Sahaflar Çarşısı | Dost biriktirme sanatı ve Remzi İnanç'ın kar altında gülleri

Sahaflar Çarşısı'nda bu hafta Ankara'daki sahafların ve yayıncıların önemli hafızalarından bir olan Remzi İnanç'ı ve onun kitaplarındaki isimleri konuşuyoruz.

Özkan Öztaş

Dost olabilmek ya da dost kalabilmek, çürüyen bu düzenin ömrü uzadıkça artık daha meşakkatli bir şey haline geldi. Ancak Sahaflar Çarşısı'nda kitapsız dostluklara her zaman şüpheyle bakan bir kuşağın öyküsünü dinledik bugüne değin. Bu hafta da merkezinde bu dostlukların yer aldığı kitaplara ve bir isme bakacağız. Hayatındaki neredeyse tüm dostlukları ve tanışıklıkları bir kitap, bir kitabevi ya da yayınevi matbaasındaki rotatif seslerinin tıkırtısında cereyan etmiş bir ismi konuşacağız bu hafta: Remzi İnanç...

Bazı insanlar şanslıdır. Biriktirdikleri dostlarla, o dostların üretimlerine temas etmeleriyle ve anılarını paylaşmalarıyla özel bir yerde dururlar. Remzi İnanç da onlardan biri. İnanç'ın biriktirdiği dostlukları ve anılarında yazdığı isimleri yan yana koyunca sosyalist cenahın bir tür "aile albümü" ortaya çıkıyor desek yanlış olmaz. İşte Remzi İnanç o fotoğrafları çoğu zaman çeken kişi olduğu için birçok okur kendisini yeterince tanımıyor belki de. 

"Bu kadar dost bulmak, insan tanımak marifet değil tek başına. Esas marifet onlarla dost kalmayı sürdürebilmek ve bunu başarmak. Remzi abi işte bunu başarabilenlerimizden. Biraz da nasıl başarılır bunlar onu gösterdi kendisinden sonra gelenlere. Onun Zafer Çarşısı'ndaki kitabevi bir tür buluşma mekanı gibiydi. Devrimciler, aydınlar, yazarlar, arayışta olan genç üniversite öğrencileri eksik olmazdı burada. Kültür elçiliği gibi faaliyet gösteriyordu bu mekan. Bir dönemin Ankara'sında Remzi İnanç'a temas etmeyen yoktur o yüzden. Kendisi Ankara'nın önemli hafızlarından biridir" diye söze giriyor Yusuf Şaylan. 

Elinde bir torba kitap ve notlarıyla hazır yine Şaylan. Uzun zamandır aklından geçiyordu Remzi İnanç'ı konuşmak. "Sağlığı eskisi kadar iyi değil. Yaşı epey ilerledi. Ama bu yazı bence aydınlık bir gelecek için mücadele eden herkes adına bir görev niteliği taşıyor" diyor buluşmamızda. Bu sefer Ankara Kalesi'nde bir araya geliyoruz. Tarihi Pirinç Han'da oturup çaylarımızı söylüyoruz. Duvarda "Han Duvarları" şiiri asılı. Antikacılarda gramofon ve köstekli saatler bir de tütün ağızlıkları. Mekan Remzi İnanç'ı konuşmak için bir sahneye dönüşüyor sanki. 

Yusuf Şaylan kitapları ve notlarını masaya dizdikten sonra "Haydi başlayalım bakalım" diyor. Eline Remzi İnanç'ın Gün Gördüm Yüzler Gördüm kitabını alıyor ilkin ve gözlüklerini takıyor. 

Başlıyoruz. 

'Ey gördüklerini yazacak bellek, Soyluluğun şimdi kendini belli edecek'

Hafıza her zaman en önemli uğrağı oldu insanın. Hep burada bekledi ve hep burada soluklandı zor zamanlarında.

Dante, 1341 yılında ilk bölümünü yayınladığı İlahi Komedya eserinde bellek kavramına birçok gönderme yapar. Her seferinde de tarihsel sorumluluğunu hatırlatır. "Ademin oğulları" diye başlar metin. Ve dördüncü kantosunda "Ey gördüklerini yazacak bellek" diye bir uyarır kendini. 

