Otur Ziya. Sıfır!

Bir öğrenci babası olarak Milli Eğitim Bakanı'na söyleyeceklerim var. Ve öğretmen dostları olan, çocukları için kaygılanan arkadaşları olan bir yurttaş olarak...

Mehmet Kuzulugil

Dönem başladığında tüm yaptığın kuru gürültüydü. Daha yaz aylarında şişirmeye başladığın balonla girdik yeni döneme: "Okulum Temiz".

"Yüzyüze eğitime başlayacağız. Bunun için salgın önlemlerimizi şöyle aldık, böyle aldık. Okulum Temiz belgesi diye bir şey çıkardık, öyle böyle değil."

Sıkıp duruyordun Ziya. Oysa ne okullara maske gönderilmişti, ne işe alınmış temizlik elemanları vardı, ne de bu "Okulum Temiz" soytarılığının özel okullara reklam malzemesi vermek dışında anlamı.

Zaten çok sürmedi.

"Tamamen mecburiyetten" yüzyüze eğitime ara verdin.

Haftalar boyunca dersine çalışmadığın kadar, yüzyüze eğitimin salgını patlatmadan sürdürülebilir olmadığını kanıtlamaya çalıştın. Öyle ki, bu konuda hiçbir çözüm üretmeyen, yüzyüze eğitimi sürdürmek için alınabilecek önlemler neler olabilir üzerinde çalışmayan, gerekiyorsa işin en başında alternatifini oluşturmak için çabalamayan sendin ama yüzyüze eğitimin sonlandırılmasını talep eden (talep etmeye zorladıkların) öğretmenler ve öğrenci velileri oldu!

Öğretmenler korkuyordu, hastalanıyorlardı, öğrenci velileri korkuyordu, çocuklarının okuldan taşıdığı virüslerle hastalanacaklarını düşünüyorlardı. Ve sen sorunu çözmekle, bunun için çalışmakla değil özel okulların kayıtlarının yeterli seviyeye ulaşıp ulaşmadığını, özel okul patronlarının durumdan memnun olup olmadığını tartmakla uğraşıyordun.

Sonra bir noktada o rahatlatıcı kararı aldın: Yüzyüze eğitime ara veriyoruz. "Ölçtük tarttık, böyle olması gerektiğine karar verdik. Bilim Kurulu'na da danıştık."

Hadi ordan Ziya. Hiçbir şeyi ölçecek ölçü yok sende.

Rahatlatıcı karar diyorum ama biraz da tuzu kuru olanlar için rahatlatıcı. Hadi tuzu kuru demeyeyim, "az da olsa imkanı olanlar" için...

Çocuğunu evde bırakıp işe gitmek zorunda olanlar değil yani... Normal okul zamanında da zaten derslerini takip etmek için ne zamanı ne de birikimi olmayan anne babalar değil. Onların rahatlaması "kırk katırla kırk satır" arasında karar verenin rahatlaması kadardı.

Sonra oyalamaya devam ettin. 

Dersi kaynattın yani Ziya.

Aylar geçti. Arka sıraya gömülüp kendini unutturmaya çalıştın. Aşıydı, ölenlerdi, gizlenen sayılardı derken zaten seni hatırlayan da yoktu pek.

Arasıra çıkıp "çocuklarımız, ah bizim çocuklarımız. Ne kadar da güzeller. İşte her şerde bir hayır var. Bak bu sayede öz disiplinlerini geliştirdiler" türü zırvalarla sözlüyü geçiştiriyordun.

Derken yavaş yavaş karne zamanı yaklaştı.

Baktın böyle giderse sıfırı yiyeceksin, bir gece ansızın yayınladığın bir twitter mesajıyla "herkesi" rahatlattın. Yüzyüze sınavlar yapılmayacaktı. Öğretmenler notlarını çevrimiçi derslere katılım performansı üzerinden verecekti. 

