenler, ötesini söylemek zorunda. TKP ötesini çok açık söylüyor, kârlarına da, mal varlıkları da el koyacağız. Üstelik el koyacaklarımız listesinde üst sıralarda yer alanlar, ‘vergi rekoru’ haberine konu olan patronlar olacak, çünkü en büyük kaynağın üzerine onlar çöreklenmiş durumda.
İşaret ettiğiniz noktadan gidelim, sermaye kesimlerinde de canlı bir tartışma var. Hafta başında sanayi odası başkanları TOBB’da buluştu, ortak açıklama yaptı, “uygulanan programı destekliyoruz” diye başlayan açıklamanın tamamı serzenişle doluydu. Vergi levhası sızıntılarına tepki gösterildi, KOBİ’lere verilen kredilerin sınırlanmasından şikayet edildi, “istihdamı zorlaştıran mevzuat katılıklarından” dem vuruldu, ki bu sonuncusu, açıkça işçileri daha fazla sömürme talebi demek. Ama sizin de dediğiniz gibi TÜSİAD kanadında, en büyüklerde, hiçbir rahatsızlık göze çarpmıyor. Siz de eylemlerinizde esas olarak bunları hedef aldınız. Ne oluyor sermaye cephesinde?
Hiçbir rahatsızlık duymadıkları çok açık. Bu düzenin merkezinde duran büyük sermaye gruplarının vergi gündemli bir tartışması yok. Vergi ödememek gibi bir dertleri de yok. O kadar büyük servet biriktiriyorlar ki, onun vergisini ödesinler, sorunlar çözülsün tartışması, düzeni, büyük sermaye gruplarını rahatlatıyor. TÜSİAD’ın vergi başlığındaki bu tartışmayı desteklemesi gerçekten bir şey anlatmıyor mu? Sorun buraya daraldığında, en çok bu düzen koruma kalkanına sahip oluyor.
Üstelik bu tartışmalar belli bir yaptırıma dönüşürse küçük ve orta ölçekli bazı parazitlerden kurtulacaklarını düşünüyor suyun başını tutan büyük gruplar.
Türkiye’de patronları hedef aldığı söylenen herhangi bir başlık, başta Koç’u, Sabancı’yı rahatsız etmiyorsa, açık söyleyelim, patron düzeninin kulağında sinek vızıltısı kadar bile tehdit olamıyordur.
Onların karşısına "biriktirdiğiniz her şey halktan çaldıklarınızdır, hepsini devletleştireceğiz” diye dikilmediğimiz sürece, rahatlarına bakmaya devam edecekler. TKP ilkini yapma kararlılığında, bu sesi, fikri, mücadeleyi mutlak olarak güçlendirme kararlılığında.
Yeniden TKP’nin son çalışmasına dönelim. Bir yandan TKP’nin çıkışı kamuoyunda çok ilgi çekti, diğer yandan basında neredeyse hiç yer bulamadı. Siz de uzun yıllar gazetecilik yaptınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu tabloyu?
Medyada sansür konusunda onlarca tez, araştırma, makale ve kitap var. Yine bu konuda birçok ince değerlendirme de… Ama bu eylemler sonrasında ister AKP medyası olsun, ister CHP medyası, isterse de adına “muhalif” medya denilsin, sansür konusunda o kadar da “ince” çalışmalara, ciltler dolusu kitaba ihtiyaç olmadığını ortaya koydular.
Ortada medyanın tamamını teslim alan, adı da konulmuş, açık bir sansür var.
Koç’tan, Sabancı’dan, Rönesans’tan, Yıldız’dan, Anadolu’dan reklam alan “muhalif” ve “yandaş” medyamız aynı zeminden beslenen bu sansürün paydaşları konumunda. Açık söyleyelim, Erdoğan’ın çizgisiyle uyumlu bir medya tablosu var karşımıza. Ne demişti Erdoğan, “sermaye düşmanlığı yapılmasına fırsat vermeyeceğiz.” Bu eylemler gösterdi ki, buna izin vermeyecek olan sadece Erdoğan medyası değil, adına “muhalif” denilen medya da bu çarkın büyük oranda parçası…