İzmir Körfezi nasıl kurtulur?

Sınıflı toplumların tarih sahnesine çıktığı günden bugüne, emeğin sömürülmesini, doğanın talan edilmesini sona erdirecek bir siyasal özneye duyulan ihtiyaç hiç bu kadar büyük ve acil olmadı.

Mehmet Arguvanlı

Çevre Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin üzerinden 41 yıl, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin yürürlüğe girmesinin üzerinden 35 yıl ve adı ve yapısı sürekli olarak değişen Çevre Bakanlığı’nın kurulması üzerinden 33 yıl geçmiş olması ve bu süre içerisinde çevre mevzuatının toplamda bin sayfayı aşan bir büyüklüğe ulaşmasına rağmen, 2024 yılı Ağustos ayı sonundan itibaren bir buçuk ayı aşkın bir süre boyunca İzmir Körfezi’nde görülen ve şimdilik yüz binlerce balık, midye, kum midyesi (akivades) ve farklı türde deniz canlılarının ölümü ile sonuçlanan süreç, ülkemizde çevre yönetim politikalarının iflasını gösteren son ve büyük bir gösterge oldu.

Esasında, ülkemizdeki çevre yönetimi politikalarının yanlışlığına ve yetersizliğine çok sayıda örnek göstermek mümkün:

  • 2021 yılında Marmara Denizi’nde görülen ve bu yıl sonbaharda yeniden ortaya çıkmaya başlayan müsilaj,
  • Yine bu yıl Mersin Körfezi’nde ilk belirtileri gözlenen müsilaj, 
  • Ülkemizdeki göllerin yarısının son 30 yılda küçülüp, 9 gölün tamamen kuruması, şehirlerimizde hava kalitesinin bozulmasına bağlı olarak her yıl 30 bin yurttaşımızın yaşamını yitirmesi, 
  • Dicle’den Gediz’e, Kızılırmak’tan Ceyhan’a, birçok akarsu ve göllerimizde özellikle yaz mevsiminde görülen balık ölümleri, 
  • 1999 yılında İstanbul İkitelli’de hurdacıya satılan radyoaktif atıklar nedeniyle bir yurttaşın hayatını kaybetmesi, 13 aile bireyinin sağlığını yitirmesi ve bu olaya bağlı olarak Türkiye’nin “dünyanın en önemli 20 radyoaktif kazası listesi”ne girmesi, 
  • 2007 yılında İzmir Gaziemir’de hurda kurşun işleyen bir fabrika sahasına gömülmüş radyoaktif atıkların varlığının 2012 yılında basın tarafından kamuoyuna duyurulması üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen, bu atıkların aynı alanda ve hiçbir önlem alınmadan tutulması, 
  • 1993 yılında meydana gelen ve 39 yurttaşımızın yaşamını kaybettiği Ümraniye Çöplüğü’ndeki metan gazı patlaması,
  • Son yıllarda giderek artan sayıda plastik atık geri kazanım tesisi yangınları.

Yukarıda sadece çok küçük bir bölümü ifade edilen örnekler dahi, ülkemizde insan yaşamı ve sağlığı ile diğer canlıların ve doğal varlıkların korunmasını, geliştirilmesini esas alan bir çevre yönetim anlayışının hayata geçirilmediğinin kanıtları.

2023 yılı başından itibaren yoğunlaşan alg patlamalarına ilave olarak bu yılın Ağustos ayının son günlerinden itibaren bir ayı aşkın süre ile balık ölümleri görülen İzmir Körfezi’nin fiziksel yapısı ve kirlilik kaynakları ile ekolojik değerlerinin korunması için izlenmesi gereken politikaları, hayata geçirilmesi gereken planlama ve yatırım öncelikleri ile kurumsal yapılanma ihtiyaçlarını irdelemekte yarar var.

1513 Piri Reis Haritası'nda İzmir.

İzmir Körfezi’nin fiziksel yapısı

Büyüklüğüne ilişkin olarak farklı kaynaklarda farklı değerler ifade edilmekle birlikte 960,4 km2 yüzey alanı, 11,5 milyar m3 hacmi ile ülkemizin en önemli körfezlerinden birisi olan İzmir Körfezi, genellikle üç bölgeye ayrılarak incelenir.

