Enes'in ardından Cemaat yurdunda kalan bir yurttaştan açık mektup: Her yanı gri buraların...

Zorla Cemaat yurdunda kalmak zorunda bırakılan, burada gördüğü baskıyı anlatan Enes Kara, dün aramızdan ayrılmıştı. Enes'in ardından bu yurtlarda kalan bir isim, açık bir mektup kaleme aldı.

Kadir T.

Cemaat yurdunda kalmak zorunda bırakılan, burada gördüğü baskıyı çektiği bir videoyla anlatan Enes Kara, dün aramızdan ayrılmıştı.

Enes'in ölümünün ardından, kendisi de uzun süre Cemaat yurtlarında kalmak zorunda bırakılan bir yurttaş, bir açık mektup kaleme aldı.

Mektupta, "Kimse kusura bakmasın Enes’in bir katili var ve bu katil tarikata cemaate karşı durmayan, tarikatlara ülkemizin renklerinden biri güzellemesi yapanlardır. Ne dünü ne bu günü Enes’in anlattığından farklı değil tarikat yurtlarının. Yemeği tatsız, odaları soğuk. İçinde gençliğe ve iradeye dair zerre yok. Her yanı gri buraların…" ifadesine yer verildi.

Mektubun tam metni şöyle:

"Enes’i gördüğümde doğrudan bağ kurdum onunla, 21 yaşında hayatının hemen başında neden ölümü seçer ki insan?

Enes veriyor cevabını çünkü “enerjim kalmadı”.  Ben de çok düşündüm oradayken, 15- 16 yaşlarında köyünden, evinden yeni çıkmış kapının hemen dışı cıvıl cıvılken bir orta çağ zindanına kapanmış nasıl ve kimden yardım isteyeceğini bilememiş bir sürü genç var bu yurtlarda. Kiminin başı kesilerek vahşice katlediliyor, kimiyse daha fazla dayanamıyor bu cehenneme.  

Belki de kendince cehennemden bu kadar korku duyulan bir yerde cehenneme gitmeyi göze alarak kurtarıyor kendisini bizim bilmediğimiz onlarca genç.

Kimse kusura bakmasın Enes’in bir katili var ve bu katil tarikata cemaate karşı durmayan, tarikatlara ülkemizin renklerinden biri güzellemesi yapanlardır.

Ne dünü ne bu günü Enes’in anlattığından farklı değil tarikat yurtlarının. Yemeği tatsız, odaları soğuk.

İçinde gençliğe ve iradeye dair zerre yok.

Her yanı gri buraların…

Şimdi 32 yaşında, sosyalizm mücadelesinde 15. yılına girmiş bir komünistim ben.

Sosyalizm fikriyle tanıştığım dönemde, bir yandan da yaşamımın büyük bölümünü bir şekilde içinde geçirdiğim cemaat yurdunda sınava hazırlanıyordum. 

O yıllar cemaat ve tarikatlar birer özgürlük mahallesi olarak tarifleniyor, komünistler dışında kimsenin kolay kolay laf etmediği, edenlerin ciddi bir mahalle baskısıyla karşılaştığı yerler olarak vücut buluyordu memlekette. 

Vesayet sona erecek artık asker partisi ve muhtıralar son bulacaktı ve bunların olabilmesi için elbette omurgasını gericiliğin oluşturduğu her şeyin partisi iş başındaydı.

Bunlar yaşanırken o yurtların içi nasıldı peki?

Neler yaşıyordu memleketin yoksul ve sahipsiz çocukları, onlara sahip çıktığını iddia edenlerin yurtlarında.

Enes’in anlattığı her şey var oralarda.

Bu bir ikna tartışma süreci değil muazzam bir itaat ve düşünmeme süreci.

İçeri giren her gencin ilk fark edeceği şeylerden biri bu tarikatların ayrı ayrı dinleri var, bu din evinde öğrendiğinden farklı elbette.

Bununla birlikte ortak noktalarıysa para ve iktidardan pay alma yarışı.

Peki ya sen? Sen tüm bu yarışın içinde abinin söylediklerine uyar, itaat edersen, şeyhinin şefaatine nail olacak bir müminsin. Yoksa alay etmekten, dayağa; aç bırakılmaktan yurttan kovulmaya (bence bu orada kalan birinin başına gelebilecek en iyi şey) her muamele reva sana.

Tüm bu çürümenin içinde tanıştım ben mücadele eden ve birbirleriyle dayanışan insanlarla.

Birlikte aradık çıkış yollarını.

Bir karar alalım şimdi, şimdi söz verelim cemaat yurtlarına sıkışıp kalmış, kaçmak isteyip kaçamamış, nasıl bir cehennem yaşadığını henüz fark edememiş tüm gençlere el uzatma, uzattıkları eli sıkı sıkıya tutma sözü verelim.

Kimseyi kendi başımıza bir yerden kurtarmak için değil, haddimiz de değil.

Hep beraber bütün kötülüklerden, sermayeden ve dinci gericilikten kurtulmak için yaşamları karartılan tüm gençleri dayanışmaya davet edelim."