Kayıtlı çocuk işçi sayısı resmi verilere göre her yıl artıyor. Kayıt dışındaysa durum daha vahim. Okuldan koparılan çocuklar ya tarlada, fabrikada çalıştırılıyor ya da tarikatların kucağına itiliyor.
Haber Merkezi
Bugün Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), 2024 yılına ait çocuk nüfusu verilerine göre, 15-17 yaş arası her dört çocuktan biri işçi. Çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 24,9
İlkokulda okullaşma oranı düşerken, çalışan çocuk sayısı giderek artıyor.
İSİG Meclisi’nin raporuna göre, Mayıs ayında en az 177 işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerden 6'sı çocuk. 6 çocuk işçiden ikisi 14 yaş ve altında.
Bir de MESEM gerçeği var.
Artık devlet teşviğiyle çocuk işçiliği kitleselleşiyor. MESEM’ler çocuk işçiliğinin "kurumsal" merkezleri haline geldi. Mesleki ve teknik liselerde ve özellikle de MESEM’lerde çocuk işçiliği üzerinden çocuk emeği sömürüsü yasallaştırılıp, kurumsallaştırılıyor.
Patronların istekleri doğrultusunda adımlar atan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, liselerde eğitimi kısaltıp çocukları işyerlerinde güvencesiz ve ucuz iş gücü yapmaya hazırlanıyor.
MESEM cehennemi: 'Çocuklar işyerlerinde adeta kölelik koşullarında çalıştırılıyor'
Tablo böyleyken Eğitim-İş Başkanı Kadem Özbay'a çocuk işçiliğini, bakanlığın eğitim politikalarını ve MESEM'leri sorduk.
İktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda tarikat ve cemaatlerle işbirliği yaparak çocukları karanlığa mahkûm ettiğini vurgulayan Özbay, sermaye ile kurulan çıkar ortaklığıyla da "başka bir zulmün zemininin hazırlandığının" altını çizdi.
Özbay, "Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eğitim politikalarını çocukların ve ülkenin yararına değil, sermayenin talepleri doğrultusunda şekillendirmekte; sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak adına zorunlu eğitimin süresini dahi tartışmaya açmaktadır. Bu yönelim, çocukların eğitim hakkını gasp eden uygulamaların önünü açmakta; yoksulluğu derinleştirerek eğitimde eşitsizliği büyütmekte ve yoksul halk kesimlerini nesilden nesile işçiliğe mahkum etmektedir" dedi.
MESEM’lerin (Mesleki Eğitim Merkezleri), çocuk işçiliğini devlet eliyle meşrulaştıran, kamu kaynaklarını sermayeye aktaran bir sömürü aracına dönüştüğünü belirten Özbay, şöyle konuştu:
"Uygulamanın başladığı günden bu yana, çocuklar örgün eğitimden koparılmakta ve MESEM çatısı altında işyerlerinde adeta kölelik koşullarında çalıştırılmaktadır. Bu sistem, çocukların eğitim hakkını, sağlığını ve güvenliğini hiçe sayarak yalnızca iş dünyasına ucuz iş gücü sağlamaya hizmet etmektedir.
'MEB çocuk işçi bulma kurumuna dönüştü'
MEB’in kendi verilerine göre bugün 505 bin çocuk MESEM kapsamında çalışmaktadır. Bu çocuklardan bugüne kadar 14’ü hayatını kaybetmiş, yüzlercesi yaralanmıştır. Bu tablo, çocuk emeğinin sistematik sömürüsü karşısında devletin nasıl sorumluluktan kaçtığını gözler önüne sermektedir. Okulda olması gereken çocukları işverenlere teslim eden MEB, adeta 'çocuk işçi bulma kurumu'na dönüşmüştür. Bir yandan çocuklara bir öğün yemek dahi çok görülürken, diğer yandan kamu kaynakları çocukların değil, patronların çıkarları doğrultusunda kullanılmaktadır.