İnsanlık tarihinin tekeri hep ileri doğru döndü ara sıra önüne taşlar değse de. Gün geldi soyluların tacları ve çanları yerle bir edildi. Yerine bir metne dayalı bağlılıklar ve var ettiği güzelliklerle anılan yaşamlar inşa ettik. Bizdeki yıkılmış olsa da cumhuriyet ve anayasa dedik adına. İşte bizim inşa ettiğimiz tarihin en önemli belleklerinden biri Remzi İnanç. Çünkü bu toprakların gelecek güzel günler için saçılmış her tohumunda hatırası ve tanıklıkları var. Ve aslında o uzun ömrü bu ülkenin de tarihi aynı zamanda.

Ortak Belleğimizdir Dostlar, Kar Altında Güller Var ve Gün Gördüm Yüzler Gördüm kitapları İnanç'ın hafızasından süzülen dostlukların hikayelerini işliyor. Meraklısı için tam bir hazine. Enver Gökçe'den Aziz Nesin'e, Ahmed Arif'ten Hasan Hüseyin Korkmazgil'e Muzaffer Erdost'tan Müşfik Kenter'e, Nâzım'ın hapishane arkadaşı ressam İbrahim Balaban'dan Aşık Veysel'e kadar birçok önemli isme temas etmiş Remzi İnanç. Bu isimlerin ilginç anılarını, çok bilinmeyen hikayelerini ve kendisinde bıraktıkları izleri kaleme almış eserlerinde. 

"Kar Altında Güller Var kitabında aslında aramızdan ayrılan aydın ve sanatçılardan bahsediyor. Ama hayat işte. Gün Gördüm Yüzler Gördüm kitabında ve Ortak Belleğimizdir Dostlar çalışmasında anlattığı isimlerin de birçoğu yaşamıyor artık." diye söze devam ediyor Yusuf Şaylan.

Gözlerini hafif kısıp bir harita inceliyor gibi düşünerek ve ekliyor: "İşte buralarda hemen Saman Pazarı'nın alt tarafı, ana caddelerde ve ara sokaklarda başladı Ankara'nın yayıncılık faaliyetleri. İlk merkezi Ulus'tur. Sonra şehir yukarı doğru ilerledikçe Kızılay'a kadar geldi. Zafer Çarşısı ikinci uğrağıdır. Yenişehir der eskiler buralara. Remzi abi Ulus'ta başlayan ilk yayıncılardandır. Sonra Zafer Çarşısı'ndaki yerini alır. Onun, Toplum Kitabevi aydın ocağı gibiydi adeta. Okuru, yazarı, çizeri, şairi eksik olmazdı mekanında. Ankara'nın en eski kitabevleri ve yayınevleri Zafer Çarşısı'nda toplanmıştı. Hatta küçük bir anekdot. Şimdi Ankara Kızılay Konur Sokak'ta Mimarlar Odası var ya hani. İşte onun altına ilk kez Dost Kitabevi açılırken gülmüştük. Yahu buraya kitapçı mı açılır, bunlar delirdi mi, Zafer Çarşısı varken kim gelir buraya diye. 1977 yılıydı sanırım. Adamlar ileri görüşlüymüş. Bizim de yayıncı olarak niye battığımız ve ticaretten anlamadığımızın da güzel göstergesi" diyor gülerek. 

Şaylan bugün iktidarın en çok ortak belleğimize saldırdığından söz ediyor diğer yandan. Değiştirdiği sokakların ve meydanların isimleriyle ve yeniden inşa etmeye çalıştıkları gerici adımları hatırlatıyor. "Hafıza ya da bellek... Adına ne dersen de. İnsanların birlikte hareket etmesini sağlayan referansları oluşturur. Yani bellek bir yanıyla örgütlü olmanın asgari şartıdır. Ya da başka bir deyişle yalnızca örgütlü olanlar hatırlar gerçekten bazı şeyleri" diyor. 

