Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği 2024 raporunu yayımladı: 'Yasayı uygulamayan yeni yasa yapamaz'

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, 2024 Kadın Mücadelesi Raporu'nu bir araya geldiği gazetecilere anlattı. Raporda laiklik ve kadınların yoksullaştırılmasına ilişkin önemli saptamalar var.

irem yıldırım

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, bugün Kadıköy Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerle bir araya geldi.

Dernek başkanı Avukat Müjde Tozbey, derneğin yönetim kurulu üyeleri Av. Hande Gündoğdu, Av. Arzu Sena Topuz ve Av. Bilge Çarpıcı’nın katılımıyla gerçekleşen toplantıda çok sayıda medya kuruluşundan gazeteciler de yer aldı.

Aynı zamanda toplantıya, Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) sorumlusu ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite üyesi Senem Doruk İnam da katıldı.

Dernek tarafından hazırlanan “2024 Yılında Kadın Mücadelesi Raporu” gazetecilerle paylaşıldı. 

400’den fazla kadın cinayeti ve cinsel istismar davasını üstlenen dernek, kurulduğu 7 Aralık 2018'den beri mücadelenin içinde. 

Derneğin kuruluşuna giden yol...

Dernek Başkanı Avukat Müjde Tozbey, dernek fikrinin hangi ihtiyaç doğrultusunda ve nasıl ortaya çıktığını paylaştı.

Yıllarca özellikle Doğu Anadolu'da istismar, cinsel saldırı ve kadın cinayetleri davalarına gönüllü avukatlık yaptığını söyleyen Tozbey, Van’da aldığı bir dosyayı örnek vererek anlattı hikâyeyi.

Van’da bir baba, üç kızına da cinsel istismarda bulunuyor yıllarca. İstismara uğrayan kardeşlerden biri Tozbey’e ulaşıyor ve süreç böyle başlıyor. Tehditlerle karşı karşıya kalınan, idari kurumların görevlerini yerine getirmediği bir yargılama sürecinin sonunda baba ceza alıyor ve tutuklanıyor.

O gün karar duruşmasının ardından müvekkille ayrıldığı an onun için belirleyici olmuş; “Otobüs durağına bıraktım ama ne oldu, ne yaptı bilmiyorum. Bu kadın ve çocuklar ne yapıyor? Akıbetleri nedir?” sorusunu soruyor. Kolların sıvanmasında önemli bir adım oluyor bu soru. Davalarda yalnızca hukuki süreç yürütmenin yetersiz olduğunu söylüyor bu sebeple de.

Dernek; daha fazla sayıda hukuk ve sağlık profesyoneline ihtiyaç duyduğunu belirtiyor, dayanışmanın parçası olmak isteyen avukatlar, hekimler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları ve katkı sunmak isteyenleri davet ediyor.

Toplantıdan bir kare. Karşıda sıralı oturanlar: Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu (YK) üyesi Av. Bilge Çarpıcı, Dernek Başkanı Av. Müjde Tozbey, YK üyesi Av. Hande Gündoğdu, YK Üyesi Av. Arzu Sena Topuz.

2024 Yılında Kadın Mücadelesi Raporu ne anlatıyor?

Hazılanan raporda dikkat çekilen önemli başlıklar var. Örneğin “kadın cinayetlerinde ve hukuk mücadelesinde ekonomik sorunlar ve yoksulluk”. Raporda, “Kadınlar, ekonomik bağımsızlıklarını kazanamamalarının, iş güvencesizliği ve yoksulluğun etkisiyle şiddet döngüsünden kurtulmakta zorlanmaktadır” deniliyor ve bu durumun cinayetlerin artışına neden olduğu ve hukuk mücadelesini de olumsuz etkilediği vurgulanıyor. 

