SÖYLEŞİ | 'Sanki ben uyduruyorum gibi davranıyorlar, ben ırkçılığı yaşıyorum'

Ankara'da bir restoran işletmecisi 9 aydır ırkçı saldırılarla karşı karşıya, hem de kolluk kuvvetlerinin eliyle. Değişen politika ve ayrıştırıcı bir söylemin tablosu...

Bahadır Batur

Türkiye'de ırkçılık yoktur. Herhangi bir ayrımcı, ötekileştirici hareketten sonra duymaya en çok alıştığımız sözler. Hatta bunun bir ileri versiyonu  da var: "Türkiye Müslüman bir ülkedir, herkese kucağını açar, insanlara saygı duyar, ama bize benzemeyen bizden değildir". Ankara'da Kızılay'ın göbeğinde söyleyin, "Türkiye'de ırkçılık yoktur" diye. Belki yanınızdan geçen siyah tenli birisi sizinle konuşur.

Güvenpark ve Kızılay AVM'yi geçip yürüyüşüme devam ediyorum, kafamda bir soru var sadece. Ankara'nın ortasında Somalililer'in olduğu sokak mı var? Bazı haberlere, sosyal medya kullanıcılarının yorumlarına bakılırsa var. Haberler biraz kafa karıştırıcı. "Ankara'nın göbeği Somali oldu" diyen de var, "Ankara'da iki sokak Somalilerin yurdu oldu" gibi başlıklar atan da. Biraz rahatsız edici başlıklar. Ama en ilginci "Başkentteki Somalililerin kültürel izlerini taşıyan dükkanları şehre hareketlilik katıyor" başlıklı haber. Bu haberler 2021'in başlarına ait. Bazı haberler övüyor.

Bulvar boyunca Sümer 1 ve Sümer 2 Sokak'a doğru ilerlerken daha dikkatli bakmaya çalışıyorum. Acelesi olan insanlar, aileleriyle yürüyenler, gülerek sohbet edenler, birkaç kahkaha, polis de var, trafik Kızılay'da her saatte olduğu gibi sıkışık, arada kornalar duyuluyor. Bir fark yok aslında, hiçbir fark yok. Güvensiz hissetmiyorum. Halen rahatım. Bildiğim Ankara sokakları. "Bazı" insanların bir bakış açısına göre belki bir şey farklıdır. Buradaki insanların ten renkleri "farklı"ymış. Ben fark edemedim.

Sümer 2'ye döndüğümde beni bir tabela karşılıyor. Bir restoran ve bir tabela. Beyaza boyandığı belli olan bir tabela. Mohamed ile önce Güzelyurt Sofrası'nda tanışıyoruz. Genç ve yüzünde bir gülümse olan, enerjik bir insan. Sonra da Saab Restoran'a geçiyoruz. İki yerin de isminin bir hikayesi var, sohbetimizde öğreneceğim bunları daha.

***

Mohamed Isse Abdullahi, Ankara Kızılay'da bir işletmeci, iki restoranın ortağı. Mohamed 10 seneyi geçmiş Türkiye'ye geleli. Türkiye'de üniversite okumuş Samsun'da, yüksek lisansını da Bursa'da yapmış. Lisansı ekonomi ve ilahiyat üzerine, yüksek lisansına ekonomi üzerinden devam etmiş. Somali, Afrika ve Arap yemekleri sunan iki restoran açmış Ankara'da, birbirlerine komşu yerler. Dört sene olmuş açıldıkları, son bir senede bir şeyler değişmiş, baskı gelmiş, hakaretler. Bu işletmeler yarın açık kalır mı belli değil, Mohamed'e göre. Mücadelesine devam ediyor ama artık ne kadar dayanabileceğini de bilmiyor. Sorun şu ki polis ve kolluk güçleri 1 yıldır Kızılay Sümer-1 ve Sümer-2 sokaklardaki işletmeleri taciz ediyor. Nedense Somalili olmaları, tenlerinin farklı olması. Anladığım kadarıyla Mohamed'in başlarda fikri farklıymış, sonradan değişmiş. Unutmayalım, Türkiye'de ırkçılık yok. Sadece tenleri farklı diye bir grup insanı bölgeden ayırmak istiyorlar.

