İngilizce öğretmeni çalıştığı inşaatta yaşamını yitirdi: 'İki büyük suçlu var'

Samsun'da çalıştığı inşaatta iş cinayetinde ölen öğretmen Orhan Çelik'in ardından bir açıklama yapan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası YK üyesi Erkurt olayda iki bakanlığın suçlu olduğunu söyledi.

Haber Merkezi

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt atama bekleyen İngilizce Öğretmeni Orhan Çelik'in inşaatta çalışırken hayatını kaybetmesine ilişkin "Bu çok büyük, çok üzücü bir kayıp. Bir öğretmenin inşaatta çalışarak böyle bir ölüm yaşaması bir iş cinayetine kurban gitmiş olması gerçekten bir ülke için, uygarlık düzeyinde olduğunu iddia eden bir ülke için gerçekten bir felaket diyebiliriz" dedi. Erkurt "Burada aynı zamanda iki büyük suçlu da ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı diğeri de Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'dır" diye konuştu.

Orhan Çelik, Samsun Atakum'da boyacı olarak çalıştığı inşaatın 22. katından yük asansörü ile birlikte düşerek dün hayatını kaybetti. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt, konuyu ANKA Haber Ajansı'na değerlendirdi. Erkurt şunları söyledi:

'Bir ülke için gerçekten bir felaket'

"Orhan Çelik öğretmenimizin üzücü haberini ne yazık ki dün öncelikli olarak sosyal medyadan sendika topluluklarından ve işçi güvenliği topluluklarından öğrendik. Samsun Atakum'da gerçekleşiyor olay. Samsun Arakum'daki temsilcilerimiz yöneticilerimiz konuyla ilgili bilgilendirmeye çalıştılar. Orhan öğretmenimiz bir İngilizce öğretmeni. Afyon doğumlu ve burada çalışamıyor, kendisine güvence bulamıyor, iş bulamıyor. Ne yazık ki dolayısıyla da sonra Samsun'a geliyor. Samsun'da da hayata tutunmaya çalışıyor. Son çalıştığı öğretim kurumda çalışmasının üzerinden yaklaşık olarak dört yıl geçmiş. Dört yıl boyunca tabii ki henüz biz de olay çok yeni olduğu için bütün ayrıntıya vakıf değiliz ama çeşitli ek işlerde çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de dün onun yaşamının sonlanmasına neden olan inşaat işi. Bu çok büyük bir kayıp. Çok üzücü bir kayıp. Bir öğretmenin inşaatta çalışarak böyle bir ölüm yaşaması bir iş cinayetine kurban gitmiş olması gerçekten bir ülke için, uygarlık düzeyinde olduğunu iddia eden bir ülke için gerçekten bir felaket diyebiliriz. Ne yazık ki öğretmeni kamu da ya da özel de her türlü öğretmeni farklı işlerde çalıştıracak bir konuma getirdi Türkiye. Bu işler öyle gerçekten masa başında oturup yapılacak işler de değil görüldüğü üzere. Ne yazık ki inşaatta çok yoğun ve ağır bir mesaiyle ve asansör boşluğuna düşüyor, asansörde yaşamını yitiriyor.

'İki büyük suçlu ortaya çıkıyor'

Gördüğünüz gibi burada aynı zamanda bir de denetimsizlik söz konusu. Biz dün Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası olarak paylaştığımız tweette elbette bu inşaatın yöneticilerinin, patronlarının temel bir sorumluluğu daha doğrusu suçu olduğunu biliyoruz, bunu söylüyoruz. Burada aynı zamanda iki büyük suçlu da ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı diğeri de Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'dır. Bizim asıl sorgulayacağımız kısım Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'nın eğer bir öğretmenini bir okulda konumlandırabilecek, ona bir iş sağlayabilecek, onun yaşam standartlarını bir öğretim kurumunda yürüttürebileceği ortam sağlayamamışsa buna zemin oluşturamamışsa bu iş cinayetinde elbette Milli Eğitim Bakanlığı'nın da çok temel bir sorumluluğu söz konusu.

Biz duruma neden geliyoruz? Orhan öğretmenimizi neden kaybettik? Elbette öğretmenlerin bugün artık yoksulluk sınırını da geçiyoruz, açlık sınırına mahkum edilmiş olmasından kaynaklı olarak biz bu kadar büyük bu kadar kötü sonuçlarla, olaylarla karşılaşıyoruz. Bugün sendikamızın adı Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası ama elbette ki Türkiye'deki tüm öğretmenlerle tüm eğitim emekçileriyle ilgili bizim de çok önemli çalışmalarımız, aşamalarımız var. Her şeyin başında bir öğretmenin bugün tamamen sömürü düzenine oturmuş özel sektör alanında çalışmak zorunda olmasının temel nedenleri elbette atamaların tamamen artık bir tekelde toplanması ya da artık hiçbir şekilde bu atama konusunda liyakatli bir şekilde bu işlerin yapılmamış olmasıdır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin elbette iki tane seçeneği kalıyor eğer öğretmenlik mesleğini sürdürmek istiyorlarsa şayet. Bunlardan birincisi özel sektör. Özel sektörde kolejler, kurslar ya da rehabilitasyon alanında çalışan bir fizyoterapist psikolog olabilir öğretmenimiz. Ya da ikinci bir seçenek patronların elinde sömürülmek istemiyorsa bir devlet okulunda ücretli öğretmen olarak sömürülmek durumunda kalıyor öğretmen arkadaşlarımız. Burada doğrudan bu sömürüyü dayatan kurumun kendisi Milli Eğitim Bakanlığı olarak karşımıza çıkmış oluyor. Biz elbette patronlardan onların bize dayattığı bu maddi konuşllardan sıyrılmak için öncelikli muhatabımızı Milli Eğitim Bakanlığı olarak görüyoruz ama burada Milli Eğitim Bakanlığı'nın yani devletin kendisinin kendi kamu kurumlarında, kamu okullarında zaten ücretli öğretmenlikle de aynı şekilde bu sömürüye ortak olduğu yine aynı şekilde büyük bir felaket ortaya çıkarmış oluyor.

