Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde düzenlenen 32. Arap Birliği Liderler Zirvesi'ne 12 yılın ardından Arap Birliği'ne yeniden davet edilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da katıldı. Arap Birliği zirvesinde konuşan Suriye Devlet Başkanı Esad "Önümüzde ilişkilerimizi en az dış müdahaleyle yeniden düzenlemek için tarihsel bir fırsat var" dedi.
12 yıl sonra yeniden başlayan temas ve Ortadoğu'ya etkilerini gazeteci Musa Özuğurlu ile konuştuk. Zirveyi değerlendiren Özuğurlu Türkiye'de seçimler yaklaşırken ana gündem maddesine evrilen Suriye-mülteciler-Türkiye seçimleri üçgenini soL'a değerlendirdi, tehlikelere işaret etti.
Arap Birliği zirvesine 12 yıl sonra Suriye’nin dönüşü ve Ortadoğu bağlantılı yeni dinamikler nasıl okunmalı? Zirveyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’nin Arap Birliği’nden ve dolayısıyla Arap dünyasından dışlanması büyük bir boşluk doğurdu. Zira Ortadoğu siyaseti ve özellikle Filistin meselesi göz önüne alındığı zaman Suriye’nin merkez konumdaki ülkelerden biri olduğu aşikar. Suriye gerek Filistin-İsrail probleminde gerekse Lübnan politikasında her zaman Müslüman-Arap dünyasının sahada ihtiyaç duyduğu ülkelerden biriydi.
Hafız Esad döneminden bu yana Arap dünyasında etkin bir politika sürdüren Suriye’nin boşluğu diğer ülkeler tarafından doldurulamadı. Ancak son dönemde Ortadoğu’da Arap-İslam ülkeleri arasında yaşanan görece yumuşama yeni dengeler doğurdu. Hem bu yumuşamanın daha etkili olması hem de sürecin pratikte tamamlanabilmesi için tablonun Suriye ile tamamlanması gerekiyordu. Bir başka açıdan bakılacak olursa küresel siyasette yaşanan gelişmeler artık Ortadoğu’da sorunlu bölge olmasını kaldıramıyor. Yani klasik Amerikan müttefiki olan Arap ülkeleri de yeni dengelere göre hareket ediyor, bu da Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörlerin Arap coğrafyasına daha etkili olmasını gerektiriyor. Sonuç itibari ile Suriye olmadan bu etki sağlanamaz. Diğer yandan Suriye sorunlu bir ülke olmaya devam ettiği sürece yumuşamaya zararı olacaktır. Bütün bunlar toparlandığında artık Suriye’de normale dönüş zaruri hale geldi ve Arap ülkeleri gereken yeniden üyelik adımını attı.
'Ortadoğu'da yeni bir 'Arap ruhu' canlanıyor'
Başta ABD olmak üzere Batı’nın Suriye ile normalleşme adımlarına karşı olduğunu açıkça ifade etmesine rağmen bu gelişmelerin yaşanması ABD’nin Ortadoğu’da artık istediği gibi politika yapıcı-uygulayıcı olmadığını da gösteriyor. Bu da Ortadoğu’da yeni bir “Arap ruhunun” canlandığı anlamına geliyor. Elbette Ortadoğu’da her an her şeyin değişebileceğini göz ardı edemeyiz. Ancak şu andaki durum devam ederse önümüzdeki yıllar barış ve görece huzurun geleceği yıllar olabilir. Filistin meselesine Arap ülkeleri bundan sonra daha konsantre yaklaşabilir. Lübnan’da da muhtemelen bir orta yol bulunacak ve siyasi kriz en aza indirgenecektir. Yani Suriye’nin normalleşmesi olumlu birçok süreci beraberinde getirecek gibi görünüyor. Sonuç itibari ile Suriye’nin diğerleri ile ve diğerlerinin de uzun yıllardır çözemedikleri problemler ile uğraştığı bir süreçten daha uyumlu hareket edilecek bir döneme girilmiş oluyor.
