Hatay'daki konteyner kentlerden depremzede manzaraları: 'Toplama kampında gibiyiz'

Depremin üzerinden geçen bir buçuk yıllık zamana rağmen konteyner kentlerde yaşayan depremzedeler devam eden sorunlardan dert yanıyor: 'Burada ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz.'

Özkan Öztaş

Depremin üzerinden geçen zamana rağmen depremzedelerin konteyner kentlerde yaşanan sıkıntılar bitmiyor. Depremzedeler "ikinci sınıf insan muamelesi" gördüklerini ve sorunlarıyla ilgilenilmediğini belirtiyor. 

Hatay'da hâlâ faaliyette olan birçok konteyner kent var. Ilıca, Hilalkent, Aselsan ya da Küçüldalyan bunlardan bazıları. Hepsi yasal statüde "Geçici konaklama merkezi" olarak geçse de iki yıla yakın bir süredir depremzedelerin kalıcı mekanı olmuş durumda.

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerin ardından, depremzedeler arasında imkanı olanlar şehir değiştirerek ya da varsa köylerine giderek bir şekilde hayata yeniden başlamaya çalıştı. Ancak geriye kalanlar ve çaresi olmayanlar konteyner kentlerde yaşamaya devam ediyor. 

Yani depremden sonra en çaresiz toplam konteynerlerde devam ediyor yaşamaya. "Sorun zaten bu bakış açısında başlıyor" diyor depremzedeler. 

Yetkililer sorunlarla pek ilgilenmiyor. Çünkü sorunlara dair talebi olan yurttaşlar "yüksek makamlarda tanıdığı olmayan", yoksullar, emekçiler ya da göçmen emekçiler. Bir de tabii şehre zorunlu görevle dışardan gelen memurlar. Depremzede yurttaşların barındığı bir yer olmaktan çok toplama kampını andıran bu yerleşkelerde sorunlar bitmiyor. Bırakılan ihmaller ölümlere yol açıyor. 

soL'a konuşan depremzedeler de artık kanıksamış yaşanan sorunları. "Ne gibi sorunlar var?" diye sorunca önce gülüyorlar, "Neresinden başlayalım" dercesine. 

'Elektrik ve su kesintileri artık hayatın bir rutini'

Konteynerlerin yapıldığı malzemeden dolayı yazın çok sıcak kışın ise soğuk olduğunu söylüyor Murat. Haliyle de kışın ısınmak, yazın da sıcaklara dayanabilmek için mutlaka elektrik gerekiyor. Murat, Hilalkent 3 konteyner kentinde kalıyor Hatay'da. "Gidecek bir yerimiz yoktu. Bir ara geçici süreliğine Mersin'e gittik ama elalemin evinde nereye kadar? Sonra konteynere döndük burada" diyor. 

Murat, elektrik ve su kesintilerinin hep yaşandığına dikkat çekiyor. 

"Bu sorun aslında konteyner kentler kurulduğundan beri devam ediyor. Kış ve yaz fark etmeksizin ısınmaya ve hijyene en çok ihtiyacımız olduğu dönemlerde kesintiler oluyor.

Bu kesintilerle ilgili en büyük sıkıntı planlı kesintiler olmasına rağmen haberini alamamak. Elektrik ve suda dağıtıcı firmadan üretici firmaya kadar araya çok fazla kurumun girmesi nedeniyle, AFAD'a, AFAD'tan da konteyner kentlere haber gelene kadar kesinti başlamış oluyor. Konteyner kent mesajlaşma gruplarında kesinti haberi kesintiden 5-10 dakika önce veya kesintiden sonra iletiliyor. 

'Yaz aylarının gelmesiyle birlikte çalışmalar hızlandırıldı' diyorlar ama kesintiler daha da sıklaştı ve uzadı. Örneğin kaldığım konteyner kentte 15-16 Temmuz'da iki günlük bir kesinti yaşandı. Tam iki gün sürdü. Ve öncesinde haber verilmedi."

'Suya muhtaç ettiler bizi'

Mehmet de konteyner kentte yaşayanlardan. Her biri sorunlardan söz ederken söz dönüp dolaşıyor AFAD'a geliyor. Konteyner kentler yetki mercii olarak ilçe kaymakamlıklarına bağlı olsa da sorunlarla ilgilenen kurum AFAD. Ancak artık deprem ve olağanüstü şartlar kurgusundan yavaş yavaş çıktıklarını ifade ediyor Mehmet.