Bir diğer önemli başlık “ekonomik yoksulluk ve kadın cinayetleri arasındaki ilişki”. Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin en sık yaşandığı bölgelerin yoksul mahalleler olduğu saptamasını yapan rapor, barınma, sağlık ve eğitim gibi temel ihtiyaçlara erişimin sınırlı olduğu bölgelerde kadınların daha çok risk altında olduğuna da dikkat çekiyor. Sığınma evlerinin yetersizliği, kreş ve çocuk bakım sorunları yine kadınların yoksulluğa saplanmasına ve şiddetten kaçışının engellenmesinin önünde engel.

Dernek sıkıntıları tespit etmekle kalmayıp hem katkılarını hem çözüm önerilerini de somutlaştırmış.

'38 kuruşu alın başınıza çalın'

Ücretsiz hukuki desteğin yanı sıra; gönüllü bağışlar ve dayanışma etkinlikleri ile şiddet mağduru kadınlara maddi yardım da sağlanıyor. Kadın yoksulluğunun şiddetle bağlantısı konusunda kamuoyu farkındalığı yaratmak da önem verdikleri bir başlık. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Kadının Güçlendirilmesi” için ayrılan bütçesi toplam bütçenin yüzde 0,3’üne denk. Yani Türkiye’de bir kadına yıllık yaklaşık 139,3 lira bütçe düşüyor; günlük bütçe ise 38 kuruş. Toplantıda bu başlığa da değinen Tozbey, “38 kuruşu alın başınıza çalın” diyerek koydu tepkisini. 

Kadınları yalnızca “aile kutsallığı” penceresine sıkıştıran iktidarın istihdam, sığınma evi gibi konularda verdiği hiçbir sözü tutmadığını söyleyen Tozbey, “İktidar, kadınların sadaka kültürüne alıştırılmasına yönelik bir politika yürütüyor. Bu politikalar gericidir. O yüzden de diyoruz ki 38 kuruşu alın başınıza çalın” dedi.

Raporda söz konusu sorunların çözümü için 4 madde sıralanıyor: Kadın istihdamının artırılması, sığınma evlerinin artırılması, devlet destekli hukuki yardım ve çocuk bakım hizmetleri. Tüm bu önerilerin gerçekleştirilmesi için derneklerin çalışmalarının “önemli ve umut verici” olduğunu vurgulasalar da, çabaların “devletin kadın odaklı sosyal ve ekonomik politikalar geliştirmesiyle desteklenmesi” gerektiğinin de altını çiziyorlar.

Refakatsiz_itiraz

Ne yaptıklarını anlattıkları, üstlendikleri davaları sıraladıkları, nasıl katkı konulabilir sorusuna yanıt verdikleri bir internet siteleri de var: www.once.org.tr

En büyük vurgu: Kadın mücadelesi ve laiklik

Derneğin önemsediği başlıklardan biri “laiklik”. Raporda da, “Kadın cinayetlerinin önlenmesinde laiklik, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadın haklarının korunması açısından temel bir öneme sahip” ifadesi yer alıyor. İşlenen cinayetlerin, istismarın ve şiddetin yalnızca bireysel suçlar olmadığını savunan dernek, “devletin laiklik karşıtı politikalarının bir sonucu olduğunu” söylüyor.

Laikliğin zayıfladığı bir ortamda, dini referanslı politikalarla kadınların toplumsal konumunun ve yaşam haklarının tehdit edildiğine dikkat çekilirken, “kadının ikincil bir birey olarak görülmesine, aile içindeki şiddetin normalleştirilmesine ve hatta meşrulaştırılmasına yol açmaktadır” denildi. Laikliğin zayıflatılmasının medeni haklara zarar vermesi, yani kadınların nafaka, boşanma ve velayet haklarının tartışmaya açılmasına neden olduğu da dikkat çekilen bir başka nokta.