İç Körfez 0,6 milyar m3 hacime sahipken, Orta Körfez 1,6 milyar m3 ve Dış Körfez ise  9,3 milyar m3 hacime sahiptir. İç Körfez’in ortalama derinliğinin 10 m.den daha az, Orta Körfez’in ortalama derinliğinin 27,6 m olduğu, ve genellikle 3 bölge olarak incelenen Dış Körfe’de ise derinliklerin 70 metreye kadar ulaştığı ifade edilir. İç Körfez su hacimi Orta ve Dış Körfez’e göre daha küçük olmakla birlikte, su yenilenme süresi İç Körfez’de üç aya yakın bir süreye ulaşır. Bu durum, İç Körfez’e ulaşan ya da verilen bir kirlilik parametresinin uzun sürede burada kaldığının veya kalacağının da bir göstergesi.

Erdem Sayın tarafından yazılan Physical Features of İzmir Bay başlıklı makalede İzmir Körfezi hidrografisini belirleyen başlıca faktörlerin; İç Körfez’e olan insan kaynaklı deşarjlar, deniz ile atmosfer arasındaki etkileşim, Ege Denizi ile Körfez arasındaki su değişimi, Körfez tabanının değişken topoğrafyası, Ege Denizi’ndeki büyük ölçekli su hareketlerinin yol açtığı deniz seviyesi değişimleri, hakim rüzgarların yol açtığı akıntılar ve kış dönemi ısı transferleri olduğu belirtilerken, İzmir Körfezi’nin 5 değişken su kütlesinden oluştuğu ifade edilir. Bu su kütleleri, insan kaynaklı kirliliğe sahip İç Körfez su kütlesi, Gediz Nehri ve Ege Denizi etkisi altındaki Dış Körfez su kütlesi (Dış Körfez 3), Gülbahçe Körfezi’ndeki düşey yönlü su akıntıları (Dış Körfez 2), Tuzla yakınlarındaki su kütlesi (Dış Körfez 1), Foça civarındaki Ege Denizi suyu, olarak tanımlanır.

Ağustos ayı sonundan itibaren bir buçuk ayı aşkın bir süre İzmir Körfezi’nde görülen kirlilik, hem çevreye kötü koku yayılmasına sebep oldu hem de farklı türde deniz canlılarının ölümü ile sonuçlandı.

İzmir Körfezi’ndeki kirletici kaynaklar

Dış Körfez’e kirlilik taşıyan en önemli etken, Gediz Nehri’dir. Kütahya, Uşak, Manisa illerinden geçip, İzmir Menemen Ovası’nı kat ederek Dış Körfez’e dökülen Gediz Nehri, 17.220 km2 havzaya sahip olup, Manisa yüzde 64’lük bir payla Gediz Havzası’nda en büyük alana sahip ildir. Manisa’yı, yüzde 13 ile Uşak, yüzde 11 ile İzmir ve yüzde 9 ile Kütahya, yüzde 2 ile Denizli ve yüzde 1 ile Balıkesir izlemektedir. 

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanmış 2018 tarihli Gediz Nehir Havzası Yönetim Planı’nda, Gediz Havzası’ndaki 96 yüzeysel su kütlesinden 66 adetinde ölçüm yapılmamış olduğu, ölçüm yapılan 30 su kütlesinden 14 su kütlesinin kötü, 7 su kütlesinin zayıf ve 9 su kütlesinin orta kaliteye sahip olduğu belirtilirken, ölçümü yapılan 30 su kütlesi içinde yüksek veya iyi kalitede olduğu tespit edilen yüzeysel su kütlesi bulunmaması dikkate değer bir bulgudur. DSİ tarafından yapılan bir sınıflandırmada da Gediz Nehri, su kalitesi açısından Çok Kirletilmiş Su (4.sınıf) olarak tanımlanmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2015 yılında hazırlanan Gediz Havzası Kirlilik Önleme Eylem Planı verilerine göre, 1,8 milyon civarında kişinin yaşadığı ve 8 OSB, 2 deri S.S., 1 halıcılık  S.S ile 1 adet serbest bölgenin yer aldığı Gediz Havzası’nda evsel, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler sonucu Gediz Nehri’ne verilen ve İzmir Körfezi’ne ulaşan kirlilik yükleri, Kimyasal Oksijen İhtiyacı (KOİ): 39.359 T/yıl, Toplam Azot (TN):10.505 T/yıl ve Toplam Fosfor (TP): 1.182T/yıl olup, Gediz Nehri’nin su kalitesinin 2. sınıf su kalitesine gelebilmesi için KOİ kirliliğinin yüzde 61, TN ve TP kirliliklerinin ise yüzde 96 oranında azaltılması gerekmektedir.

