İrlanda: Türkiyeli işçilerin destansı direnişi ‘Gama’

'Evet, İrlanda halkının desteğiyle bu grevi işçiler kazandı. Tek başımıza kazanamazdık; sınıf mücadelesi ancak sınıfın tüm iradesi harekete geçtiğinde gerçekten başarılı olabilir.'

Çağdaş Gökbel

2005 yılında Türkiye’den İrlanda’ya getirilen işçiler destansı bir mücadelenin konusu olmuştu. Röportajı hazırlarken sanki bir Gorki romanının içindeymişiz gibi hissettik kendimizi. Zaman değişiyor ama bazı şeyler çok da değişmiyor gibi. İşçiler hakları için soyunma odalarına gizlice broşürler sokuyor ve mücadele ettikleri şirket onların grevlerini yok etmek için her türlü savaşı veriyordu. Gama işçilerinin mücadelesini araştırırken o dönem Sosyalist Parti’den Mick Barry’nin çıkardığı kitapçığa ulaştım (fotoğrafını aşağıda göreceksiniz). Bu kitapçıkta en çok dikkatimi çeken ise kapak fotoğrafıydı; orada işçilerin mücadelesi şöyle özetleniyordu: ‘We are workers not slaves’. O işçilerden biri olan Serdar İvak’la yıllar sonra kendi dükkanında Saray Kebab’da buluşuyoruz. Bir gün Dublin’e yolunuz düşerse bu güzel ve sıcak mekana mutlaka uğrayın. Bu röportajda göçmen işçilerin emek mücadelesini, Türkiye’deki krizlerle bağlantılı olarak artan göç eğilimini ve İrlandalı emekçilerin bugünkü yaşam mücadelesini okuyacaksınız.

Gama işçileri, hayatını İrlandalı işçilere adamış olan James Larkin anıtı önünde şirketi protesto ediyor.

2005 yılında ‘GAMA’ işçileri bir direniş efsanesi yazdılar. Siz de o dönem GAMA’da çalışan bir işçiydiniz. Bu destansı mücadele nasıl ortaya çıktı ve yıllar sonra hâlâ İrlandalıların bile unutamadığı bir direnişe dönüştü?

İrlanda’ya Gama inşaat şirketiyle gelmiştim. Türkiye’de de bu firma da çalışmıştım. Oradaki iş bitince bizleri buraya İrlanda’ya getirdiler. Getirme aşamasında Gama Ankara merkez ofislerinde işçilerin önüne sayfalarca sözleşme kondu. Bu sözleşmeler ağırlıklı olarak İngilizceydi. Türkçe hazırlanan sözleşmenin de anlaşılırlığı tartışmalıydı. İnsanlar neye imza attığını bilmeden İrlanda’ya geldi.

İrlanda’da biz elektrik santrali (power station) işi yaptık. Bu işin saatlik ücreti 1,80-2,50 maksimum 3 Avro idi. Çalışma ücreti kölelik düzeyinde iken çalışma saatleri de onunla yarışır seviyedeydi. Her gün 12 saatten aşağı çalışmıyorduk. İrlanda’nın yağmurlu iklimini de gözönüne alırsak eğer, bu da işçilerin omuzlarına fazladan bir yük bindiriyordu. Haftada bir gün olan izinlerde de sosyalleşmek adına yaşadığımız kasabanın Pub dediğimiz barlarına gitmemize izin dahi verilmiyordu. Bu tür yerlere gitmeme ve maaşlarımızı İrlandalılara söylememe konusunda sürekli uyarılıyorduk. Aslında tipik AKP söylemine benzer bir demogoji yapıyordu şirket. İrlanda’daki rakip şirketlerin Türklerin başarılarını kıskandığını bu yüzden işi elimizden alabileceklerini, ‘vatan millet sakarya’ söylemiyle soslayarak işçilerin gerçekleri görmesini engellemeye çalıştılar. Bu söylemle bilinçsiz ve örgütsüz olan işçileri çok kolay kandırıyorlardı. Bu işçilerin arasında söylenenlerin kocaman bir yalandan ibaret olduğunun farkında olanlar vardı ama pratik anlamda Gama ile mücadele edebilecek bir bilinç henüz gelişmemişti. Çünkü, Türkiye’deki işsizliği de Gama bize karşı silah olarak kullanıyordu. Tüm bu zor şartlar altında 2 koca yıl çalıştım.