Mohamed çok ilginç bir karakter. Somali'de en büyük erkek çocuğa çoğunlukla Muhammed ismini koyuyorlarmış. Üniversite için geldiği ülkede, kalmak istemiş. TRT için bir sosyal sorumluluk projesi yapmış, bir belgesel. Belgeselin konusu da Somali'de uyuşturucu kullanımını, tüm dünyada yasak olan bu uyuşturucunun Somali'de nasıl insanları zehirlediğini, bölgedeki durumu araştırmış. Zaman geçmiş, 2019'un sonlarında bir restoran açmaya karar vermiş: Somali Sofrası, yabancı isim olduğu için zorla değiştirilmiş adı yerin Güzelyurt Sofrası. Sonra da biraz ilerisinde Saab Restoran. Saab, Somali dilinde bir çeşit sepet demek, su kaplarının taşındığı bir sepet. Hatta güzel bir atasözleri var: Saab yoksa su yok, su yoksa hayat yok. O da bundan etkilenmiş ve diğer restoranın adını Saab koymuş.

***

2021'e kadar sorun yok. Kendisi de söylüyor, basında çıkan haberlere bakarsak da öyle. Sonra her şey 2021'in Ağustos'unda değişmeye başlıyor. Polis baskınları, müşteri gözaltıları, her gün restorana gelen kolluk güçleri, tacize varan davranışlar. Birkaç gündür basında renkler yüzünden oldu deniliyor. Renkler önemsiz. Daha öncesindeki tabela beyaz ve siyah. Buradaki problem "saab", "Afrika" ve "Arap"mış. Sonra onları söküyorlar. Kendisine destek olan insanlar kendi elleriyle yeni bir tabela yapıyor. Bu da bizim nasıl tanıştığımıza geliyor.

Kendi kültürüne özgü bir çay getiriyor ve sohbetimize başlıyoruz: 

'Biz Türk vatandaşı olsak ne olacak, siyahız yani'

Burayı nasıl kiraladın? Dört sene önce geldiğinizde nasıl başladınız?

Karşı taraftaki yeri açtık önce, Somali Sofrası. Türkiye genelinde Somalilere ait ilk iş yeri. Sonra gelen herkes onun için geldi. Yani, aslında iş yerlerini kiraya vermemek gibi bir şey olmuyor, kira daha pahalı oluyor, kefil istiyorlar, zorlaştırıyorlar. Ama veriyorlar. Kira çok yüksekti tabii. Hatta orası daha pahalıydı ilk başta, burasının kirası daha düşüktü. Daha pahalıydı, şimdi değil ama.

Başta bir şey demediler, şimdi Anadolu Sofrası olan yer de Somalilere aitti. Onu da yabancı bir isim diye kapattılar. Neresi yabancı isim, kafe Türkçe mi aslında?

Şimdi gidelim Kızılay'a bakalım, tüm mekanlara. Orada da çoğu yerin adı yabancı.

Ama orasının sahipleri Türk. Biz Türk vatandaşı olsak ne olacak, siyahız yani. Bu tutum bize özel durum. İki yeri de aynı ortaklar olarak işletiyoruz. Gerçekten polisin eliyle iflasa sürüklenen bir tek bizler varız buralarda, Somaliler sadece. Devletin kurumunun eliyle buradaki dükkanlar zorla kapatıldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin verdiği haklar, elimizden alınıyor ve bir kişi bile bir şey demiyor, bir kişi bile. 

Dükkanı açarken, örneğin iş yeri açma belgesi alırken, bir sıkıntı çıkardılar mı?

Yok yok. Prosedür neyse onu yaptık. Belediyeye gittik, vergi dairesine gittik, ATO'ya (Ankara Ticaret Odası) gittik. Muhasebeciye parasını ödedik. Belgeleri aldığımız zaman 2019'un sonuydu. Kimse bir şey demedi o zaman. 

Biz burada bir Türk'ün vermeyeceği paraları verdik, bize öyle fiyat verildi. Verdiğimiz parayı kimse vermez. Bir ofis açmak istedim, benim yan komşum 900 TL ödüyordu, karşı komşum 700 TL ödüyordu ben de 1900 TL ödüyordum o zaman.

10-11 senedir bu ülkede yaşıyorsunuz. Hatta devlet için proje yapmışsın.

