Son günlerde iyice artan göçmen karşıtlığı ve bu karşıtlık üzerinden politika üreten ırkçı siyasetçilerin popülist söylemleri birçok tehlikeyi de içinde barındırıyor.
Artan enflasyonun yarattığı gittikçe artan bunalım, milyonlarca insanın göçmen meselesi gibi hassas dengeler üzerindeki bir konuda daha hızlı manipüle edilebilmesi sonucunu doğurabiliyor. Bilhassa yoksullaşmanın kontrolsüz şekilde yükseldiği bir dönemde, aynı yoksullaşmayı yaratan sermaye sınıfı ve siyasi iktidarların göçmenler konusundaki rollerinin belirsizleşmesi, gerçek sorunun kaynağından uzaklaşma tehlikesini de içinde barındırıyor.
Uluslarası tekellerin ve yerli patronların savaş politikalarından nasıl çok yönlü beslendiğini her gün daha yakından görüyoruz. Erdoğan iktidarının ,2011 yılından beri ,savaştan ve kavgadan beslenmek uğruna ,milyonlarca insanın yerinen yurdundan edilip bir dehlize sürüklenmesindeki rollerinin bedelini savaş mağduru göçmenler ve ülkemiz emekçileri ağır şekilde ödemeye devam ediyor.
AKP’nin ve sermaye sınıfının göçmenler üzerinden ürettiği siyasetin ülkemizdeki göçmenlerin yaşamına etkilerini İstanbul’un Kağıthane ilçesi ve çevresindeki göçmen yaşamlarından edindiğimiz gözlemler ışığında soL okurlarıyla paylaşacağız.
Günlüğü 100-150 lira yevmiyeye kurulan göçmen işçi pazarları
Göçmenler hakkında ileri sürülen en yanıltıcı başlıklardan biri olan, birçok yerden sosyal destek aldıkları yönündeki iddiaların çok uzağında bir görüntü ile karşılaştık.,
Kağıthane Taşocağı’nın belli bölgelerinde kurulduğu daha önce de haber olan işçi pazarlarını yerinde gördük. Göçmenler sabahın erken saatlerinde Kağıthane ilçesinin belli merkezlerinde düzensiz toplanarak kendilerini çeşitli kayıtdışı işe götürecek araçları bekliyor. Üstelik bu bekleyişin işe gitmekle sonuçlanması da her biri için epey düşük bir ihtimal. Zira yaklaşık 50-60 kişilik göçmen grubun her birinden sadece 5-6 kişi alınıyor.
Emeğini, hayat pahalılığının bu seviyelere vardığı şu günlerde, yoğun istekle satmaya çalışan göçmen emekçilerin günlük yevmiyeleri 100-150 lira.
İşçi pazarlarında bir umut ekmek parası bekleyen göçmenlerden, tedirginliğe kapılmadan cevap alabildiğimiz az sayıda kişi olsa da, konuşabildiğimiz göçmenlere baktığımızda ortalama ayda 15 gün kadar bu şekilde işe gidebildiklerini söyleyebiliriz.
Ocak ayında, zam verildiği an itibariyle erimeye başlayan asgari ücretin dahi yarısı kadar ücretlerle geçinmeye çalışan göçmenler, bu şartlardaki işleri bile bulmakta zorlanıyorlar.
Göçmen emekçilerden Zebib’in, işçi pazarındaki iş bulma telaşı içinde birkaç soru sorduğumuzda şöyle karşılık veriyor:
‘’Savaştan kaçtık, iş yoktu. Yoksa orada evim vardı, bahçesi vardı. Sonra öldürmeye başladılar.’’
Zebib, 2017 yılında Kabil’de art arda yapılan ve yüzlerce insanın öldüğü bombalı saldırılar sonrasında, önce kendisi, sonra da ailesini getirme umudu ile yola düşenlerden. 1,5 yıl sonra ulaşabildiği Türkiye’de ise bu biçimlerde işler bularak hayatta kalmaya çalışıyor.
Türkiye’ye geleli 3 seneden fazla olmuş. Umut ettiğin gibi bir hayat kurabildin mi?
“Türkiye’ye geldim. Türkçe öğrenmek için çok çalıştım. Belki daha çok iş bulurum diye. Burada bomba yok ama düşmanlık var. Günlük çalışıyoruz biz mesela. Evden çıkıp her gün buraya bir de başka bir yer var, oraya gidiyoruz.”
Evden çıkıp derken hepiniz aynı evde mi kalıyorsunuz?
‘’Biz zor ev bulduk. Önceden buraya yakın bir yerde kalıyorduk 12 kişi. Bir gün evin önünde bıçak çekip paramızı aldılar.’’
Sonra ne oldu peki?
‘’Ne olabilir? Eve gittik, kime ne söyleyebiliriz. Kim inanır ki bize? Sevmiyorlar bizi.’’
Göçmen pazarından ayrılırken geride kalan ailesinin ne olduğunu soruyoruz Zebib’e.
