Ana görsel: Umberto Boccioni, 1910, “Şehir Yükseliyor / The City Rises”, Modern Sanat Müzesi-New York
Fütürizm, Türkçesi gelecekçilik, 1909 yılında İtalya’da ortaya çıkan ve modern sanat içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan akım. Ve bu akımı objektif bir şekilde ele almak, anlamak, sanatçılarını tam anlamıyla sevmek ya da karşı olmak neredeyse imkânsız. Çünkü fütürizmin kendisi politik bir akım ve çıkışlarını duyurdukları manifesto da bu politik tavrın ilanı.
Tüm yazılmış, çizilmiş tarafgirliğine karşın İtalyan fütürizmini objektif olarak ele almak isteseydik Balla’nın “Tasmalı Köpeğin Dinamizmi”nden daha iyi bir resim bulamazdık. Bu resim, akımın ana meselesini, hareketi ve dinamizmi kısa yoldan anlatıyor. Biz de, İtalyan fütürizmini manifestosuyla bir bütün olarak ele almadan önce, Balla’nın baş yapıtından faydalanarak objektifliğimizi bir süre daha koruyalım.
“Tasmalı Köpeğin Dinamizmi”, Balla’nın kronofotoğrafçılıktaki (peş peşe zaman aralıklarıyla çekilen fotoğraf) gelişmelerden ilhamla, küçük bir siyah köpeğin tasmasını tutarak yürüyen bir kadının hareketini tek bir an içinde erittiği, yakın plan bir resim. Hareketin ele alınışı bilimsel bir doğruluk kaygısı taşımıyor, daha ziyade estetize edilmiş bir dinamizm yakalanmaya çalışılıyor. Bunun için yarı saydam ve opak alanlar yaratılarak, resmin içeriği boyayla oluşturulan plastik değerlerle de tekrar ediliyor. Zincirin dört farklı andaki hareketi, ışığın etkisiyle birlikte yansıtılıyor ve bu açıdan empresyonizmle oldukça yakın bir dirsek teması olduğu söylenebilir.
Başka bir yazının konusu olabilecek, 1893-94 yılları arasında, Monet’nin hayranlık uyandıracak bir disiplinle yaptığı katedral resimlerini iyi bir karşılaştırma örneği olarak verip, devam edebiliriz. Monet aynı katedrali sabahtan akşama kadar farklı ışık etkileri altında gözlemleyip resmederken amacı, hareketi değil hareket halindeki canlılığın kendisini ele almaktı. Bu hareketlilik halinde renklerin nasıl göründüğü ise önemli bir sanat sorunsalıydı. Balla’nın ana amacı ise hareketin kendisidir. Bu yüzden renklerin değişimi ancak ihtiyaç duyduğu oranda, bu resim özelinde ise neredeyse tek renkle sınırlı kalmıştır.
Fütürizm üzerinde bir diğer önemli etken fotoğraf makinesindeki gelişmelerdir. Fotoğraf alanındaki teknolojik ilerlemeler, Balla’nın resminden geriye doğru gittiğimizde son otuz yıl içinde gerçekleşmiştir. Özellikle, kronofotoğrafçılığın öncüsü Eadweard Muybridge’ın 1872’de, bir atın dört nala koşuşunu 24 kamera kullanarak fotoğraflaması, sanat alanında çok ses getirmişti. Çünkü bu zamana kadar atın, göz hareketi tam olarak yakalayamadığı için, ön ve arka ayaklarının aynı yönde hareket ettirerek koştuğu sanılıyordu. İngiliz ressam Géricault’nun ikonik resmi “Epsom Derbisi” bu yanılgıyı belgelemek açısından önem taşıyor.
Sadece fotoğraf değil, bir bütün olarak modernizm ve bu dönemin ilerlemeleri fütürizm için ayrı bir önem taşır. Fütürizm bir taraftan teknolojik gelişmelere olan hayranlığını dile getirirken diğer taraftan geçmişten radikal bir kopuş için çağrı yapar. İtalya’nın geleceği ve ilerlemesi makineleşme, şehirleşme, hız kavramlarının öne çıktığı “modernizmle” olacaktır; geçmiş sadece ayak bağı olmaktadır ve bu yüzden yok edilmelidir. Fütürizmin manifestosu bu kadar serttir ama sadece sertlik değildir sorun, zira öncü olanın radikalizme kaçan aşırılıkları zaman zaman ön açıcı da olabilir. Sorun bu avangard duruşun sağ politika ile buluşmasındadır. Manifestodan alınmış aşağıdaki madde, söz konusu sağcılığın sadece popülist bir eğilim değil faşist bir tarafa denk düştüğünü anlamak için yeterliyken, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mussolini’yi açıktan desteklemesi yoruma gerek bırakmamıştır.
“Savaşı yücelteceğiz-dünyanın tek hijyenini-militarizm, vatanseverlik, özgürlük getirenlerin yıkıcı hareketleri, ölmeye değer güzel fikirler ve kadınların hor görülmesini (destekleyeceğiz).”
Peki, tüm bunlar düşünüldüğünde fütürizm, faşizme eşitlenebilir mi?
Bu soruya belki de şöyle yaklaşmak doğru olacaktır. Kübizmin sadece Picasso ile birlikte anılması ne kadar doğal ve eksikse, İtalyan fütürizminin kurucularından Marinetti’nin faşist görüşlerinin fütürizmin tamamına mal edilmesi de o kadar doğal ve eksiktir. Çünkü fütürizm sadece İtalya’da sıkışıp kalmamış, Rusya’da devrimci bir tonla yeni bir içerik kazanmıştır. Fütürizmin yolunun komünizmle nasıl kesiştiği daha önce soL Portal’da başka bir yazıda ele alınmıştı.1Sevgili Reşat’ın yazısında vurguladığı gibi bizim topraklarımızın komünist şairi Nâzım Hikmet de bu akımın Sovyetler Birliği kolunu benimsemiştir. İşin içine SSCB girdiğinde bakış açısını genişletmek çok daha kolay oluyor, bu yüzden kolaya kaçmayalım ve İtalya’dan başka resim örneğiyle devam edelim.
