İzmir sporunun zaman tüneli: Baltas'ın gözünden Rum kulüpleri

Andreas Baltas, kitabında 1890-1922 yılları arasında İzmir'de faaliyet gösteren Rum spor kulüplerine eğiliyor. Çalışma, Ege’nin iki yakasını ve halkları sporun kadim tarihinde buluşturuyor.

İsmail Sarp Aykurt

Türkiye’de futbol ve spor denildiğinde akla gelen coğrafyalar var. Bunu Osmanlı sınırlarına, kıyılarına kadar izleyebilmek de mümkün. Ancak her ne kadar sporun öne çıkan, popüler yüzü futbol, işçi sınıfı marifetiyle üretilmiş ve ilk olarak icra edilmiş olsa da tarih profesörü Alfred Wahl’un dediği gibi dünya üzerindeki birçok İngiliz tebaası, 1870’li yıllardan itibaren bu oyunu Latin Amerika’ya ve hatta Asya’ya, en önemlisi de halk katmanlarına yayıyor.

Peki ya bizim coğrafyada ne olup bitiyor?

Yayılan, bize de uğruyor. Hatta ilk cereyan edenin peşinde koşulduğunda araştırmalar İzmir ve Selanik’i işaret ediyor. Şaşırmamak gerek, İngiliz yoğun yerlerde o dönemlerde sportif etkinlik irticalen artıyor. 

Takvimler, 1870’lerin başlarına kadar çekilirken, spor tarihçisi Mehmet Yüce, Osmanlı Melekleri adlı çalışmasında memlekette futbolun ilk defa, daha önce adı geçmeyen bir mahalde de oynanmış olabileceğine vurgu yaparken ayaktopunun, gerek Selanik ve İzmir gerekse de İstanbul’da aşağı yukarı aynı zamanlarda başladığını düşünebiliriz, notunu düşüyor.

İzmir’den spor ve futbol enstanteneleri

İzmir’de ise futbolun çayırlarda başladığı not ediliyor. Bunda levantenler büyük rol oynuyor ve Bornova çayırlarında başlayan ve süratle yayılan futbol tutkusu İzmir’de hızlıca örgütleniyor. Tabii bunda yine İngiliz gençlerin direksiyonun başında olduğu vurgusunun hakim olduğunu söylemeden geçmemeli...

İzmir’in önemli bir liman kenti olması, bir çok halkı buluşturması aslında sadece futbolun değil, başka spor dallarının da palazlanmasının koşullarını yaratıyor. Burada at yarışları, tenis, eskrim, atıcılık ya da bilardo oyunları gibi bir çok spor dalı da yer tutuyor. 

Sadece İstanbul’da ya da başka bir mecrada değil; İzmir’de, Buca’da, Bornova’da ya da başka bir yerde ikamet eden aileler sporun yapılmasına öncülük ediyor. 1894 senesinde ise Frank ve Edwin Whittall, Bornova’da ilk futbol kulübünü kuruyorlar. 

1897’de ise İzmirli İngiliz ve Rumların kurduğu İzmir Muhtelifi ile İstanbul’da İngiliz ve Rumların bir aradalığıyla kurulan İstanbul Muhtelifi karşı karşıya geliyor.

Skor önemsiz olsa da kazanan İzmir Muhtelifi oluyor. Sonraki zamanlarda da “taassup ve istibdat” öne çıksa da Türk gençlerinin futbola ve genel olarak spora olan tutkusu içten içe birikiyor. Futbola ise pek iyi bakılmıyor ancak engellemek de mümkün değil öyle hissiyatları...

Türk gençleri arasındaki ilk futbol takımının İzmir Sultanisi’nde kurulduğunu söyler kaynaklar. Melikyan Efendi sorumluluk alıyor; ilk maçını da kırmızı beyaz formalı İzmir Sultanisi takımı, 1910 senesinde Pelops kulübünün sahasında icra ediyor.

Açıkçası, olabildiğine yükselen ve saçılan o coşku ve heyecanı tahmin etmek zor değil...

Ancak tam da buraya bir not düşmek gerekiyor. İzmir’in kültürel çeşitliliği ve toplumsal dokusunda çok büyük bir yeri ve değeri olan Ermeniler ve özellikle Rumlar da futbolun ve sporun memlekette gelişimi için büyük bir özveri ve şevk ile hareket ediyor.

Yıllar boyunca farklı halklara ve özelliklere sahip insanların kesişimi olan İzmir, bu kozmopolit yapısının önemli bir parçasını sporla kesiştiriyor. İzmir sporuna ayna tutanlar için Rum halkı ve Rum spor kulüplerini ıskalamak ise fazlasıyla zorlama duruyor.

Kanımca, bu konuda önemli bir referans olabilecek olan ve spor tarihi, diplomasisi ve spor-siyaset ilişkisi vb. gibi bir çok bağlantılı ve ihtiyaç duyulan konuda çalışmalar yürüten Andreas Baltas’ın yoğun bir emekle hazırlandığına kuşku olmayan kitabı olan “1890-1922 Arası İzmir’de Faaliyet Gösteren Rum Spor Kulüpleri” kitabı, İzmir spor anlatısında, eksik bırakılamayacak olan ama bir boşluğun hissedildiği bir alanda, tarihe önemli bir ışık tutuyor.

