Sabah saatlerinde okullarda çalacak ders zili ile birlikte 2024-2025 eğitim öğretim yılı başlıyor. Ancak yeni dönemde tablo hiç iç açıcı değil.
Fiziki olarak yetersiz derslikler, hijyensiz ve güvenliksiz okul ortamı, eğitime dönük yatırımların azalması, ulaşım problemleri, artan maliyetler, müfredata yönelik gerici hamleler, patronlara açılan alanlar, atanmadığı için işsizlik ve piyasaya mahkum edilmiş öğretmenler... Eğitim alanındaki olumsuzluklar yelpazesi daha da genişletilir.
Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası (TÖB-SEN) Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Deniz Ezer, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Genel Başkanı Kadem Özbay ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Genel Başkanı Kemal Irmak, soL'un sorularını yanıtladı.
Okullar eksikliklerle açılıyor
Peki, eğitim öğretime başlanacak olsa da eğitim için uygun şartlar sağlanmış durumda mı?
soL'a değerlendirmelerde bulunan sendika temsilcileri tespit ettikleri eksiklikleri dile getirdi. Tespit edilen eksiklikler ise oldukça geniş bir yelpaze oluşturuyor: fiziki olarak yetersiz derslikler, hijyensiz ve güvenliksiz okul ortamı, eğitim alanına dönük yatırımların azalması, ulaşım problemi, artan maliyetler...
soL sordu, sendika başkanları yanıtladı: Okullar hangi eksikliklerle açılıyor?
'Aileler çocuklarını okula göndermekten vazgeçiyor'
TÖB-SEN Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Deniz Ezer: "Okulların genel durumuna bakınca öncelikle kamusal eğitimin yok olmuş halde olduğunu görüyoruz. Öğrencilerin çoğu eğitim-öğretimin dışına atılmakta. Sene ortasında okul terkin çok olacağını düşünüyoruz. MESEM'in ortaokul düzeyine indirilmesi çalışması var MEB'in. Ayrıca okullarda bir öğün yemek ve suyun verilmesi talebimiz vardı, bu talep de karşılanmadı. Yoksullaşmanın pençesindeki halk çocuklarının okulda verimli olmasını bekleyemeyiz. Dolayısıyla yoksul halk çocukları eğitim öğretimden uzak kalacak.
Okullarda ve özellikle deprem bölgelerinde, hijyen ve temizlik sorunu var. Özellikle büyük kentlerde güvenlik elemanı da yok. Bir taraftan sınıfsal farkların belirginleştiği bir dönemden geçiyoruz. MESEM'le çocukların erken yaşta işgücüne aktarıldığını düşünürsek durum giderek zorlaşıyor.
Deprem bölgesine bakınca örneğin Hatay'da az, orta hasarlı binalar var. Yeni okullar yapıldı, evet ama sayısı yeterli değil. Hâlâ 2-3 okulun öğrencisi bir binada okumaya çalışıyor. Ulaşım zaten sıkıntılı Hatay'da. Konteyner kentlerden okullara gitmeye çalışıyorlar. Bu sorun diğer kentlerde de mevcut bu arada. Aileler tüm bunlar nedeniyle çocuklarını okula göndermekten vazgeçiyor."
'Her adımın paralı hale geldiği bir tablo'
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: "22 yıllık AKP iktidarında eğitim sisteminde onlarca kez değişikliğe şahitlik ettik. AKP her bir adımında kültürel bir hegemonya oluşturma ve siyasi iktidarını egemen kılabilmek için tarif ettiği dininin ve kininin takipçisi bir nesil yetiştiriyor. AKP’nin tek amacı dinci bir nesil yetiştirmek değil. Aynı zamanda gericilik ve piyasacılığın yarıştığı bir dönemle karşı karşıyayız. Anayasal bir hak olan zorunlu eğitimin terk edildiğini ve velilerin piyasanın kucağına itildiğini görüyoruz. Bir tarafta piyasa desteklenirken bir tarafta da yoksul bırakılan halkın çocuklarından da sabırla şükürle telkin edebildikleri bir nesil yetiştirmek istiyorlar.
Öncelikle erişimde başlayan bir sorun var. Devlet okullarında bile her adımın paralı hale geldiği, tüm yükü velilerin sırtlandığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Okulların ve derslik sayılarının öğrenci sayısı açısından yeterli olmadığını görüyoruz. Aynı zamanda eğitimin iktisadi konusunda da sorun var. Siyasi iktidarın merkezi iyi bütçeden ayırdığı kaynağın öğrenci sayısı artmasına rağmen her geçen gün azaldığını görüyoruz.
