Sanat tarihinde çokça ele alınmış bir konudur Sabin kadınları. Roma’nın kuruluş öyküsüyle başlar hikâye. Mars’ın ikiz oğullarından Romulus, kardeşi Remus’u bir anlaşmazlık sonucu öldürür ve sonradan adı Roma olacak şehrin kralı haline gelir. İkizlerin anneleri Rhea, babalarının aksine bir tanrı değil, kral kızıdır ve Romulus ile Remus henüz bebekken ölmüştür. Mitoloji bu ya, hikayeler her yerde birbirini tekrar eder ve başka bir kuruluş öyküsüne benzer şekilde, Roma’nın kurucuları da dişi bir kurt tarafından emzirilirler. Sonuçta, savaşlar, felaketler, dinler, insanların duyguları, hayattan çıkarılacak dersler, kısaca insanlığa dair her şey kulaktan kulağa, taş tabletlerden kağıtlara yazılır, bugüne kadar gelir.
Sabin kadınları ise hikâyeye şöyle dahil olur. Milattan önce 8. yüzyılda yeni kurulmuş Roma’da çok az kadın vardır ve senatonun tavsiyesi üzerine Romulus, Roma’nın çevresindeki yerleşkelere kadınlarının Romalılarla evlenmesini teklif eder. Ancak Sabin halkı bunu kabul etmez. Romalılar ise pes etmez, herkesin katılacağı bir festival düzenler ve bu festivalde Sabin kadınlarını kaçırıp tecavüz ederler.
Rönesans’ta kaçırılma ve tecavüz konuları çok ünlüdür, Andromeda’nın, Europe’nın, Deianeira’nın, Proserpina ya da Helen’in tecavüzünü anlatan onlarca resim heykel vardır. Bunlar mitolojik konulardır şüphesiz ama mitolojinin kaynağı da hayatın kendisidir. Tekrar eden hikayelerle bir anlamda onaylanan konunun en çok Avrupa’nın Aydınlanma döneminde ele alınması bir çelişki midir? Olabilir. Ama büyük ihtimalle kadın erkek cinselliğindeki eşitlik, o dönemde akla gelmeyecek kadar tali bir konudur.
Giambologna’nın heykeli de konudan bağımsız bir şaheserdir, tek parça mermerden oyulmuştur. Dönemin ünlü ailesi Mediciler’in siparişi olan heykel, açık alanda Perseus heykelinin karşısında sergilenecektir, biraz da bu yüzden konunun mitolojik ama nedense tecavüz içeren bir hikâye olması istenir. Giambologna’nın heykeli o kadar ünlü olmuştur ki sanatçı bolca satabilmek için kendi atölyesinde küçük boyutlu bronz versiyonlarını yeniden üretmiş ve heykel koleksiyonerlerin temel parçalarından biri haline gelmiştir.
Poussin aynı konuda iki eser üretmiştir. Biri Sabin kadınlarının kaçırılması diğeri tecavüzü üzerinedir. Poussin’nin renkleri oldukça belirgin, figürleri ise keskindir. Her ikisinde de ressamın Roma mimarisi hakkında bilgilerini yansıtmak için özen gösterdiği söylenebilir. Poussin ilk önce 1634 yılında Sabine Kadınlarının Kaçırılması resmini yapar. Bu resimde sol tarafta iki sütun arasında bulunan ve sol eliyle pelerinin ucunu kaldıran Romulus, bu hareketiyle Roma’lı askerlere planın başlama işaretini verir. Resmin ortasında gördüğümüz emekleyen çocuklar, diğer ressamların kompozisyonlarında yer almaz, ancak daha sonra Fransız Devriminin ünlü ressamı David’e ilham olacak ve o da kendi resminde üç çocuk kullanacaktır. Poussin’in aynı resmi yaptığı ikinci versiyonda da Romulus askerlere benzer işaret veren hareketini yapar ve her Roma askeri bir Sabinli kadını kapar. Her iki resimde de Giambologna’nın heykelini anımsatan kucaklayıp götürme sahnesi vardır. Poussin muhtemelen Giambologna’nın heykelini görmüş ve etkilenmiştir.
