Kübalılarla Yuvarlak Masa - 2: Bizde vekilin maaşı, danışmanı, arabası yok, gururu var

Türkiye’ye ziyarette bulunan Küba heyetiyle hem adayı hem dünyayı konuştuk. Başları dik, vakurlar, umutlular, ama çok öfkeliler.

yiğit günay

Kübalı heyetle söyleşimizin ikinci kısmında, Küba’da yaşanan protestoları, iktidarın protestolara nasıl yaklaştığını, Küba’da vekil olmanın ne anlama geldiğini, demokrasinin nasıl işlediğini, halkın ülke yönetimine katılımının nasıl sağlandığını ele alıyoruz.

Söyleşiyi yaptığımız heyet, Türkiye Komünist Partisi ve José Martí Küba Dostluk Derneği’nin davetlisi olarak geçen hafta Türkiye’deydi. Çeşitli görüşmeler yaptılar, İstanbul’da “İnsanlık tarihinin en uzun soykırımı” başlıklı, Küba’ya karşı ablukanın her boyutuyla konuşulduğu ve yüzlerce kişinin katıldığı bir sempozyumda konuştular, İstanbul ve Ankara’da dayanışma etkinliklerinde Küba dostlarıyla buluştular.

Söyleşinin ilk kısmı buradan okunabilir.

Yiğit Günay: Yeniden Küba’ya dönelim. Küba devrim tarihi boyunca sıklıkla tekrarlanan bir imgeden konuşalım istiyorum: Halkın önündeki Kübalı liderler. Elbette devrimci liderler, başta Fidel, hep halkın arasında oldular. Ama kastım başka bir şey. Özel Dönem’de, 1990’ların ilk yarısında, Havana’nın kordon boyu Malecón’daki protestolarda örneğin…

Rosabel Gamón Verde (Milletvekili, Adalet Bakanı Birinci Yardımcısı) ve Raúl Cardoso Cabrera (Küba Dünya Halklarıyla Dostluk Enstitüsü - ICAP) (aynı anda): 5 Ağustos 1994.

Yiğit Günay: Fidel oradaydı, protestocuların karşısında, kelimenin soyut anlamıyla çırılçıplak…

Cardoso (ICAP): Hiçbir şeyden korkmaksızın.

Yiğit Günay: Protestocularla görüşüyordu. 2021’de 11 Temmuz protestolarında aynı imge tekrar yaşandı: Díaz-Canel derhal protestoların ilk başladığı mahalleye gitti, halkla görüştü. Ardından Gerardo’yu gördük neredeyse tüm mahallelerde halkla konuşurken. (Gerardo Hernández Nordelo, ABD’de 17 yıl tutuklu kalan “Küba Beşlisi”nden biri, şu an milletvekili ve Devrimi Savunma Komiteleri koordinatörü). Küba’da komünist parti ve ülkenin önderliği, halkla hep doğrudan bağlantılı oldular. Aramızdaki iki milletvekili de bizzat bu ilişkinin yürütücüleri. Bu bağlamda, protestoları ele alalım istiyorum. Kübalı liderlerin protesto yaşanan mahallelerde halkla görüşmeleri, hoşnutsuzluğun nesnel sebepleri olduğunun düşünüldüğünü gösteriyor. Öte yandan, sonradan, Küba televizyon kanalları, protestolarda ABD parmağı ve provokasyonu olduğuna dair kanıtlar da yayınladılar. Konunun karmaşık olduğu açık. Son yıllarda yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Luis Morlote Rivas (Milletvekili, Merkez Komite İdeoloji Departmanı): Bu meselede çok büyük bir medya manipülasyonu olduğunu söyleyerek başlamamız lazım bir defa. Elbette bazen sizin gibi ciddi basın organları Küba’da gerçekten ne olup bittiğini irdeliyor, ama çoğu zaman uluslararası medya tek bir hedef doğrultusunda çalışıyor: Küba’ya saldırmak. soL gibi basın organları, gerçekle ilgilenen kamuoyunun bilgilenmesi için bu açıdan da hayati.