Evet, evet. TRT'de çalıştım. Projeyi ben hazırladım, onlara sundum. Birlikte Somali'ye gittik. Somali'de "gat" diye bir şey var, bir çeşit uyuşturucu. Tüm dünyada yasak, sadece orada serbest. Bunun üzerine bir sosyal sorumluluk projesiydi. 4 tane bölümden oluşuyordu. Ödül de aldı, hemen hemen 10 farklı ödül aldı. Gösterilere katıldı, ödüller aldı. Bu proje Türkiye adına yayınlandı, Türkiye'nin bir faydasıydı. Ben bundan bir fayda görmedim zaten. Bilemiyorum...

Aileniz de burada mı, evli misiniz?

Evliyim, bir tane kızım var bir buçuk yaşında. Ama benim annem-babam Somali'de. En son 2014'te görebildim onları. Görebildim diyelim. Proje için gittiğimde, iş icabı gittiğim için onları da göremedim. 

'Bir avuç Somalilisiniz, bize benzemiyorsunuz'

Diğer ortağınız adı ne? Dün [Cuma günü] sosyal medyada bolca paylaşıldı kendisinin ifadeleri. Türk vatandaşı olduğunu söyledi, 3 çocuğum var dedi. Onun durumu nedir?

Mesaret Karakaya adı. Çocuklarının en büyüğü 17-18 yaşında. Liseye gidiyor. Zaten babaları Türk olduğu için beyazlar. Bize çekmediler, babalarına çektiler. (Mohamed bu noktada bayağı gülüyor.) Bir Türk vatandaşı gibiler, anlaşılmıyor. Şans. Çocuklar beyaz oldukları için sorun yok. 

Ben bir ara bir kuruma gittim, adını vermeyeyim. Buradaki durumu açıkladım. Şöyle dediler: "Ormandaki su bile yeşilleniyor, ormana benziyor. Bir avuç Somalilisiniz, bize benzemiyorsunuz" 

Bu muhitte sizden daha çok "falanca" uyruklu var, şimdi açıkça söylemeyeyim. Ama onlar Türklere benzedikleri için göze batmıyorlarmış, biz göze batıyormuşuz.

Bunun adı ırkçılık değil midir?

Başka bir izahı yok. 

'Sanki ben uyduruyorum gibi davranıyorlar, ben ırkçılığı yaşıyorum'

Türkiye'de popüler bir söylem var: Türkiye'de ırkçılık yoktur.

Resmi kurumların hiçbirisi kabul etmiyor. Sanki ben uyduruyormuşum gibi davranıyorlar. Ben hep diyorum, yazılı olarak da verdim: bu konunun araştırılmasını talep ettim. Biliyorum ki, bu konu araştırılırsa bir şeyler çıkar. İllaki bir şey çıkar.

Hatta ben birisine gittim. Dedi ki "Muhammed, bizim ülkede böyle bir şey olamaz". Sanki "sen uyduruyorsun, bizim ülkede böyle bir şey olamaz" diyor.

Ben bu ayrımcılığı, ırkçılığı yaşıyorum. Ama onların dediği gibi kabul ediliyor. 

Türkiye'de bazen Amerika'daki ırkçılığı örnek vererek, burada ırkçılık olmadığı söyleniyor.

ABD'deki olaylardan dolayı, Black Lives Matter'dan dolayı bana destek verenler oldu. Aslında o sırada ABD'deki olayları tam olarak takip etmiyordum, biliyordum tabii ki üzücü şeyler bunlar. Ama bana da destek verdiler sonra.

Bir insanın ten rengine, doğduğu yere göre ayrımcılık yapıyorsan eğer sormak lazım: Ben mi seçtim? Doğuştan geldi, zar attık sanki. 

Keşke seçebilseydik değil mi? (Gülüyor.) Tek tipçilik bu. Monolithic society, sanırım Türkçesi "tek tipçi sosyal toplum". Ne yazık ki böyle toplumlar da var. Kendi dışındaki her şeyi aşağı olarak görüyorlar. Ben bunu yaşadım diye söyleyebiliyorum. Ben Somalili olarak, siyahi olarak, yabancı olarak buradayım. Herkesin değil ama çoğunun gözünde potansiyel bir suçluyum, bir şekilde pisim, güvenilir değilim, hatta güvenilir olmaya layık da değilmişim.

Ev kiralamak istiyorum. Yabancıyım diye bana güvenmiyorlar, ileride suça karışacağımı varsayıyorum. O yüzden de bana vermiyor.

Buranın önünden şunu diyerek geçenler çok oluyor: "Ay ne pis kokuyor, ay ne pis bir yer."

Bir insanın doğduğu coğrafya mı, o insanın temizliğini-pisliğini ya da güvenilir olup olmadığını belirliyor? 

