*soL’un notu: Fuad Bekir, Filistin'in Kurtuluşu için Demokratik Cephe'nin (FKDC) Uluslararası İlişkiler Departmanı sorumlusu. Bekir’in soL dahil dünyadan çeşitli basın kuruluşlarına ilettiği makaleyi kısaltarak yayımlıyoruz. Bekir’in makalesi, Gazze’den başlatılan operasyonun, FKDC dahil tüm Filistin direniş güçlerini kapsayan Birleşik Operasyon Odası’ndan yönetildiğini bir kez daha teyit ediyor. Yazıdaki vurgular soL’a ait.
Faşist ve ırkçı İsrail işgal hükümetinin yahudileştirme, yerinden etme, yerleşimleri genişletme, toprakları ilhak etme, Mescid-i Aksa avlularına ve Filistin kamplarına baskın yapma, sürekli tutuklamalar yapma ve 75 yıldan fazladır mücadele eden Filistin halkının ulusal haklarını ve Filistin davasını ortadan kaldırma planına Filistin direnişinin tepkisinin böyle olacağını kimse beklemiyordu.
İsrail en son teknolojilere sahip olmasına rağmen güvenlik sistemi, Filistinlilere karşı suçlar, cinayetler işleyip işkence ederek Filistin topraklarını işgal eden yerleşimcileri korumayı başaramadı, çok sayıda Filistinli direniş savaşçısı, yerleşimlerle Gazze Şeridi’ni ayıran sınır duvarını aştı. Direnişçiler İsrail işgal ordusunun tüm kabiliyetini sekteye uğrattı, Filistin topraklarını işgal eden onlarca yerleşimciyi öldürdü, bir kısmını rehin aldı ve Gazze Şeridi’ndeki mevzilerine geri çekildi. Bu harekatın öncesinde Gazze Şeridi’nden yasadışı yerleşimlere 5 bin füze atıldı. Bu füzeler, gözetim sistemleri, istihbarat sistemleri ve casus İHA’lardan oluşan İsrail güvenlik sistemini ve Demir Kubbe’yi felç etti. Birleşik Filistin Operasyon Odası, ki tüm Filistinli grupları kapsıyor, bu operasyonun parçasıydı. Odanın önde gelen unsurları Hamas, İslami Cihat ve Filistin'in Kurtuluşu için Demokratik Cephe…
Batı Şeria’ya gelirsek, Gazze Şeridi’ndeki Filistin direniş gruplarının yüzlerce İsrailli yerleşimciyi öldürüp 35’ini rehin aldığı askeri operasyon heyecanla karşılandı. Batı Şeria kentlerinde askeri ve sivil kutlama yürüyüşleri düzenlendi, bunların bazıları çatışmalarla sonuçlandı. İsrail işgal kuvvetleri, Kalandiye kampında ve Nablus’ta Filistin gençliğine doğrudan ateş açtı.
İsrail kuzeydeki ana girişi kapattı ve yoğun bir trafik krizine yol açtı. Hebron’da çatışmalar yaşandı, Kudüs’te İsrail emniyet binası ateşe verildi, İsrail işgal ordusunun doğu Nablus’a taarruzu sırasında Kalkilye’de, ayrıca Cenin’de, Ebu Dis’te, Ramallah’ta, Tulkarim’de çatışmalar yaşandı.
Filistin direnişi, Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine karşı düzenlenen saldırıya “El Aksa Tufanı” Operasyonu adını verdi. Operasyon, Filistin direnişinin çalışma ve planlamasının profesyonelliğini ortaya çıkardı. İnisiyatifin bir kez daha Filistinlilere geçmesini amaçladı. Ayrıca, Filistin davasını ortadan kaldırıp Filistinlilerin ulusal haklarını hiçe saymak anlamına gelen Suudi Arabistan-İsrail normalleşme sürecini de reddetti. Filistinlilerin ulusal hakları dediğimizde, topraklarındaki İsrail işgaline son vermeyi, başkenti Kudüs olan bağımsız devletlerini kurmayı ve mültecilerin vatanlarına dönmelerini anlıyoruz.
İsrail işgal hükümeti, El Aksa Tufanı operasyonunu “terörist bir operasyon” olarak niteledi, ancak Filistin halkına ait toprakları işgal etmiş durumda olan işgalci bir devlet oldukları gerçeğini göz ardı etti. Eğer gerçekten Ortadoğu’da barış istiyorlarsa, işgale son vermeliler. Öte yandan, operasyon şunları ortaya koydu:
- Tüm kapasitesine ve ABD’nin sağladığı askeri yardıma rağmen İsrail güvenlik güçleri ve Mossad, Filistin direnişinin planlarını açığa çıkaramadı. İsrail’in Arap ülkelerine de sattığı Pegasus gibi gözetim ve casusluk programları başarısız oldu.
- Filistin direniş grupları arasında tam koordinasyon ve gizlilik, Filistin güçlerinin paraşütlerle Gazze Şeridi’ni çevreleyen duvarı aşmalarını, İsrail tanklarını imha etmelerini ve yasadışı yerleşimlere giden yolun kapılarını açmalarını sağladı.
- Filistin direnişinin niteliğindeki artış ortaya çıktı. Basit füze ve toplar, İsrail’in içlerine kadar uzanan yarı hassas füzelere dönüştürüldü. Böylece İsrail askerlerinin rehin alınması sağlandı. Bu askerler, on yıllardır işgal hapishanelerinde bulunan, işkenceye maruz kalan, tıbbi destekten mahrum bırakılan Filistinli esirlerin serbest bırakılması için pazarlıklarda kullanılacak.
Evet, çatışma, Binyamin Netanyahu’nun yönettiği İsrail işgal hükümetinin ırkçı politikalarından kaynaklandı. Netanyahu hükümetinin politikaları İsrailliler tarafından da protesto ediliyor. Arap rejimlerinin İsrail’le barış anlaşması imzalamalarının önüne de bu geçiyor. El Aksa Tufanı operasyonu, İsrail’in işgal politikası ve Filistinlilere karşı işlediği suçları sonlandırmaya yönelik tüm diplomatik yolların tüketilmesinin ardından geldi.
El Aksa Tufanı operasyonuna yanıt olarak İsrail işgal güçleri, Gazze Şeridi’ndeki sivilleri bombaladılar, 250 Filistinli şehit oldu ve yüzlercesi yaralandı.
El Aksa Tufanı operasyonunun uluslararası bir boyutu da var. Bir yanda Suudi-İsrail normalleşmesine giden yol, diğer yanda ABD’nin Çin, İran ve Rusya’yı kuşatmak için ortaya attığı, son örneği Hindistan-Ortadoğu-Avrupa koridoru olan ekonomik koridorlar duruyor.
(...)
Filistin halkının, büyük güçlerinde elinde bir koz olarak kullanacağı bir kart olmayı kabulleneceğini düşünenler büyük yanılgı içinde. Filistin halkının, meşru ulusal haklarını almalarını sağlayacak taleplerini yerine getirmeyen siyasi çözümleri kabul edeceğini düşünenler büyük yanılgı içinde. Ve en çok da, gerçek bir adalet sağlanmadan, Filistin topraklarındaki İsrail işgali bitmeden Ortadoğu’ya barış gelebileceğini düşünenler yanılgı içinde. Nasıl ki 2021’de Seyful Kudüs savaşı Arap-İsrail geriliminde bir dönemin sonu anlamına geldi, El Aksa Tufanı operasyonu da Arap-İsrail geriliminde yeni bir sayfa açacak.