Gediz Nehri’nin İzmir Dış Körfez’e taşıdığı yıllık askıda katı madde miktarı ise, Ayşe Süzal ve Nihayet Bizsel tarafından yazılmış olan Gediz Nehri Su Kalitesi: AKM Taşınımı, 2008 başlıklı makalede verilen bilgilere göre, Gediz Nehri’nde yüksek debilerin ölçüldüğü 2005 yılı kış aylarında Askıda Katı Madde (AKM) taşınımı 3708,9 T/gün, debilerin düştüğü 2005 yılı yaz aylarında ise 15,09 T/gün olarak hesaplanmıştır. Gediz Nehri’nin Dış Körfez’e taşıdığı kirlilik yükü, 604.800 m3/gün kapasiteli Çiğli Atıksu Arıtma Tesisi’nin (Çiğli AAT) Orta Körfez’e deşarj ettiği arıtılmış suyun oluşturduğu kirlilik yükünden daha büyüktür.  

Dış Körfez su kalitesi üzerinde Gediz Nehri’nin belirgin bir etkisi görülürken, akıntı yönleri ve Orta Körfez’in sığ yapısının yol açtığı sınırlı akıntılar nedeniyle, Orta Körfez ve dolayısıyla İç Körfez’e Gediz Nehri’nin etkisi sınırlıdır

1886 yılından önce Karşıyaka-Çiğli sahillerinden denize dökülen Gediz Nehri’nin on binlerce yıl boyunca taşıdığı sedimentler nedeni ile Orta Körfez’in doğu sahilleri oldukça sığlaşmıştır. Bu durum, Dış Körfez ile Orta Körfez arasındaki akıntıları ve özellikle de Orta Körfez ile İç Körfez arasındaki akıntıları büyük ölçüde engellemiş olan bu sığlaşma olgusu, günümüzde de devam etmektedir.

Orta Körfez’de akıntıları engelleyen bir diğer faktör de Ragıp Paşa Dalyanı duvarlarıdır. Gediz Nehri’nin 1886 yılında bugünkü yatağına çevrilmesinden sonra, Orta Körfez’de kurulan Ragıp Paşa Dalyanı, zaman içerisinde büyütülerek 700 ha’lık bir alanı kaplamış ve 1950’li yıllardan itibaren ise çevresi taş duvarlarla çevrilmiştir. Akdeniz’de başka örneği olmayan bu taş duvarla çevrelenmiş büyük dalyan, Orta Körfez ile İç Körfez arasındaki akıntıların daha da azalmasına neden olmuştur. Ragıp Paşa Dalyanı duvarları ancak 2000’li yılların başlarında yıkılmış ama, yıkılan taş duvarların taşınmayıp, deniz tabanında bırakılması, İç Körfez’e beklenilen akıntı artışlarının görülmemesine yol açmıştır.

Diğer yandan, özellikle İç ve Orta Körfez’in sığ olması, yoğunluk veya sıcaklık farklılığının yaratacağı akıntıların ihmal edilebilir düzeyde düşük kalmasına yol açmaktadır. Bu durum, İzmir Körfezi’nde deniz akıntısına neden olan ana unsurun, rüzgarlar olmasına neden olmaktadır.