Belirlemez tabii. Ama kendi kafalarında bir tasarım var. Öyle bir sınıflandırma yapıyor. O çerçeveye göre herkesi sınıflandırıyor. Onun dışındaki herkes ya düşmandır, ya teröristtir, ya da kötü biridir.

'Her gün bakıyorum, o gün bir şey demedilerse rahatlıyorum'

Son dönemde Türkiye'deki algı da değiştiriliyor. Senin de geldiğin zamanlarla aynı zamanlarda, Suriye'de savaş başladı.. O zamanlar buraya milyonlarca Suriyeli geldi. Son zamanlarda ama tablo değişti. Suriyelilere karşı bir ırkçı, ayrımcı algı oluşturuldu. Kimisi buna "istila" dedi.

Adlarını söyleyemeyeceğim ama benim de hemen hemen her gün, 1-2 kere baktığım kişiler var. Acaba bizim hakkımızda konuştular mı, acaba bizim başımıza bir şey gelecek mi? Takip ediyorum, günde 2 kere. Rahatlıyorum bazı günler, bugün bir şey demediler diye.

Türkiye-Somali ilişkilerine nasıl bakıyorsun. Türkiye, Somali'ye yaptığı yardımları sık sık hatırlatan bir ülke.

Tabii tabii, bütün Müslüman coğrafyasında...

Türk vatandaşı değilsin. Nasıl işliyor prosedür? Son olayların ardından oturma izninin uzatılmamasıyla ilgili bir korkun var mı?

10 seneyi geçti Türkiye'ye geldiğim. Her sene uzatıyorum oturma iznimi. Şunu söyleyeyim: bu noktada benim Türkiye'deki son bir-iki senemi yaşadığımı düşünüyorum. Zorla çıkartılıyorum gibi, benim burada bir birikimim vardı, bir ailem vardı, emeğim vardı. Hepsi batırıldı, batırılıyor kanunsuz şekilde. Yetkililer de seyirci kaldı, herkes izledi. Onun için ben artık ne yaparım, çocuklarım bunları nasıl yaşamaz onu düşünüyorum. Buna izin veremem. Nasıl okula göndereceğim?

Hep diyorduk biz, Müslüman bir ülkeye gidelim. Artık böyle bir şey yok. Hukukun üstün olduğu bir ülkeye gideceğim, Müslüman olsun ya da olmasın. Ama artık nasıl insan gibi yaşayabilirim, buna bakıyorum. 

Türkiye'de bir kesimde ümmetçilik de var. Türkiye İslam coğrafyasına, Afrika'ya nasıl yardım ettiğini anlatıyor, övünüyor. Peki ülkedeki durum bu mu? 

Yok, yok, yok...

'Saab yoksa su yok, su yoksa da hayat yok'

Buradaki tebela kavgası nasıl başladı? Tabelanın önceki hali, değişimi, şu anki hali?

İlk tabela düzdü. Zemin beyaz, harfler siyah. Sonra sanki sadece bizimki yabancı isimde, "bu yabancı, sökeceğiz" dediler. Geldiler harfleri söktüler.

SAAB ne anlama geliyor?

(Dükkandaki bir resmi işaret ediyor.) Şunu görüyor musunuz? Bu bir çeşit kap, sepet. Bu sepet, su kapları var ya, hani büyük, işte bunlar deveye yüklenebilmek için önce saab'ın içine konuluyor, sonra deveye yükleniyor, böyle taşınıyor. Biz de bir atasözü var: "Saab yoksa su yok, su yoksa da hayat yok."
İsim buradan geliyor.

Peki sence Avrupa'dan ABD'den buraya, senin dükkanının olduğu yere büyük bir yiyecek tekeli şube açsa ne diyecekler? Adının hiçbir yerinde de Türkçe ibare olmayabilir? 

(Gülüyor.) Hiçbir şey demezler. (Gülmeye devam ediyor.)

Beyazı söktürdüler size.

Söktük, değiştirdik. Sonra neredeyse 3 ay tabela olmadı, boş kaldı. Tabii bu kadar olaydan sonra, artık herkes biliyor, bir şey olmaz dedik. Çünkü bizi her yerden çağırdılar, Göç İdaresi çağırdı. Olayları sordu. Milletvekiliyle görüştük, Somali-Türkiye Parlamentoları Arası Dostluk Başkanı. Gittik durumu izah ettik. Tamam, bir şey kalmadı dedik. Sonra dedik yapalım. Gönüllü olarak geldi herkes yeni tabelayı yaparken. Biz de dedik, tamam.

