Sermaye sınıfı düşük asgari ücret için bastırıyor

Yabancı finans çevreleri, MB, TÜSİAD, MÜSİAD hep bir ağızdan 2024 yılı enflasyon oranının altında bir asgari ücret zammı için bastırıyor. Bu, eğer gerçekleşirse, emekçiler için mutlak kayıp demek.

nevzat evrim önal

Geçtiğimiz aylar boyunca, Türkiye’de 2025 yılı için asgari ücrete yapılacak zam konusunda yerli ve yabancı pek çok sermaye çevresi fikir ve taleplerini açıkladı. Örneğin IMF’den yapılan açıklamada “geçen yılki gibi yüksek bir artış olmaması gerektiği” ve eğer böyle bir artış yapılırsa bunun enflasyonla mücadele programını sekteye uğratacağı iddia edildi. TÜSİAD “2024’te gerçekleşen enflasyonla 2025’te hedeflenen enflasyon arasında bir artış” yapılması gerektiğini düşünüyor. MÜSİAD “en fazla yüze 25 yapılmalı” diyor.

Dahası, daha geçtiğimiz günlerde, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın İstanbul Sanayi Odası’na mensup patronlarla yaptığı basına kapalı bir toplantıda, patronlara” asgari ücret konusundaki taleplerini kamuoyu önünde net biçimde ifade etmeleri” yönünde bir çağrı yaptığı ortaya çıktı.

'Ücretler düşmezse enflasyon düşmez' yalanı

Patron sınıfının temsilcileri, işçinin yoksullaşması ile sonuçlanacak taleplerini “enflasyon başka türlü düşmez” iddiasıyla gerekçelendiriyor. Buna göre, işçilerin ücreti çok artarsa çok mal talep ederler, onlar çok mal talep ederse fiyatlar artar, enflasyon sürer. Yani enflasyonun düşmesi için işçinin yoksullaşmasından başka yol yoktur, bu ödenmesi gereken bir bedeldir.

Oysa pekâlâ şu sorulabilir: İşçiler ücretleri arttığında daha çok mal talep ediyorsa, patronlar bunun karşısında neden fiyatlarını yükseltmek yerine üretimlerini arttırmasın? Türkiye sanayisinde kapasite kullanım oranı ortalaması yüzde 75 civarında, dolayısıyla fabrikalar tam kapasite falan çalışmıyor, talep artışına üretim artışıyla cevap vermeleri gayet mümkün. Ama patronlar, düşük fiyattan daha çok mal satmak yerine, yüksek fiyattan biraz daha az mal satmayı tercih ediyor. Çünkü böyle yaptıklarında kâr oranları daha yüksek oluyor.

Şu da sorulabilir: Enflasyonun düşmesi için harcamaların azalması gerekiyorsa, neden yoksul emekçilerden harcamalarını kısmaları bekleniyor da zenginlere hiç dokunulmuyor? Zira toplumun en zengin yüzde 20’sinin tüketim harcaması, en yoksul yüzde 60’ının harcamasından fazla. Yani eğer enflasyonun kaynağı yüksek tüketimse, zenginlerin tüketimini kısmadan enflasyonu düşürmek mümkün değil.

Ama kapitalist düzen zenginlerin düzeni olduğu için, birisinin yoksullaşması gerekiyorsa o birisi her zaman emekçi oluyor.

Kayıp ne olur?

Öte yandan, patronların dillendirdiği gibi yüzde 25 civarında bir asgari ücret zammı yapılması durumunda, emekçiler çok büyük bir kayıp yaşayacak:

2024 yılı bittiğinde yaklaşık yüzde 45 gibi bir enflasyon gerçekleşmiş olacak gibi görünüyor. Yani, eğer 1 Ocak 2024’te bir market sepeti 100 liraya doluyorduysa, 1 Ocak 2025’te aynı sepet 145 liraya dolacak. Asgari ücrete yüzde 25 zam yapıldığında ise, 1 Ocak 2024 itibariyle 100 lira aylık geliri olan işçi 1 Ocak 2025’ten itibaren ayda 125 lira kazanacak.

Yani işçi, yeni fiyatlarla 20 liralık harcamasını kısmak zorunda kalacak. Bu da gelirinin yaklaşık yüzde 14’ünü ya da yedide birini kaybetmesi anlamına geliyor.

Türkiye’de on yıllardır ücretler bu şekilde kırpıla kırpıla ülke zenginleşirken işçi sınıfı yoksul kaldı. Bütün zenginlikleri çalışarak üreten emekçiler, pasta büyürken pastadan hep daha küçük bir dilim alıyor. Bunu en açık biçimde, en büyük sanayi kuruluşlarının verilerinde görüyoruz. İstanbul Sanayi Odası’nın “Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” (ISO 500) verilerine baktığımızda, yıllar içerisinde ürettiği değerin sürekli arttığını, ama ücretlerin aynı kaldığını görüyoruz.

Yani emek sömürüsü her geçen gün şiddetleniyor.

Bir tek işçiler konuşmuyor

Öte yandan, veriler bu kadar açık olsa da işçi sınıfının çıkarlarını savunması beklenecek sendikalardan neredeyse hiç ses çıkmıyor. Patron sınıfının temsilcileri her gün konuşuyor, ücretlerin neden ve ne kadar düşmesi gerektiği konusunda ahkam kesiyor, sendikalar ise ülkenin yönetiminde neredeyse hiçbir yetkisi kalmamış olan meclisi ziyaret edip iktidara ve muhalefete sıkıntılarını “arz ediyorlar.”

Oysa işçi sınıfı, toplumun “eyleyen” kesimidir. Patronlar yatar, işçiler çalışır. Dolayısıyla işçi, sözünü de eylemiyle söylemeli, asgari ücret tartışmalarını işbirlikçi sendika bürokrasisinin ricacılığına bırakmak yerine kitlesel biçimde taraf olmalı. Neredeyse tamamını ürettiği toplumsal zenginlikten aldığı payın her geçen gün küçülmesini engellemesinin başka bir yolu yok.  

"Sermaye sınıfı düşük asgari ücret için bastırıyor" başlıklı yazı TKP’nin Sesi gazetesinin Aralık-2024 sayısında yayımlanmıştır.