11 Temmuz saldırılarının ardından Küba Dışişleri Bakanı, tüm yabancı basın kuruluşlarının çağrıldığı bir toplantıda, devrime karşı çok büyük bir politik-medyatik kampanya yürütüldüğünü açıkça ortaya koydu.

O günleri hatırlamamız lazım, çok karmaşık bir durumdaydık. Covid pandemisi vardı, daha önce bahsettiğimiz gibi abluka Küba halkının ihtiyaç duyduğu temel malzemeleri, pandemide en önemlileri olan sağlık malzemeleri ve ilaçları engelliyordu. Elektrik tedariğinde sorunlar yaşıyorduk. Gıda sıkıntısı vardı. Sadece Küba’da da değil, pandemi sırasında dünya genelinde vardı bu sorunlar.

Dolayısıyla, bu çok anlaşılır, çok insani bıkkınlık hissinden yararlandılar, öyle bir momentte harekete geçtiler. Başka ülkelerin bir şekilde eriştiği Covid aşılarına bile erişmemizi engellemişlerdi, Küba direnişinin bir ürünü olan ilaç sektörümüz olmasa, kendi aşılarımızı geliştiremesek, ortada kalacaktık.

İşte böyle bir konjonktürde devrimin düşmanları, Küba’da istikrarsızlık yaratmak üzere hamle yaptılar.

Ve biz de oradaydık, sokaktaydık. Çok önemli bir şey söylediniz. Düşmanlarımız hep devrimle halkı ayırmaya çalışıyor. Bakın, Küba’da halka yabancı hiçbir siyasi sürecin yürütülme şansı, ihtimali, zemini yok. Bazen insanın gülesi geliyor “Küba’da diktatörlük var” falan dediklerinde, ama ciddi mesele bu. “İnsanlar kendilerini ifade edemiyorlar Küba’da” diyorlar. Yok artık. Küba’da vakit geçirmiş herkes bilir, Kübalı ne düşünüyorsa tak diye söyler. Otobüs durağında, kahvede… Hoşuna gitmeyen bir şey varsa hemen sesini yükseltir. Ve en doğal haliyle yapar bunu. Her yerde yapar. Küba’yı tanıyan herkes bunun böyle olduğunu bilir, bizim kültürümüzle alakalı bir şey bu.

Dolayısıyla 11 Temmuz’da bu yaşandı. Ve çok doğru bir şey söylüyorsunuz. Ülkenin en üst düzey yöneticileri derhal kendi yerelliklerine gittiler, halkla konuştular, hatalar kabullenildi, çözüme nasıl yaklaşılacağı tartışıldı… Bu ülke liderliğinin çok dürüst bir yaklaşımıydı.

Ama, diğer yandan, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik çok açık bir girişim yaşandı. Halkı isyana, kamu mallarını yağmalamaya, yetkilileri tanımamaya çağıran sayısız mesaj paylaşıldı bot hesaplardan, hepsi önceden belirlenmiş etiketlerle. Polisle çatışma çağrıları yapıldı, bazı yerlerde çatışmalar da oldu.

Şunu da söyleyeyim. Dünyanın her yanında polisle çatışmalar oluyor ve hemen hiçbirisi haber olmuyor. Ama Küba’da olduğu anda manşetlerde. Eduardo Galeano, büyük Uruguaylı yazar ve benim de kişisel dostum, bir keresinde şöyle demişti: “Küba’ya hep büyüteçle bakılır, başka hiçbir ülkeye bu kadar yakından bakılmaz.” Çok doğru.

Şimdi, bir başka şey daha var. Ki bu, Küba halkının devrime bağlılığının göstergesi: Protestoların hemen ardından Kübalıların kitlesel halde, devrimi savunmak için sokağa döküldüğü gerçeği. Bundan tabii hiç bahsedilmedi, işlerine gelmiyor çünkü. Ben sanatçılar örgütündeydim, ben de tanık oldum. Sayısız Kübalı sanatçı aradı, sokağa çıktı, bakanlığa, radyoya, televizyona gitti, devrime destek mesajları verdi, Fidel’den alıntılar yaptı, halkı sakinleştirdi. Dayanışma gösterdi. Çünkü, dediğimiz gibi, sahiden bıkmış, tak etmiş insanlar vardı.

