Eğitimin piyasalaşması

Ortak değerler üretmek ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için özel kesime kaynak aktarmak yerine kamusal eğitime yatırım yapılması gerekmektedir.

Rıfat Okçabol

Türkiye’de ‘özel öğretim’ ile ‘özel eğitim’ söylemleri, birbirine çok benzese de iki farklı olayı tanımlamak için kullanılmaktadır. İlki eğitim hizmetinin özel kesim tarafından verildiğini ve genelde ücretli olduğunu ifade ederken, ikincisi kişinin engellilik gibi özel durumuna göre verilen eğitim anlamına gelmektedir. Özel eğitim, kamusal ya da özel olabilir. Bu makalede, ücretsiz olması gereken örgün eğitimin özelleştirilmesi, kamusal niteliğinden uzaklaştırılıp eğitim hizmetlerinin parayla satın alınır hale getirilmesi- eğitimin piyasalaşması- irdelenmektedir. Bu irdelemeye bilgisayar, şoförlük ve yabancı dil gibi konularda açılan özel kurslarla yurt dışı eğitimi dahil değildir.

Devletler genellikle uluslaşma sürecine kadar kamusal eğitime pek önem vermemişlerdir. Osmanlı da saray içinde gerçekleştirdiği eğitimler dışında halkın eğitimiyle pek ilgilenmemiştir. Osmanlıda azınlıklarla Müslümanların genelde vakıflar aracılığıyla açtıkları okullar özel nitelikte olsa da parasızdır. 1583’ten itibaren yabancılara kendi okullarını açma izni veren Osmanlı, 1773’te devlete ait bir askeri okul açtıktan sonra, toplumda gereksinim duyulan alanlarda kamusal okullar açmıştır. Tanzimat fermanından sonra, azınlıklarla Müslümanlar da özel okul açmaya başlamışlardır (Akyüz, 1999). I. Dünya Savaşı sırasında pek çok yabancı özel okul kapanmış, Lozan Antlaşması ile bazı yabancı okulların yeniden açılmasına izin verilmiştir (Dinçsoy, 1995). 

1923-1980 Döneminde

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, bazı özel okullar açılmışsa da özel okul sayıları, 1950’lere kadar giderek azalmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mart 1950’de, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kültürel Mübadele Komisyonu’nu (Fulbright Eğitim Komisyonu) kurması, eğitimi piyasalaştıracak bir adım olmuştur. Bu komisyonun bursuyla ABD’de lisansüstü eğitim görenlerin önemli bir bölümü ya Amerikancı olmuş ya da yaşamını yurt dışında sürdürmüştür.

Ülkeyi ‘Küçük Amerika’ yapmaya heveslenen Demokrat Parti (DP), köy enstitülerini kapatırken öğretim dili İngilizce olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ile (1970’lerde Anadolu lisesine dönüşen) maarif kolejlerini açmıştır. ODTÜ, mütevelli heyeti aracılığıyla yönetilen piyasacı bir yapıda oluşturulmuştur. Sınavla girilen maarif kolejleri artarken, özel okul sayıları da artmıştır (Okçabol, 2005).

1960’larda, üniversiteye gitmek isteyenler artmış, fen liseleri açılmış, seçme sınavları önem kazanmıştır. Seçme sınavları, özel okulların, özel derslerin ve özel dershanelerin çoğalmasına yol açmıştır. Bazı öğretmenler, kendi öğrencisine özel ders vermeye başlamıştır. 1965 yılında 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu çıkarılmıştır. 1960 sonlarında özel okul sayısı 377’ye ve öğrenci sayısı da 55 bine çıkmış (Okçabol, 2013: 45), özel yüksekokulların açılmasına başlanmıştır. Özel yüksekokullar Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 27 Mayıs Anayasası’na aykırı bulunarak kapatılmıştır. 