56,5 km2 yüzey alanı ve 1,5 milyar m3 su hacmi ile, İç Körfez ile Dış Körfez arasında bir geçiş bölgesi niteliğinde olan Orta Körfez’in ortalama derinliği, İç Körfez’e göre her ne kadar 3 kat kadar daha fazla ise de, yukarıda belirtildiği gibi, özellikle Orta Körfez’in doğu kısmının büyük ölçüde sığ olması, İç Körfez’e olan akıntıları kısıtlamakta ve İç Körfez su kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. 

Orta Körfez’deki su kalitesini etkileyen iki önemli kaynak; 604.800 m3/gün kapasiteli Çiğli AAT ve Eski Gediz Yatağı olarak adlandırılan ve Menemen’den Orta Körfez’e kadar uzanan bir drenaj kanalıdır. Gediz Nehri’nin eski kollarından birisi olan ve bugün Menemen Ovası tarımsal alanlarının bir bölümünün drenaj sularını taşıyan Eski Gediz Yatağı, tarımsal drenaj suları dışında Ulucak ve Menemen Sanayi Site’leri atıksuları ile birlikte, Menemen Plastik OSB, Menemen Kentsel AAT ve İzmir Atatürk OSB arıtılmış atıksularını da Orta Körfez’e taşımaktadır. Eski Gediz Yatağı’na yukarıda belirtilen arıtılmış ve arıtılmamış atıksu deşarjları dışında, çok yakın bir zamana kadar Çiğli ile Menemen arasında yer alan bazı yerleşim alanlarının da arıtılmamış atıksularının deşarj edilmekte olduğu bilinmektedir. Yine Orta Körfez’e, Narlıdere-Güzelbahçe sınırından arıtılmış atıksu deşarj eden bir kaynak olan Güzelbahçe AAT ise, kapasitesi nedeniyle yukarıda bahsedilen iki önemli kaynağın yanında çok daha küçük boyutta bir etkiye sahiptir.

Çiğli AAT, Eski Gediz Yatağı ve Güneybatı AAT’nin Orta Körfez’e verdiği kirlilik yükünün, oldukça yüksek olmasına rağmen, Orta Körfez su kalitesinin İç Körfez’den daha iyi olması, İç Körfez’deki kirletici kaynakların dikkatli bir şekilde izlenmesi ve objektif bir şekilde değerlendirilmesini gerektirmektedir.

İç Körfez, 65,6 km2 alanı ile Orta Körfez’den yüzde 16 daha geniş olmasına rağmen, 636 milyon m3 hacmiyle, Orta Körfez’in ancak yüzde 41’i kadar bir hacime sahip olması ve İç Körfez’e Orta Körfez’den olan akıntıların küçüklüğü, İç Körfez’in ekolojik olarak daha hassas olmasına neden olmaktadır.

Diğer yandan, İzmir Metropol Alanı’nda birçok bölgede, çok sayıda yağmur suyu ızgaraları ile yağmur sularının kanalizasyon şebekesine bağlanması sonucu, yağışlı günlerde çok yüksek miktarda yağmur suyu- atıksu karışımının, uzunluğu 42 km'ye ulaşan ana kuşaklama hattı üzerinde teşkil edilmiş ve sayıları 90’a varan taşkan yapılarıyla İç Körfez’e deşarjı gerçekleşmektedir. 

Bu durumun bir benzeri de, Meles başta olmak üzere, birçok dere yatağı tabanına inşa edilmiş olan kanalizasyon hatlarının, yine yağışlı havalarda, yüksek miktardaki yağmur suyu-atıksu karışımını İç Körfez başta olmak üzere İzmir Körfez’ine deşarj etmesi ile yaşanmaktadır.

İç Körfez’de sadece yağışlı dönemde değil, yaz ve sonbahar gibi kurak dönemlerde de birer  kirlilik göstergesi olarak değerlendirilen azot ve fosfor konsantrasyonlarının yüksek ölçülmesi, kanalizasyon şebekesi ve ana kuşaklama hattı üzerindeki atıksu pompa istasyonlarının düzenli çalıştırıldığının kontrol edilmesi gerektiğini göstermektedir.

