Enerjide özelleştirme planı: Hisse satışı yapılacak

"AKP, bölgesel güvenlik riskleri yükselirken stratejik enerji sektöründe halka arz yoluyla yeni özelleştirmelere hazırlanıyor. Yabancı tekeller Türkiye’nin enerjisine ortak olabilir."

KEREM AYDIN

Çayırhan Termik Santrali’nin ve bağlı maden sahalarının özelleştirilmesine karşı madenciler ve santral işçileri, Kasım ayında önemli bir direniş gerçekleştirerek ilgili ihaleyi erteletmeyi başardılar. Ankara Nallıhan’daki o direniş, Türkiye gündemine özelleştirme gerçeğini bir kez daha soktu. Cumhuriyet tarihinin en fazla özelleştirme işleminin yapıldığı AKP iktidarında özelleştirmelerle Türkiye ekonomisinde oluşan zararın ve halkın kazanımlarına indirilen darbelerin etkisini yaşıyoruz. Sağlıkta ve eğitimde özel sektörün ur gibi yayılmasının insanlık dışı sonuçları ile karşı karşıya kalıyoruz. Enerjide kışın daha yüklü faturalar ödüyoruz. Özelleştirmeler nedeniyle enerji fiyatları sadece halkın faturasını yükseltmekle kalmıyor, sanayi ve ticarette genel fiyat düzeylerinin artmasına da neden oluyor. Büyük sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi nedeniyle ekonomiye her yıl girecek kaynaklar bazı holding patronlarının cebine kâr olarak iniyor.

AKP şimdi enerji sektöründe yeni bir özelleştirme hamlesine hazırlanıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, birkaç aydır gündemlerinde enerji KİT’lerinin yeniden yapılandırılmasının olduğunu ve bu kuruluşları halka arz edeceklerini belirtiyor. Bakan Bayraktar bu konuda en net açıklamasını 18 Kasım günü TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçe görüşmeleri sırasında yaptı.

Aynı açıklamasında bir yandan enerji KİT’lerini özelleştirme gibi bir planları ve programları olmadığını söyleyen Enerji Bakanı diğer yandan bu kuruluşları “halka arzlar yoluyla, sadece vatandaşlarımızın, küçük yatırımcıların da bunlardan istifade edeceği ve bu şirketleri modern, çağdaş, gerçekten büyüklüklerine uygun” şekilde yöneteceklerini belirtti. Üstelik muhalefet milletvekillerinden de enerji KİT’leri ile ilgili atacakları adımlarda destek istedi.

Kendisiyle çelişen Bakan: Halka arz bir özelleştirme yöntemi

Enerji Bakanı yaptığı bu açıklamalarla kendi kendisiyle çelişiyor. Çünkü KİT’lerin önce yeniden yapılandırılması yani şirketleştirilmesi ardından halka arz yoluyla hisselerinin satılması özelleştirme yöntemlerinden birisi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın internet sayfalarında ve raporlarında halka arz ve hisse satışının bir özelleştirme yöntemi olduğu zaten yazıyor.

Üstelik Türkiye’de tümüyle özelleştirilen Erdemir, Tüpraş, Petkim, Petrol Ofisi birçok büyük sanayi kuruluşunun blok satış ihalelerinden önce 1990’lı yıllar boyunca bir miktar hisselerinin halka arz ya da borsada satış yöntemiyle satıldığı biliniyor. Yani halka arzlar birçok kuruluş için blok özelleştirme sürecinin ilk aşaması oldu.

Ancak halka arzlar yoluyla hisse satışları, “sermayenin tabana yayılması” gibi gerekçelerle sunularak kamuoyu tepkisinden de kaçınılmaya çalışılıyor. Enerji Bakanı Bayraktar da “özelleştirmiyoruz, sadece vatandaşlarımızın, küçük yatırımcıların da bunlardan istifade edeceği şekilde halka arz ediyoruz” diyerek aynı yöntemi izliyor. Oysa, bu tür halka arzlarda şirketlerin hisseleri çoğunlukla yerli ve yabancı tekeller tarafından ya doğrudan alınıyor ya da bir süre sonra piyasadan toplanıyor.

