Kürt halkının aydınlanma neferi: Apê Musa

Katledildiğinde arkasında 7 kitap, 1 Kürtçe-Türkçe sözlük, seslendirdiği bir film, mücadeleyle dolu bir yaşam ve Kürt halkına kurtuluşun reçetesini bıraktı: sosyalizm.

YEKTA ARMANC HATİPOĞLU

Musa Anter, Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Zıvıngê köyünde ya da Türkçe ismiyle Eskimağara köyünde Kürt bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğum tarihi 1920 yılı olarak geçse de Anter, hatıralarında annesi Fesla Hanım’ın “Piştî Fermana Fileya tu hatî dinyaye.” (Ermeni Fermanından sonra dünyaya geldin) dediğini anlatır. Dolayısıyla doğum tarihinin 1917 ya da 1918 olduğunu tahmin ettiğini söyler. Fesla Hanım aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadın muhtarlarındandı. İlkokulu doğduğu ilde okuyan Anter lise yıllarında Adana’daydı. Ardından üniversite için İstanbul’a, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gitti. 1944’te Ayşe Hale ile evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 

1950’ler Türkiye’de aydınların Kürt sorunu üzerine kafa yorduğu ve üretim yaptığı yıllardı. Musa Anter de bu aydınlardan biriydi. Anter’in o yıllarda yazdığı gazetelerden birisi Diyarbakır’da yayımlanan İleri Yurt gazetesiydi. Gazetenin “Amma Ne İleri Yurt” adlı hiciv sütununda yayımlanan Musa Anter imzalı Qimil (Kımıl) şiiri, tarihe “49’lar davası” olarak geçti ve Musa Anter dahil 49 Kürt aydının idamla yargılanma sürecinin başlamasına neden oldu. Şiir, kımıl isimli bir tür zararlı böceğin Siverekli bir kızın buğdayına zarar vermesini ve buğdayın çerçiye satılamamasını, bu olay üzerinden kızın, üzüntüsünü dile getirmek için şu türküyü söylemesini anlatıyor: “Dağa tırmandım amca, zavallı dağ mahzunlaştı/Arpa olgunlaştı amca, buğday un ufak oldu biçare/Kımıl geldi amca, kafile halen de zavallı/Buğdayı yedi, geride samanı bıraktı zavallı…” Tabii kımıl bir metafordu. Yazar, şiirin kahramanı kıza şöyle sesleniyordu en sonda: “Üzülme bacım; seni kımıl, süne ve sömürenlerin zararından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık.”

Bu şiir üzerine ana akım ya da daha doğru bir isimlendirmeyle burjuva medyada Kürtçeyi ve Kürt halkını hedef alan bir kampanya başladı. Cumhuriyet 6 Eylül 1959’da “Doğu illerimizin birinin merkezinde çıkan bir gazete anlaşılmaz sebeplerle Kürtçe bir şiiri neşrediyor” diye, Yeni Sabah gazetesi 4 Eylül 1959’da “Diyarbakır’da yayınlanan ‘İleri Yurd’ adlı gazete, 31 Ağustos tarihli nüshasında Kürtçe bir yazı yayınlanmıştır. ‘Kımıl’ gibi tabii bir konuyu ele alarak ‘Bütün Şark illerinin asırlardan beri iktidarların su-i zannı altında olduğunu’ iddia eden yazarın yazısının sonunda ‘Bacıyı Kımıl’dan kurtaracak kardeşlerden’ bahsederken neyi kastettiği anlaşılmamıştır” sözleriyle bu şiiri görmüştü. Akşam gazetesinden Müşerref Hekimoğlu “vatandaşın istediği dili konuşmasından” şikâyet etmişti: “Diyarbakır’da çıkan İleri Yurd adlı gazete, Kürtçe bir şiir yayınlamış. (...) Onları (Kürtleri) Türkçe anlatmağa alıştırmış değiliz. Diyarbakır’daki olay bir sürpriz değildir bence. Yanlış bir tutumun, yanlış bir politikanın kaçınılmaz bir sonucudur. Bir zamanlar bir Türkçe konuşmak kampanyası vardı. Bu kampanya birden yavaşlayıverdi. Vatandaş istediği dili konuşuyor, şimdi Diyarbakır’da Kürtçe şiir yayınlanıyor. Vatandaş Türkçe konuş kampanyasında vatandaşı Türkçe düşünmeğe, Türkçe duymağa yöneltmek amacı vardı.”

Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Diyarbakır Valisi’ne Musa Anter’in ve ona destek veren 49 kişinin “başının ezilmesi” talimatı verdiği söyleniyordu.

Tabii ki davayı izleyenler arasında sadece burjuva medyası ve devlet yoktu. Ülkenin dört bir yanındaki Kürt gençler, aydınlar davayı izleyenler arasındaydı. Sanıklar için şehir dışından avukatlar geliyor, adliyenin önü miting alanına dönüşüyordu. Sonunda Musa Anter dahil davada yargılananlar 27 Mayıs’tan sonra verilen afla, 14 aylık bir tutukluluğun ardından serbest kaldı.

Musa Anter bu davanın ardından kalemini bırakmadı; Barış Dünyası, Yön, Deng, Azadiya Welat, Dicle-Fırat, Yeni Ülke, Rewşen, Tewlo ve Özgür Gündem gibi yayınlarda yazmaya devam etti. Sosyalist Kürt aydınlarının buluşma noktası olan Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu; Devrimci Doğu Kültür Ocakları, Halkın Emek Partisi ve İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı.