Bakın, bizzat partinin Birinci Sekreteri, Cumhurbaşkanı toplumun her kesiminden temsilcilerle buluşup sorunları dinledi, ardından tüm illeri ziyaret etti. Özellikle koşulları kötü mahallelere gitti.

Sonuçta dünyanın büyük güçlerine yakın uluslararası medyaya yakından bakmak lazım. Medya tekelleri karşısında Küba gerçeklerini anlatmak çok zor. Berbat bir kavga bu. Kavgadan kaçacağımızdan değil elbette, ama çok zor koşullar…

Diğer yandan, bizim bu ziyaretimizin arkasındaki hissiyatla da bağlantılı bir boyutu var: Bizim de kendimizi daha iyi ifade etmemiz lazım. Biz kapalı bir toplum değiliz. Küba Komünist Partisi halktan kopuk, yasakçı bir parti değil. Parti kongresinin belgelerini inceleyenler hemen görür. Her şeyi tartışıyoruz biz. Devrimin temel ilkeleri, sosyal adalet dışında her şeyi tartışıyoruz. Halkımızın yaşam kalitesini yükseltmek için her türlü dönüşümü yapmamız lazım.

Bir başka mesele, ki muhtemelen sen zaten soracaktın ama… Küba, akıntıya karşı bir model. Dünyadaki komünist partilerin savunduğu fikirler, bizim savunduğumuz fikirler, dünya geneli düşünüldüğünde akıntıya karşı fikirler. Dünyada bir faşizm dalgası var, aşırı sağ dalga var, insanın kendisinin bir değeri olmadığı fikri yaygınlaşıyor. Hayat kalitesinin, sahip olduğunuz eşyalarla ölçüleceği fikri yaygınlaşıyor. Maneviyatın önemi, farklılıkları tanırken eşitsizliği giderme isteği… Bunların para etmediği bir dünyada yaşıyoruz.

Luis Morlote Rivas (Milletvekili, Merkez Komite İdeoloji Departmanı)

Ve bu çok tehlikeli bir dünya. Büyükelçimizle konuşuyorduk bugün, on yıl öncesinden farklı bir dünya var, 60’lar, 70’lerden çok farklı. Nükleer savaş tehdidinin çok gerçek olduğu, çok tehlikeli bir dünyadayız. Bu yüzden de bizim kavgamızı nasıl ifade ettiğimiz çok önem kazanıyor.

Bu bağlamda, imparatorluk, Küba’yı hep bir tehdit olarak görmeyi sürdürecek. 11 Temmuz da, Küba halkına karşı yıllardır yürütülen ekonomik savaşın bir uzantısı, bir sonucuydu. Senin dediğine çok katılıyorum, ekonomik olarak iyi bir noktaya gelmiştik 2010’larda, şu an çok farklı bir noktadayız.

Ha, bana kalırsa hükümet, parti, tüm kaynaklarımızı Covid’le mücadeleye ayırmakla doğru yaptı. İnsanları kurtarmalıydık, doğrusu buydu. Bunu öncelik yapmayan çok ülke vardı, unutmayalım. Biz mücadele ettik, üstelik dayanışmadan yana tavır aldık.

Bunu sorgulayan çok oldu, Küba halkından da çok oldu. Haklarıdır. Kübalıların tüm ihtiyaçları karşılanamazken, niye dünyanın başka halklarına kendi kaynaklarımızı gönderiyoruz, yardım ediyoruz diyenler oldu. Ama işte bu, daha önce konuştuğumuz paylaşmacılık ilkesiyle ilgili.

Şunu da söylememiz lazım: Biz de sizin gibi dünyadaki Küba dostlarının dayanışmasından çok fayda gördük. Küba Devrimi bugün ayaktaysa, bu sayede. Raúl bahsediyordu Küba’nın nasıl ABD emriyle, José Martí’nin “Bizim Amerika” dediği koca kıtada bir başına bırakıldığından, tıbbi cihazlara bile erişiminin engellendiğinden… Nasıl aştık bunları? Dostlarımızın dayanışması sayesinde.