Aslında bir siyasi partinin ülkenin geleceğine ilişkin yaklaşımını gösteren en önemli etken, eğitime yaptığı yatırımdır ama AKP iktidarının eğitime alanına dönük yatırımının oldukça azaldığını, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer aldığını söyleyebiliriz.
Okul dediğiniz ortam en güvenli olması gereken yerdir değil mi? Ama biz okullarda şiddetin, cinayetin olduğu tablolar görüyoruz, güvenlik sorunu görüyoruz, hijyen sorunu görüyoruz…"
'Problemli olmayan bir şey var diyemeyecek haldeyiz'
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak: Temizlik ve hijyen konusunda çok ciddi bir eksikle başlıyor okullar.
Uzun süredir yüksek enflasyona dayalı yoksulluk ve sınıfsal eşitsizlik problemi var. Yoksul aile çocuklarının ihtiyaçları karşılanamıyor ve bu çocukların eğitim hayatına da yansıyor. Kamusal eğitimden uzaklaşıldıkça çocukların eğitim haklarında gerileme yaşanıyor. İkili eğitim yapan okullarda taşımalı gelen öğrencilere artık yemek verilemeyecek örneğin. Taşıma artık velilerin sırtına yüklendi. Yani eğitime erişim zorlaştı.
Eğitim alanında problemli olmayan bir şey var diyemeyecek haldeyiz.
Bir diğer sorun Bakan açıkladı. Meslek liselerinin ortaokul bölümleri açılıyor şimdi. Çocuklar okullar daha da uzaklaşıyorlar, gittikleri yerlerde çocuk sömürüsüyle karşı karşıya kalınıyor. Bu sene bu bir de alt sınıflara kadar indirilmesiyle ilgili tartışma sürüyor. Tarım işçilerinin çocukları da okula erişimde sorun yaşıyor."
'Tasarruf tedbiri': Hijyen sorunu ve emek sömürüsü
Okulların temizlik ihtiyacı, İŞKUR tarafından görevlendirilen personellerce haftanın 5 günü karşılanıyordu. Ancak "tasarruf tedbirleri" kapsamında söz konusu personel artık haftanın 3 günü çalışabilecek. Okulların aktif olarak kullanılmaya devam edildiği diğer 2 günde ise temizlik yapılmayacak. Söz konusu karar hijyene dair endişe yaratırken, temizlik personeline verilecek günlük 566 liralık maaş da tartışmalara neden oldu.
Konuyu değerlendiren temsilciler, meydana gelecek hijyen sorununa ve emek sömürüsüne dikkat çekiyor.
soL sordu, sendika başkanları yanıtladı: Tasarruf tedbirleri kapsamında temizlik personeli alınmamasının nasıl sonuçları olabilir?
'İşsizlik devlet eliyle yasallaşıyor'
TÖB-SEN Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Deniz Ezer: "Devlet yıllardır yardımcı eleman alımını yapmıyor. Gelinen noktada işsizliğin istismar edildiğini görüyoruz. İşsizlik devlet eliyle yasallaşıyor. İşgücü Uyum Programı adıyla geçici personelle okulların temizliğini sağlamaya çalışacaklarını duyurdular. 3 gün çalışıp ayda 6 bin 766 liraya, cep harçlığına çalışan istihdam edecekler. Bu para yol masrafına bile yetmez. Böyle çalışacak insan bulurlar, işsizlik almış başını gidiyor. Ancak bu açık bir emek sömürüsüdür."
'Kağıt üzerinde işsizliği azaltmış görünecek'
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: "60 bin civarındaki devlet okulunda, kadrolu yardımcı personel sayısı okul sayısının yarısı kadar yok. Yani 30 bin yardımcı personel bile yok. Okullarda ya personel yok ya da 1000 kişilik 1500 kişilik okulda bir tane personel var. Bir kişinin okulu temizlemesi mümkün değil. Peki nasıl çözülecek bu durum? Dışarıdan alımla. Halbuki kadrolu, güvenceli ve okul ortamını uyum sağlamış bir istihdamla çözülür. Siyasi iktidar ne yapıyor? Asgari ücret vermemek için dışarıdan aldığı bu iş gücüne “Sen 3 gün çalış, sana 5 gün ihtiyacım yok” diyor. Ne yapacak böylelikle? Aslında bir asgari ücreti hemen hemen iki kişiye paylaştırmış olacak. İstihdamı kağıt üzerinde arttırmış, işsizliği azaltmış görünecek."
