Yeni bir hayatı kurmak için mücadele veren komünistlerin hikayesi her yerde az biraz birbirine benziyor. Çünkü yine hemen hemen her yerde düşman da az çok bir birine benzemekte. Tüm bunlarla birlikte Yunan komünistlerinin hikayelerinin Anadolu'da mücadele eden komünistlere çok benzediğinin örneklerine değinmiştik Sahaflar Çarşısı'nın kimi söyleşilerinde. Benden Selam Söyle Anadolu'ya romanıyla birlikte Fırtına Çocukları romanları bunların iki örneğiydi.
Yusuf Şaylan'la birlikte bu buluşmamızda yine komşudaki bir başka romanı, Kostas Kodzıas'ın Yunan devrimcilerini ve yeni bir hayat kurma mücadelesini anlattığı Yedi Numalı Dehliz eserine bakıyoruz. Bu kitap uzunca bir süredir Yusuf Şaylan'ın öneri listesinde yer alan kitaplardan biriydi.
Elinde notlarıyla birlikte romanın Adam Yayınları'ndan 1982 yılında yayınlanan baskısıyla geliyor Şaylan. "Bundan bende iki tane vardı. Birini sana hediye edeyim" diyor gülümseyerek. Kitaplıktaki sahaflar köşesine bir yenisi daha ekleniyor bu bahaneyle. Teşekkür edip kitabı incelemeye koyuluyorum.
"Hem yazarı hem çevirmeni hem de yayınevi pek güzel bir kitaptır. Okurlar gönül rahatlığıyla okuyabilirler" diyor.
Notlarını masaya dizerken sıcak bir ıhlamur söylüyor kendine Yusuf Şaylan. Bu aralar biraz rahatsız, buluşmayı da doktor randevusunun hemen öncesine veriyor bu yüzden. Ihlamur bahanesiyle sağlığına gösterdiği özen memnun ediyor beni.
"Başlayalım hadi" diyor.
Başlıyoruz.
'En iyi nevale kitaptır'
Çevirmeni anlatarak başlıyor söze Yusuf Şaylan. Önce birazcık serzenişte bulunuyor.
"Bu kitaba dair yazılı hiç bir şeye denk gelmedim. Bu çok acı gerçekten. Bu kitap bir dönem elden ele dolaşan tüm devrimcilerin kitaplığında yer eden bir kitaptı. Şöyle bir basit internet taraması yaptım ama hiçbir yazıya rastlamadım. Bana bu kitabı öneren Necmettin Salaz'dı. Kendisi de cezaevinde kaldığı dönemde okumuş bunu. Israrla okumamı söylemişti.
Çevirmeni de çok özel biri. Birçok eser kazandırmış Türkçeye. Bildiğim kadarıyla eşi de çevirmen. Biliyor musun, hatta bir dönem TRT'nin çeviri dairesinin başında görev almış. Şimdiki TRT ile kıyaslayınca ne garip geliyor değil mi?" diyor ve gülüyor Şaylan.
TRT'nin ve ülkenin aldığı bu yeni tuhaf halin altını çizerken "Kitabın çevirmeni Metin Alemdar; Yarın Bizimdir Yoldaşlar, Bataklık, Darağacı gibi birçok romanı Türkçeye kazandıran bir çevirmen. Bahanesiyle Bataklık romanını da listesine eklemeli okurlarımız. Bu romanda devrimden sonra bir bataklığı kurutarak yeniden bir yaşam kurmaya çalışan devrimcilerin hikayesi anlatılır. Metaforları pek güzeldir" diyor.
Söz dönüp dolaşıp okumaya geliyor. Söz buraya gelince Montaigne'den bir alıntı yapıyor Şaylan: "Montaigne kitap için çok güzel bir laf etmiş. Çok sevdim. Şöyle diyor 'Yeni bir yaşamı kurmak için de hayatı güzelleştirmek için de mutlaka okumalıyız. İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaptır. Ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım."
Cümleyi okuyunca gözlerimin içine bakıyor. "Acınası bir hayattır öylesi gerçekten" diyor.
'Mücadelenin derinliği insanın derinliğini de yansıtıyor'
Kostas Kodzıas'ın Yunan devrimcilerini ve yeni bir hayat kurma mücadelesini anlattığı Yedi Numalı Dehliz romanı O Labyrinthos Arithmos 7 veya İngilizce olarak Labyrinth Number 7 ismiyle biliniyor. Kodzias, bu romanında karmaşık bir kurgu ile okuru derin bir içsel yolculuğa çıkarıyor ve toplumsal eleştiriyi insan psikolojisi üzerinden işliyor.
Değişimin sancıları, direniş günleri, küçük burjuvaların mücadeleyle imtihanı gibi birçok detay ve ince bir işleyiş karşılıyor okurları romanda. Ülkeyi sömürenlere karşı verilen mücadeleyi madendeki işçiler üzerinden anlatıyor yazar. Eser aynı zamanda Yunan edebiyatının en önemli toplumcu gerçekçi romanlarından biri olarak kabul ediliyor.