Ha, şunu da anlıyorum. Hak vermiyorum, ama anlıyorum. Sen Küba’da yaşadın, ama Küba’da hiç yaşamamış kişilerin, Küba gerçekliğinin özgüllüğünü kavrayamıyor olmaları anlaşılır. Çok kısıt altında yaşayan, çok şeye muhtaç insanlarız biz. Küba Devrimi’nin hedefi bu olmamasına rağmen, eldeki kısıtlı kaynakları eşitlikçi bir şekilde dağıtabilmek için birçok politika uyguladık, hâlâ uyguluyoruz. Bunu yaparken attığımız adımlar, muhtemelen sosyalist devrim kavrayışının kapsamında adımlar değil. Ama bunlar konjonktürel olarak, hayatta kalabilmek için atmak zorunda olduğumuz adımlar.

Yiğit Günay: Oraya geleceğiz, ama önce kısa bir soru sormak istiyorum.

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Sen kısa sorular soruyorsun da, biz kısa yanıtlar vermiyoruz. (Gülüşmeler)

Yiğit Günay: Olsun, hiç dert değil. Siz milletvekilisiniz, ne zaman seçildiniz?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Geçen yıl.

Yiğit Günay: Hangi ilçeden?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Villa Clara ilinin Santa Clara ilçesi.

Yiğit Günay: Milletvekili seçildiğinizden beri kaç kez Santa Clara’ya gittiniz?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Bizde milletvekillerinin her ay bir haftalarını seçmenleriyle geçirme zorunluluğu var.

Yiğit Günay: Milletvekili maaşınız ne kadar?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Yok ki. Küba’da milletvekili olduğunuz için maaş almıyorsunuz. Şimdi, Küba’da milletvekili olmak dünyanın geri kalanından farklı. Küba’da milletvekilliği bir meslek değil, profesyonel bir iş değil. Küba’da seçildiğinizde normal mesleğiniz neyse onu yapmayı sürdürüyorsunuz, gerektiği zamanlarda iş yerinden izinli olarak seçmeni temsil etmek için faaliyetlerinizi sürdürüyorsunuz.

Şu an Küba’da hesap verme dönemi başladı, 20 Eylül’de. Nedir bu? Hükümet, yöneticiler, seçilenler, seçildikleri yerdeki insanlara gidip yapıp ettiklerini anlatıyorlar. Şu ara her gece mahallelerde toplantılar var. Burada ne yaptık, ne yapmadık tartışılıyor. Hangi kararları aldık, hangilerini yerine getirdik.

Yiğit Günay: Peki insanlar ikna olmazsa, performansı beğenmezlerse ne oluyor?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Gerektiğinde insanların geri çağırma hakkı var.

Yiğit Günay: Dolayısıyla bir kez seçilince beş yıl vekillik garanti değil?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Hayır, sorumluluğunuzu hakkıyla yerine getirmezseniz beş yılınız garanti değil.

Yiğit Günay: Kaç çalışanınız var peki? Milletvekillerinin kaç danışmanı var?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Hiç. Küba’da milletvekillerinin ofisi yok. Bir komisyonda görev alıyorsunuz. Ben mesela Eğitim, Kültür, Bilim, Teknoloji ve Çevre Komisyonu’ndayım. Dolayısıyla sadece seçmeninizi hakkıyla temsil etmeniz değil, ait olduğunuz komisyona yeterli, nitelikli katkıyı yapmanız da bekleniyor.

Somut örnek vereyim. Bizim komisyonda yakın zamanda kültürel ve doğal miras meselesi ele alındı. Çok yeni bir kanun çıkaracağız, bizi dünyada kolektif miras alanında öncü ülkelerden biri yapacak.

Şimdi, Türkiyeli okurlara şunu da açıklamamız lazım. Küba’da kanunlar Meclis önüne gelip, burada milletvekilleri tarafından tartışılmıyor. Hayır, hayır. Gidip halkla tartışmanız gerekiyor. Halk toplantıları yapılıyor, görüşler alınıyor, alınan görüşler internette yayımlanıyor. Bu çok geniş bir katılım süreci. Bazen bir kanun taslağı bir kişinin görüşü nedeniyle, bazen iki yüz kişinin görüşü nedeniyle tadil ediliyor.