Mehmet'in anlattığına göre yetkililer artık "başınızın çaresine bakın" diyor yavaş yavaş. Depremden dolayı konteynerlere verilen içme suları artık verilmiyormuş örneğin. Mehmet bu sorunları şu sözlerle anlatıyor:

"Konteyner kentler kurulduktan sonra kurulan mahallelerdeki yıkım veya merkezi bölgelere uzaklık nedeniyle marketlere erişim zor olduğu için AFAD hane başına içme suyu dağıtıyordu. Bu, maddi anlamda sıkıntı yaşayan depremzedelere büyük bir rahatlık sunuyordu. Ancak bu yaz itibarıyla, üstelik de suyun en çok tüketildiği sıcak dönemde, konteyner kentlerde su dağıtımı kesildi. En çok ihtiyaç duyulan dönemde!

Su dağıtımı kesilmeden önce konteyner kentlere hanelere takılmak üzere arıtma cihazları geldi ancak bu cihazlar çoğu kentte hanelerin yarısına bile yetmedi. Daha sonra yine getirilecek denilip isim alındı ancak 6 aydır arayan soran olmadı. Böylelikle bir haksızlık da doğmuş oldu."

'Hiçbir sosyal alan yok, toplama kampında gibiyiz'

Konteyner kentlerde yaşayan depremzedelerin çok önemli bir kısmının ulaşım aracı yok. Dolayısıyla bir yerden bir yere gitmek onlar için epey zor bir konu. 

Bu süreci Selim şu sözlerle anlatıyor: 

"Düşünün abi. Zaten konteyner kent kapısından içeri gidip benim kaldığım yere geçme mesafem 15 dakika sürüyor. 15 dakikada evden çıkıp konteyner kentin dışına çıktım. Burası şehrin uzağında bir yer. Nereye gideceğim? Akşam olunca görüş saati bitmiş mahkumlar gibi evlere çekiliyor insanlar. Ev dediysem de bu kutular işte. 

Birkaç konteyner kent dışında özellikle geçen sene yazın kurulanlarda hiçbir şekilde sosyal alan yok. Ayda bir dernekler aracılığıyla çocuk sineması veya psiko-sosyal destek ekipleri geliyor. Bunun dışında kent sakinlerinin kaynaşabileceği, depremzedelerin, kadınların birbirlerine destek olmak için bir araya gelip oturabilecekleri bir alan hiçbir şekilde yok. Birkaç özel kurum kalabalık ve merkezi bir konteyner kente kahve dükkanı açtı. Ancak diğer konteyner kentler bu özel kurumlar ve devlet için yeteri kadar kârlı olmadığı için kurulmuyor olsa gerek. Burada toplama kampında gibiyiz."

Depremzedeler çocuk parklarının küçük olmasından ve konteynerlerin hemen yanı başında olmasından şikayetçi. Hem çocuklar istediği gibi oynayamıyor hem de o konteynerde kalanlar gürültüden rahatsız oluyor. Üstelik parklar hem küçük hem de oyuncakların çoğu kırık.

Selim aynı zamanda bu sorunun en çok da çocukları etkilediğini söylüyor. Çünkü çocuk parkları yok denecek kadar az. Olanların da önemli bir çoğunluğu kırık ya da tamir bekliyor. 

"Birçok konteyner kente ufak bir park yapıldı ancak bu çocuk parkı bir kaydırak, bir çift salıncaktan ve bir veya iki tane oyuncaktan öteye gitmiyor genelde. Kaldığımız konteyner kentte çocuklar nedeniyle çok fazla şikayet geliyor. Bunun nedeni de çocukların kendilerine ait alanlarının olmaması. Küçücük parkta çocukların sığmamasının yanı sıra bir de çocuk parkının konteynerlerin tam dibinde olması nedeniyle genelde rahatsızlık oluyor. Haliyle gürültü. Yani çocuk parkları ayrı yerde değil. Konteynerin dibinde. Çocuklar oralardan kovuluyorlar. Zaten kalabalık çocuk nüfusu var, onlar da küçücük parkı kullanınca oyuncaklar da çok dayanmıyor. Sonrasında da dar ve araba dolu konteyner kent sokaklarında oynamaya başlıyorlar. Konteyner kent içinde boş alanlar bulunuyor. Bu alanlar çakıl taşıyla doldurulmuş bir şekilde duruyor genelde. Sanırım bir yardımsever zenginin yardım gönderip oralara bir şeyler yaptırması bekleniyor."