'Esad yıllar sonra meşruiyetini Arap ülkelerine tekrar kabul ettirdi'
Suriye açısından bakılacak olursa: Esad yıllar sonra meşruiyetini Arap ülkelerine tekrar kabul ettirdi. Bu kabulleniş Esad’ın zaferi olarak görülebilir. Deyim yerindeyse yedi düvele karşı savaşında -büyük yara aldı ancak- yenilmedi. Bundan sonra başta Suudi Arabistan ile olmak üzere Arap ülkeleri ile ilişkileri geliştirmesi Esad’ın işini daha da kolaylaştıracaktır. Suriye’de siyasi süreç de bundan sonra daha rahat ilerleyebilir. Ekonomik açıdan rahatlama yaşanabilir ki Suriye’nin en önemli sorunlarından biri de ekonominin çökmüş olması. Esad Arap ülkeleri ile bu adımları attıktan sonra muhtemelen Batı’ya da yönelecek ve normalleşme adımları atacak. Bu elbette kolay olmayacak ancak Ortadoğu’nun önde gelen ülkelerinin Suriye’nin yanında yer alması Şam yönetiminin işini kolaylaştırıcı bir etki yaratacaktır. Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi sürecinde de Suriye’nin elini güçlendirecektir.
'Geri gönderilmeleri birçok açıdan neredeyse imkansız'
Suriyeli göçmenlerin Suriye'ye gönderilmesi konusu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turunun ana gündemi oldu. Suriye'yi izleyen bir gazeteci olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye hangi koşullarda göçmenleri Suriye'ye gönderebilir?
Mülteciler meselesi sanıldığından çok daha karmaşık. BM ve uluslararası hukuk, temel insan hakları çerçevelerine bakıldığı zaman mülteci konusunun “keyfi” yorumlanamayacağı görülür.
Türkiye’deki Suriyeliler ve Türkiye’nin doğusundan gelen diğerleri “sığınmacı” statüsünde değil “misafir” statüsünde ancak pratikte buradalar ve kendileri istemediği sürece geri gönderilmeleri birçok açıdan neredeyse imkansız.
'Politik malzeme olarak kullanılmak için getirilmişlerdi yine politik malzeme olarak kullanılmak isteniyor'
Zaten AKP tarafından politik malzeme olarak kullanılmak üzere getirilmişti ezici çoğunluğu. Şimdilerde yine politik malzeme olarak kullanılmak isteniyor. Öyle ki gönderilmeleri üzerinden oy isteniyor. İktidar “göndermek istemiyormuş gibi” yapsa da aslında onlar da durumun farkında ve bir çare bulmaya çalışıyorlar. CHP, Zafer Partisi ve iktidar arasındaki tek fark ilk ikisinin göndereceğini açıkça ilan etmesi.
Mültecilerin gönderilmesi ya da ülkelerine dönmeleri kendi ülkelerindeki şartlara da bağlı. Suriye’de ekonomi çökmüş durumda, mülteciler kendi evlerini, iş yerlerini, tarlalarını, mahallelerini terk edip geldiler. Geriye döndüklerinde ne ile karşılaşacaklarını onlar da bilmiyor. Diğer yandan siyasi baskıya maruz kalacaklarını düşünüyorlar. Suriye yönetimi bu konuda garanti verdi, af çıkardı ancak bu da yeterli görünmüyor.
'Toplu konut yapılması çözüm olamaz'
Ekonomik açıdan Arap ülkeleri yeni istihdam yaratacak bir yardımda bulunur ve bazı garantiler alınırsa elbette bir kısmı dönmek ister ama bu insanları zorla göndermeye çalışmak büyük problemlerin yaşanmasına neden olabilir. Kriminal bazı kişilerin de mülteciler arasına karıştığını ve bu gibi durumlarda reaksiyon göstereceklerini göz ardı edemeyiz. Bunlar azınlığı oluştursa da Suriyeli-Türkiyeli huzursuzluğu mutlaka yaşanacaktır.
Her ne olursa olsun insanların politik malzeme olarak kullanılması ise asla kabul edilecek bir durum olamaz ve bu Türkiye’de hangi hükümet olursa olsun uluslararası hukuk açısından sorun yaratacaktır.
Mülteciler için Türkiye’nin sınır bölgelerine yakın Suriye topraklarında toplu konut yapması da çözüm olamaz. Çünkü bu insanlar konutların yapıldığı yerlerden değil, çeşitli illerden geldiler ve kendi ilerinin dışında bir yere dönmek istemezler. Bu arada belli yerlerde demografik yapı ile oynanması kanlı süreçleri tetikleyebilir.
Bütün bu olası sorunlar nedeniyle “mülteci gönderme oyunu” birçok tehlikeyi barındırıyor.