GÖRÜŞ | Okul neydi sahiden?

Uzun bir aranın ardından okullar yüzyüze eğitime başladı. İstanbul'daki bir okulda görevli Nazlı öğretmen gözlem ve duygularını soL için kaleme aldı.

Haber Merkezi

Okulların açıldığı ikinci haftaya girdik. Okul yolu biraz tedirginlik dolu. Bir buçuk yılı aşkın süredir bitmek bilmeyen, önlem alınmadıkça uzayan ve bizi yorgun bırakan pandemi karşısında bir de aşılarımızı olmanın rahatlığıyla kişisel önlemlerimizi azaltmışken, her sabah bir format atmak gerekiyor kendimize. İçimizden aman maskeyi düzgün takmalı, aman sık sık elleri dezenfekte etmeli diyerek okula gidiyoruz. Okul bahçesine girip çocuk seslerinin cıvıltısıyla bu tedirginlik dağılır gibi olsa da az sayıda temizlik görevlisinin canhıraş okulu temizlemeyle uğraşırkenki halleriyle karşılaşınca yine aynı tedirginlik...

Öğretmenler odası neşeli yine de, uzun bir aradan sonra tekrar kavuşmak iş arkadaşlarımızla, ilk teneffüs çayları, simit getirenlere teşekkürler. Koridorlarda, sınıfta dört gözle bizi bekleyen öğrenciler...

Uzun bir aradan sonra, bir buçuk yıldır okul duvarının dışında ama kendi çevresinin duvarları içinde hapsolmuş öğrencilerimiz. Öğretmenlerine muhtaç kalmışlar. Meslek hayatım boyunca sınıf defterini doldururken öğrencilerimin ilk defa bu kadar uzun süre sessizce beklediğini gördüm. Aslında farkında olmadan bizleri bekliyorlarmış aylar boyunca. Sadece ailesiyle, akrabalarıyla ve komşularıyla zamanını geçiren çocuklarımızın öğretmenlerine ne kadar çok ihtiyaçları varmış. Yüzlerinin yarısı kapalı olsa da gözleri çok şey anlattı bu iki hafta boyunca.

Yalnız kalmışlardı belki ve uzak, öğretmenlerinden, okullarından ve eğitimden. Benim ders verdiğim yaş grubu ergenlik dönemini en şiddetli yaşayanlardan oluştuğu için okula uyum konusunda çok daha fazla sıkıntı yaşayacaklarını düşünüyordum. Halbuki çocuklarımız tam anlamıyla okula aç kaldıkları için “kuzu kuzu” bekliyorlardı öğretmenlerini. Çocuklarımızın psikolojilerinin nasıl bozulduğu, hareketlerinin ne kadar azaldığı, kendilerini ifade etmekte ne kadar zorlandıkları görmekse insanın içini burkuyor. Öğrenme kayıplarının boyutu da kendini gösteriyor. Özellikle 8. Sınıf öğrencilerinin neredeyse hiç 8. Sınıf konusu işleyemediğini anlatıyor arkadaşlarımız, hep eski konulara dönmek zorunda kaldıklarını. Güneşin bir yıldız olduğunu bile unutan öğrencilerle karşılaşıyorum. Ama yine de mutluyuz hepimiz, biz öğrencilerimize kavuştuğumuz için, öğrenciler de öğretmenlerine kavuştuğu için. Okulun memuru dahi okulların bir daha kapanmasını istemiyor.

Çocuklarımız yoksulluk ve gericilikten en fazla etkilenenler oluyor. Laikliğin tehlike altında olmadığını düşünen muhalefet liderlerine rağmen çocukların maruz kaldığı gericiliğin boyutlarına okullarda şahit oluyoruz. Ezan okunurken başka bir sınıfta müzik dersi yapılmasını garipsemeye başlayan çocuklarımıza her şeyi en baştan anlatıyoruz. Aşı karşıtlığıyla ilgili duydukları hurafeleri anlatıyorlar tabii, biz yine doğrusunu öğretmeye çalışıyoruz. Şaşkın şaşkın dinliyorlar...

Bu noktada okulların bu kadar uzun süre kapalı kalmasına karşı iktidarın neden hiçbir önlem almadığını anlamak da şaşırtmıyor açıkçası. Öğrencileri öğretmenlerinden koparmanın ne kadar çok işlerine geldiği belli oluyor. Yıllardır öğretmenler değersizleştirilse de okulların bu kadar uzun süre kapalı kalması öğretmenin değerini ortaya koyuyor. Öğretmenlere de öğrencileri için ne kadar değerli olduklarını hatırlatıyor.

Öğretmenin “aydın” kimliğini yeniden düşünmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz yine hiçbir önlem alınmadığının, okulların temizlen(e)mediğinin, herhangi bir vaka karşısında nasıl bir önlem alınacağının belli olmadığının farkındayız. Yine de hiçbir öğretmen okuların bir daha kapanmasını istemiyor. O zaman “kamusal eğitim”i savunmanın da öğretmenler için artık bir gereklilik olduğunu farketmeliyiz.

Zor ama güzel bir yıla başladık, belli ki zorluklar artarak devam edecek ama biz öğretmenlere düşen unutulmuş bir öğretmen kimliğini yeniden hatırlatmak, onu ayağa kaldırmak ve çocuklarımızın eğitim hakkı için onu bir güç haline dönüştürebilmek.

Gericilere inat son bir not olarak da şunu ekleyebilirim. Yatılı bir kuran kursundan gelen bir öğrencim teneffüste benimle özel olarak konuşmak istediğini söyledi. Yanıma geldiğinde yurtta çok fazla işlerinin olduğunu, namaz kıldıklarını, temizlik yaptıklarını, çay ve yemek yaptıklarını, bunun için ödev yapmaya çok zamanının olmadığını ve ödevlerini yapamayacağını söyledi. Ama şu an tüm sınıfa verdiğim ortak ödevleri yapmakla kalmıyor gelip benden ayrıca araştırma ödevleri de istiyor. Diyeceğim o ki, bu gericiliğe sığmıyor çocuklarımız, geleceğimiz de gericilerin eline kalmayacak.