Bu yıllarda, özel burs alarak yurt dışına eğitime gidenlere sabit kur uygulanmış, örneğin bir dolara 12 lira ödeyen öğrenci, dolar 50-60 lira olduğunda da 12 lira ödemeye devam etmiştir. Özel burs alacak kadar varlıklı olan kesimlere yarayan bu uygulama, döviz alım satımı 1980’lerin ilk yıllarında serbest bırakılınca sona ermiştir. Bu arada, 1980’lerin ikinci yarısında Danıştay iptal edene kadar, Boğaziçi ve ODTÜ’ye girebilmek için yancı dil sınavında ilk yüzde 4’e girmiş olma koşulu uygulanmıştır. Anarşik olaylar nedeniyle 1979-1980 yılında özel okul sayısı 241’e düşerken öğrenci sayısı 63 bine çıkmıştır. Ayrıca 36 bin öğrencinin gittiği 78 dershane vardır. Yine de dördüncü beş yıllık planda, özel okulların ve dershanelerin olumsuz etkisine değinilip eğitimin hızla bir meta haline geldiği, sanayici çocuğunun yükseköğretim sınavlarına girme şansının, çiftçi çocuğuna göre 34 kat artmış olduğu belirtilmiştir (DPT, 1979). 

12 Eylül 1980-Kasım 2002 Yıllarında

Amerikalıların “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, eğitimin piyasalaşmasına yönelik uygulamalar hızla artmıştır (Okçabol, 2005 ve 2007). 

  • 1982 Anayasası’yla, kâr amacı gütmeyen vakıflara yüksekokul açma izni verilmiştir. 
  • 1980’den sonra eğitim bakanlığı müsteşarlığına genelde eğitimci olmayan kişiler getirilmiştir. 
  • Haziran 1983’te 625 sayılı yasada yapılan değişiklikle, özel okullarda çalışan öğretmenlerin sendika kurması ve sendikaya üye olması yasaklanmış, 1 Ağustos 1984 tarihine kadar dershanelerin kapatılması öngörülmüştür. 
  • Milli eğitime kaynak yaratmak bahanesiyle kurulan ‘Milli Eğitim Vakfı’, Anavatan Partisi (ANAP) zamanında (Kasım 1983- Ekim 1991) eğitim bakanlarının adını taşıyan özel okullar açmaya başlamıştır. 
  • ANAP, 1984’te dershanelerin kapatılmasından vazgeçmiş, özel okullardaki burslu okuyacak öğrenci kontenjanını azaltmıştır. 
  • YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı, 1984’te kendi vakıflarına Bilkent Üniversitesi’ni kurdurmuştur. 
  • Özel okul açacak kişi ve kuruluşlara kamu arsalarının tahsis edilmesine, yükseköğretimde öğrencilerden katkı payı alınmasına ve ilk/ortaöğretimde çeşitli gerekçelerle öğrenciden para toplanmasına başlanmıştır. 
  • Dördüncü kalkınma planına karşın beşinci planda, özel okulların teşvik edileceği belirtilmiştir (DPT, 1985). 
  • Altıncı planda da “Üniversite-sanayi işbirliğini tesis edecek hukuki, ekonomik ve yapısal düzenlemeler geliştirilecektir. ... Doktora ve yüksek lisans tez konularının öncelikle sanayinin ihtiyaçlarına yönelik olarak hazırlanması özendirilecektir” gibi ifadelerle eğitimin piyasalaşmasına vurgu yapılmıştır (DPT, 1989: 296). 
  • Fetullah’a ait özel okullar, özel yurtlar, özel dershaneler ve ışık evleri artarken, hangi özel okulun hangi tarikata ait olduğu bilinir hale gelmiştir. 
  • Nisan 1990’da vakıf üniversitelerine eşdeğerdeki devlet okulunun bütçesinin yüzde 45’i kadar yardım yapılabilmesini sağlayan yasa çıkarılmıştır. 
  • Nisan 1991’de, devlet üniversitesini paralı yapacak ve işverenlerin yönetimine bırakacak “özel statülü devlet üniversitesi” kurulabileceğini öngören bir yasa çıkarılmıştır. AYM, bu özel statü durumunu Haziran 1992’de iptal etmiştir. 

ANAP’tan sonra kurulan koalisyon hükümetleri zamanında da eğitimi piyasalaştıran uygulamalara devam edilmiştir. 