Anter 1990’lı yıllarda kaleme aldığı, Berfin dergisinin Eylül 2012 tarihli sayısında okuyucuyla buluşan “Neden Kürt milliyetçisi değil de solcusu oldum?” başlıklı yazısında Türkiye Komünist Partisi’nin “kayıtlı üyesi” olmadığını ancak İstanbul’da bulunduğu sırada Nâzım Hikmet, Mehmet Ali Aybar gibi Türk komünistlerle tanıştığını anlatıyor. Ancak Anter, Mevlüt İlgin’e verdiği bir röportajda “Ne zaman TKP’ye girdiniz?” sorusuna “Nasıl girdim, kimlerle girdim, bu sorular şimdilik bana kalsın” diye cevap veriyor. 

Musa Anter’in, ölümünün ardından Berfin dergisinde 2012 yılında yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle: “Geçenlerde, 1990 yılında bir derginin benimle yaptığı röportajda eski bir TKP üyesi olarak tanıtıldım. Halbuki ben bu partinin kayıtlı üyesi olmadım. Ancak İstanbul'a ilk gelişimden sonra, Nâzım Hikmet de dahil, aşağı yukarı tüm Türkiye komünistleri ile tanıştım ve onlarla arkadaşlık ettim. Mesela Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Aziz Nesin, Reha İsvan, Rıfat Ilgaz, Kemal Sülker, Hikmet Kıvılcımlı, Sabahattin Ali, Mihri Belli, Sadun Aren, Rasih Nuri İleri, Adnan Cemgil, Nihat Sargın gibi daha sayamadığım birçok arkadaşla tanışmıştım. Ancak, bu arkadaşlarla aramızda daima fikir ayrılığı vardı. Tabii bu ayrılığımız Kürt meselesi üzerineydi.” 

Anter, aynı yazıda niçin sağcı değil de solcu olduğunuysa şöyle açıklıyor: “Denecek ki ‘Sen iyi kötü bir toprak ağası çocuğusun. Mardin bölgesinde halkın beynini yıkayan ve hükümetten de destek alan mantar gibi türeme şeyhler vardır ve üstelik ilkel bir Eskimağara’da büyümüşsün… Kürtçü olmuşsun ama ne diye sağcı bir Kürt milliyetçisi değil de solcusu olmuşsun?’

“Bu soruya şöyle cevap verilebilir. 1962 yılında YÖN ve Barış Dünyası dergilerinde birçok Kürtçü arkadaşların etkinlikleri nedeniyle MİT Müsteşarı General Ziya Selışık yayınlaması amacıyla YÖN dergisine bir yazı yollamıştı. Türk solcularına bir nevi gözdağı vermeyi ve onlara bir yerde yol göstermeyi amaçlayan bu yazıda, resmi otoritenin görüşünce, okuyan her Kürt’ün komünist olarak kabul edildiği, Avcıoğlu ve arkadaşlarının bundan bir şey anlayamayacakları dolaylı bir biçimde söylenmeye çalışıyordu. İyi bir milliyetçiliktir ki beni solculuğa itmiştir. Çünkü şu anda bile esir milletler ancak sosyalizm sayesinde kurtulurlar.”

***

Bugün onu “Türk düşmanı” olmakla suçlayanlara en iyi yanıtı yine kendisi, 1989’da Toplumsal Kurtuluş dergisinde yayımlanan bir röportajında vermişti: “Ben yetmişlik bir sosyalistim ve Kürt’üm. Hiçbir ulusa kinim veya düşmanlığım yoktur. Hele hele Türk halkına. Benim gelinim, bir Türk kurmayın kızıdır. Ve aslan gibi Türk-Kürt torunlarım var. Damadım ise bir Türk mühendistir. Onlardan da torunlarım var. Bu bakımdan ortada bir Türk Kürt düşmanlığı yoktur. Kürt’ün de Türk’ün de temel görevi ve sorunu faşizan idareye karşı çıkmaktır. Benim tavrım budur. Sözlerimi ‘Bir elin nesi var, iki elin sesi var’ ve ‘Herkes kapısının önünün temizlerse mahalle temiz olur’ Türk atasözleriyle noktalarken özgür bir dünya için el ele olmayı ümit ediyorum.” 

Musa Anter ya da ömrünü onların özgürlüğüne adadığı Kürt halkının deyimiyle Apê Musa; 20 Eylül 1992’de JİTEM tarafından Diyarbakır’da sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak katledildi. O sırada yanında bulunan Orhan Miroğlu’ysa saldırıdan yaralı kurtuldu. JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Musa Anter’i kendisinin içinde bulunduğu timin öldürdüğünü kabul etti ancak dava, geçen sene, ölüm yıl dönümünde zaman aşımı nedeniyle düştü. 

Anter, öldürüldüğünde Özgür Gündem yazarıydı. Gazetesi Özgür Gündem’in Musa Anter dahil 27 yazarının çoğu faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Gazetenin 580 sayısının 486’sı hakkında dava açıldı, İstanbul ve Ankara büroları bombalı saldırıya uğradı. Gazete çalışanlarına toplam 147 yıl hapis cezası verildi. Özgür Gündem’de Musa Anter’in yanı sıra Yalçın Küçük, Merdan Yanardağ, Mehmed Uzun ve Mihri Belli gibi isimler de yazarlık yapıp; gazetenin çeşitli birimlerinde görev aldılar.

Bugün Apê Musa’nın ölüm yıl dönümü. Katledildiğinde arkasında yedi kitap, bir Kürtçe-Türkçe sözlük, seslendirdiği bir film, mücadeleyle dolu bir yaşam ve Kürt halkına kurtuluşun reçetesini bıraktı: sosyalizm. 

Bu toprakların, bizim, Türkiye halkının aydını ve gazetecisiydi Apê Musa. “Bizden”, emeğini satarak geçinmekten başka çaresi olmayan halkından yana durduğu için katledildi; tıpkı aynı yıllarda katledilen Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Turan Dursun gibi. 

Spas Apê Musa!