Poussin’in bir diğer etkilendiği isim muhtemelen Cortona’dır. Cortona’nın kompozisyonunda da Giambologna’nın heykelini anımsatan figürler vardır ama kadınları biraz daha şuhtur. Cortona’dan yaklaşık 5 yıl sonra aynı konu bu defa Rubens tarafından işlenir. Fırçası kendisine özgü olan Rubens’in kompozisyonunda da özgün figürler vardır. Örneğin eteğinden tutulup kaçırılan ve atlı tarafından kucaklanan kadın figürlerinde hareket ve drama ön plandadır.
Hikâye aynı yıllarda farklı ressamlar tarafında ele alınmaya devam eder.
Sabin kadınlarının hikayesi ise şöyle devam eder: Kadınlar kaçırılıp tecavüze uğradıktan sonra kilit altında tutulurlar ve bir süre sonra Romalılarla evlenmeye ‘ikna’ olurlar. Kaçırılan kadınlardan biri de Sabinlerin kralı Titus’un kızı Hersilia’dır ve aslında zaten evlidir. Ancak kaçırıldıktan sonra Romulus ile tekrar evlenir. Sabinler intikam almak için güç biriktirir, plan yapar ve birkaç yıl sonra Roma’nın kapısına dayanır. Tam kaleyi fethedip şehri ele geçireceklerinde Sabin kadınları araya girerek barışı sağlar. Çünkü artık savaşanların bir tarafında babaları, kardeşleri diğer tarafında kocaları vardır.
Bu hikâye, kızlara evliliği ve aile kurmanın önemini anlatmak için bir ders olarak kullanılırdı. Sonuçta Hersilia’nın araya girip barışı ve huzuru sağlaması örnek alınması gereken bir davranış ve aileye sahip çıkma olarak olumlanırdı.
Hersilia’nın barışı sağladığı bu kısım 18. yüzyılda Jacques-Louis David tarafından ele alınır. Şüphesiz bu özgün seçimin Fransız Devrimi sırasında Jakobenler ile birlikte olan ressamın, Marat suikasta uğradıktan, Robespierre giyotine gittikten ve kendisi hapse atıldıktan sonra seçeceği Napolyoncukla bir ilgisi vardır ve bu arka plan daha önce Yiğit Günay tarafından anlatılabilecek en iyi biçimde kaleme alınmıştı. David resminde, kendi politik iddialarını tümüyle kenara koyduktan sonra iktidarla sağladığı uyumu, Hersilia sahnesiyle anlatmıştır. O’na göre kan dökmenin değil barışın zamanıdır.
Sabin Kadınları modern ressamlar tarafından da de ele alınır. Örneğin Edgar Degas, Poussin’in Louvre’da bulunan resminin bire bir aynısını bir öğrenme süreci olarak kopya eder ve figür heykellerinde bu resimdeki pozlardan faydalanır. Picasso ise kendi üslubuyla yeniden yorumlar. Picasso her zamanki gibi mitolojik hikâyeyi tarihin sürekliliğini anlatmanın bir aracı olarak görür ve asıl ele aldığı konu ABD ve SSCB arasında Küba üzerinden yaşanan füze krizidir. Yıl 1962’dir, Picasso’nun ilk taslağı füze krizinden 10 gün sonradır. Hem Poussin’in hem de David’in eserlerinden faydalanır. Picasso’nun versiyonunda Romalı askerler, kendi zamanına kadar uzanacak şekilde Napolyon, Naziler, ABD gibi iktidarları temsil eder. Bunun dışında savaşın en çok etkilediği kadın ve çocukların acılarını öne çıkartacak şekilde resmi sadeleştirir. Askerleri, silahları ve atları büyütür, biçimsiz insanlarla çaresizliği pekiştirir. Picasso’da da kadınlar acizdir, sonuçta hikâyeyi ters yüz etmemiştir ama en azından bir kadın öğretisi olmaktan çıkartıp modern dünyanın eşitsizliklerini anlatmanın aracı haline getirebilmiştir.
Sabin kadınları hikayesi bir haksızlığın ve ihlalin kabulünü anlatır. Aslında çağlar boyunca her tekrarda hikâye olumlanır, kadının toplumdaki yeri vurgulanır. Çünkü, tarih boyunca kadınlardan beklenen baş kaldırı değil, itaat; hakkı için mücadele değil en haksız koşullarda dahi koşulsuz barışı sağlamadır.
Ama meydan okumanın zamanıdır, Sabin kadınlarının tarihi değişmelidir.