Remzi İnanç'ın kitaplarında tüm bu dönemin hem mekansal hem de düşünsel izlerine rastlamak mümkün. Bir de satır aralarında yer alan önemli detaylar var elbette. Bunlar İnanç'ın yazdığı metinleri daha da kıymetli hale getiriyor. 

'Devrimcinin edebiyatı, edebiyatın devrimcisi'

Türkiye'de ağaçların bile sola eğildiği zamanlardı diyor Yalçın Küçük bu dönemler için. Remzi İnanç işte bu dönemde, yani 1960'larda ve 70'lerde Ankara'da yayıncılık yapıyor. Bir de Zafer çarşısında Toplum Kitabevi var. Memleketin dört bir yanından Ankara'ya okumaya gelen öğrencilerin "Remzi abisi" o. "Sıkışırsan Toplum Kitabevine git orada Remzi abi vardır. İstediğin kitabı al yok demez" denilen öğrenciler ülkeyi değiştirmek ve eşit, özgür bir gelcek kurmak için mücadele edecekti. 

"1935'te Diyarbakır'da doğmuş Remzi abi. Ziya Gökalp Lisesi mezunu. Öğretmenleri de bir tuhaf arkadaş. Adamdaki şansa bak, ressam Turan Erol, Remzi abinin resim öğretmeni. Sonra ülkenin önmeli sosyologlarından Cavit Orhan Tütengil'e falan temas ediyor orada. Tam bir Diyarbakırlıdır Remzi abi bu arada. Kürt olmanın tüm marifetini taşır üzerinde" diye anlatıyor Yusuf Şaylan.

Nedir o marifet diye sorunca gülümseyerek devam ediyor söze "Bilmez misin işte? Kürtler bonkör millettir. Yoksulu ağadan yeğdir. Mesela bir yerde Remzi abi varsa çay parasını sen ödeyemezsin. Kalkar ve herkesin hesabını o öder"

Remzi İnanç, Toplum Kitabevi ile aynı ismi taşıyan Toplum Yayınları'nda birçok kitabı okurla buluşturur. İçlerinden bir tanesi de Hasan Hüseyin Korkmazgil'in "Temmuz Bildirisi" şiiri. Yusuf Şaylan kitabın ilk baskısını alıp gösteriyor. Yanında getirmiş.

İnanç, dönemin birçok ismi gibi 141-142'de yargılanmış. Meşhur komünizm davaları. Hatta o dönem o kadar fazla insan komünizm propagandası suçuyla yargılanır ki filmlere dahi konu olur bu. Kemal Sunal ve Şener Şen'in başrollerinde oynadıkları, senaryosunu İhsan Yüce'nin kaleme aldığı Atıf Yılmaz'ın Kibar Feyzo filminde köyün ağasının köylüleri tehdit ederken "Satarım bu köyü zaten 141-142 başsınız burada" ifadesi yine aynı kanun maddesine göndermedir. Remzi İnanç da komünizm kelimesinin dahi yasaklı olduğu yıllarda bu yüzden yargılanır, tutuklanır ve mahkum edilir. Hal böyle olunca da yine birçok isim gibi avukat Halit Çelenk yetişir derdine. Kaleme aldığı kitaplarında bu anıları anlatırken Halit Çelenk'in mahkeme salonunda bir avukat olmanın ötesinde bir opera sahnesinde gür sesli kahraman figürü gibi yaptığı savunmaları anlatır. 

 

Toplum Yayınevi'nden çıkan kitaplardan bazı örnekler

"Öyle bir savunma yaptı ki artık içeri düşsem dahi gam yemem" diye anlatır bunları Remzi İnanç. Ve ekler "Hem dışarda hem içerde. İnsanı yalnız bırakmayan ve kendisini savunan bir avukatı olması ne büyük şans" diye. 