Madende çalışan işçiler üzerinden temsil edilen bireysel ve toplumsal çelişkiler ile birlikte sömürü koşullarının yarattığı yıkıcı tablo ustaca metne işleniyor. Şaylan söz buraya gelince "Germinal romanı geliyor akla. Emile Zola'nın bu romanı belki de Yedi Numaralı Dehliz'den yüz yıl önce kaleme alınmıştı. Ama bu romanı okuyunca madende çalışan emekçilerin yaşadıkları sorunların neredeyse hiç değişmediğini anlıyor insan. İşin kötüsü bugün bile, bu metinlerin üzerinden onca zaman geçmesine rağmen hala aynı ilkel koşullarda faaliyet gösteren maden ocakları var hala" diyor.
Yazar maden metaforu ve dehliz imgesi üzerinden aslında bir tür labirent sunuyor insanlara. Labirent metaforu üzerinden bireyin toplumsal baskılarla yüzleşmesini, kapitalist sömürünün insan ruhunda yarattığı etkileri ve kimlik arayışını işliyor yazar. Roman, ana karakterin fiziksel ve zihinsel labirentlerden geçerek kendini bulma ve özgürlüğe ulaşma çabasını anlatıyor. Kodzias, bu süreçte karakterin karşılaştığı her yeni dehlizde, okuyucuyu da Yunan toplumunun derin yapısal sorunlarına götürür.
Özellikle Yunanistan’ın çalkantılı siyasi geçmişini ve 20. yüzyıldaki askerî diktatörlük dönemlerini yansıtan eser, karakterin kaçışı ve kendini bulma serüveniyle insanın faşist rejimlerle savaşını simgeliyor. Romanın anlatımında yer yer mitolojik referanslar da görülür; bu, Kodzias’ın Yunan kültürel mirasına olan bağlılığını ve ele aldığı konuların evrenselliğini de gösteriyor okuyucuya.
Söz buraya gelince Yusuf Şaylan "83. sayfada bir anekdot var. Yazar diyor ki; devrim savaşının yüceliği, aslında insanın yüceliğini yansıtıyor. Eğer öyleyse insanların sahip olduğu en güzel, en görkemli şey vicdandır diye de ekliyor. Burada vicdanı basit anlamıyla düşünmemeli okur. Sonuçta insan sevgisi ve vicdan sahibi olmadan devrimci olunabilir mi? İnsan sevmediği şeyi değiştirmek için emek vermez. Emek verdiğimiz için seviyor, sevdiğimiz için emek veriyoruz bu memlekete ve emekçilere" diyor.
Direnişin yazarı ve yazarın direnişi
Kitabın yazarı Kostas Kodzıas Yunan devrimci mücadelesinde yer alan isimlerden biri. Yazıları, Yunan halkının bağımsızlık mücadelesine ve işgal karşıtı direnişine ışık tutan eserler olarak öne çıkmıştır. Özellikle Nazi Almanyası'nın Yunanistan işgali sırasında, Kotzias'ın faşizm karşıtı tutumu ve işgale karşı direniş çağrısı, Yunan toplumunda güçlü bir yankı uyandırır. İşgale karşı direniş yıllarında Yunanistan Komünist Partisi'nin öncülük ettiği direniş örgütlerinde yer alan yazar aynı zamanda Genç Yunan Yazarlar Birliği'nin kurucu üyesidir.
Tiyatro eserlerinden öykülere, romanlardan makalelere kadar birçok biçimde üretimler yapan Kotzias, Yunanistan'da sosyalist gerçekçiliğin en önemli temsilcisi olarak kabul ediliyor. Kotzias'ın ideolojisi, esas olarak savaş sonrası Atina'daki işçi sınıfının yaşamı ve mücadelelerini konu alan yazıları üzerinde büyük bir etki yaratır.
İnsanlığın faşizme ve sömürüye karşı mücadelesini betimlemekle kalmayıp aynı zamanda buna karşı verilen mücadelede de aktif olarak yer alan yazarın Yedi Numaralı Dehliz romanında yer alan imgeler ve detaylar zaman zaman hayranlık uyandırırken zaman zaman da okurun dehşete kapılmasına sebep oluyor.
"Yazarın anlatımı müthiş. Mesela madende örgütlenen işçiler, cezaevinde yaşadıkları işkenceler ve verdikleri mücadele... Mesela bir elektrikçi var içerde. Ayağa kalksa kalkamayacağı, yürüse yürüyemeyeceği bir küçük hücrede yeni bir yaşam kuruyor. Bu satırları okurken muhtemelen okurlar benim gibi gözlerindeki yaşlara sahip olmayacaklar. Sonra mesela koltuk değneği ile hücresinden çıkan kahramanımız, gördüğü işkencelerden sonra sakat kalınca..."
Yutkunuyor burayı anlatırken Yusuf Şaylan.