Sonrasında geldiler bize, "bu şekiller-renkler rahatsız edici" diye. Biz de dedik, tamam olmasın. Şekilleri sildik, sadece ismin olduğu kısmı bıraktık. Tekrar geldiler baktılar, dediler "isim de olmayacak". 

Nasıl olacakmış?

Başka bir isim olacakmış. Diyorlar ki, senin adını koy, Muhammed koy, Ali koy. Hatta daha saçma bir şey dediler, "Müslüman bir ülkenin adını koy" dediler. (Gülüyor. Bu noktada hatırlatmak gerek, diğer dükkanın adı eskiden Somali Softası'ydı. İsmi zorla değiştirildi. Artık Güzelyurt Sofrası oldu. Somali, müslüman bir ülke.)

Neyse biz kapattık gece. Biz evdeyiz, aradılar. "Tabelayı sökmediniz, boyamadınız. Bu gece boyamak zorundasınız" dediler. Dedik "sabah boyayalım". Yok, bu akşam yapmak zorundasınız dediler. Yoksa gelip evlerinizden alırız, dediler. Senin evini de, onun evini de biliyorum dediler. 

Biz de geldik, gece vakti boyadık. Sonra geldiler, baktılar. (Bana kendisinin gece boya yaptığı görüntüleri gösteriyor.) Bak ben kendim boyadım. Gece 01.30 falandı.

Bunun başka bir izahı yok: Bu ırkçılık, bu ayrımcılık. Başka bir izah bulamıyorum, yok da.

Afrika ülkelerinin bayraklarının rengi

Afrika ülkelerinin bayraklarına bir baksak. Renklerini biliyorlar mı acaba, çoğu ülkenin bayrağının hangi renkleri taşıdığını?

Bir Türk arkadaşım bana dedi ki: Bak Muhammed, bizim "bazı" renklere hassasiyetimiz var. Daha önce bayrağı bu renklerden oluşan bir Afrikalı, ülkesinin formasıyla İstanbul'da gezmiş, sonra da havalimanında yakalayıp, dövüp, gözaltına almışlar. Sonra anlaşılmış ülkesinin bayrağı olduğu.

Ne yapacaksın bundan sonra?

Bu dükkanları ben, polis ve devlet eliyle iflasa sürüklenip batırılan dükkanlar olarak anlatacağım. Ben gideceğim, yarın olabilir, öbür gün olabilir. Gideceğim. 

Yasal olarak yaptığım her şey burada. Kim ne diyecek? Kabul etmediler diyelim ki olanları. Ama resimler burada, video kayıtları burada. Her şeyi sunmama rağmen, hiçbir şey kabul edilmiyor. Bu dükkanın ömrü bitmek üzere. Polisin baskıları Ağustos (2021) ayında başladı. Ertesi ay Eylül'de kazancım 5'te birine düştü. Ondan sonra düşerek devam etti. Kirayı, elektriği de çıkaramıyorum düzgünce. Ödeyemiyorum bazı şeyleri. Zorlanıyorum. Çok ufak şeyleri öderken de zorlanıyorum artık. Yetiştiremiyorum, şundan al bundan al, diyerek yaşıyorum. Buraya girerken verdiğim hava parası da çöpe gitti, en azından o elimde kalırdı. 

Beni en rahatsız eden de şu: polis geliyor buraya olmadık zamanda, bir anda kamera kaydı alıyor. Neden çekiyorsun? Sen böyle yapınca müşteri gelir mi, gelmez. Zaten bilerek yapıyorlar.

Bir kurum bir evrakı 50-100 kere ister mi? Her gün gelip vergi levhasının fotokopisini istiyorlar. Ertesi gün bir başkası geliyor, gene istiyor vergi levhasını. Ertesi gün kira kontratı, sonraki gün gene vergi levhası... Bir dosya yaptım, gelince hemen çıkarıyorum, şunu al, şunu al diye.

Diğer esnaflarla, komşularınla aran nasıl?

Hepsiyle çok iyi. Hepsi, kendi aralarında konuşarak, kendi istekleriyle bize destek olmak için tutanak tutturdular. Polisin dükkanı boşalttırdığını gördüm, dükkanı kapattırdığını, tabelayı indirdiğini gördüm diye tutanak tutturdular, destek için. En az 20 kişi. Muhtar bile bizimle her yere geldi.