'Sosyalist Parti Belediye Meclis üyesi bastırdığı Türkçe broşürleri işçilere gizlice ulaştırdı'

Tüm bu kölelik düzeni Sosyalist Parti’nin belediye meclis üyesi çalışma koşullarımızı öğrenene dek devam etti. Sosyalist partili belediye meclis üyesi Mick Murpy, Gama’nın Türkiyeli işçilerini gerçekten almaları gereken ücretler konusunda uyaran Türkçe broşürler bastırıp dağıtmaya başladı. Bu küçük broşürler gizlice işçilerin soyunma odalarına kadar ulaştı. İşçiler o andan itibaren kölelik koşullarında çalıştıkları gerçeğiyle yüzleştiler. Böylece işçiler bu kölelik düzenine karşı nasıl hareket edeceklerini konuşmaya başladılar. Sosyalist parti ve işçi sendikası (SIPTU/Services Industrial Professional and Technical Union) yaşananları medyayla paylaşınca, Gama işçileri grev kararı aldık. Toplamda 400 işçi grev kararının ardından Gama’nın kapılarını kapattık ve işi tamamen durdurarak ya da yavaşlatarak şirketin masaya oturmasını sağlamaya çalıştık. Bu süreç hiç de kolay olmadı. Kolay olmamasının en önemli nedenlerinden biri başta da belirttiğim gibi, işçiler örgütsüz ve bilinçsizlerdi. Gama bu bilinçsizliği istismar etmeye çalıştı. İşçilere paralar teklif edildi, AKP’li bazı vekiller devreye sokularak işçi aileleri arandı ve grevin derhal sonlandırılması istendi. Bunun yanında grevi terörize etmeye de çalıştılar. Sınıf mücadelesi bu çirkin ayak oyunlarını hep görmüş, bizler de bir kez daha tanıklık etmiş olduk. Tüm bunları zaten acı ve tatlı deneyimlerimizden işçi sınıfı ders çıkarsın diye anlatıyorum. İçimizden çürük elmalar çıksa da greve kararlılıkla devam ettik. 3 Aylık bu süreçte Gama yemek ücretimizi dahi kesti. Medya direnişimize büyük bir ilgi gösterince geri adım atmak zorunda kaldı. Bu andan itibaren direnişimiz İrlanda halkıyla bütünleşmeye başladı diyebilirim. İrlandalı emekçiler bizimle büyük bir dayanışma gösterdi.

Direniş sürecinde sizi çok etkileyen ve unutamadığınız bir anıyı benimle paylaşır mısınız?

Grev aşamasında bizleri duygulandıran pek çok şey yaşandı. Bunlar Türkiye’de hiç de alışık olmadığımız şeylerdi. Bir gerçeği görmeliyiz ki Türkiye toplumu işçi grevlerine yabancılaştırıldığı, hatta düşmanlaştırıldığı için bugün karanlık bir süreçten geçiyoruz. İşçilerin bir ülkede grev yapıyor olması: ‘O toplumda emekçilerin ortak yararı için’ mücadele eden cefakâr insanların varlığı gösterir. Oysa patronlar bunun tam tersi olduğu noktasında toplumu bugüne dek ikna ettiler. İşte İrlanda’da bunun böyle olmadığına tanıklık ettik.

'Öğrenciler harçlıklarını biriktirip Gama işçilerine vermek istedi'

Örnek vermem gerekirse, grevin ortalarına doğru iş yerinde kapıları beklerken yaşları 6 ila 7 arasında değişşen bir grup küçük kahraman grevimizi ziyarete gelmişti. Her biri kocaman bir kalp taşıyan bu öğrenciler öğretmenleri ile birlikte yanımıza gelip, “Siz, Türkiyeli Gama işçilerinin ne kadar zor durumda olduğunuzu biliyoruz, bu yüzden harçlıklarımızı biriktirip size vermeyi uygun gördük” deyip o paraları bize vermek istediler.

İrlanda halkının grevimizi sahiplendiğini biliyorduk ama bu güzel çocukların harçlıklarını biriktirip bize vermek istemeleri hepimizi çok ama çok etkilemişti. Unutmadan eklemek isterim, grev süresince Tomas ve Mary çifti işçi arkadaşlarımıza her sabah çay, kahve ve sandviç getirdiler. Bu güzel dayanışmayı unutmak mümkün değil. Ayrıca ne acı değil mi? Kendi ülkemizde kolluk kuvvetiyle ve biber gazlarıyla boğuşurken burada gördüğümüz dayanışma karşısında şok olmak.