Açık konuşayım, bazen dünyada bizim için “demokrasi değil” diyorlar ya… Küba’daki yasama organının halkın katılımıyla yürütülmesi süreci, benzeri olmayan bir olgu. Çünkü Küba’da milletvekilleri, partiyi temsil etmiyor. Yerellikte seçiliyorlar, partiyi temsil etmiyorlar. Fidel “Bizim milyonlarca partili bir meclisimiz var” derdi, çünkü herkes fikrini söylüyor.

Yiğit Günay: Partinin rolü ne o zaman seçimlerde?

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Parti, seçim sürecinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamakla sorumlu, bu kadar. Ama seçimlere katılamaz. Vekil adaylıklarında kitle örgütlerinin sözü dikkate alınıyor, işte gençlik örgütleri, kadın örgütleri, sendikalar… Bu örgütler aday belirleme sürecinde rol alıyor.

Çok ilginç bir süreç bizdeki aday belirlenmesi. Mahallelerde aday belirleme toplantıları yapılıyor. Burada örgütler de aday gösteriyor, halk da. Dileyen söz alıyor, bir adayın niteliğini övüyor, diğerini beğenmediğini söylüyor, herkese açık biçimde. Sonunda aday hep birlikte belirleniyor. Sonra seçim yapılıyor. Küba’da temsiliyet mekanizması çok ilginç bir süreçle işliyor.

Sonuçta benim insanların öğrenmesini özellikle istediğim kısmı şu: Seçildiğiniz beş yıllık dönemde halkla bağınızı asla yitiremezsiniz. Zaten ayda bir hafta geçiriyorsunuz, dönem dönem hesap veriyorsunuz. Dahası da var. Seçildiğiniz bölgedeki yerel meclis de sizi değerlendiriyor. Tam bir yetkiyle, “Bak sen şu işi yapmadın, burada boşluk bıraktın” diyor.

Bir diğer ilginç başlık, Küba meclisinin temsiliyet gücü. 490 vekil var şu an, toplumun her kesimi temsil ediliyor. Bir örnek vereyim, kimse bundan bahsetmiyor. Küba meclisi, dünyada kadınların en fazla temsil edildiği ikinci parlamento.

Yiğit Günay: Ruanda’nın ardından.

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Ruanda’nın ardından ikinci. Ki Ruanda parlamentosu çok daha dar. Küba meclisinde vekillerin yüzde 53’ü kadın. Küba, gençlerin mecliste temsiliyetinde de yedinci ülke. 35 yaş altındaki vekil sayısında yani. Bunlar önemli istatistikler.

Meclisimiz katılımcı. Ayrıca tüm tartışmalar yayınlanıyor. Sen Küba’da yaşarken henüz yoktu bu olanağımız (2007-2008 yıllarında Havana Üniversitesi öğrencisiydim—Y.G.), artık tüm oturumlar canlı yayınlanıyor.

Ön tartışmalar dahil. Çünkü bizde tartışmalar, dediğim gibi, çok önden ve herkesin katılımıyla yapılıyor. Meclis sürekli açık değil, olağan olarak yılda iki kez toplanıyor, son aşama orası. Bazen düşmanlarımız “Küba’da çok az tartışılıyor” diyorlar, alakası yok. Bir kanun tasarısı meclisin önüne gelmeden önce aylar süren bir tartışma süreci var. Ve itiraf edeyim, bazen çok da yorucu bir süreç bu. Çünkü, şakayla karışık söylüyorum, sürekli yeniden yeniden düşünmek zorunda kalıyorsun, bazen ilk taslak Meclis’e gelene kadar defalarca değişiyor.

Sonuçta, tabanın halk iktidarı deneyiminin kendisi… Sokakta, mahalledeki yurttaşın tüm yönetici organlar karşısındaki hakları, sorunlarını dile getirme, çözüm önerme yetkisi… Bunlar çok ilginç. Bunlar sosyalist bir toplumun olmazsa olmazları.

