Sahaflar Çarşısı'nın bu haftaki buluşmasında Türkiye'deki komünist mücadelenin pek bilinmeyen, sarı sayfalarından birine bakacağız Yusuf Şaylan'la beraber.
Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'ndeki buluşmamıza gelirken yanında yine konuyla alakalı birden fazla kaynak getiren Şaylan güleç yüzüyle karşılıyor.
Şaylan söze girmeden önce "Bu hikayenin kökleri çok derinde, tıpkı bizlerin bu memleketin tarihindeki kökleri" gibi diyor başlarken. 10 Eylül Salı günü 104. yaşını kutlayacak olan TKP tarihindeki bir ilginç şahsiyeti konuşacağız bu buluşmamızda. Bahçede serin bir yer seçiyor ve oturuyoruz. Yusuf Şaylan notlarını ve yanında getirdiği kitapları masaya dizerken "köklerimiz" diyor tekrar. Ve Nâzım'ın Kablettarih şiirini hatırlatıyor.
"Çok uzaklardan geliyoruz
çok uzaklardan..
Kaybetmedik bağımızı çok uzaklarla..
Bize hâlâ
konduğumuz mirası hatırlatır
Bedreddini Simavînin boynuna inen satır.
Engürülü esnaf Ahilerle beraberdik.
Biliriz
hangi pir aşkına biz
sultan ordularına kıllı göğüslerimizi gerdik…"
Bu sefer bir kitabı ya da bir yazarı değil, bir hikayenin etrafında birden fazla yazarı ve kitabı konuşacağız. Söyleşimizin merkezinde Kelime Ata'nın Tekin Yayınevi'nden çıkan Kızıldan Yeşile kitabı yer alıyor. Şiirin bu dizesini okuduktan gülümseyen Şaylan gözünü kırparak "Başlayalım hazırsan" diyor.
Başlıyoruz.
Bozkırın ortasında açan bir çiçek
Bozkır kelimesinin tınısında meşakkatin izleri vardır. Hiçbir çiçek gelişigüzel açmaz bozkırda. Tesadüfleri ve ihtimalleri pek sevmez yine böylesi topraklar. İlgi ister, özen ister, emek ister... Sivas'ın kurak topraklarında açan bir çiçekten, Ruşen Zeki'den söz edeceğiz Sahaflar Çarşısı'nın bu buluşmasında.
Ruşen Zeki Koca, Türkiye'de komünist hareketin satır aralarında yer alan, önemli isimlerinden biri. Kendisiyle ilgili en kapsamlı araştırmalardan birine imza atan Kelime Ata'nın kaleme aldığı Kızıldan Yeşile kitabı, Sivas'ın kent tarihi üzerinden Türkiye'deki aydınlara ve aydınlanma mücadelesine yakından bakıyor. Ruşen Zeki, Kelime Ata'nın bu kitapta anlattığı konulardan birini oluşturuyor.
Elindeki notlara bakan Yusuf Şaylan "Kelime Ata'nın bu çalışması aslında bir sahaf kitabı sayılmaz. Kitap Tekin yayınlarından iki sene evvel çıktı. Ama kitabın ele aldığı konular tam sahaflık konular. Kitap Osmanlı'dan Cumhuriyete, Cumhuriyetten günümüze kadar geçen süre zarfında Sivas tarihindeki önemli kişi ve olaylara odaklanıyor" diye giriş yapıyor.
Notlarını masaya bırakan Şaylan, okuma gözlüklerinin üzerinden uzağa bakarken düşünceli ve ağır ağır cümlelerle şu şekilde devam ediyor:
"Hani bazen mücadele tarihine bakarken 'Bireyin tarihteki rolü' deriz ya. Bu da işte onun gibi bir hikaye. Plehanov'un bu ifadesiyle yer alan kitabı Yazılama'dan Nahide Özkan çevirmişti Türkçeye. Önemli bir kitaptır. Lenin'in de bu çalışmadan çok faydalandığı bilinir.