Konteynerde uyku yok: 'Bana bekçilik verin bari gece koltukta uyuyayım'

Selim yaşananları anlatırken konteynerlerin kapasite sorununa da dikkat çekiyor. Konu buraya gelince Mehmet de Murat da kafa sallıyor. Bu sorun anlaşılan epey can yakıcı bir hal almış durumda. 

Selim sorunu anlatırken daha önce karşılaştığı bir olayı hatırlatıyor:

"Şu an herkese verilen konteynerler genelde 21 metrekare AFAD konteynerleri. Ve bu konteynerlerde 7 kişiye kadar kalınıyor. Eğer bir hane 8 kişi olursa o zaman 4-4 bölüyorlar ve o haneye 2 konteyner veriyorlar.

Hiç unutmuyorum, konteyner kent yöneticisine bir şikayetimi iletirken odaya bir amca girmişti. Ağlayarak, geceleri uyuyamadığını ve yönetimin konteynerin anahtarını alırsa hem bekçilik yapacağını hem de oradaki koltukta uyuyabileceğini yalvararak önermişti. Adam kalabalıkta uyuyamıyormuş. Malum gündüzleri de çok sıcak ya da çok soğuk telafi edemiyorsunuz bunu. 

Özellikle büyükanne-büyükbaba bulunan ve çok çocuklu ailelerde bu büyük bir sıkıntı. Çoğu kalabalık ailelerde bazı üyeler genelde gün içerisinde hiç konteynere uğramayarak, sadece gece yatmaya gelerek bu sorunu çözmeye çalışıyor."

Konteyner kentlerde en çok yaşanan sorunlardan birisi de alt yapı sorunu. Yağan yağmurun ardından hem konteynerler su sızdırıyor hem de konteyner kent kısa bir zamanda bataklığa dönüşüyor.

'Vallahi kimse iyi değil burada, herkes patlamaya hazır durumda'

Konteyner kentlerde yaşanan sorunların başında bir de asayiş vakaları geliyor. Murat bu süreci anlatırken "Herkes gergin abi. Patlamaya hazır benzin bidonu gibi. Çakmak bekliyor. Millet en ufak bir şeyde bir birine giriyor" diyor. 

"Az önce bir sürü sorundan bahsettik. Şimdi buna bir de tüm şehrin yarattığı sıkıntıları ekle. İnsanların psikolojileri ve tahammül seviyeleri etkilenmiş. Komşular arasında kavgalar arttı. Konteyner kente uğrayan polis arabaları sıklaştı. Ancak polis genelde sakinleştirmeye çalışıp 'kendi aranızda halledin' diyerek gidiyor. Yani onlar ne yapsın? Çözebilecekleri bir sorun da yok ortada. Bunun yanı sıra özellikle konteynerlerin boyutları nedeniyle (birçoğu 21 metrekare) tek konteynerde 4-5-6-7 
kişi kalan aileler eşyalarını depolamada sıkıntı yaşıyor ve konteynerin dışında depoluyorlar. Her yerde kamera olmasına ve kentte güvenlik olmasına rağmen konteyner dışında depolanan eşyaların çalındığı oldu birçok kez. Özellikle bisiklet ve bebek arabalarının alınması çok sık karşılaştığımız vakalardan. Bisiklet çalınıyor. Niye? E insanlar bir yerden bir yere gidemiyor. Bebek arabası yok çoğu kişinin. Yani hırsızlar bunları alıp satmak için değil daha çok kullanmak için alıyor. Sen düşün gerisini."

Konteyner kentlerin adı değişse de sorunları değişmiyor. Depremzedeler her ne kadar yetkililerden çözüm beklese de pek de inançları kalmamış bu sorunların çözüleceğine. Artık bu sorunlar hayatlarının bir parçası olmuş. Hepsi de daha iyi bir olanak bulursa konteynerde kalmayacaklarını ifade ediyor.