Öğretmenleri rahatlattın. Sınavları nasıl yapacaklarını düşünüyorlardı. Velileri rahatlattın, bir iki günlük sınav için bir de okuldan gelecek virüs kaygısıyla kıvranıyorlardı. Çocuklar zaten bayram etti. "Sınav yok" öğrenci milleti için en güzel cümlelerden biridir, hele sınavın nasıl olacağı, ne sorulacağı bile belli değilken, böyle saçma sapan bir dönem geçirilmişken. Twitter'da alkışları topladın.

Ama biz yutmadık Ziya. Külyutmaz olduğumuzdan değil, senin küllerinin yutulur tarafı kalmadığından.

Şimdi öğretmenler ilk rahatlamanın ardından gerçekle yüzleşiyor. Bu koşullarda hakkaniyetli bir not verme mümkün değil! Öğretmenlere verilen talimat bundan ibaret: Çevrimiçi derslere katılım performansına göre not verin. Peki koşulları nedeniyle bu derslere katılamayan çocuklar? Onlara sıfırı mı basacaklar Ziya? Sana basamadıkları sıfırı onlara basarken vicdanları rahat olabilecek mi?

Sınav biçim ve içeriği, ders notlarının nasıl verileceği gibi şeyler yıllardır belirlenmiş, üzerinde çalışılmış kılavuzları hazır şekilde yapılıyor. (Olduğu kadar!)

Şimdi sen öğretmenlere hiçbir tanımı ve detayı olmayan bir not verme yöntemiyle bu dönemi kapatacaklarını bildirmiş durumdasın.

Vatsap gruplarında birbirlerine soruyorlar.

Ya öğrencilerin hali? Bir noktada bir sınava girip notlarını alacaklarını düşünüyorlardı. Bir kısmı zaten giremiyordu, bir kısmı da boşvermişti. Dershaneye gidenlerin bir kısmı bir noktada "çevrimiçi dersle uğraşmayayım, dershaneye gidip test çözeyim" kararına varmıştı ve şimdi başlarından aşağı kaynar Ziya dökülüyordu.

Bütün bu keşmekeşin yükünü öğretmenlerin üzerine yıktın Ziya.

Not verecekler. Nasıl vermeleri gerekir? Belli değil. Daha önce "çevrimiçi derslerdeki performansa bakarak not vermek" gibi bir deneyimleri hiç olmadı. Ellerinde bir kılavuz da yok. Senin ablak suratını zum toplantılarında bolca görüyorlardı ama bu konuda onlara söylediğin hiçbir şey yoktu.

Üstüste iki sene bakanlıkta çakıyorsun ama hiç oralı olduğun yok, Ziya.

Öğretmen değilim. Okul hayatım boyunca eğitimde en sorunlu gördüğüm şeylerden birisi "not" denilen şeyin öğrenciye karşı bir silah olarak kullanılmasıydı, elindeki not silahıyla öğrencileri şekillendirmeye çalışanların, bazen kişilik mücadelesini buraya taşıyanların genellikle donanımsız eğitimciler olduğunu gördüm.

Ama sana artık notunun verilmesi lazım Ziya. Senin sınıfta bırakılman lazım. Okullardan atılman, eğitim kelimesiyle yan yana anılamayacağın bir yerlere itilmen...

Bu yüzden...

Otur Ziya. Sıfır!1

  • 1. Belki yarın (ne de olsa mesai günü, bir gün çalışır bir şeyler çıkarırsın) bir tamamlayıcı açıklamayla "efenim bu konuda bakanlığımızda hazırlıklar sürmektedir, bir iki gün içinde okullara gerekli her şey ulaştırılacaktır" diyerek homurtuları bastırmak, kepazeliği örtmek yoluna gidersin. Bakanlıkça yapmadığınız şey değil. Daha önce okullarda imzalattığınız bir "taahhütnamenin" sahte olduğunu iddia edip başta soL, belgeyi yayınlayanları suçlamaya kalkışmıştınız. Kaybedecek bir şeyiniz yok, rezilsiniz. Biraz daha rezil olmanızda sakınca yok. Davranış notun sıfır da değil, doğal sayılar yetmiyor sana not vermek için. Sıfırdan aşağıya inmek gerekiyor.