İşkencehaneden 'lüks deneyim oteli'ne: San(a)saryan

"Nice deneyimler yaşattı Sanasaryan. İşkence, akıl sağlığını kaybetme, camdan atılma.. Fakat bu deneyimlerin hiçbiri lüksle buluşamamış. Bugüne kısmetmiş lüksün deneyimle buluşması."

Sevgi Saklamaz

soL Portal’da Özkan Öztaş’ın bir süredir sürdürdüğü Sahaflar Çarşısı sohbetlerinin geçen hafta yayınlanan yazısını okuyunca yeniden aklıma düştü. Sanasaryan Han ile ilgili bir yazı yazmaya niyetlenmiştim geçenlerde. Beni bu yazıyı yazmaya iten şey, Instagram’da gezinirken denk geldiğim ve aslını anladığımda öfkeden ürperdiğim bir paylaşımdı.

O paylaşıma geçmeden Sanasaryan Hanı’nın kısa tarihçesinden bahsetmeliyim. İstanbul Sirkeci’de bulunan han, 1895’te yaptırılıyor. Sanasaryan Hanı’na ve Mıgırdiç Sanasaryan’ın yaptırdığı, Erzurum Kongresi’nin de düzenlendiği bina olan Sanasaryan Koleji’ne Ermeni Tehciri sonrası devlet tarafından el konuluyor. Erzurum’daki Kongre Binası bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak faaliyette. İstanbul’daki han ise bu yazının konusunu oluşturuyor.

Instagram’da gezinirken denk geldiğim o paylaşım bir reklam. Bir yapıdan söz ediliyor. Restore edilmiş, eski posta binasının yakınlarında bir bina. Hesabın ismini görene kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin restore ettiği binalardan biri olduğunu düşündüm. Değilmiş. 

“Sanasaryan Han, A Luxury Collection Hotel”. Sanasaryan Han profiline girdiğimde açıklamada bu yazıyla karşılaştım. Dünyanın en büyük otel zinciri Marriott’un bünyesinde olduğunu öğrendiğim Sanasaryan Han Hotel için, yine Marriott’un internet sitesinde, “lüksün deneyimle buluştuğu yer” denmiş. Lüks… deneyim… sanasaryan… müdüriyet… işkence… Tüm bu kelimeler o paylaşımı gördüğüm anda zihnimde dönüp durmaya başladı.

Han 2020 yılında, Ermeni cemaati ile Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yaşanan uzun hukuk mücadelesinin ardından restorasyon karşılığı 35 yıllığına kiraya verildi.

Doğrusu buymuş. Sansaryan değil, Sanasaryan. Kolektif hafızamızda Sansaryan olarak yer etmiş. Etmiş etmesine de İstanbul’da yüzlerce farklı han varken, neden Sansaryan hafızamızda yer etmiş, sanıyorum ondan da bahsetmek gerekir. 1935’ten itibaren İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak faaliyet gösteriyor. 1951 Tevkifatında, Sevim Belli’nin gözaltına alınıp Sanasaryan’a getirilmesiyle başlayan TKP operasyonunda, Merkez Komitesi üyeleri Şefik Hüsnü, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya ve Mihri Belli’yle birlikte 187 kişi tutuklanıyor. Bu, o zamana kadarki en geniş operasyondur. Öyle ki Sanasaryan’a konuşlanmış Siyasi Şube’nin (1. Şube), Komünist Masası bile vardır. 

Lüks Deneyim Oteli’nde bugün ne gibi hizmetler sunuluyor bilmiyorum. Geçmişte yaşanan, yaşatılan kimi deneyimleri biliyoruz ama. Sorgulamalar sırasında yapılan işkenceler fiziksel ve mental pek çok hasar vermiştir. Duyduk, okuduk, öğrendik. Tevkifat’ın başlangıcından 2 yıl sonra açılan davada, Zeki Baştımar, savunmasında Sanasaryan deneyimine de yer verir:

“…uğradığım ve aylarca devam eden maddi ve bedeni işkenceler, ancak işkence konusu olmak kabiliyetini bedenen tamamen kaybettikten sonra, doktorun müdahalesiyle sona erdi ve doktor işkencenin ağır sonuçlarını ve izlerini dokuz aylık bir tedaviden sonra giderebildi. Manevi işkenceden bahsetmeyeceğim. Çıldıranların, intihara teşebbüs edenlerin sayısı malumunuzdur.”

