Kurulduğu 1963 yılından bu yana dünyanın pek çok yerinden silah tekellerini, savaş lobilerini, düşünce kuruluşu temsilcilerini ve devlet erkânını bir araya getirerek emperyalist devletlerin siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve istihbari alandaki yıllık rotasını Amerikancı bir eksende çizme görevi üstlenen Münih Güvenlik Konferansı’nın (MGK) 59’uncusu bu yıl 17-19 Şubat’ta Münih’te bulunan Bayerischer Hof Oteli’nde düzenlendi.
Savaş karşıtlarına karşı alınan sert önlemlerin gölgesinde başlayan konferansa 40’tan fazla hükümet ve devlet başkanı ile yaklaşık 100 dışişleri ve savunma bakanı katıldı. Çin’i Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkezi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Vang Yi’nin temsil ettiği konferansa ABD’den geniş katılım oldu. Rusya ve İran’dan yetkililer davet edilmezken, Putin karşıtı oligarklardan biri olan Mihail Çodorvsk, dünya satranç şampiyonlarından Garri Kasparov, Nobel barış ödüllü gazeteci Dmitri Muratov ve Aleksey Navalnıy’nın eşi Yulya Navalnya’nın davet edilmesi dikkat çekti.
Açılış konuşması yine Zelenskiy’den
Toplantıya video konferans yöntemiyle katılan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Batı’dan Ukrayna’ya silah sevkiyatı talebinde bulundu. Savaşın sona erebilmesi için Rusya’nın kati surette yenilmesi gerektiğini vurgulayan Zelenskiy, silah ve teçhizat sevkiyatı konusunda acele edilmesi gerektiğini yineledi. Bu talebin konferansta bulunan Batılı odakların yaklaşımının çerçevesini oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Batı’da saflar sıklaşıyor
Bu noktada bir hatırlatma yapalım: Leopard 2 tanklarının sevkiyatı konusunda yaşanan kriz, başından beri Rusya’yla karşı karşıya gelmekten kaçınan Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un başta Yeşiller olmak üzere, ABD, Doğu Avrupa ülkeleri ve diğer NATO müttefiklerinin baskısı sonucu ikna edilmesiyle bir ölçüde “çözülmüştü.” Bu geri adıma ek olarak, ocak sonunda Güney Amerika’ya yaptığı üç günlük seyahat sırasında, enerji konusunda Rusya’ya olan bağımlılıklarını bitirebilmek için Arjantin’den sıvılaştırılmış gaz alımını artırmaya dönük hamleleri, Rusya’yla benzer bir mesafeyi korumaya çalışan SPD’li Savunma Bakanı Christine Lambrecht’in yerine gelen Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius’un Ukrayna’nın “ne olursa olsun” savaşı kazanması gerektiğine dair vurguları, Alman emperyalizminin ABD’den bağımsız bir yol izlemesi gerektiğini savunan faşist parti Almanya için Alternatif’in (AfD) konferansa davet edilmemesi gibi verilere bakıldığında Batı, konferansta oldukça homojen bir görüntü çizmiş durumda.
Çin
Ancak konferanstaki “homojen” görüntüye yalnızca savaş karşıtı protestoculara karşı alınan sert önlemler gölge düşürmedi. Emperyalist düzen içinde çatışan çıkar odaklarını temsil eden Washington ve Pekin arasındaki gerginlik de konferansa damga vurdu. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 3 Şubat’ta Çin’e ait olduğu iddia edilen yüksek irtifa istihbarat balonunun ABD ana kıtası üzerinde uçuş yaptığını ve Amerikan ordusunun balonu takip ettiğini açıklamış, ardından ABD Başkanı Joe Biden’ın emriyle ABD kara sularında Amerikan ordusuna ait jet uçaklarla vurarak düşürmüştü.
Bu gerginliğin damga vurduğu konferansta Çin adına konuşma yapan ÇKP Merkezi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Vang Yi, savaşı köpürtmek için attıkları adımların, başka ülkelerin içişlerine karışmalarının ve haksız yaptırımlarının altını çizerek Batılı devletlerin Ukrayna krizinde yangına körükle gittiğini belirtti.
Batı’ya karşı Güney ülkeleri
Bu noktada, Güney ülkelerinin Rusya-Ukrayna savaşına dair tutumuna bakmak, konferanstaki taraflaşmayı daha net bir biçimde çiziyor. Konferanstan önce yayımlanan Münih Güvenlik Raporu’nda Rusya, Batı için varoluşsal bir tehdit addediliyorken, Rusya’ya karşı Ukrayna’nın silahlanmasına yardım etmeyen Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri topa tutuluyor. Bilhassa Çin’in esas tehdit olarak ele alındığı raporda, Çin’in nükleer silahlara olan yatırımlarının altı kalınca çiziliyor.
Öte yandan, Almanya tam Amerikancı kampa yakın hizalanmanın ifadesi olarak Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için Arjantin’le sıvılaştırılmış gaz ticareti hacmini genişletmek istiyorken, Arjantin de Batı hegemonyasından kurtulmanın yollarını arıyor. Arjantin Devlet Başkanı Alberto Ángel Fernández, ABD’nin hegemonya araçlarına alternatif olarak kurulan ve Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika Cumhuriyeti arasındaki ekonomik ve askerî iş birliğini temsil eden BRICS’e katılmak üzere görüşmeler yürütüyor. Çin’in Ukrayna savaşını bitirmek yönünde attığı adım ve bu konudaki tezleri, Brezilya ve Hindistan tarafından da destekleniyor.
Nükleer Tehdit
Bitirirken nükleer tehdit için bir parantez açmak gerekiyor. Rusya’nın savaşın başından bu yana nükleer tehditleri, tank krizinin Ukrayna lehine “çözülmesinin” hemen ardından, Ukrayna’nın Almanya büyükelçisi Oleksiy Makeyev’in, geçtiğimiz haftalarda Alman hükümet medyası Deutsche Welle’ye verdiği bir röportajda “güvenlik garantisi” olarak Ukrayna’ya yana yakıla nükleer silah istemesi, Münih Güvenlik Raporu’nda Çin’in nükleer yatırımlarının ısrarla vurgulanması ve bunun üzerine Putin’in geçtiğimiz günlerde Ulusa Sesleniş konuşmasında ABD ile yapılan, kıtalar arası nükleer balistik füze kapasitesini dizginlemeyi amaçlayan Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşması’nı (START) askıya aldıklarını söylemesi… Bu yılki MGK’da da görüldüğü üzere, taraflar safları sıklaştırdıkça nükleer tehdit konusunda pervasızca el yükseltmeye devam ediyor. Bu karanlık tablodan çıkış için emekçi halkların da safları sıklaştırması gerekiyor.