Yiğit Günay: Peki, bir yasa tasarısı aylarca tartışılıyor, sonunda Meclis’e geliyor. Meclis’te tartışılırken arada kavga çıkmıyor mu, yumruklaşma falan?

Gamón (Milletvekili, Adalet Bakan Yardımcısı): (Gülüyor) Hayır, hayır.

Yiğit Günay: Ne kadar sıkıcı. Peki devlet size ne marka araç tahsis ediyor?

Gamón (Milletvekili, Adalet Bakan Yardımcısı): (Gülüyor) Ne arabası, şaka yapıyorsun tabii ki, devlet vekillere araç vermiyor.

Yiğit Günay: E peki o zaman şunu sormam lazım: Maaş yok, araç yok, çalışanlarınız yok, ofisiniz yok, arada bir Meclis’te kavga gibi heyecanlı atraksiyonlar yok… Ne demeye vekil oluyorsunuz öyleyse, motivasyonunuz ne?

Gamón (Milletvekili, Adalet Bakan Yardımcısı): Gurur. Halkı temsil etmenin gururu. Ülkenin temel politikalarının belirlendiği, yasaların yapıldığı en yüce organda, parlamentoda katkıda bulunmanın kendisi.

Bizim vekillerimiz mütevazıdır, halkın içinden insanlardır. Hepimiz adına konuşuyorum, halkımızı temsil ettiğimiz için gurur duyuyoruz. Doğru, ağır bir görev, çok fazla sorumluluk yüklüyor insana, çok çalışmanız gerekiyor, ama bu bir adanmışlık. Çünkü karşılığında bir şey kazanmıyorsunuz.

Sizin “kavga olmuyor mu” şakanıza döneyim. Kavga olmuyor, ama herkes de dilediğini söylüyor. Bazen köylü bir vekil, bazen öğrenci bir vekil, bazen bir bakan veya bizzat cumhurbaşkanı çıkıyor, aynı şekilde konuşuyor, çünkü orada herkes vekil olarak eşit. Herkesin sözü aynı dikkatle dinleniyor.

Ama konuştuğumuz gibi, bir yasanın çıkması süreci karmaşık bir süreç, Meclis’in gündemine geldiğinde başlamıyor. Biz yasa yapımının etapları diyoruz, öncesinde halkın görüşlerinin yanı sıra ilgili uzmanlardan da komisyonlar kurulup değerlendirmeler alınıyor, sadece hukukçular da değil bunlar. Meslek odalarından geçiyor taslaklar, sürekli düzeltiliyor, tartışılıyor.

Mesela yakın zamanda çıkan Medeni Kanun sürecinde “özelleştirilmiş danışma” dediğimiz bir süreç daha soktuk devreye. Nedir o? Eldeki yasama metniyle bağlantılı belli kesimlerin işin içine dahil edilmesi. Bir örnek vereyim. Şu an çocukluk yasa tasarısı tartışılıyor, çocukları, gençleri, öğrencileri ilgilendiriyor. Biz bunu çocuklarla, öğrencilerle tartışıyoruz. Eğer yargıyla ilgili bir başlıksa, hukuk fakültelerine danışıyoruz.

Sonuçta taslak vekillerin tartışması için Meclis’in gündemine geldiğinde, öncesindeki tüm bu süreci de yayınlamış oluyoruz. Meclisin sitesinde yayınlanıyor bunlar ve vatandaş buradan da görüş ve önerilerini iletebiliyor.

Biz işin hukuk ayağındakiler, çok meşakkatli bir süreç yönetiyoruz. Özel ekipler tüm bu önerileri ele alıp, taslağın hukuki mevzuata uygun şekilde düzenlenmesi sürecini yönetiyor. Ve taslak meclisin önüne geldiğinde, o taslak ne kadar süre boyunca nerelerde tartışıldı, kaç görüş dile getirildi, hangi görüşler ağırlık kazandı, taslağın ne kadarı nasıl değiştirildi hepsinin hesabını döküyoruz. Sonra bize çok soru geliyor vekillerden, şunu nasıl değiştirdiniz, bu öneriyi ne yaptınız… Açıklamamız gerekiyor, şu ifade çoğunluğun itiraz etmesinden dolayı çıkarıldı, mevzuattaki şu kanunla çelişiyordu…

Sonuçta çok karmaşık bir süreç bu, üstelik çok vakit alıyor. Ama taslak Meclis’e geldiğinde halkın, uzmanların görüşü alınmış, üzerinde çok çalışılmış, olgun bir şekilde geliyor. Bu da çok kritik. Ülkedeki demokratik katılımın sağlanması açısından çok kritik.