İstismar, şiddet, kayıt dışı çalıştırılma
Bugün okul çağında olmasına rağmen 1 milyon 584 bin çocuk eğitim dışındadır. Sokakta, tarlada, atölyede, fabrikada çalışmak zorunda kalan; istismarın, şiddetin, erken yaşta evliliğin kurbanı olan milyonlarca çocuk gerçeğiyle karşı karşıyayız. TÜİK’in verilerine göre kayıtlı toplam çocuk işçi sayısı 2023 yılında 759 bin iken 2024 yılında 869 bine yükseldi. MESEM'e kayıltı çocuklar, TÜİK'in açıkladığı kayıtlı çocuk işçiler ve kayıt dışı çalıştırılan çocuklar da dikkate alındığında çocuk işçi sayısı en az 2 milyondur.
Oysa her çocuk; ayrım gözetmeksizin, sağlıklı ve güvenli ortamlarda, eşit, parasız, bilimsel ve laik bir eğitim alma hakkına sahiptir. MESEM gibi projeler, bu hakkı ortadan kaldırmakta; eğitim yerine emeğin sömürüsünü, çocuk yerine sermayeyi koruyan bir sistem inşa etmektedir."
'Çocukların sadece okullarda gelişimini destekleyen sosyal politikalar öncelik haline getirilmeli'
Kadem Özbay "Bu karanlık tablo karşısında taleplerimiz nettir" diyerek şunları sıraladı:
- MESEM uygulaması derhal sonlandırılmalı, çocukların eğitim hakkını ve güvenliğini esas alan politikalar hayata geçirilmelidir.
- Çocuk işçiliğine karşı etkili, bağımsız ve düzenli denetimler yapılmalıdır.
- İhmali ve sorumluluğu bulunan kamu görevlileri ve işverenler yargı önüne çıkarılmalıdır.
- Çocukların sadece okullarda, güvenli ortamlarda gelişimini destekleyen, kamusal eğitimi temel alan sosyal politikalar öncelik haline getirilmelidir.
'Çocuklarımızı sömüren bu düzene sessiz kalmayacağız'
"Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, çocukları patronların insafına terk etmek değil; onların geleceğini, güvenliğini ve eğitim hakkını korumaktır" diyen Özbay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çocuk işçiliğine karşı durmak, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için verilmesi gereken en temel mücadeledir. Halkın vergileriyle oluşan bütçeyi sermayeye aktarmak yerine, o kaynak eğitimin kamusal niteliğini güçlendirmek için kullanılmalıdır. Çocuklarımızı sömüren bu düzene sessiz kalmayacağız."

'Çocuk işçilik geri kalmış kırsal alanlara özgü değil'
Türkiye Komünist Gençliği (TKG) adına konuşan Umut Araz da, çocuk işçiliğinin sektörlere dağılımında evrensel olarak en büyük payın açık arayla tarıma ait olduğunu, ardından hizmet ve sanayi geldiğini ifade etti. "Ancak ülkemizde durum biraz daha farklı" diyen Araz hizmet sektörünün payına işaret etti:
"Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’de çocuk işçiliğinin sektörel dağılımında en büyük pay hizmet sektörüne ait. Hizmet sektörünü tarım ve sanayi takip ediyor. Kuşkusuz bu Türkiye ekonomisinin sektörel dağılımıyla doğrudan ilgili. Ancak bu resim çocuk işçiliğinin geri kalmış kırsal alanlara özgü olmadığını gösteriyor. Çocuk emeği sömürüye dayalı bugünkü toplumsal düzenin vazgeçemeyeceği bir kaynak."