Yutkunuyor ve birazcık uzaklara bakıyor. Masadaki ıhlamur soğudu aslında ama bir yudum daha alıyor boğazında düğümlenenleri çözmek için. Sendikalar, işçiler, madende verilen mücadele, cezaevindeki direniş ve Yunan komünistlerinin bir sanat eserine benzeyen kavgasını anlatırken zorlanıyor.
"Aklıma Enver Gökçe geliyor bunları konuşurken. O da hücresindeki bir örümcekle sohbet ederek yaşama tutunuyor. Roman kahramanımızın hücresindeki yalnızlığı aşması ve kendisine yeni bir program inşa etmesi buna benziyor. O da bir böcekle başlıyor yaşamın devam ettiği fikrine. Nedir diye sorsan inat derim, irade derim. Bize ne çok yakışıyor bu kelimeler" diye tamamlıyor sözlerini.
'Yiğit insanlar yetiştirdi bu parti'
Söz dönüp dolaşıp Yunan komünistlerine gelince Türkiye'deki komünistlerle olan benzerliklerine, yaşam öykülerine ve tarihteki ortak kesişim öykülerine değiniyoruz.
Yusuf Şaylan söz buralara gelince pek bir keyif alıyor sohbetten. Havada soğuk bir güneş var ve Yusuf Şaylan Yunan komünistlerini hararetle anlatırken arkasındaki güneş ile birlikte bir gölge oyunu gibi canlanıveriyor her şey masaya yansımasında.
"Onca şey yaşıyorlar velhasıl. Ama mücadele etmenin yollarını bir vesileyle arayıp buluyorlar. Mesela, işkencelerden dolayı beli kırılan ve koltuk değnekleriyle hücresinden çıkan Stefanos bir dostunun kapısını çalıyor. Kapıyı açan Papakostis Stefan'ı görünce tanıyamıyor haliyle. Değişimi içler acısı. 'Ne o şaşırdın mı ihtiyar? Eski bir dost seni görmeye geldi' diyor Stefanos.
Papakostis hayretler içinde kapıda dikilen adama bakıyor. Karşısında Direniş Gençlik Örgütü sekreteri duruyor. Kapıya telaşla yaklaşıp sesiyle tanıdığı adama bakarken diyecek bir şey bulamıyor tabi. İçeri buyur ediyor.
Ne dersin? Böyle bir anda ne düşünürsün. Sence konuşacak bir şey kalıyor mu geriye?" diye soruyor Yusuf Şaylan. Mahcup bir ifadeyle bakıyorum koca tarihe. İnsan ne diyebilir ki diye düşünüyorum.
"Bence yazarın ustalığı burada. Lafı evirip çevirmiyor. Burada diyecek bir söz de yok zaten. Papakostis, 'Partimiz sağ olsun' diyebiliyor sadece. "Yiğit insanlar yetiştirdi bu parti... İzin ver de kucaklayayım seni Stefanos' diyor. Ben de olsam sarılırdım sadece yoldaşıma. Diyecek bir söz yoksa kendimizi yormaya da gerek yok" diyor Şaylan.
Kitabı kapatıyor. Parmaklarıyla kitabın kapağını döverken gözlerimin içine bakıyor. Bu bakışları artık tanıyorum. "Çok işimiz var" diyor böylesi zamanlarda.
"Bugünlük bu kadar sanırım" diyor bitirirken. "Kemal Erdoğan'ın bir şiiri ile bitirelim. Kim bilir belki bu satırlara denk gelir onu tanıyan biri. Kemal Erdoğan'a bu yazılanları iletir de o da bizi mahrum bıraktığı şiirlerine yeniden döner bir gün" diye devam ediyor sözüne.
"Kemal Erdoğan'ın Mavi Sürgün adını taşıyan şiir kitabında 1980 Darbesi'nden sonra yurt dışına gitmek zorunda kalırken bir süreliğine Yunanistan'da kalıyor. Gel bitirirken onun şiirindeki Yunanistan'a bakalım.
"Yunanlılar yiğit insanlar, sevdiğim
Telaşlı, atak, çapkın
Ve cesur insanlar.
Hitler’in orduları girdiği vakit ülkelerine,
Portakal bahçelerini ve zeytin ağaçlarını çiğneyerek
Dağlara çekilip savaşmışlar
945’e kadar.
*
Sonra 967’de Albaylar Cuntası,
Yani bu defa yerli Hitlerciler
Boyun eğmemiş Yunanistan,
Uzun ve çileli bir kavga,
974’e kadar.
Kazanmışlar yine.
*
Bir gün kısmet olur da
komşuya gider gibi gidersek
Selanik'in, Olimpos'un oralara
Türkiyeli al güller bırakırız
Önünde Yunan yurtseverlerinin kurşunlandığı
Şimdi birer anıt olan o duvar kıyılarına"
Şiiri okuduktan sonra birazcık uzaklara dalıp "Komşuya gider gibi gidersek" lafını tekrar ediyor Şaylan. Notları derleyip bana veriyor. Hediye ettiği kitabın arasına koyuyorum kalkarken. Haftaya yeni bir yazarı konuşmak üzere ayrılıyoruz.