İşte Ruşen Zeki de Sivas'ta bir bireyin, evet bazen tek başına uçsuz bucaksız topraklarda bir tanecik bireyin neler yapabileceğini, neleri değiştirebileceğini gösteriyor bizlere. Mücadele ederken zaman bazen çok ağır geçer. İşte öylesi anlarda insanlar kendilerini daha etkisiz görebilir. Hani başta dedik ya bugünlere öyle bir günde gelmedik diye. Kökleri çok eskilerde bu mücadelenin. Buna bir de ek yapmak lazım. Emin olalım ki bu uzun mücadele tarihi içinde de sonuçlarını hemen kısa sürede göremesek de yapılan hiçbir şeyin boşa gitmediğini bilelim. Hiçbir şey boşa gitmiyor. Bazen misafir olduğunuz bir evde, bazen bir köy kahvehanesinde bildirinizi okurken fark ediyorsunuz bunu. Bizden önce geçenler değmiş bu insanlara, dokunmuşlar, iz bırakmışlar diye."
Yusuf Şaylan'ın bu anlattıkları diğer yandan Ruşen Zeki için Hasan İzzettin Dinamo'nun "O Sivas'ın biricik komünistiydi" ifadesini hatırlatıyor.
Ruşen Zeki görev yaptığı Sivas Lisesi'nde temas ettiği her öğrenciye ve öğretmene sınıf mücadelesinden, insanlık tarihinden ve sömürüden bahsetmiş bir vesile.
Bazen dost kazanmış bazen de düşman eksiltmiş. İşte Ruşen Zeki'nin etrafında şekillenen bu küçük dünyada birçok büyük sonucu okuma şansı buluyoruz bu sayede.
Bir tren garı, bir lise, Hafik'te bir köy ve komünist bir öğretmen
Türkiye'de cumhuriyetin aydınlanma mücadelesinde iz bırakan imgelerinden bir tanesi de şehrin kendisiyle özdeşleşen liseler.
Belli açılardan Köy Enstitüleri kadar iz bırakan bu liselerde eğitim gören gençler ilerici ve aydınlanmacı fikirlerle buluşmuş ve ülkedeki emekçilere karşı sorumluluklarının bilinciyle hareket etmiştir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Adana, Diyarbakır, Konya, Kayseri ve benzer birçok kentte yer alan ve şehrin kendisiyle anılan liseler cumhuriyetin aydınlanma fikrini ülkenin en ücra noktalarına kadar taşımayı görev edinmiştir.
Bu şehirlerin aynı zamanda bir tren yolu rotasında yer alması da tesadüf değildir. Demiryolları ile taşınan genç kadrolar buralarda hem bu düşünceleri yaymış hem de gelişmesine katkı sunmuştur.
Ruşen Zeki'nin görev yaptığı Sivas Lisesi de bir o kadar canlı ve düşünce haritası açısından renklidir. Kelime Ata'nın aktardığı bilgilere göre birçoğu yurt dışında eğitim görmüş Sivas Lisesi'nde görev yapan öğretmenler dünya tarihinden önemli isimleri ve olayları öğrencilerine aktarmış ve aynı zamanda güncel gelişmeleri de takip etmelerini sağlamıştır.
Ruşen Zeki İstanbul'da eğitim görmüştür. İlk yayınlanan makalelerinden biri de "Sosyalizmin terakkiyatı ve istikbali" adını taşır. 1896 yılında dünyaya gelen Ruşen Zeki gençlik yıllarında TKP ile tanışır ve mücadeleye katılır.
Ruşen Zeki Sivas'ta bulunduğu süre zarfında tüm hayatını, hayatının her anını araştırmaya, incelemeye, yoktan var etmeye, bildiklerini aktarmaya ve yeni insanı aramaya ayırır. Burada tanıştığı herkeste bir iz bırakır. Ahmet Kutsi Tecer, Fakir Baykurt, Hasan İzettin Dinamo, Hasan Basri Alp gibi isimler bunlardan bir kaçıdır.
Nâzım ile sıkı ilişkiler kuran Ruşen Zeki, dönemin TKP'sinde Nâzım Hikmet'i destekleyen isimler arasında yer alır. Kâh gider köylerdeki arkeolojik alanlara dair araştırmalar yapar ve eserleri belgelendirir kâh gidip antropolojik çalışmalar yaparak bölgenin kültürel ve biyolojik haritasını çıkarır.