'Devleti kime şikayet edeceğim'

Hakaret, tehdit...

Oldu tabii. Burada kamera olmasaydı seni döverdim, şunu yapardım. Hakaret edenler.

Halktan mı? 

Yok canım, yok, yok. Hiçbiri halk değil, zaten hiçbir vatandaşla bu zamana kadar sıkıntı yaşamadık. Resmiler işte diyenler. Devleti kime şikayet edeceğim.

Mesela ben valiliğe başvurdum, karakola başvurdum. Bana diyorlar ki, biz böyle bir şey yapmadık. Ama kaydı var. Kimi kime şikayet edeceğim.

Bu ülkede okudun, eğitim aldın, yüksek lisans yaptın. Hatta devlet kurumu için de proje yaptın.

Makaleler de yazdım, kitap da çevirdim. Devlet için proje yaptım. Kendime bir faydası yok. Bu belgesel Fransa'da, Almanya'da gösterildi. Bunun bana bir kazancı, faydası olmadı. Türkiye'nin yaptığı bir proje olarak gösterildi.

Ben başka bir olay daha yaşadım. Geçen sene üç bina ötede bir yeri kiralamak istedim, sahibiyle görüştüm. Başta sorun yok dedi, evrakları gönderdik, kefili hallettik. Kirayı altı ay peşin istedi, ödedik. Üç aylık aidat dedik, onu ya yatırdık. Ertesi gün aradı, işi olduğunu söyledi. Birkaç gün geçti, bekledik. Sonra dediler, sizi beğenmedik, olmaz. Parayı geri verdiler ama. Neyimizi beğendiler? Yabancıymışız. 

'Yerleşmek için gelen Somalililerin neredeyse yüzde 90'ının Batı'da vatandaşlığı var'

Müşterilerin ne kadarı Türk, ne kadarı Afrikalı ya da Arap veya başka milliyetten?

Artık hemen hemen yüzde 90'ı Afrikalı veya Araplardan oluşuyor. Tabii artık müşterimiz de kalmadı, eskiden bu saatlerde iş oluyordu (O sırada dükkanda sadece 2 masa müşteri var ve saat 18.00'e geliyor. Biz restorana geldiğimizden beri, sadece 1 masa geldi.) Cumartesi bugün, daha hareketli olması lazım.

Müşterilerin ne iş yapıyor çoğunlukla?

Daha önce bir çalışma için araştırmaya katıldım Somaliler için. Dört kategoriye ayırdık: Birincisi eğitim, ikincisi sağlık, üçüncüsü ticaret, dördüncüsü de yerleşmek için gelenler. Yerleşmek için gelenlerin neredeyse yüzde 90'ı, Batı'dan geliyor. Ya Avrupa'dan, ya ABD'den ya da Kanada'dan. Batı'dan derken, aslında oraların vatandaşlıklarını almışlar. Buraya gelme nedenleri de din referansı.

Çocukları müslüman bir ülkede yaşasın en azından diyorlar. Bir kısmı Batı'daki işlerine devam ediyor hatta. Buraya gelenler de çocukları, hemen hemen yüzde 99'unu imam-hatip okullarına gönderirler. Gelme nedenleri sadece ama sadece Türkiye müslüman ve gelişmiş bir ülke diye geliyor. 

Zaten Somali'den gelen birisi, Türkiye'ye gelip yerleşemez. Türkiye bizim için çok pahalı. Çünkü bizim ortalama aylığımız 250-300 dolar Somali'de. Bu paraya Somali'den gelip Türkiye'de geçinemez kimse.

Türkiye'de asgari ücretin kaç dolar olduğunu biliyor musun? Şu anda Türkiye'de de asgari ücret 250 doların altında.

Biliyorum tabii ki. (Gülüyor.) Geçiniyorlar mı, geçinemez kimse. Nasıl geçinebiliyor insanlar, bilmiyorum artık.
Onun için, buraya Somali'den gelenler ya zengin, ya babası iş adamı veya politikacı ya da Batı'dan geldi. Normal bir Somali vatandaşı Türkiye'ye gelemez. Asla asla buraları göremez. Burada yaşayamaz da.

'Hiçbir Somali kurumuyla görüşmedim,. Her yerde kötü insanlar var, orada da Türklere bir şey yaparlar diye'

Eğitim için gelmek daha mı kolay?