Kanalizasyon hatlarına bağlanan yağmur sularının taşıdığı kum çakıl gibi inorganik maddelerin, düşük eğime sahip hatlarda çökelerek, kapasite yetersizliklerine, koku sorununa ve sık periyotlarla bu hatlarda temizlik yapılması ihtiyacına yol açacakları, 2009 yılında TMMOB tarafından düzenlenen İzmir Kent Sempozyumu’nda M. Zafer Zihnioğlu tarafından sunulan İzmir Kenti Kanalizasyon Sisteminin İrdelenmesi başlıklı bildiri ile de günümüzden 15 yıl önce öngörülmüş olup, inorganik maddelerin çökelmesi ile kesiti daralan kanalizasyon hatlarından, yukarıda bahsedilen taşkan yapıları vasıtasıyla İç Körfez’e atıksu deşarjlarının gerçekleşmesi de kaçınılmazdır.

İzmir Körfezi'nin bölümleri.

İzmir Körfezi'nde balık ölümleri sonrası yaşanan süreç

20 Ağustos'tan başlayarak, Eylül sonuna kadar aralıklarla İzmir İç Körfez’de görülen toplu balık ölümleri medyada yoğun bir şekilde yer almış, ayrıca balık ölümlerine nedenleri ve nasıl önlenebileceğine ilişkin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İzBB) düzenlediği toplantılar gerçekleştirilmiştir.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, daha sonradan İzmir İçin Nefes Projesi adını verdiği, acil, kısa, orta ve uzun vadeli bir eylem planı içereceğini duyurduğu projesinin, acil eylemler kapsamındaki 5. maddesinde  “İZSU Atıksuların Kanalizasyona Deşarj Yönetmeliği’nin karbon, azot ve fosfor parametrelerini de içerecek şekilde Bakanlık koordinesinde İzBB tarafından revize edilecek” kararını alırken, 10 yıldan daha kısa bir süre önce, İzBB’nin bu içerikteki bir yönetmelik değişikliği talebini reddettiğini unutmayı tercih ettiği görülmektedir.

İzBB tarafından Körfezin Geleceği İzmirin Geleceği adı ile 27 Kasım’da gerçekleştirilen uluslararası katılımlı çalıştayda ise sunum yapan yabancı uzmanların, sorunun nedenlerinin ortadan kaldırılmasından çok, alg patlaması görülen alanlara kil dökülmesi, hava kabarcıkları ile alglerin deniz yüzeyine çıkmalarının engellenmesi veya ultrasonik ses dalgaları ile alglerin giderilmesi gibi yöntemler önermesi dikkat çekicidir.

İzmir Körfezi'nin batısında Gediz Nehri'nin denize aktığı alanda bulunan Gediz Deltası, farklı türdeki kuşlara ev sahipliği yapıyor. Göçmen kuşların mevsim değişimlerinde yoğunluk oluşturduğu sulak alandaki türler arasında tepeli pelikan da var.

İzmir Körfezi nasıl kurtulur?

1955 yılında İzmir Körfezi’nde alg patlamalarının yol açtığı toplu balık ölümlerinin görülmesi, o tarihte İzmir merkez nüfusunun 256 bin 88, yine o tarihlerde İzmir merkezde kanalizasyon şebekesine bağlı nüfus oranının çok düşük olduğu ve sanayi tesisleri kaynaklı atıksu oluşumunun ve tarım alanlarında gübre kullanılmasının günümüze göre çok az olduğu dikkate alınırsa, İzmir Körfezi’nin ne kadar hassas bir ortam olduğunu göstermektedir.

Özellikle İç Körfez’de sınırlı derinlik ve akıntılarla artan bu hassasiyet günümüzde küresel iklim değişikliğinin yol açtığı hava ve deniz suyu sıcaklıklarının artması ile daha üst seviyelere yükselmiştir. 

Çiğli AAT’nin yüzde 30 civarında kapasite artışı sağlayacak 4. faz inşasının yaklaşık 15 yıldır tamamlanamaması, metropol alanda ayrık yağmursuyu şebekesinin tamamlanmaktan çok uzak olması, dere yatakları tabanında teşkil edilen kanalizasyon hatları ile, denetlenemeyen endüstriyel tesislerin yanı sıra, Çiğli AAT’de 2022 yılından itibaren, mevcut fazların revizyonu nedeniyle, 2 yıla yaklaşan bir sürede, günde 150-200 bin m3 atıksuyun tesise alınamadan Orta Körfez’e by pass yapılması, İzmir Körfezi’nde 2024 Ağustos ayı sonlarından itibaren görülen kitlesel balık ölümlerinin temel nedenleridir.