Kendisinin Sivas'ın bir köyü olan Tozantı Tetkikleri adıyla birleştirdiği notlarında bu yörenin kültürel haritasını çıkarır. Bu çalışma belli açılardan Türkiye'deki belki de antropolojik ilk saha çalışmalarından biri olarak görülebilir.
Sözü burada devralıyor Yusuf Şaylan:
"Baksana, Sivas'ta keyfi yerinde maaşı cebinde biri olarak yaşasa kim ne derdi Ruşen Zeki'ye? Yine anlatırdı herkese iyiyi ve güzeli. Ama bununla yetinmemiş. Marks der ya hani aslolan yorumlamak değil değiştirmektir diye. Ruşen Zeki işte tam bu ayrımda yer alan bir komünist aydın. Düşünsene adam Victor Hugo ile Namık Kemal arasındaki ayrımları eserleri üzerinden karşılaştırmalı olarak kaleme almış biri. Kadınlar üzerine ve onların sosyal haklarına dair makaleler kaleme almış. Bunlar döneminin ilk örnekleri öyle basit konular değil.
Bak Kelime Ata kitabında Hasan İzettin Dinamo'dan bir ilginç anekdot aktarıyor.
Sivas Kongresi'nin yapılacağı zaman şehre gelen Mustafa Kemal Ruşen Zeki'yi görüyor. Tabi Ruşen Zeki Mustafa Kemal'den 15 yaş kadar küçük. Paşa bakıyor, çopur yüzlü, pırıl pırıl, zeka fışkıran kahverengi gözleriyle karşısında onu etkileyen, genç ve güvenilir biri var. Ruşen Zeki'yi ulus işlerinde el ele çalışmaya çağırıyor. Ama Mustafa Kemal'in bilmediği bir şey var."
Yusuf Şaylan burayı okurken başını kaldırıyor kitaptan ve gözlerime bakıyor gülümseyerek ve kitaptan okumaya devam ediyor.
"Ancak paşanın bilmediği bir şey vardı. Bu çopur yüzlü Anadolu çocuğu, kendisinden daha ileride bir düşüncenin sahibiydi. Çünkü o dünya devrimi hayal ediyordu"
Ruşen Zeki henüz cumhuriyet kurulmadan önce Anadolu'daki komünist örgütlenmeler içerisinde yer almış ve buradaki gizli çalışmalara katılmıştı bile. Üstelik ulus fikrinin sınıf fikrine kıyasla neden geri bir ideoloji olduğunu, sınıf düşüncesinin ve sosyalizmin insanlık için neden önemli olduğuna dair yazılar kaleme almıştı.
Dolayısıyla Anadolu'da etrafında ışık saçan bu komünist öğretmenin çevresinde şekillenen insanların Türkiye'de bu kadar iz bırakması da tesadüf değil.
Türkiye'de halk bilim çalışmalarının önde gelen isimlerinden İlhan Başgöz'ün Ruşen Zeki'nin çevresinden biri olması, Ruşen Zeki'nin Tozantı Tetkikleri olarak notlar haline kaleme aldığı çalışmalarından bağımsız düşünülebilir mi? Ruhi Su'nun eşi olan Sıdıka Su'nun kardeşi Necmi Umut, sonra Hasan İzettin Dinamo ve Hasan Basri Alp, Ruşen Zeki'nin dokunduğu önemli isimlerden birkaçı sadece.
'Hepimiz 104 yaşındayız'
TKP, emekçilerin kurtuluşu için bu topraklara iz bırakmış kıymetli şeylerden biri tanesi. Nâzım'ın 10 Eylül 1960 tarihinde TKP'nin 40. yılı için kaleme aldığı şiirde geçer bu ifadesi, "Hepimiz kırk yaşındayız" diye.
Şiir şöyle başlar.