Yaklaşık 6 bin Somalili öğrenci var toplamda. Ama bu öğrencilerin sadece yaklaşık 550'si burslu. Diğerleri kendi imkanlarıyla gelmiş, kendi imkanlarıyla okumak zorundalar.

Yabancı öğrencilere verilen Türkiye Bursları mı?

Evet, evet. Ben de yüksek lisans yaparken çalışıyordum. İnşaatta çalıştım 1,5-2 sene. İnşaatta çalıştım, bursum yoktu.
Bir bilgi daha vereyim: Ankara'da Somaliler aylık yaklaşık 7 milyon dolar harcıyor toplamda, Ankara'da sadece. İstanbul'daysa 15 milyon dolardan fazladır, aylık.

Paranın kaynağı? Dışarıdan mı geliyor, burada mı kazanıyorlar?

Yok yok, dışarıdan. Bizim dışımızda çalışan yok ki. Ya Batı'dan ya aileden para alıyorlar.

Bir de şöyle bir şey var: bizimkiler Suudi Arabistan'a ya da Birleşik Arap Emirlikleri'ne giderler, ama buraya çalışmak için gelemezler. Maaşlar daha iyi orada. Bazıları diyor ya çalışmak için geliyorlar, öyle gelen çok çok az artık.

Senin başına gelenlerden sonra gelsinler mi?

Bakın şunu söylemek istiyorum. Biz bu olayları yaşadığımız ilk günden bugüne kadar bir tane Somalili gazeteciye röportaj vermedik. BBC'nin Somali servisi aradı, VOA Somali aradı, Somali'den TV'ler aradı. Hiçbirine röportaj vermedik. Çünkü buradaki yaşadığımız sıkıntıları oraya yansıtmak istemiyoruz. Bakın Somali'de yaşayan Türkler de var, bunu kimse görmüyor. Her yerde kötü niyetli insanlar var. Burada varsa orada da vardır. Türkiye'de "galeyana geldiler" diyorlar ya, bizde de çok kolay. Yani birisi bir şey dedi mi, herkes öyle diyor. Orada bir şey yaparlar diye konuşmam.

'Türkiye'ye yatırım getiren yabancılar lazımmış'

"İstila" diyenlere ne diyorsun? Şimdi Batı'dan, ABD'den, Avrupa'dan gelen şirketler gelip bu ülkenin kaynaklarını, fabrikalarını almış, topraklarına el koymuş. Bunlara bir şey demiyorlar, bu değil mi istila? Orta Doğu'dan ya da Afrika'dan gelen mi suçlu oluyor?

İzledim, izledim tabii. Birisi bana uzun bir mesaj gönderdi. "Türkiye'ye yatırım getiren adamlar lazım bize, sizin gibiler değil" diyor.  Yatırım getiren yabancılar lazım, değil mi? Bak burada dükkan açan Somalili hemen hemen herkes, biz hariç, Batı ülkesi vatandaşıydı.

Karşımızdakiler Hollanda, onun yanındaki Kanada vatandaşıydı. Bir kuaför vardı, o  da İngiltere vatandaşıydı. Hepsi gittiler. Arka tarafta bir dükkan vardı, o da İsveç ya da Finlandiya vatandaşıydı. O da gitti. Menekşe'de (Menekşe Sokak) orada bir yer vardı, o da İngiltere'ye gitti. Buradakilerin yüzde 70'i veya daha fazlası halihazırda başka bir ülkenin vatandaşıydı.

Türk vatandaşı olmaya çalıştın mı?

Evet, bu da başka bir hikaye. Kendileri aradılar beni, vatandaşlığa başvurabilirsin dediler. Ben başvurdum, işin komiği ikametgah vermediler sonra. Bak neden vermediler vatandaşlık biliyor musun, bir sor. Süreç değişmiş. Benden istedikleri tarihte evrakları verdim, dedikleri tarihte başvurdum. Sonra da dediler sana ikamet veremeyiz. Çok enteresan. 

Tabii hak veriyorum bazı şeylere. Türkiye göçle yeni yeni tanışıyor. Yasalarda gri alanlar var. Bu yüzden de bütün yetkililer nasıl istiyorsa öyle yapıyor. Ben bu olaydan sonra, hiçbir yerde muhatap bulamadım. Göç İdaresi'ne, genel müdürlüğe gittim. Muhatap yok. 