Futbola değmeden ilerlemek olmaz. Baltas, çalışmasını hazırlarken ağırlıklı bir futbol eğilimi gütmemiş olsa da futbola zaman ayırıyor ve ekliyor:

“İzmir’de futbol, özellikle İzmir limanını ziyaret eden İngiliz savaş gemilerindeki mürettebata karşı ilk maçlarını yapan, çoğunluğunu İngilizlerin oluşturduğu, Bornova’nın Bournabat Club takımıyla birlikte ortaya çıkmıştır”...

Baltas’ın araştırmasından satır başları ve ötesi

İzmir’i 1922’de terk eden mülteci bir ailenin torunu olarak Baltas, kitabın hemen başında Panionios, Apollon, Pelops gibi Rum spor kulüplerini anlatmayı hedeflediğini ifade ederek, İzmir Rumlarının spor faaliyetlerinin kentin sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel profili ile ilintili olduğunun altını çiziyor.

Çalışma, az evvel bahsettiğim gibi bir futbol kitabı olma çerçevesinden uzak duruyor. Çünkü hem İzmirli Rumların spor faaliyetlerindeki çeşitlilik futbolu fazlasıyla aşıyor hem de entelektüel bir faaliyet alanı olarak sporun Rumlar arasında nasıl yer edildiği tasvir ediliyor.

Kitapta ayrıca önemli hipotezler de yer alıyor. Bunlar toparlanacak olursa, İzmir Rum cemaatinin kendine has özellikler edindiği vurgulanırken, Rum sporunun gelişiminin Rum orta sınıfıyla olan ilişkisi ve İzmir sporunun gelişiminin Yunan kentlerinde olduğu gibi yükselmekte olan burjuva sınıfının sosyal dinamiğini yansıtması açısından bir pencere de açılmış oluyor. Ayrıca bunlara İzmir spor kulüplerinin Yunan ulusal ideolojisinin taşıyıcısı olup olmadığı hipotezi de ekleniyor.

Bunun “milli bir görev” olup olmadığı ya da sportif faaliyetlerin Yunan siyasetinin İzmir’deki etkinliğine dönük bir aparat olarak değerlendirilip değerlendirilmediğine dair Baltas, sonuç kısmında bir yorum geliştirmeye de çalışıyor.

Rum sporuna eğilirken ve kitabın içerisinde hareket ederken, Türk spor faaliyetlerinin takvimine bakmak ve bir yorum geliştirmek de kanımca olanaklı ve önemli hale geliyor. 

“Bildiğimiz”, Türk kökenli İzmir kulüpleri ise sonra geliyor peşi sıra... Karşıyaka 1912, Altay (Altay İdman Yurdu) 1914, Altınordu ve İzmirspor 1923, Göztepe 1925, Bucaspor 1928, Ülküspor 1946, Yeşilova 1954, Demirspor 1955, Atillaspor 1956 ya da İzmir Denizgücü 1961...

Atmosferi hissetmek için not etmek gerekir. O dönemki bakış açısını Karşıyaka kulübü kurucusu Zühtü Işıl söyle aktarıyor: 

“... Memleket bizimdi, fakat hakim olan Türk’ten başkalarıydı... Hürriyet ilanı ile ‘Türk’üz’ diye övünme ihtiyacını duymaya başlamıştık. Her sahada duyulan bu ihtiyaçlar, bizi sporda örgütlenmeye itti...

Bir şehrin sporunun fotoğrafı

Baltas, çalışmasında 1890’lardan başlayarak ve dönemselleştirmeler yoluyla İzmir kentinin toplumsal ve sportif bir fotoğrafını çekiyor.

Bu fotoğrafın içerisinde 1896 Olimpiyat oyunlarından, 1920 İzmir Şampiyonası’na, kimi sportif kamplara ve oradan da İzmir’in henüz “rüşeym” sayılabilecek tesisleşme dinamiklerinden, Paniyon ve Apollon Oyunları’na kadar uzunca bir süreç takip edilebiliyor.

İzmir’in spor kamuoyu, Baltas’ın gözünden tek bir spor branşı üzerinden değil, bisikletten doğa yürüyüşlerine vb. kadar farklı kategorilerde ele alındığından çalışma daha büyük bir heyecanla okunmaya aday olarak öne çıkıyor.

Ayrıca yepyeni bilgiler ediniyoruz, 2019'da kurulmuş olan ATAM (Altay Tarih Araştırma Merkezi ) ve Altay Spor Eğitim Vakfı'nın destek sunduğu kitaptan...

İzmir Şampiyonası’nı kazanan Apollon takımından, Karaburunluların bisiklete “apodilata” demesine kadar ilginç ve tarihsel anekdotlar göze çarpıyor.

Rum ve Yunan arşiv belgelerinden, talimatname ve günlüklere vb. kadar taranmış  bir metin içerisinde en çok dikkat çekmesi gereken şey ise asla değişmiyor. 

Bu güzide kentin tarihsel dokusunda yer alan halkların, ayrılmaz bütünlüğünün tesis edilmesinin ne kadar da elzem ve öncelikli oluşu, yine en üst sırada kendisine yer arıyor.

Spor ise bu arayışın tam bir parçası, ancak Baltas’ın çalışmasından da çıkarabileceğimiz gibi belki de en toplumsal, keyifli ve beşeri olanlarından birisi...