'Koç’tan Sabancı’ya bütün holdinglerin kasası ölen çocuk işçilerin kanıyla lekeli'
Çocuk işçilikle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Umut Araz şunları söyledi:
"Yüz yıl önce Cumhuriyet devrimi çocukların tarımda işgücü olmaktan kurtarıp yurttaş olarak yetiştirmeyi ve böylece modern bir toplum yaratmayı hedefliyordu. Bugün ise holdinglerin egemen olduğu Türkiye’de çocuklar eğitimden koparılıp sanayiye, hizmet sektörüne sürülüyor. Bakmayın reklamını yaptıkları sosyal sorumluluk projelerine, Koç’tan Sabancı’ya bütün holdinglerin kasası ölen çocuk işçilerin kanıyla lekeli. Öyle ki Türkiye sanayisinin ucuz ara eleman ihtiyacı için bugün eğitim sistemi yeniden tasarlanıyor. MESEM’le zirveye ulaşan sermaye yanlısı dönüşüm bugünlerde örgün eğitim süresinin kısaltılmasına ilişkin tartışmalarla sürüyor. Yani açıkça devlet okulları yurttaş değil holdingleri zengin edecek köleler yetiştirsin istiyorlar.
Çocuk işçiliğini yalnızca işyerlerindeki ölümler üzerinden ele alan yaklaşım da bir yerden sonra gerçeklerin üzerini örtmeye yarıyor. Tartışmayı bu eksene sıkıştıran ve AKP iktidarının vicdansızlığı üzerinde tepinen düzen muhalefeti de gerçekleri çarpıtarak çocuk işçiliği suçuna ortak oluyor. Örneğin CHP’nin en yetkili isimleri çocukların kayıt dışı yerine kayıtlı olarak çalışmasını sağlamak için patronlara daha fazla teşvik verilmesine teklif eden önergeleri TBMM gündemine taşımakta hiç beis görmediler.
Çocuk işçilikle mücadele etmek her vicdanlı yurttaşın görevi olsa gerek. Öyleyse holdinglerin egemen olduğu bugünkü toplumsal düzene de bu ülkenin çocuklarını kurban etmemek en temel görevimiz olmalı."
Söz çalışan çocukların: 'Günde 10 saat, haftanın 5 günü 13 bin liraya çalışıyorum'
Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü'nde çocuk işçilerle de konuştuk.
17 yaşında, moda tasarım bölümünde MESEM öğrencisi olan Şeyma günde 10 saat, haftanın 5 günü tekstil sektöründe çalışıyor. Koşullarını şöyle anlatıyor:
"Aylık yaklaşık 13 bin TL civarı ücret alıyorum. Bu ücretin 6 bin 631 liralık kısmını devlet ödüyor, geriye kalanı işyerim. Hak ettiğimiz ücreti kesinlikle almıyoruz ve ihtiyaçlarımızı karşılamamıza da yetmiyor. Yoğun bir iş temposunun yanında ek mesaiye bırakıldığımız günlerde oluyor. Arkadaşlarımın çalıştığı başka iş yerlerinde telefonları toplayıp mesai sonuna kadar vermediklerini bile duydum."
16 yaşında garsonluk yapan bir öğrenci: 'Annem evi tek başına geçindirmekte zorlanıyor'
16 yaşındaki meslek lisesi öğrencisi Ahmet'se okurken çalışmak zorunda olduğunu söylüyor:
"Annem evi tek başına geçindirmekte zorlandığı için okurken çalışmak zorunda kalıyorum. Artık yaz tatili de yaklaştığı için son günlerde okula gitmeyi bırakıp tam zamanlı olarak garsonluk yapmaya başladım. Benim de çalışmama rağmen evi geçindirmekte zorlanıyoruz. Yoğunluğa göre mesai saatlerimiz değişiyor. Günde 8 ila 11 saat arasında bir mesai saatimiz oluyor. Kimi günlerde mesaim bittiğinde artık evime gidebileceğim otobüs kalmamış oluyor, işyerindeki arabası olan diğer çalışanlar sayesinde eve ulaşabiliyorum."
Patronlar istiyor, MEB zorunlu eğitimi tırpanlıyor: ‘Yusuf Tekin AKP’nin gerçek yüzüdür’ | ![]() |