Kitap | Gümüşsu Zamanı

Şifreleri çözmek, geleceği yeniden kurmak çocukların cesaretinde ve hayal gücünde saklıdır. Bugün de gelecekte de. Gümüşsu Zamanı bunun kanıtıdır. 

Nişan Mesut Oyardı

Dünyaya kendi gözlerimizle bakarız. Hatta doğayı talan edişimizi eleştirirken dahi kendi gözlerimizden bakmayı sürdürürüz. Geleceğe ilişkin kaygılarımız ihtiyaçlarımız tarafından belirlenir. Peki, farklı bir gözle bakmak mümkün müdür?

Bu sorunun yanıtı biraz da Gümüşsu Zamanı’nda saklı. Saliha Nilüfer’in kaleme aldığı, Elif Deneç'in desenleriyle zenginleştirdiği roman, uzak olmayan bir gelecekten seslenir; orman nedir bilinmeyen, kuş cıvıltıları işitilmeyen, dereleri çağlamayan, gökkuşağına yalnızca masallarda rastlanan bir gelecekten. Toprağında hiçbir şey yetişmediği, kum fırtınaları ve kahverengi sis ile baş edebilmek için cam bir kubbenin altında yaşamanın zorunlu olduğu Sardun’u ve Sardunluların hikâyesini anlatır. 

İnsanın doğayı yok edip toprağı ekilemez kılmasının üstünden tam üç kuşak geçtikten sonrası ve Sardunluların hikâyesi, bugün katledilen doğaya ve devam eden kâr hırsına bakınca çok da uzak ve gerçekdışı görünmez.

Neyse ki o kara gelecekte de çocukların hayal gücünü yok etmeyi başaramamıştır insanoğlu. Büyükannesinin masallarında dinlediği derelerin, göllerin, ağaçların, gökkuşağının izini süren Minnu, ıssızlıkla ve çöllerle çevrelenmiş teknolojik Sardun şehrinin dışında arar geleceği. Yasak olmasına rağmen uzak bozkırların ve çölün ötesine gitmeyi hayal eder. Sardun’un geleceğinin, geçmişin izlerinde olduğunu düşünür. “Her şeyi yenileyen, bakanı iyileştiren, suları temizleyen, toprağı bereketlendiren ayna...” Şimdi çöl olan gölün ortasındaki fenerin aynasının peşine düşer. 

Doğayı talan etmiş insan, ortaya çıkan yeni virüs ve bakterilerin suçunu da başkalarının üstüne atmıştır. Geçmişte çocukların sokaklarda oynadıkları gudilere kelepçeler takmış ve şehirden uzak kalmalarını sağlamıştır. Gudilerin ayaklarındaki kelepçeler, “bizim” saydığımız dünyada başka canlıları tıktığımız demir parmaklıklara benzer.

Sardun dilini bilen bir gudi ile tanışmasıyla yoldaşını da bulmuş olur Minnu. Parçası olduğumuz doğanın bütün bileşenlerine ihtiyacımız olduğunu hatırlatır.

Sonu iyi olan bir şey yapmak için iyi bir yol arıyorum” der Minnu. Dünyayı yeniden kurmak gibi büyük bir misyon, umut ve cesaretle yola çıkmanın, masallarda biriken belleği sahiplenmenin eşsiz ritmiyle hareket eder. 

Zorlu bir yolculuğun ardından ulaştığı fenerde bulduğu tek şey, tohum olduğunu sandığı minik toplardır. Toprağında hiçbir şeyin yetişmediği Sardun için tohumların ne önemi olabilir ki? Ancak yolculuklar daima öğreticidir, yeni keşiflere, rastlantılara gebedir. Gölün çöle dönüşmesi, başka pek çok canlının da dönüşmesine, yeni şartlara uyum sağlamasına neden olmuştur. Sardunlular da uyum sağlamış, ekip biçmeyi unutarak laboratuarda ürettikleriyle beslenir olmuşlardır. Masallar, anlatılar imdadına yetişir Minnu’nun. Toprağın bereketinin ne vakit artacağı, hangi canlıların toprağı verimli kılacakları masallarda şifrelenmiştir adeta. İnsanlık tarihi boyunca edindiğimiz toplumsal bellekbir kez daha yol gösterir.

Şifreleri çözmek, geleceği yeniden kurmak çocukların cesaretinde ve hayal gücünde saklıdır. Bugün de gelecekte de. Gümüşsu Zamanı bunun kanıtıdır. 

Künye: Gümüşsu Zamanı, Saliha Nilüfer, Günışığı Kitaplığı, 2021, 182 sayfa.