'Okullar temizlik problemiyle karşı karşıya'
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak: "Temizlik ve hijyen konusunda çok ciddi bir eksikle başlıyor okullar. Okul yararına programdan, yeni bir programa geçtiler maalesef. Daha önceden İŞKUR üzerinde gelip temizlik işlerine bakan personeller vardı. Yeni uygulamayla bir çalışan okulda en fazla 22,5 saat kalacak. Ya bu süreyi 3 güne bölecekler ya da yalnızca sabah saatlerinde gelecekler. Diğer zamanlarda temizlik yapılmayacak.
Normalde her teneffüsten sonra muhakkak tuvaletler temizlenir, su tutulur, koridorlar temizlenirdi. Ancak bu artık böyle olmayacak ve okullar bir temizlik problemiyle karşı karşıya. Çocuk sağlığı açısından, çocukların hijyen kaynaklı sağlık sorunlarına maruz kalması açısından da çok ciddi bir tehlike barındırıyor."
AKP'nin müfredata müdahaleleri
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "kindar ve dindar nesil" yetiştirme isteğini yıllar önce dile getirirken, eğitim müfredatı da AKP'nin bu ve benzeri istekleri doğrultusunda birçok kez revize edildi.
Öte yandan İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları karşısında ticari ve siyasi adımlar atmak yerine toplu namaz etkinlikleri, dua programları düzenleyerek dini şovlar gerçekleştiren iktidar, eğitim-öğretim yılının ilk dersinin konusunu da "Çanakkale'den Gazze'ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi" olarak belirledi.
soL sordu, sendika başkanları yanıtladı: Yeni müfredatı nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk derste "Çanakkale'den Gazze'ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi" işlenecek olmasını nasıl yorumluyorsunuz?
'İktidar kendi istediği bir tarihi yazmaya çalışıyor'
TÖB-SEN Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Deniz Ezer: İktidar kendi istediği bir tarihi yazmaya çalışıyor. Çanakkale Zaferinde büyük etkisi olan Mustafa Kemal'i ve arkadaşlarını buradan soyutlamaya çalışıyor.
Okullara böyle bir ders dayatılması ideolojik tercihtir, ümmetçiliktir. Halk çocukları aç kalırken bunların tercih edilmesi de tesadüf değildir. Cemaatlerin istekleri ön planda tutuluyor. ÇEDES projesini dayatan, dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek isteyen bir iktidardan da başkasını beklemiyoruz."
'Biz de ders programı hazırladık'
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: "Cumhuriyet halkın egemenliği demektir ve Cumhuriyet kurumları hem herkesindir hem de hiç kimsenindir. Ne demek bu? Herkese açıktır ve herkesin eşit şekilde yararlanması amaçlanır ama hiç kimse bu kurumların sahibi değildir. Siyasi iktidarın ideolojik perspektifi ve tarikat- cemaat referansıyla cumhuriyet kurumlarının koltuğuna oturanların, eğitimin sahibi gibi davrandığını görüyoruz.
Neden bunu söylüyorum? Müfredat dediğimiz şey eğitimin anayasasıdır. Hiç kimse özellikle de eğitim ortamında, düşüncesini, çocukların yaş ve duygu gelişimini yok sayarak dayatamaz. Siyasi iktidar pedagojiyi yok sayıyor ve kendi ideolojisini dayatıyor. Müfredat değiştirirken ne yapman lazım? Geçmişi analiz etmen lazım, bilimsel istatistiki verileri açıklaman lazım ve Cumhuriyetin en önemli özellikleri arasında olan katılımcılığı ve şeffaflığı ortaya koyman lazım. Bunu yapmadan bir müfredat daha dayatıyorlar. Müfredat çağ dışı ve bilim dışı.
Bir de Bakanlık müfredatta olmayan bir dayatma daha yapıyor. İsrail ile ekonomik anlaşmalarından vazgeçmeyen, ABD'ye gidip biraz daha kaynak talep ederken sıraya dizilen anlayış siyasal duruma göre kullanabileceği şekilde eğitimi araçsallaştırıyor. Çanakkale'den Gazze'ye ne alaka? Tam bir tarihi çarpıtma. Çanakkale ve Gazze karşılaştırmasını yapmak doğru değil. Gazze’de soykırım yaşanıyor, adeta bir katliam var. Orta Doğu Projesinin eş başkanıyım diye övünenler, bugün Ortadoğu'da yaşanan olaylardaki payını kabul ederek hesabını vermek zorundalar.