Fütürist manifestoya katkısı olan bir diğer önemli isim ise ressam ve heykeltraş Boccioni’dir. Manifestonun yayınlanmasından bir yıl sonra yaptığı “Şehir Yükseliyor”, fütürist anlamda yapılmış ilk resim sayılır. Ressamın bu tarihe kadar yaptığı işlerde neo-empresyonist etkiler baskınken, bu resimde hem ışığı hem de hareketi yakalamaya çalıştığı, soyut resmin sınırlarında dolaştığı ve aynı zamanda dışavurumcu sayılabilecek yeni bir dil yarattığı görülür. Fütürizmi tanıtmak için kullanılan bir resim haline gelen eser, dönemi içerisinde hızla ünlenmiş ve birçok sergide gösterilmiştir. Resimde ezici bir güç hakimdir, devasa atlar ve onları yönlendiren insanlar tuval boyunca dalgalanır. Atların koşum takımları mavi kanatlar gibi yukarı doğru bir hareket yaratır. Sağdan sola diyagonal bir hat boyunca insan ve hayvanın bir arada zorlanan bedenleri, şehri yaratan emeği ortaya çıkarır. Arka planda şantiye halinde olan şehir modernizmin sembolü olarak yükselir.
Modernizmin tüm teknolojik sembollerine karşın resimde öne çıkan makineleşme değil emektir. Belki de bu durum, İtalya’nın geç sanayileşmesini gösteren gerçekçi bir yansımadır. Gözden kaçmaması gereken bir diğer ayrıntı ise modernizmin erkeksi bir imajla simgeselleşmesidir.
Boccioni’nin fırçasını teknik olarak incelediğimizde, yine geçen hafta bahsettiğimiz Seurat’nın öncüsü olduğu divizyonist teknikle, renklerin yan yana konulduğunu ve çizgisel hareketlerle şehrin enerjisini hissettirecek şekilde kullanıldığını görürüz. Belki de Boccioni bu yolla, portreleri anonimleştirip, atları, nesneleri birbirine karıştırarak, aradığı evrensel dinamizmi yaratmaya çalışmıştır.
Heykel alanında da çalışmalar veren Boccioni, “Fütüristik Heykelciliğin Teknik Manifestosu”nu yazmış ve kübizmle yan yana değerlendirebileceğimiz biçimsellikte işler üretmiştir. Özellikle “Uzayda Sürekliliğin Eşsiz Formu”, aerodinamik bir nesnenin havada hızlı hareketi sırasında aldığı şekli ve bu sürekliliğin devinimini hissettirir. Makine, insan karışımı bir figür olan heykel, fütürizmin en çok bilinen simgesel işlerindendir. Resim ve heykel alanında fütürizmin önemli temsilcisi olan Boccioni, edebiyatçı Marinetti gibi Mussolini’yi destekler miydi bilmiyoruz, çünkü 33 yaşında (1916’da) attan düşerek talihsiz bir şekilde ölmüştür.
Fütürist manifesto sanat akımı manifestolarının ilk örneğidir. Fütüristler, modern dönemde politik tavır alan, sanatını toplumsal ilerleyişle bir arada düşünen sanatçılardır. Geçen haftaki yazıda geç kapitalistleşen İtalya’da yaşanan feodalizm sorunlarından, sanayileşen bölgelerde yükselen işçi sınıfından, bir taraftan ileriye atılmaya çalışan İtalyan burjuvazisinden ve iktidarın eşiğine gelen komünist hareketten bahsetmiştik2. Üzerine eni konu yazmak için değil ama, İtalya’da faşistlerin iktidara gelişini ele alırken, kapitalizmin kriz anlarında devrim gerçekleşmediğinde, devrimci olabilecek sanatçı ya da sanatsal eğilimlerin faşizme aralanan yoldan geçebileceğine değinmezsek konu eksik kalır.
Bu açıdan belki de şu soru meşrudur: Ülkesinin ilerlemesini sanayileşmede, teknolojide ve genel olarak modernizmde görmek sorunlu bir bakış olmadığına göre, bu arayışların sağ politika ile temsil edilmesindeki sorunu nasıl açıklarız? Bugün de Türkiye’de ülkenin ilerleme fikri sağcıların emperyalist rüyaları ile birleştirilmeye ve yurtseverlerin emperyalizme karşı çıkışları ülkeye ihanetle suçlanmaya çalışılmıyor mu? Bugün de, modernizmin temellerini kemiren post modernizmdense, askeri yayılmacılık ve milliyetçi düşünce işçi sınıfı içinde daha kolay örgütlenmiyor mu?
İtalyan fütürizminin kurucu sanatçıları, manifestolarında belirttikleri kadar militarist, kadınları yok sayan ve milliyetçi bir politikayı savunmuşlardır. Aynı zamanda sanatın içerisindeki yıkıcılıkları, Rus avangardları tarafından da benimsenmiş, aynı ruh başka bir politik hareketle buluşabilmiştir.
Her durumda İtalyan fütüristlerinin biçimsel olarak getirdikleri yeniliği, yarattıkları felsefi tartışmaları ve yeni olana cesaretle atılmalarını dikkate almalıyız.