Yusuf Şaylan bu dönemi anlatırken "Devrimcilerin edebiyatla kurduğu bağ çok kuvvetliydi. Kitabevleri, yayınevleri devrimcilerin buluşma noktası gibiydi. O yüzden de faşistler o dönem Zafer Çarşısı'nı yakmışlardı bir kere. Hatta yanmış kitapları için Can Yücel, Remzi İnanç'a imza günü teklif ediyor. 'Gel Remzi bu yanmış kitapları imzalayıp satalım' diyor. Dayanışmayı görüyor musun? Şimdi hatırlarsın vaktiyle Kırşehir'in tek kitabevi sayılabilecek Gül Kitabevini yakmıştı yine gericiler ve faşistler. Benzer bir duyguyla hareket etti herkes. Yanmış kitapları satın almıştı Kırşehirliler. Biz de oradaydık. İşte o belleğin de kökleri derindedir.

O dönemler bir insanın elinde roman varsa devrimcidir, devrimciyse roman okur diye düşünürdü herkes. Burada roman yerine istediğin içeriği ekleyebilirsin. Sanat olur, edebiyat olur, teori olur. Ama illaki elinde kitap olur devrimcinin.

Tüm ayrıntılar çok önemli kitapta. Mesela Aziz Nesin'in avukatını anlattığı bir bölüm var dillere destan. Anlatılan herkes deve dişi gibi adamlar" diyor Yusuf Şaylan. Bu benzetme artık parola gibi aramızda. Yenili yutulur isimler değil bunlar. Her biri deve dişi gibi. Çok önemli isimler. Şaylan anlatırken yaptığı benzetmeleri memleket topraklarına dokundukça daha çok keyif alıyor konuşurken bunları. 

 

Zafer Çarşısı'nın faşistler tarafından yakılmasından söz ederken 2015 yılında Kırşehir'de yakılan Gül Kitabevi'ni hatırlatıyor Şaylan. Benzer dayanışmaların devam ettiğinin altınız çizerek. 

'Şiir okusa taksi şoförü? Yüzünde güller açar dışardaki insanlara başka bakardı'

Şaylan Remzi İnanç'ı anlatırken biraz huzursuz. Anlattığı her şey eksik kalıyor kaygısıyla kuruyor cümlelerini. "Hangisine değinsek diğeri eksik kalıyor. Her bir ayrıntı için saatlerce konuşabilirim" diyor. 

Ama Remzi İnanç'ın Cahit Külebi'yi hastanede ziyarete giderken taksi şoförü ile olan sohbetinin geçtiği bölümü açıyor kitaptan ve özellikle duruyor bu bölümde. "Boşa gitmiyor hiçbir şey" diyor üzerinde dura dura. 

Şair Cahit Külebi hastanede tedavi görürken taksiye atlıyor Remzi İnanç ve hastaneye gidiyor. Taksici ile sohbet ederken şoför de soruyor muhabbet olsun diye "Kimdir abi hayırdır yakının mı?" diye. Remzi İnanç da anlatıyor işte şairdir falanca kişi deyince taksici de meraklanıyor. "Ah be abi ne güzel şiirler romanlar falan. İnsan hep okusa keşke" diyor. Remzi İnanç "Okuyor musun peki sen?" diye sorunca taksici mahcup cevap veriyor. "Nerde be abi. Eve geldiğimizde pestilimiz çıkıyor" diyor. Bir şey diyemiyor Remzi İnanç hal böyle olunca tabi. 

Şaylan sözü burada alıyor. "Remzi İnanç burada iç geçiriyor aslında. Bu taksici bir de Cahit Külebi'nin şiirleri okusa diye düşünüyor. Nasıl da yüzünde güller açar, yoldan gelip geçene daha başka bakardı diye düşünüyor. Sonra hastaneye varınca da Cahit Külebi'yi uyurken buluyor. Rahatsız etmeyip dışarda bekliyor. Uyanınca içerdekiler gel abi diyorlar. Külebi ile selamlaşıyor geçmiş olsun diyor. Yanındaki gencecik insanlara da soruyor siz torunları mısınız bir ihtiyaç var mı diye. Çocuklar gülüyor. 'Yok abi biz torunları değil okurlarıyız' diyorlar."

Gözleri doluyor Şaylan'ın bu bölümü anlatırken. Daha bir sürü şey söylenebilir ama burada duruyor. Bazen söze söz eklemek sözün anlamını azaltıyor çünkü böylesi anlarda. 