'Tabelaya artık kendileri karar versin'

Tabela süreci ne olacak?

Valla artık kendileri karar versinler, falanca isim koyun desinler. Ben artık ne yapacağımı da bilmiyorum. Bir şey desinler artık.

Kafamda bir sürü şeyler var, bilemiyorum. Bir sürü ön yargım vardı. Değişti artık. Ben diyordum ki bizim başımıza kimler gelirse kimler destekler diye. Baktım onlar değil de farklı yerlerden geldi. Şimdiye kadar destek olanların yüzde 99'u solculardı.

Ben bunu anlayamıyorum, bir insan doğduğunda seçmediği şeyler için nasıl olur da ayrımcılık görür? Doğduğu yeri, coğrafyayı, dini, aileyi, toplumu seçemiyor.

İşte insan, insanoğlu bunu anlayamıyor. Kendi suçu mu, onların başındakinin suçu mu? Öyle görüyorlar. Bu olaylardan sonra çok şey öğrendim artık.

'Bu çocukları zehirliyorlar, daha hayatının baharındalar'

Bu olaylardan sonra, sosyal medyadan seni tehdit eden var mı?

Var var. Adresini söyle diyen çok var. Falan. Bir de şu politikaların gençleri nasıl etkilediğini de gördüm. 15-16 yaşlarında gençlerin duyduklarını yaptıklarına şahit oldum. 15-16 yaşındaki genç, ben bu caddeden geçerken üstüme geldi, kafama vurdu. En fazla 16-17 yaşında. Hiç görmedim daha önce. Onların laflarını ezberlemiş, istila altındayız falan. Bir de İstanbul'daki olayları duydum. Gencecik çocuklar. Yazık yani. Bu çocukları zehirliyorlar, daha hayatının baharında. Neyi söylersen onu yapacak.

Polis müşterilere nasıl davranıyor?

Hepsinin belgelerini alıyor, ruhsatlarını alıyor. Burada yemek yiyen müşterilerden zorla geliyor mu? Daha sonra gelir mi, gelmiyorlar. Kaç kere gözaltına aldılar burada müşterileri? Sayamam. Bir de kendi yaptıklarının kanunsuz olduklarını da biliyorlar aslında. Yarım saat bir saat karakolda tutuyorlar, sonra salıyorlar. Neden gözaltına almış? Bizim restoranda diplomatik pasaportu olan biri, bir diplomat bile gözaltına alında. Gösterdi belgelerini, kartını, pasaportunu. Gene de göze aldılar. Ben de polise izah etmeye çalıştım. Götürdüler. 10-15 dakika karakolda tuttular, sonra bıraktılar tabii.

Bir daha sokakta yürürken rahat edemez buna maruz kalan birisi.

Asla asla. Bak ben, uzun süre Kızılay'da yürürken rahat edemedim. Geçemedim. İzah edemiyorum. Ara sokaktan git diyorlar. Benim otobüsüm burada ama. Yolumu uzatarak gitmek zorunda kalıyordum. Veya AVM'nin önünde otobüsten iniyorsun, kim olduğuna bakılmadan arabaya bindiriliyorsun hemen. Diyorsun benim ikametim bak, beni alakadar etmez, bin diyor polis. Beni en az 10 kez bu şekilde karakola götürmüşlerdir. Onlar için önemli değil.

'Dediler ki göçmen görünürlüğünü, siyahi insanları istemiyoruz'

Olay, buranın ismi değişince çözülür mü?

Hayır. Arkadaşlar bize açık olarak söylüyorlar. Biz sizi burada istemiyoruz diye. Dedi ki göçmen görünürlüğünü, siyahi insanları istemiyorum dediler. Birisi geldi, siz uyuşturucu satıyorsunuz dedi. Birisi geldi alkol satıyorsun. Biri geldi sen terörsün. Nerede? Hep

bahane, hep bir bahane. Biz insanların gözünde suç mahalli olarak gösteriliyor. Her gün polis yolluyorlar. Bu çamur atmak. Bak komşum geldi, soruyor bir şey mi var diye. Maliye, zabıta değil gelen polis. Nasıl açıklayalım.

Neyse ülkede hep kötü şeyler olmuyordur, iyi şeyler de oluyordur.

Sizden önce burada ne vardı? Onun başına bir şey geliyor muydu?

Suriye yemekleri yapan bir restoranmış. Türk'tü ama. 

(Fotoğraf: Zahra Vardin)