Biz Eğitim-İş olarak 9 Eylül pazartesi günü için -Evet Gazze’yi de Filistin'i de anlatalım ama- siyasal İslamın coğrafyaları ne kadar tehlikeli hale getirdiğini, özgür yurttaşların yetişmediği bir toplumun nelere maruz kalacağını, emperyalist politikalara karşı tavrımızı kendi bakış açımızla anlattığımız bir ders programı hazırladık. İlk dersimiz Cumhuriyet, konumuz vatanseverlik ve bağımsızlık. Tüm üyelerimizi ve üyemiz olmayan tüm öğretmenleri de bu planı uymaya davet ettik. Biz Eğitim-İş olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın tarihi gerçekliği çarpıttığını ve cumhuriyetin, Atatürk'ün, yurttaşlığın, anti emperyalizmin altını çizerek böyle bir çağrı yaptık."
'Milli ve dini bir eğitim yaklaşımını aşılamaya çalışıyorlar'
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak: "Bu müfredat 100 yıl öncesinin medrese ve kilise eğitim yaklaşımını Türkiye’ye müfredat olarak sunuyor. Bu açıdan zaten tehdit içeriyor. Değerler eğitiminden vazgeçilen bir müfredat. Çağımızın eğitim yaklaşımı; çocukların yetenekleri ötesinde becerilerini açığa çıkarmaya yönelik olmalı.
İlk ders çağrısının "Çanakkale'den Gazze'ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi" gibi bir konu olması da müfredatla ilgili bize çok şey anlatıyor. Hem AKP’nin yaklaşımını içeren ve bu yaklaşımı mesajlaştırmaya çalışan bir yanı var.
Oysa içinde bulunduğumuz dünyada çocukların daha evrensel, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, bir arada yaşam, farklılara saygı gibi bir programla ders açılışı yapmalıydı. Ancak ırkçı ve gerici bir yaklaşımla ilk ders başlatılacak.
Aslında Çanakkale de demek istediklerini sanmıyorum, ’15 Temmuz’ demek isterlerdi yalnızca, ancak biraz daha kapsayıcı bir şey söylemeye getiriyorlar.
Gazze’de bir halka zulmediliyor AB ileri karakolu olan haydutlar tarafından. Ancak bu çocukların tahayyülünde yer edecek bir şey değil. Buradan milli ve dini bir eğitim yaklaşımını aşılamaya çalışıyorlar.
Filistin meselesini bir dinin başka bir dine tahakkümü gibi, islam dinine karşı bir zorbalık gibi anlatılmaya çalışıyorlar. Oysa islam ülkelerinin çoğu, İsrail’in arkasında duruyor. Milli ve dini bir eğitim yaklaşımının ilk göstergesi olarak ele alabiliriz.
Kapsayıcı olmayan bir müfredat ve bunun sonuçlarını yaşıyoruz. Bu müfredat yapılırken ortak bir çalışma yürütülmedi, nerede kiminle hazırlandığını bilmiyoruz. Kapsayıcı olmayan bir müfredatının ilk dersinin de kapsayıcı olması bu sebeple mümkün değil."
Öğretmenler piyasa ve işsizliğe mahkum edildi
Eğitim alanındaki en büyük sorunlardan birisi de atanmayan öğretmenler. Bakanlık 68 bin öğretmen açığı olduğunu duyurmasına rağmen tasarruf tedbirleri bahane edilerek yalnızca 20 bin öğretmen atanmasına karar verildi. Böylece öğretmenler piyasa ve işsizliğe mahkum edildi.
soL sordu, sendika başkanları yanıtladı: Öğretmen açığı bir sorun mu, okullarda durum ne? Neden atama yapılmıyor?
'Maarif'e aktarılan parayla çok sayıda öğretmen kadrolu yapılabilirdi'
TÖB-SEN Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Deniz Ezer: "Öğretmen açığı gerçek bir problem. Okullardan bize de öğretmen açığı olduğuna ilişkin şikayetler geliyor. Çünkü atama yapmayıp ücretli öğretmenle bu sorunu çözmeye çalışıyor. 90 bin ücretli öğretmen var şu anda. Ve bu kişiler kadrosuz, çok düşük ücretlerle güvencesiz çalışıyor. Doğu'da öğretmen yok neredeyse. İhtiyacın 4'te 1'i karşılanıyor.