  • 1992’de, ‘İkinci Öğretim’ adıyla kamu üniversitelerinde paralı gece eğitimi başlatılmıştır. 
  • 1994’te öğrencilerinin yarısını Galatasaray Lisesi’nden ve dörtte birini de Fransızca öğretim yapan liselerden alacak olan (!) Galatasaray Üniversitesi açılmıştır.
  • 1995’te uluslararası özel okul açılmasına kolaylık getirilmiştir.
  • Yedinci planda, üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesine, akademik personelin sanayide ve teknoparklarda yapılacak AR-GE faaliyetlerine katılımının sağlanmasına vurgu yapılmıştır (DPT, 1995: 28-77). 
  • Cumhurbaşkanı S. Demirel, Amerikancı ve piyasacı K. Gürüz’ü iki kez YÖK başkanlığına atamıştır. Onun YÖK başkanlığında pek çok vakıf üniversitesi açılmıştır.
  • 1998’de özel okul öğrenci ücretleri serbest bırakılmış ve kalkınmada öncelikli yörelerde açılacak özel okullar için beş yıllık vergi muafiyeti getirilmiştir. 
  • 1996 ve 1999’da toplanan 15. ve 16. milli eğitim şuralarında, piyasacı önerilere yer verilmiştir.
  • 1999’da, piyasacı bir anlayışla okullarda ‘toplam kalite yönetimi’ ile ‘norm kadro’ uygulamaları başlatılmıştır. 
  • K. Gürüz’ün 1990 sonlarında hazırladığı yasa tasarısına göre, piyasaya araştırma yapanlara “araştırma profesörü” denip onlara 5-6 kat fazla maaş verilecektir.  
  • Üniversitelerde ücretli kurslar açan merkezlerle teknoparkların açılmasına başlanmıştır. 
  • Bilindiği gibi Avrupa Birliği’nin (AB) 1999’da başlattığı Bologna Süreci, AB’nin ekonomik gücünü artırmak için yükseköğretimin sanayinin hizmetine girmesini sağlamak üzere Avrupa Yükseköğretim Alanı ile Avrupa Araştırma Alanı oluşturma sürecidir. Ancak Ecevit’in koalisyon iktidarı (1999-2002) ile K. Gürüz’ün YÖK’ü ve arkasından da AKP bu süreci sorgusuz sualsiz benimsemiştir.   

AKP Döneminde (Kasım 2002-)

AKP iktidara geldiğinde ülkede ilk ve ortaöğretim düzeyinde 956 özel okul, 2.568 özel dershane ile 24 vakıf üniversitesi vardır (Çizelge 1). Bilindiği gibi AKP, gerici ve ‘millici’ gelenekten gelip Amerikancılığa soyununca iktidar olmuştur. Bu iktidarın eğitimi piyasalaştıran karar ve uygulamalarını aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür (Okçabol, 2013; 2014). 

Çizelge 1. AKP Döneminde Özel Okul, Dershane Vakıf Üniversitelerinde Sayısal Gelişim

Kaynak: Okçabol, 2013, bakanlık ve YÖK istatistiklerinden derlenmiştir. 