Luis Morlote Rivas (Milletvekili, Merkez Komite İdeoloji Departmanı) ve Rosabel Gamón Verde (Milletvekili, Adalet Bakanı Birinci Yardımcısı)

Gutiérrez (İktisatçı): Küba birçok bakımdan çok tekil bir ülke, bunun anlaşılabilmesi lazım. Elbette her şey iyileştirilebilir, bizim yasama sürecimiz de böyle. Ama, bu bir yana, dünyanın geri kalanıyla Küba arasında bu meselede bir büyük fark var. Uçurum da diyebiliriz.

Geçen bu konuda bir dostumla sohbet ediyorduk. Dünyada konsensus, parlamentoda vekillerin verdikleri oylarla sağlanıyor. Meclisteki partilerin temsilcilerinin pazarlık görüşmeleriyle, meclisin içinde yürüyor süreç. Bu bir model. Ve bu model bize sorduğunuz o soruların, işte danışmanların çalıştığı ofisler, arabalar, yüksek maaşlar falan, onların arkasında yatan mantıktan doğuyor.

Bizim modelimizin mantığında, konsensus, meclisin dışında sağlanıyor. Tabandan yaratılıyor. Halktan geliyor. Bazen çok uzun sürdüğü bir gerçek, çünkü sürecin o kadar çok unsuru var ki, çok karmaşık.

Mesela, bizim üniversitede, yeni Anayasa tartışmalarının siyasi sürecini yürütme sorumluluğu bendeydi. Ve Hukuk Fakültesi’ndeki öğretim üyelerimiz, kendileriyle taslağın yeterince tartışılmadığı konusunda şikayette bulundular. Yönetim hiç sorun etmedi. Üç gün, toplam 18 saat, hukuk fakültesi kadrosuyla Anayasa taslağı tartışıldı. Ben üç gün boyunca oradaydım. Ve tartışmayı yürütme işi de bana kalmadı, doğrudan Devlet Konseyi’nin (Devletin en üst yürütme organı—Y.G.) sekreteri katıldı toplantılara. Zaten hukuk insanı kendisi. Anayasa profesörü vardı, Adalet Bakan Yardımcısı vardı. Üç gün taslağı tartıştık.

Bunlar detaylar, ama önemli detaylar. Bana kalırsa demokrasi tartışılacaksa, Küba’daki yönetim mekanizmasının bu tekil yönlerine bakılması gerekir.

Şimdi, başta dediğim gibi, bunlar bizim hiç eksiğimiz, boşluğumuz yok demek değil. Öyle diyen yalan söyler. Ama halkın nefesini ensenizde hissettiğinizde, bu eksiklerden, boşluklardan dolayı paniğe kapılmazsınız. Çünkü Kübalılar çok eleştireldir. Bahsettiğimiz tüm toplantılarda konuşurlar. Yolda önünüz keser pat diye fikirlerini söyler, itiraz ederler.

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı) ve Gamón (Milletvekili, Adalet Bakan Yardımcısı) (Aynı anda): Aynen öyle.

Gutiérrez (İktisatçı): Toplantı kötü geçebilir. Bu da bir baskı çeşididir. Vekillerin üzerinde sermayenin çıkarlarını savunmanın yarattığı baskıdan farklı bir baskı çeşididir. Küba toplumunun örgütlenme tarzının yarattığı baskıdır bu.

Morlote (Milletvekili, İdeoloji Departmanı): Küba halkı, kendi kaderine karar verme hakkına sahiptir. Temsilcisini doğrudan seçer, o temsilci onların çıkarlarını savunmakla yükümlüdür.