Tasarruf tedbirleri, ekonomik kriz bahanesiyle atama yapılmıyor. Maarif Vakfı var biliyorsunuz. MEB bütçesinden 2024'te 5 milyar 707 milyon liralık bütçe aktarıldı. Ancak bu parayla çok sayıda öğretmen kadrolu yapılabilirdi.
Devlet hep planlamayı imam hatip üzerinden yapıyor. Örneğin Kilis'te bir okul var, Elibeyli Anadolu İmam Hatip Lisesi. Israrla ihtiyaç olmadığı halde bu okula atama yapılıyor. Okulda bir öğrenci, 2 idareci, 6 öğretmen var. Yani konuştuğumuz her şey birbiriyle bağlantılı aslında. Karşımızda masum bir yapı yok."
'60-70 ülkenin nüfusundan daha fazla atanmayan öğretmenimiz var'
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay: "Bu, siyasi iktidarın ülkenin geleceği ile ilgili hiçbir planlamasının olmadığının bir göstergesidir. AKP iktidarı, tarikat ve cemaatlerle protokolleri ve piyasacı eğitim anlayışı ile aslında bu ülkedeki herkesin eşit, çağdaş, bilimsel, laik ve parasız eğitim hakkını gasp etmiştir. Böylelikle çağdaş, düşünen, yurttaşlık bilinci olan özgür bireylerin oluşmasını engellediği gibi, velileri de piyasanın ya da tarikat ve cemaatlerin kucağına itmektedir.
Bir devleti devlet yapan en önemli özellik, planlamadır. Havalimanı müjdesi verir gibi yol müjdesi verir gibi Türkiye'deki her ile neredeyse ilçelere kadar üniversite açtım diye müjdeler vermişsin ama oradan çıkacak gençlerin ne olacağı beni ilgilendirmez demişsin.
Şu anda Türkiye'de 1 milyona yakın atanmayan öğretmen var. Kamudaki öğretmen istihdamı zaten 1 milyon. Yani kamuda istihdam ettiğin öğretmen kadar dışarıda atama bekleyen öğretmen var. Peki iktidara geldiğinde ne söz vermiştin, ‘Bizim zamanımızda atanmayan öğretmen diye bir şey olmayacak, üniversiteyi bitirdiğinde direkt atama olacak.’
Üniversitelerin ticari bir alan olarak görüldüğü, metalaştırıldığı bir tablo ile karşı karşıyız. Vergisini aldığı halkın çocuklarına müşteri gözüyle bakan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu ülkedeki her bir gencin istihdamını sağlamak devletin sorumluluğudur. Aslında hem piyasayı desteklerken kamusal hizmetten uzaklaşıyor hem de ‘dışarıda bir o kadar bekleyen insan var’ diyerek çalışanların iş güvencesini tehdit ediyor.
Her yıl 100 bine yakın ücretli öğretmen alınması da aslında ihtiyaç duyulan öğretmenlerin de atanmadığının göstergesi. Kendi lüksünden, şatafatından vazgeçmeyip kamuda tasarruf deyince borçlandırdığı ülke kaynaklarının yükünü halkın sırtına yükleyen bir anlayış var. Dünyadaki 60-70 ülkenin nüfusundan daha fazla atanmayan öğretmenimiz var."
'Bu bilinçli bir tercih'
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak: "90 binin üzerinde ücretli öğretmen var. Buna rağmen bakanlık 68 bin açığımız var dedi. Üst üste koyunca 150 bin civarında oluyor bu sayı. 20 bin öğretmen atandı ama mülakatlar sebebiyle davaya dönüştü ve 20 bin öğretmen de mahkeme kararını bekliyor. O 20 bin öğretmen okullarda olmayacak. Yani öğrencilerin öğretmenleri olmayacak pek çok yerde.
Milli Eğitim Bakanlığı yeterli bütçe ayırmadığı için bu atamalar yapılmıyor. Eğitimi devletin üzerinde kambur olarak görüyorlar. Bu yüzden de olabildiğince gider azaltıyorlar. 90 bin öğretmenin her biri asgari ücretin altında çalışıyor. Aynı işi yapan bir öğretmen ek dersle beraber 3 asgari ücret alıyor. Hal böyle olunca, yoksulluk sınırı altında kalan öğretmenin maaşıyla 4’te 1’i oranında eğitimci çalıştırıyorlar. Bu bilinçli bir tercih. Eğitimin niteliğini belirleyen öğretmendir, müfredattır. Öğretmen olmayınca nitelik daha da düşüyor."