"Hepimiz kırk yıl önce doğduk,
kırk yıl önce sabahleyin
kırk yıl önce gün ışırken Bedreddin'in İznik Gölü'nde
çamlı bellerinden birinde Köroğlu'nun
ve Sibirya'dan, esirlikten dönen Bolşevik Osman
pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fıransızı.
Hepimiz kırk yaşındayız
yirmisine basanımız da
altmışını geçenimiz de
atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden."
Şiirde bahsi geçen İstanbul'da Sansaryan Han'da (Orijinal adı: Sanasaryan Han) Müdüriyet Penceresinden atılıp öldürülen komünist, Hasan Basri Alp'tir. Türkiye'de kayıtlara geçen ilk işkence olarak biliniyor bu olay ve isim. Hasan Basri Alp de Ruşen Zeki'nin öğrencilerinden. Sivas Lisesi'nden. Hasan Basri'nin Sivas'ta başlayan öyküsü Çorum ve Ankara günlerinden sonra İstanbul'da gözaltına alındığı müdüriyetin penceresinden atılarak yaşamını kaybetmesi ile sona erer.
Yusuf Şaylan bu anekdotu anlatırken derin bir iç çekiyor:
"Geçenlerde Murat ile buluştum. Ankara'ya gelmişti. Murat da TKP üyesi. Hasan Basri'nin oğlu. Bunu anlatmazsam olmaz. Bu bayrağın düşmediğinin, elden ele geleceğe devrolduğunun göstergelerinden biri. Şimdi insan 'Boşuna mı çekildi onca acılar' diye düşünebilir. Ama hiç öyle değil. İstanbul şiirini bilirsin değil mi Vedat Türkali'nin? Şarkısı da vardır.
'Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın' diye
İşte bu şiirde bir bölüm vardır. Şarkıda bu bölüm bestelenmediği için çok bilinmez.
"Bir kadın yoldaş tanırdım
Bir kardeş karısı
Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı"
İşte, Bekle Bizi İstanbul şiirinde geçen bu kardeş karısı Hasan Basri Alp'in eşi, Murat'ın da annesiymiş. Bu ayrıntıyı geçenlerde Murat anlattı" diyor ve acılı bir gülümsemeyle bakıyor gözlerimin içine.
Sonra derin bir nefes alırken "Elbette boşuna çekilmedi bu acılar." diyor Bir yandan da parmaklarını sırayla masaya vuruyor ritmik şekilde.
Nâzım'ın "Kırkıncı yılımız" şiirinin üzerinden 64 yıl daha geçti. 10 Eylül'de 104. yaşını kutlayacak olan TKP, Nâzım'ın şiirinde geçtiği ifadesiyle 104. yılında "Ne bir ormanız, ne şose boyunda tek tük kavak ağacı, bir tarlayız tohumu saçılmış."
Geçmişe kıyasla daha inatçı ve daha güçlü. Üstelik tohumları çatlamış, toprağı yarmış, güneşle buluşmuş, Anadolu'da Ruşen Zeki'nin köylerine kadar yayılmış durumda.
Yusuf Şaylan, Fakir Baykurt'un Ruşen Zeki'yi ömrünün son günlerinde ziyaret ettiğini anlatıyor. Ruşen Zeki, yaşadığı onca sürgün, hapse ve zorluklara rağmen yine hayata gelse, bu hayatı tercih edeceğini tereddütsüz söylemiş.
İnsan olarak yaşadım diyebilmek için.
Yusuf Şaylan kitapları tanıtırken bir yandan Cahit Irgat'ın Irgatın Türküsü kitabını gösteriyor. Sayfa 90'daki şiirde "Selam seksen ayak merdivenli, Kara yüzlü binanın, Üst katından atılan, Berrak gözlü, Paramparça cesede" dizeleriyle ilgili "Bak bu şiir de Hasan Basri'yi anlatır" bilgisini veriyor.
Yusuf Ziya Bahadınlı'nın Bir Hikayem Var kitabı ile Muzaffer İlhan Erdost'un Üç Sivas kitabını da notları arasına ekliyor. Vedalaşırken kucaklıyor bir de "Haydi bakalım haftaya görüşürüz yoldaşım, nice nice yıllara" diye.