Yusuf Şaylan ve Remzi İnanç

'TKP'nin tabelasını görsem ne çok sevineceğim, hademe bile olurum orada'

Remzi İnanç'ın hikayesini anlattığı kişilerden biri de Erdoğan Berktay (Başar)'dır. Kendisini Sosyalizm Sözlüğü/Kavramlar-Biyografiler kitabıyla tanıyoruz. Kitap 1965 yılında yayınlanıyor. Bu kitap nedeniyle de komünizm propagandasından, yani namı diğer 141'e 142'den yargılanıyor 

Erdoğan Berktay’a dair ayrıntılara Remzi İnanç'ın kitaplarında rastlıyoruz. Ortak Belleğimizdir Dostlar kitabında buraya dair ayrıntıları aktarırken İnanç, ilginç bir hikaye aktarır okurlara.

Erdoğan Berktay, İzmir’de serbest avukatlık yaptığı dönemde(10 Temmuz 1952’de) Türkiye Komünist Partisi’ne üye olmak savıyla tutuklanır. İki yıl mahkum kalır. Kitabı Remzi İnanç'ın kurduğu Toplum Yayınevi'nden yayınlanır. 

Remzi İnanç bir gün Kızılay'a doğru yürürken Erdoğan Berktay ile, Erdoğan başını kaldırır bir binaya doğru ve Remzi İnanç'la konuşmaya devam eder. Remzi İnanç bu anıyı şu sözlerle anlatıyor:

"Bu değerli yazar, çevirmen, düşünce ve eylem adamıyla Kızılay’da yürüyorduk. Birden durdu ve şöyle dedi, hiç unutmuyorum: 'Remzi Bey günün birinde şu karşıdaki binalardan birinin alnında Türkiye Komünist Partisi’nin tabelasını görsem ne çok sevineceğim… Orada bir süre hademe (çaycı mı demişti yoksa?) olarak bile çalışmaya razıyım."

Yusuf Şaylan burayı anlatırken susuyor bir an. "Biz yeni kuşak komünistler işte Erdoğan yoldaşın ve benzerlerinin mirasçısıyız. Bunun değerini bilmek, köklerimizin çok derinlerde olduğunu anlamak ve anlatmakla görevliyiz." diyerek tamamlıyor sözlerini. Biraz durup bir cümle daha ekliyor sözlerine. "Erdoğan Berktay'ın hayali olan şükür ki bize nasip oldu. Kapısına hademe dahi olunur bu mücadelenin" diyor ve gülümsüyor.

Yusuf Şaylan

Derin bir nefes alıyor Şaylan. "Olmadı" diyor. "Bitiremedik Remzi abiyi. Kelimelere sığmıyor onu anlatmak." diye tamamlıyor sözlerini. 

Sahaflar Çarşısı'nın bu buluşmasının merkezinde "Gün Gördüm Yüzler Gördüm" kitabı durdu. Şaylan Remzi İnanç'ın Ortak Belleğimizdir Dostlar ve Kar Altında Güller Var kitaplarını okunacaklar arasına ekliyor ısrarla. Her biri önemli isimlerin ve önemli hatırların ayrıntılarıyla dolu eserler. 

"Bakar mısın? Kitap adeta yazarların ve şairlerin resmi geçidi gibi. Bir nümayişe çıkmışlar ve buluşmuşlar her biri bu kitapta. Bir de ayrıntılar. O isimlere dair en güzel ayrıntılar. Enver Gökçe'nin 'canım' diye seslenişi. Ve daha bir nicesi yer alıyor kitaplarında" diyor. 

Gözlüğünü çıkarıp koyuyor gözlük kabına. Kitapları yavaş yavaş topluyor. Gün ağarırken güneş yüzümüzü aydınlatıyor. Ulus'ta cumhuriyetin ilk yıllarına tanıklık etmiş binaların gölgesinden geçiyor ve vedalaşıyoruz. Bir sonraki hafta ülkenin bir başka aydınından söz etmek üzere ayrılıyoruz.

Kapak Resmi: Turan Erol