EÜAŞ, TPAO, BOTAŞ, TKİ, TEİAŞ…

Elektrik iletim şebekesi işletmecisi Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ), kamuya ait elektrik santrallerini işleten Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ), petrol arama ve çıkarma faaliyetini yürüten Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), doğalgaz ithalat ve iletim şebekesi işletmecisi Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ) ve kömür işletmelerinden sorumlu Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Enerji Bakanının yaptığı açıklamalarda ismi geçen enerji KİT’leri. Bir diğer önemli KİT, Türkiye’nin bor madenlerini işleten Eti Maden de bu listeye girebilir.

Türkiye’nin enerjisini yöneten ve enerji politikalarını uygulayan bu stratejik KİT’ler önce yeniden yapılandırılacak ardından hızla halka arz edilecek. Yani kamu kuruluşu nitelikleri hem mevzuat hem de işleyiş açısından tasfiye edilecek ve piyasa koşullarında enerji sektöründe dev tekellerle rekabet için arenaya çıkarılacak. Ama bu sürecin hemen başında pekâlâ, Exxon, Shell, Total, BP, Körfez ülkelerinin devlet enerji şirketleri ya da Azerbaycan devlet tekeli SOCAR gibi şirketlerin hisseleri toplayabileceği şekilde halka arz edilecekler. Belki de birkaç yıl sonra Türkiye’nin enerjisine bu petrol tekelleri ortak olacak.

Enerji sektörü, emperyalist rekabet ve çatışmaların hem temel belirleyici alanlarından birisi hem de bu rekabet tarafından doğrudan belirleniyor. Ukrayna’dan Suriye’ye bölgede çatışma ve güvenlik riskleri artarken enerji sektöründe yeni özelleştirmeler ve piyasalaşma süreçlerinin sadece sektörün dinamikleri göz önünde alındığında bile zafiyet yaratma olasılığı hayli yüksek. Bölgede emperyalist rekabetin nasıl seyredeceği konusunda da çok sayıda belirsizlik varken enerji KİT’lerini “güçlendirme” amacıyla atılacağı belirtilen bu adımlar “ava giderken avlanma” durumu yaratabilir. 

Enerjide piyasalaşma hamlesi hesapları karıştırabilir

Dün AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir kez daha “enerjide tam bağımsız Türkiye” hedefinden bahsetti. Enerji KİT’lerini halka arz ederek özelleştirmeye hazırlanan AKP iktidarı boyunca boru hatları projelerini, enerji diplomasisini ve ithalatını dış politikada bir araç olarak kullanmaya çalıştı. Ancak Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olması ve dışa bağımlılığını sektörü daha fazla piyasalaştırarak aşmaya çalışması baştan elini kolunu bağlıyor. 

Bağımlılığın en yüksek olduğu doğal gazda Karadeniz’deki rezerv keşfi ve üretime başlanmış olması bu tabloyu değiştirmeye yetmiyor. Doğal gazda 2025 yılı sonunda Rusya’yla Mavi Akım üzerinden yapılan anlaşmanın, 2026 yılı Temmuz ayında İran’la yapılmış olan anlaşmanın sona erecek olması yeni soruları beraberinde getiriyor. Bu anlaşmaların hangi koşullarda yenileneceği konusu belirsizliğini koruyor. Öte yandan ABD’nin bu iki ülkeye uyguladığı yaptırımlar ve Rusya ile İran’dan doğal gaz alımlarında bu yaptırımlardan bugüne kadar muaf tutuluyor olmasına rağmen Türkiye’nin elini zayıflatıyor. Emperyalizmin önümüzdeki birkaç yılda hedefindeki ülkelerden Rusya ve İran ile Türkiye’nin bir doğal gaz pazarlığına oturacak olması ilginç bir tesadüf oluşturuyor.