'Orhan öğretmenimizin de bir özel okul öğretmeni olduğu bilgisini aldık'

Bulunduğumuz süreçte Orhan öğretmenimizde bir özel okul çalışanı olduğu bilgisini aldık son olarak ayrıldığı kuruma bakınca. Biz özel okullarda, kolejlerde, kurslarda, rehabilitasyon merkezlerinde, kreş ya da anaokullarında ve hatta vakıf üniversitelerinde başladığımız günden beri, sendikamızın kuruluşundan beri öncelediğimiz temel bir sorunumuz, talebimiz var. Bu talebin adı; taban maaştır. Bu bir büyük bir kampanyadır. 2014'teki özel sektör alanındaki örgütsüzlüğümüz 2021 yılında kurduğumuz sendikamızla artık bambaşka bir boyuta ulaştı. Bu alanda öğretmenler artık hem haklarını biliyor hem de mücadelenin ne kadar elzem ne kadar şart olduğunu görüyorlar. Dolayısıyla burada olması gereken en önemli konu öğretmenin örgütlü, birleşik mücadelesidir. Kanunlardan, yönetmeliklerden haberdar, sözleşmesini buna göre yapan, iş çıkışında bir görevi feshedileceği zaman ne yapması gerektiğini birey olarak bilen ama daha büyük çapta taban maaş gibi, belirli süreli sözleşmeler gibi konularda da mutlaka bir araya gelip burada eylemlilik derecesine yani fiili mücadele dediğimiz mücadeleye ortak olması gereken bir konumda yer alması gerekiyor.

'Büyük bir güvencesizlikle boğuşuyoruz'

Biz Milli Eğitim Bakanlığı'nın çalışanlarıyız, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmenleriyiz ama özel sektör alanında tamamen uçuruma yuvarlanmış, tamamen başı boş bırakılmış kurumlar elinde ne yazık ki bütün hayatımız heba ediliyor. Biz öğretmenlik mesleğini yapmak istiyoruz hem de seve seve yapıyoruz. Bütün bir yürekle, inançla bu mesleğe kendimizi adamış bir şekilde bunu yapıyoruz ama bu büyük sömürü koşulları içerisinde ne yazık ki bizim bu mesleği onurlu ve nitelikli bir şekilde yapmamıza olanak tanınmıyor. Bu yüzden de başta taban maaş ki mecliste şu anda üç tane yasa önerisi var bu noktada üç ayrı partinin verdiği. İktidar ne yazık ki şu an eğitim komisyonunun başında olduğu için onun ve iktidar ortaklarının da düzenlemesiyle bu yasa önergeleri eğitim komisyonundan geçmiyor. Biz bunun mücadelesini sürdürüyoruz. Bunun haricince tıpkı Orhan öğretmenimizin de başına geldiği gibi biz büyük bir güvencesizlikle boğuşuyoruz. Bizim sözleşmelerimiz bir yıl üzerinde yapılıyor ve bu bir yıl sonrasında kurum istediği zaman herhangi bir neden belirtmeden bizi işten çıkarabileceğine ve bizimle sözleşme yenileyemeyeceğini söyleyebiliyor MEB'den aldığı dayanakla. Dolayısıyla bunun temel sebebi de belirli süreli sözleşmelerdir. Bu belirli süreli sözleşmelere karşı da büyük bir mücadele yürütüyoruz.

'Talebimiz intiharların, ölümlerin son bulması'

Özel sektör öğretmenlerinin artık güçlü bir birlikteliği söz konusu. Hiçbir şekilde bir sağ sola savrulmuş bir durumda değiller. Bunu görmeleri gerekiyor. Bunu bilemeleri gerekiyor. Özel sektörde eğitim emekçilerinin varlığını tanımaları gerekiyor. Şu anda bugüne kadar gördüğümüz Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerinin bakanlık katına kadar ayırt ettiğimiz şey bu alandaki öğretmenleri göremedikleri, duymadıkları, taleplerini dinlemedikleri, es geçtikleri yada dinlermiş gibi görünüp tamamen bu alanda bizi boşluğa itmeleri bunu gördük. Yusuf Tekin'den Sayın Bakandan talebimiz artık özel sektör öğretmenlerinin bir kamuda çalışan herhangi bir öğretmenden en ufak bir farkı olmadığını, çok büyük yaşamsal kritik sorunları olduğunu ve artık güvencesizlikten kaynaklanan intiharların, ölümlerin ya da açlık düzeyinde yaşamların son bulmasını, öğretmenin gerçekten nitelikli bir eğitici donanımlı bir eğitici olması için yaşamsal koşullarının insanca yaşayabilir, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşayabilir konuma getirilmesini talep edeceğiz kendisinden. Bakan olarak üzerine çok büyük bir yük düşüyor, çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Bunların hepsinden önce tabii ki bizim muhatap almalı, bizi görmeli ve taleplerimizi dinlemek için samimi olmalı."