Narin cinayetinde soruşturma derinleşirken çember daralıyor.
Jandarma'nın araştırmasına göre birçok aile üyesi cinayeti başından beri biliyor ve ağız birliğiyle gizlemeye çalışıyordu. Bu nedenle sahte ihbarlar ve yanıltıcı bilgiler yayıldı, arama ekiplerinin Narin'e ulaşması engellenmeye çalışıldı.
Cinayetin neden işlendiğine dair soru işaretleri bulunsa da faillerin kim olduğu kısmen netleşti. Yaklaşık 90 haneli, 445 nüfuslu köyde 267 kişinin ifadesi alındı, 11 kişi tutuklandı.
Bu durum yaşananların arkaplanını, toplumsal bağlamını gündeme getirdi. Birçok gazeteci ve yazar, konuyu siyasi pozisyonu doğrultusunda ele aldı.
Hakan: Analiz kasmayın, bu manyak bir ailenin işi
Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, "sosyokültürel analiz kasmaya gerek olmadığını" söyleyerek konunun kaynağında "sapıklığın" olduğunu savundu.
Cinayette aşiret yapısının, tarikat baskısının ya da feodal ilişkilerin rolüne işaret edenleri "oryantalist" olmakla eleştiren Hakan, bu kesimlerin İsveç ve Norveç'e özendiğini ancak bu ülkelerde de benzer vakaların yaşandığını söyledi.
"Narin cinayeti, çocuk öldürmeyi gayet sıradan bir iş gibi algılayacak denli sosyopatlaşmış manyak bir geniş ailenin işidir. Olayın aşiretle, tarikatla, feodaliteyle ilgisi yoktur."
Erdoğan'a baktı, 'ödünsüz kararlılık' gördü
Ahmet Hakan kendine özgü yazı kompozisyonunu bozmayarak bu argümanlarının devamında karşı tarafa da "söz söyleme" gerekliliğini yerine getirdi.
Güran ailesini "tanıdığımız" diyerek koruyan AKP'li Galip Ensarioğlu'nun açıklamasını "korkunç" bulan Hakan, buna karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışının "cinayeti işleyenlere karşı ödünsüz bir kararlılığı yansıttığını" yazdı.
Yalçın: Maksatları toplumsal içeriğe girmemek
Sözcü yazarı Soner Yalçın, cuma günü kaleme aldığı köşe yazısında iktidara medyasının cinayeti ele alış biçimini masaya yatırdı.
Ahmet Hakan'ın aksine bireyse değil, toplumsal boyutlara işaret eden Yalçın'a göre, haber ve yorumların özünde anlatılmak istenen şuydu:
"Gündemi değiştirmek için “okuyucu/dinleyici/müşterinin heves ve iştahına” göre toplumsal içeriğine girmeden kriminal seyirlik haber sunmak... (Kimi televizyon ana haber bültenlerinin tamamen; “olağandışı/aşırı/facia/skandal/sapkın” dediği adli
vakaları ekrana taşıması tesadüf mü sanıyorsunuz?)
Medya yöneticilerinin siyasetin dışına çıkma taktikleri “koltukları” için sağlam dayanaktır. Bu tercihi “yabancılaşma” gibi topluma yansıması kimin umurundadır?"
'Münferitleştirmek işlerine geliyor'
Cinayetle yüzleşmekten kaçınmanın aynı zamanda siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal gerçeklerden de kaçınmak anlamına geldiğini kaydeden Yalçın, yazısında şu ifadelere yer verdi:
"Evet, toplumun “kültürel DNA’sı” ile, ekonomik egemenlik ilişkileriyle yüz yüze gelemiyorlar. Olayları münferitleştirmek işlerine/ kolaylarına geliyor. Böylece ana nedenin üzerini örtüyorlar. Cinayetleri sıradanlaştırarak dedektifçilik oynuyorlar...
Öte yandan: Sözde “uyanık” muhalif medyanın da önemli bölümü “iktidar algısına” kanıp “poliscilik” yapıyor, derine kazamıyor. Fikir kaynağı çürümüş, bilinç körelmesi yaşıyor gibi.... Ve itibariyle “toplumsal uyandırma” görevini gerçekleştiremiyor! Baksanıza... Haberciliği daima aşırı biçimde adli vakalar üzerinden dile getiriyorlar."
Kaplan: Çocuk cinayetleri kaosa götüren organize bir eylem
Meseleye "makro" perspektiften bakmaya çalışan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, Narin'in ve diğer birçok çocuğun öldürülmesinin "organize bir eylem" olduğu ve siyasi bir motivasyonla yapıldığı imasında bulundu.
"Bu meselenin Türkiye’yi kaosa sürükleyip yönetilemez hâle getirme kaygısıyla gerçekleştirilen organize bir eylem olup olmadığı meselesi bütün yönleriyle araştırılmalı."
Yeni Şafak'ın bir diğer yazarı Aydın Ünal'sa, süreç yönetiminden "yargının ders alması ve özeleştiri yapması" gerektiği sonucuna ulaştı.
"'Cinayetin üzerinin kapatılacağı, birilerinin kayırılacağı' iddiasının geniş kesimlerde karşılık bulması, en başta yargı için üzerinde ciddiyetle durulması gereken alarm verici bir durumdur."