Bu tesadüfe eşlik eden başka veriler de var. Türkiye doğal gazda enerjide kaynak ülke çeşitliliğine yöneldiğini iddia ediyor. Yani Rusya’ya olan bağımlılığı adım adım seyreltmeye çalışıyor. 2016-2023 yılları arasında Rusya’nın doğal gaz ithalatındaki payı yüzde 52,9’dan yüzde 42,3’e geriledi. Aynı dönemde İran’ın payı yüzde 16,6’dan yüzde 10,7’ye düştü. Ancak bu kez de iki ülkeye bağımlılığın adım adım arttığı görülüyor. Bunlardan ilki Azerbaycan, doğal gaz ithalatında payını yüzde 13,9’dan yüzde 20,32’ye yükseltti. Diğer ülke ise on bin kilometre öteden Türkiye’ye doğal gaz satan ABD! ABD’nin bu dönemde payı yüzde 0,5 (binde 5) düzeyinden yüzde 7,95’e kadar yükseldi. Yani Rusya ve İran’ın payı ABD ve Azerbaycan’ın artan payı ile ikame edildi. Enerjide bir bağımlılıktan kurtulmaya çalışılırken bir başka bağımlılığa koşuluyor.

ABD’nin Türkiye’nin önemli doğal gaz tedarikçilerinden birisi haline gelmesinde, ABD ve dünyada sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) piyasasındaki gelişmeler etkili olmakla birlikte tek belirleyen bu değil. Rusya-Ukrayna savaşı sonrası ABD nasıl Avrupa pazarını LNG’de kendisine daha bağımlı kıldıysa Türkiye pazarındaki yerini de LNG satarak kalıcılaştırdı. Türkiye’nin spot LNG tedarikinde ABD’nin payı 2023 itibariyle yüzde 49’a ulaştı. Ayrıca AKP hükümetinin doğal gaz ithalinde başta LNG olmak üzere spot piyasadan alımlarını arttırması ve bu tercihini sürdürmesi, uzun vadeli boru hattı anlaşmalarına göre daha pahalı seçenek haline gelme riski taşıyor.

Üstelik Türkiye’nin 2025 sonu ve 2026’da süresi dolacak iki uzun vadeli gaz alım anlaşmasını miktar olarak kısmen ikame edecek yeni uzun vadeli LNG anlaşmaları da yapılıyor. Bu anlaşmalar 2024 yılı içerisinde sırasıyla Exxon, Shell ve TotalEnergies ile BOTAŞ arasında yapıldı. Bu anlaşmalar öncesinde Umman’ın devlet şirketi Oman LNG ile de bir LNG tedarik anlaşması yapılmıştı. Başlangıç yılı 2027 olan bu anlaşmalar ile Türkiye’nin doğal gaz ithalatında LNG kalıcı bir tercih haline gelirken dev enerji tekelleri ile angajmanı giderek artacak. 

Exxon’un Teksas’da Katar devlet şirketi Qatar Energy ile büyük bir LNG terminali yatırımı yapmış olması ve benzer şekilde TotalEnergies tarafından Umman’da devlet petrol şirketi ile Ortadoğu’nun ilk LNG ikmal merkezini kurmak üzere ortak bir projeye imza atması tabloyu karmaşıklaştırıyor. Türkiye, enerji KİT’lerini halka arz yoluyla piyasaya açtığı takdirde emperyalist petrol tekellerinin Körfez sermayesi ile iç içe geçen stratejilerinin parçası haline gelebilir. Kaldı ki, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Körfez ülkeleri turunda Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’nin enerji KİT’lerine ortak olma ya da bu KİT’lerle ortak projeler geliştirme niyetlerini gizlememişlerdi. 

Yine, Suriye’deki iktidar değişikliğinden sonra geçmişte rafa kalkan Avrupa’ya Katar gazını taşımak üzere Suriye üzerinden geçecek olan Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı, yeniden konuşulmaya başlanmıştı. Bu projeyi gündeme taşıyan isim de yine enerji KİT’lerini özelleştireceklerini söyleyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar’dan başkası değildi. Belki de birilerinin aklından, bu ve benzeri projelerde Körfez sermayesine teminat olarak KİT hissesi vermek geçiyordur.