‘’İlk zamanlar bir şekilde konuşuyordum. Sonra Taliban kazandı. Hiç ulaşamadım. Bir kardeşim İran’da diye haber aldım. Annem, babam ve diğer küçük kardeşlerimle bir yıldır hiç konuşamadım.’’
‘Göçmensen ailecek tek maaşa 30 gün çalışırsın’
Taşocağı’nda göçmen pazarlarından, patronların göçmen emeği üzerinden fırsatçılıkta sınır tanımadığı tekstil iş kolunun yoğunlaştığı Çağlayan’a geçiyoruz.
Çağlayan bölgesi, fason üretimin çok yoğun olduğu ve kayıtdışılığın en yoğun yaşandığı tekstil atölyelerine ev sahipliği yapıyor. Bölgede çalışan tekstil işçilerin yoğunluğunu ise Suriyeli, Moğolistanlı, Moldovalı ve diğer uluslardan göçmen emekçiler oluşturuyor.
Burada çalışan emekçilerin ulaşabildiği en yüksek ücret istisnalar hariç asgari ücret seviyelerinde.
Ancak bu asgari ücreti almak için belli özellikler taşımanız gerekiyor. Kulağa garip gelebilir; ancak, Çağlayan’da, tekstilden kurulan sömrü pazarında çalışma yaşamı şöyle ilerliyor…
Neredeyse her gün atölyelerin çalışanları değişiyor. Çünkü kayıtdışı çalıştırma gaspını uygulayan patronlar, bu gaspın yarattığı hareket alanından faydalanarak, daha ucuz iş gücü bulduğu anda mevcutta çalışan işçileri, bazen tehdit, bazen bir miktar para vererek işten çıkarıyorlar. Göçmen emekçilerin bu duruma itiraz etme şansı ise imkansıza yakın. Zira birçoğunun hukuki hiçbir güvencesi yok. Tekstil patronları, bu zorluğu her gün daha fazla suistimal etmeye ise devam ediyor.
Örneklerine Bursa, İzmir ve Antep’te de şahit olduğumuz ailecek tek maaşa çalışma biçimi de Çağlayan’da oldukça yaygın.
Genelde ailenin erkeklerinden birisi tekstil patronlarıyla tüm ailesi adına ücret pazarlığı yapıyor. Bu pazarlıkta kişilerin değil bütün ailenin emeğine tek ücret biçiliyor!
Bahsettiğimiz biçimde ailecek tekstilde çalışan Pakistanlı bir göçmen ile Peştuca’yı anlayan daha eski bir göçmenin yardımı ile konuşma şansı buluyoruz.
-Ailecek tekstilde mi çalışıyorsunuz?
“Geldiğimizden beri bu işi yapıyoruz. Kendi ülkemizde de kumaşçıydık biz. Burada farklı ama bildiğimiz iş olduğundan buradan ekmek kazanıyoruz çok şükür.”
-Siz, eşiniz ve üç çocuğunuzda burada çalışıyor. Hepiniz aynı yerde nasıl iş buldunuz?
“Ben buldum işte. En küçük iki çoçuk iş öğrenmek için parasız çalışıyor. Büyük kız ve karım ile ben paraya çalışıyoruz.’’
-Ne kadar ücret alıyorsunuz?
“Adam başı almıyoruz ama bundan önceki çalıştığımız yerdeki gibi alıyoruz. Orada son iki ay alamamıştık, burada günlük alıyoruz. Üçümüz için 150-200 lira arası değişiyor ücret. İş çok olursa 250 lira bile olabiliyor hamdolsun.’’
Onca göçmen emekçinin arasında anlaşılması çok zor desek de isminin ve bilgilerin paylaşılmaması için oldukça yoğun ısrar eden Pakistanlı göçmen emekçisinin korumaya çalıştığı şey ise, ailecek çalışıp tek maaş aldıkları kayıtdışı işlerini koruma isteği.
Göçmenler üzerinden yürütülen kirli tartışmaların yaşamın içinde nasıl bir karşılığı olduğunu anlamak için gündelik yaşama bakmak oldukça açıklayıcı. Hizmet sektörünün arkasında biriken kayıtdışı sömürüden, tekstil atölyelerine uzanan patronların göçmenler üzerinden yarattığı daha ucuz iş gücü fırsatçılığına kadar, yürütülen çözümsüz tartışmaların ülkemizdeki emekçiler açısından sorunu büyütmekten başka bir sonucu olmuyor.,
Zira, son günlerde iyice artan popülist, ırkçı, göçmen karşıtlığı ve bu rüzgarı taşıyan siyasi figürlerin demagojilerinin gerçek ile hiçbir ilişkisi bulunmuyor.
Savaş ve kirli politikalarla ülkelerinden edilen göçmenler hayatta kalmak için patronların tüm taleplerini kabul etmekten başka yol bulunmuyor.
Göçmen emekçileri yazısının ikinci kısmında, göçmen kadınların nasıl bir yaşama zorlandıklarını ve çalışma yaşamında nelerle karşı karşıya kaldığını soL okurlarıyla paylaşmaya çalışacağız.