Sıdıka Su ve Ruhi Su’nun aynı mücadeleyi birbirlerinden habersiz verdiklerini, götürüldükleri bu “Mahsus Mahal”de iki elleri kanda öğrendiklerini biliyoruz. Biliyoruz, Ruhi Su’dan dinledik: 

“En zoru da ‘Tabutluktur!’ Tabutluk mu? Bir insanın çömelerek sığabileceği kadar küçük bir sandık sanki. Ne kolun uzanır ne kafan kalkar. Bir vakit sonra dayanılmaz ağrılar ve uyuşmalar…”

Tabutluk, Sanasaryan'la anılan bir işkence yöntemi. Eni 80, boyu 150, yüksekliği 150 santim. Bir kişinin bile içinde ne yatması ne de ayakta durabilmesi mümkün.  Bu "deneyim" artık yerini otel müşterileri için "king size" yataklara bıraktı. 

Deneyim…  “elektrik elletirler kıvılcım yalatırlar / tuzruhu damlatırlar kulak boşluğuna / çekip alırlar kerpetenle tırnağını”. Tutuklunun Günlüğünden şiirinde Attila İlhan, deneyimini böyle anlatmış. “daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında / didiklemez mi özgürlüğünü sansaryan hanı’nda / küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında / kendini öldürmeyi belki bin kez tasarlarsın da / bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek o şarkıyı”

Ahmed Arif, Sanasaryan’da gördüğü işkencelere, hücrelere akıtılan lağım sularına daha fazla katlanamaz, akıl hastanesine kaldırılır. Şok tedavileri sonucu, biraz düzeldiği düşünülünce geri götürülür ve işkencelere devam edilir. Sanasaryan’a girdiğinde mevsim kıştır. Bir gün bir polis, gazete kağıdına sarılı üç dört dal yeşil soğan uzatır hücreye. Memleketinin dağlarına bahar geldiğini o sırada fark eder Ahmed Arif. Ve yine Sanasaryan’da bileklerini keserek ölmeye teşebbüs eder. 

“Hepimiz kırk yaşındayız
yirmisine basanımız da
altmışını geçenimiz de
atılıp ölenimiz de İstanbul'da Müdüriyet penceresinden.”

Öztaş, yazısında Nazım’ın şiirinden örnekle Hasan Basri Alp’i hatırlatmış. TKP üyesi Hasan Basri Alp’in Sanasaryan’da en nihayetinde müdüriyet penceresinden atılması, Türkiye’de kayıtlara geçen ilk işkence olarak biliniyor.

Kimleri misafir etmedi ki Sanasaryan ve deneyimi. Nâzım Hikmet, Vedat Türkali, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Enver Gökçe, Arif Damar, Mübeccel Kıray, Ece Ayhan, Deniz Gezmiş… Nice deneyimler yaşattı Sanasaryan. Başta işkence deneyimi, işkenceler sonucu akıl sağlığını kaybetme deneyimi, yaşamına son verme deneyimi, yaşamına son verilmesi deneyimi, camdan aşağı atılma deneyimi… Fakat bu deneyimlerin hiçbiri lüksle buluşamamış. Bugüne kısmetmiş lüksün deneyimle buluşması. 

Alay ediyorlar bizimle. Kentte durmaksızın sürdürülen dönüşüm, geçmiş hiç yaşanmamışçasına yapıların, kentin, tarihin üzerine beton döküyor. Onlar bu dönüşümü sürdürürken aklımızdan, hafızamızdan şüphe edecek noktaya geliyoruz. Bir işkencehaneyi lüks deneyim oteline dönüştürürken aklımızla alay ediyorlar. Neyse ki bizimkiler yazmış, söylemiş. Şiirlere, şarkılara, romanlara konu olmuş Sanasaryan’da yaşananlar. Bizimkiler sayesinde aklımıza sahip çıkabiliyoruz.