Direniş zaferle sonuçlandı; hem zaferi hem de İrlanda’da yeni bir yaşamı nasıl inşa ettiğinizi anlatır mısınız?

Evet, İrlanda halkının desteğiyle bu grevi işçiler kazandı. Tek başımıza kazanamazdık; sınıf mücadelesi ancak sınıfın tüm iradesi harekete geçtiğinde gerçekten başarılı olabilir.

Bizden çalınan paralar ki bu 50 milyon Avro gibi devasa bir rakam; Hollanda’da gizli bir banka hesabına yatırılmıştı. İşçilerin bu gizli parayı ortaya çıkarmasıyla, işçilere geriye dönük ödemeleri yapıldı ve böylece grev zaferle sonuçlanmış oldu. Bu grev aşamasında, Sosyalist Parti Başkanı da olan Milletvekili Joe Higgins’in yardımlarını ve desteğini asla unutamayız. Elbette İrlanda halkının desteğini de...Grevin üzerinden 15-16 yıl geçti ama bu direniş toplumun kolektif hafızasında İrlanda’nın zihninde yaşamaya devam ediyor.

Biraz da bugünün İrlandasına dönelim. İrlanda’da alın teriyle para kazanan insanlar büyük bir mücadele veriyor, özelllikle konut krizi ülkede adeta kör düğüm olmuş durumda. Türkiye’den pek çok gencin dükkanınıza gelip destek istediğini de söylemiştiniz. Buradaki yaşamı İrlanda’ya gelmeyi düşünen insanlar için nasıl tarif edersiniz?

Bu konuda dertliyiz, o yüzden biraz uzun cevap vereceğim. Dünyada ve ülkemizde sınıf mücadelelerinin gerilemesiyle paralel olarak insan haklarında ciddi bir gerileme yaşadık. Bence zaten faşizm diye tanımlamaya çalıştığımız şeyi kısaca böyle tanımlayabiliriz. Bugün, Türkiye’de kapitalist düzen halkımızı açlığa mahkum etmiş durumda. Bu yüzden özellikle okumuş, genç üniversite mezunları ülkeyi kaçarcasına terk ediyor. Elbette bu insanların içerisinde sadece üniversite mezunları yok. Kalifiye ya da kalifiye olmayan işçiler de ülkeyi terk ediyor.

Türkiye’den Avrupa’ya göç rotası içerisinde son zamanlarda rağbet gören ülkelerden biri de İrlanda. İnsanlar İrlanda’ya kapak atınca dertlerin ve sorunların biteceğini düşünüyorlar oysa bu çok büyük bir yanılgı.

'İnsanlarımızı burada da büyük bir dram bekliyor olabilir'

İnsanlarımızı burada da büyük bir dram bekliyor olabilir; çünkü ciddi biçimde en doğal hak olan barınma sorunu bu ülkenin kangren olmuş yarasıdır. Ülke insanının kaçarcasına bu ülkeye gelme sebepleri olan YouTuber dediğimiz, madalyonun tek tarafını gösteren ve para-ün avcılığı yapanlar büyük bir kötülük yapıyorlar. Her gün çalıştırdığım dükkan iş ve barınma ile alakalı destek isteyen Türkiyeli öğrenci arkadaşlarla doluyor. Bu insanda ciddi bir psikolojik yük bırakıyor, gerçekten onlara yardımcı olamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Kümes gibi evlerde 10-12 kişi barınmak zoruna kalıyorlar. Şansları yaver giderse en zor şartlarda ve işlerde çalışıyorlar. Buralarda ter akıtmak ve mücadele etmek bazen ülkenizdeki zorlukları da katbe kat aşabiliyor. Ayrıca dil okuluyla gelenlerin bildiğim kadarıyla tam zamanlı çalışma hakları yok. Bu tür detaylara girmeyeceğim. Buraya gelmeyi düşünen insanlara önerim, buradaki gerçekleri doğru kaynaklardan öğrenmeleri. Lütfen YouTuber’ın içi boş ve bol hayal satan yayınlarını ciddiye almayın. Umarım sizin çalışmalarınız ve benim söylediklerim bilinç düzeyi yüksek, üniversite mezunu, öğrenci ve işçi dostlarımıza yol gösterir.