İzmir Körfezi’ne farklı tiplerde kimyasallar dozlamak veya ultrason uygulamak gibi “çözüm önerileri”nin mevcut durumda bir iyileştirme sağlamayacağı açıktır. 

İzmir Körfezi’nin özellikle de İç Körfez’in kirlilik yükü taşıma kapasitesi öncelikli olarak saptanırken, bu saptamayı doğru olarak yapabilmek için İzmir Körfezi batimetrisi ile mevsimlik akıntı yön ve büyüklüklerinin hassas bir şekilde belirlenmelidir.

Mevcut Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde yapılacak değişikliklerle, İzmir Körfezi gibi hassas su alanlarının her birinin taşıma kapasitesine bağlı olarak, işletme ve AAT bazında deşarj standartları belirlenerek, uygulanmalıdır.

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile TCDD’nin (İzmir Limanı TCDD’ne bağlı bir limandır) birlikte projesini hazırlatıp, ÇED Olumlu kararını aldırdıkları ve İzmir Körfezi’nin güneyinde oluşturulacak bir Navigasyon Kanalı ile kuzeyinde oluşturulacak Sirkülasyon Kanalı’ndan oluşan İzmir Körfezi ve Limanı Rehabilitasyon Projesi’nin hızla hayata geçirilerek, İç ve Orta Körfez’deki akıntıların artması sağlanmalıdır.

İzmir metropol alanı ayrık yağmursuyu şebekesi proje ve inşaları hızla tamamlanmalı, dere yatakları içerisindeki kanalizasyon hatları deplase edilmeli, kanalizasyon şebekesine bağlanan yağmursuyu ızgaraları, inşa edilecek yağmursuyu hatlarına bağlanmalı, böylelikle İç Körfez’e olan atıksu girişleri önlenmelidir.

Metropol alandaki dere yatakları üzerinde inşa edilmiş, rüsubat önleyici yapıların sayılarının arttırılıp, düzenli olarak temizlenerek, İzmir Körfez’ine katı formdaki inorganik ve organik maddelerin ulaşması engellenmelidir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Körfez’deki su kalitesini ve yaşamı koruyup, geliştirmekle görevli birimleri, nicelik ve nitelik olarak güçlendirilmelidir.

Metropol alan başta olmak üzere, atıksularını kanalizasyon şebekesine deşarj eden fabrika, küçük sanayi siteleri ve serbest bölge gibi kirletici kaynakların deşarj hatları "online" izleme sistemleri ile takip edilmelidir.

Gediz Nehri’nin İzmir Körfezi’ne deşarj ettiği su kalitesi düzenli olarak izlenmeli, İzmir Körfez’ine deşarj ettiği kirlilik yükünün azaltılması için ilgili belediyeler, valilikler, DSİ Bölge Müdürlüğü ve diğer ilgili kurumlarla eşgüdüm içerisinde çalışılmalıdır.

İzmir Körfezi ve Özellikle İç Körfez’de deniz suyu kalitesinin arttırılması, bioçeşitliliğin geliştirilmesi ve korunması için, yukarıda belirtilen önlemlere onlarca ilave yapmanın mümkün ve gerekli olduğu açıktır.

Ancak, bu önlemlerin alınması, uygulanması ve geliştirilerek sürdürülmesi için kamu yararını esas alan, ülke kaynaklarını geniş toplum kesimlerinin yararına olduğu kadar, doğanın canlı ve cansız unsurlarının korunup, geliştirilmesi için de kullanacak bir siyasal bakış açısına ihtiyaç duyulduğu da ortadadır.

Sınıflı toplumların tarih sahnesine çıktığı günden bugüne, emeğin sömürülmesini, doğanın talan edilmesini sona erdirecek bir siyasal özneye duyulan ihtiyaç hiç bu kadar büyük ve acil olmamıştır.