Raporda, dini söylemlerin kullanımı, kurumların etkisizliği ve laikliğin zayıflamasının kadın cinayetlerinde etkili olduğu kaydediliyor. Dernek, kadın haklarının savunulmasının ve kadın cinayetlerinin önlenmesinin, laik bir hukuk düzenine dayanacağını savunuyor. Bu sebeple de, “Kadın cinayetleri bir sonuçtur; bu sonucu yaratan ise gerici, kadın düşmanı politikaların yaygınlaşmasıdır” deniliyor. Dernek, eğitimde laiklikten uzaklaşmanın, toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı tutumların yaygınlaşmasına zemin hazırladığını vurguluyor. 

Bu konuyla ilgili çözüm önerileri şöyle:

  • Laik eğitimin sağlanması için toplumsal cinsiyet eşitliği derslerinin yaygınlaştırılması ve dini referanslı ayrımcı söylerin önüne geçilmesi.
  • Medeni hukukun laik temellere dayalı olarak güçlendirilmesi. Nafaka, boşanma ve velayet haklarının güvence altına alınması.
  • Laikliğin devletin her alanında savunulması. Laiklik, kadınların yaşam haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmanın temel dayanağıdır.

Müjde Tozbey'in yaptığı konuşmayla başlayan toplantıda derneğin hazırladığı raporun detayları paylaşıldı. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan dernek yöneticileri, kendi deneyimlerini paylaştıkları konuşmalar da yaptılar. 

'Çözüm cezaları artırmak değil, yasayı uygulamayan yeni yasa yapamaz'

Rapordaki başlıkların ötesinde dernek yöneticileriyle yapılan toplantıda pek çok soru da soruldu. soL’un yönelttiği soru, yeni Anayasa ve ceza infaz sisteminde yapılacak değişikliklere ilişkindi.

Adalet Bakanı’ndan Cumhurbaşkanı’na herkesin cezaların artırılacağı söylemlerinin tüm bu cinayet, cinsel saldırı sarmalına bir etkisinin olup olmayacağı merak ediliyor. Aynı zamanda yeni Anayasa gündemi pek çok kaygının taşındığı bir başka gündem.

Yönetim kurulu üyelerinden Av. Hande Gündoğdu yanıtlamaya başladı soruyu, ilk elden “cezalar suçu azaltır mı” sorusuna “hayır” dedi. Gündoğdu şöyle devam etti:

“Sadece Türkiye’de değil, demokrasinin beşiği olarak bilinen ülkelerde de kadına şiddet ve çocuğa yönelik suçlarda bir artış var. Genelleme yapıp; sömürünün olduğu yerde şiddet olur da diyebiliriz. Yarına dönük bir inanç problemi var. Ortaya çıkan tablo da toplumsal çürümenin doğal sonucu.

Türkiye en büyük adliyelerine, en büyük cezaevlerine sahip ve bununla övünüyor. Ancak adliyeler bu kadar büyük değilken kadın cinayetleri daha azdı. Dolayısıyla siz suçu önlemeye yönelik siyasal, toplumsal ve ekonomik düzenlemeler gerçekleştirmeden sadece ceza sistemine yönelik reformlar yaparsanız, değil suçun önlenmesi, polis teşkilatının güçlendiği, yaşam ve siyaset alanının daraldığı bir faşist uygulama çıkar ortaya ve bundan ibaret olur.

Yapılan şey oldukça göstermelik. Adalet inancının pekişmesi, birlikte yaşam kültürünün yeniden oluşmasına yönelik önemli adımlar atılmadığı müddetçe bir şeyler değişmez.”

Tozbey “Zaten cezalarımız çok ağır” dedi ve şunları söyledi:

“İyi yasalara sahibiz. Ağır cezalara sahibiz sadece idari kurumlar bu yasaları uygulamıyor. Yasayı uygulamayan yeni yasa yapamaz, yasayı uygulamayan Anayasayı değiştiremez.

Bu ülke bu haldeyken hiçbir Anayasa değişikliğini onaylamayacağız.”