  • AKP, 2003’te özel sektörün eğitim alanında yatırım yapması, sözleşmeli öğretmen çalıştırılması, yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi ve üniversite sanayi işbirliğinin sağlanması gibi piyasacı hedefleri içeren bir acil eylem planı açıklamıştır. Özel öğretimin payını yüzde 10’lara çıkaracağından söz etmeye başlamıştır. 
  • AKP’nin eğitim bakanları Erkan Mumcu (3 Kasım 2002- 14 Mart 2003) ve Hüseyin Çelik (14 Mart 2003-3 Mayıs 2009), 2003 yılında gerici, anti-demokratik ve piyasacı nitelikte olan birer yükseköğretim yasa taslağı hazırlamışlardır.
  • H. Çelik, 2.613 öğrencinin alınacağı özel okullar sınavına 15 bin öğrencinin başvurduğu 2003 Haziran’ında, sınavla seçilecek 10 bin öğrenciyi özel liselere göndermeye kalkışmıştır. 
  • Sömürgen devletlerle uluslararası kuruluşların desteğiyle hemen her alanda proje yapılmasına başlanmıştır.
  • Ders kitaplarıyla okullara önerilecek kitapların Talim ve Terbiye Kurulu’nun (TTK) denetiminden geçmesi koşulu kaldırılmıştır. 
  • Özel okulları olan Prof. Dr. Ziya Selçuk, 2003’te TTK başkanlığına getirilmiştir. 
  • İlk ve ortaöğretim ders kitapları öğrencilere bedava dağıtılırken, devlet/bakanlık matbaasında basıldığında 82 bin liraya mal olacak kitaplar, 150 bin liraya özel sektöre ihale edilmiştir (Gözcü, 18 Eylül 2003). Daha sonraki yıllarda bu tür uygulamalar yüksek kaliteli kâğıt, kuşe baskı ve bol resimli olarak hızla yaygınlaşmıştır. 
  • Yükseköğretimde paralı “yaz okulu” uygulaması başlatılmıştır. 
  • Beş üniversitede, paralı öğrenciler için ABD’deki New York Eyalet Üniversite Sistemi’ne (SUNY) bağlı bir üniversite ile ortak programların yürütülmesine başlanmıştır. 
  • Haziran 2004’te çıkarılan bir yasayla öğretmenler, aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen gibi kariyer basamaklarına ayrılmıştır.
  • Sözleşmeli öğretmen istihdamı ile sosyal güvencesi olmayan ve tatillerde ücret ödenmeyen ücretli öğretmen istihdamı artmıştır.
  • Bakanlık, kent merkezindeki bazı okulları satmaya ve de okulları şehir dışında bir yerleşkede toplamaya kalkışmıştır.
  • AB’nin Malta ile Yunanistan’a dayatıp uygulattığı ilköğretim müfredatı, 2006 yılında Türkiye’de de uygulamaya konmuş ve girişimci öğrenci yetiştirilmesine başlanmıştır. 
  • Türkiye Özel Okullar Derneği’nin (TÖOD) Antalya’da düzenlediği ve bakanlık mensuplarını misafir ettiği sempozyumların sekreterliğini yapan Prof. Dr. İrfan Erdoğan, 2006’da TTK başkanlığına getirilmiştir. 
  • TÖOD’nin 2006’da düzenlediği “AB Vizyonu, Türkiye’de Eğitim ve Özel Okullar Sempozyumu”nda H. Çelik, “1965 yılından beri hiçbir hükümet bizim hükümetimiz kadar hiçbir dönemde hiçbir Bakan, bizim olduğu kadar özel okullara destek olmamıştır” demiştir.
  • 2006’da düzenlenen 17. Milli Eğitim Şurası’nda da gerici öneriler yanında küreselleşmeci ve piyasacı öneriler öne çıkmıştır. 
  • 2008’de, Ortaöğretim Kurumlarına Giriş Sınavı kaldırılıp dershaneye gidişi azaltacağı iddiasıyla uygulamaya konan Seviye Belirleme Sınavı (SBS), 4-5. sınıf öğrencilerinin dershaneye gitmesine yol açmış ve dershane sayısı 4 bine yaklaşmıştır (Çizelge 1). SBS’de İngilizce ve din kültürü ahlak bilgisi (DKAB) dersinden de soru sorulmasına başlanmasıyla, devlet okullarında yeterince yabancı dile öğrenemeyen yoksul çocuklarla Sünni-Hanefi inancında olmayan çocuklar mağdur etmiştir. 
  • Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in YÖK başkanlığına atadığı Prof. Dr. Erdoğan Teziç zamanında (2003-2007) hazırlanan ‘Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi’ raporu, piyasacı bir rapor olmuştur. 
  • Teziç’in 2007’de ve 2014’ten bu yana YÖK başkanı olan Prof. Dr. A. Yekta Saraç zamanında da 2018, 2019 ve 2020 yıllarında hazırlanan vakıf üniversiteleri raporları, yükseköğretimdeki piyasalaşmanın aynası olmuştur. 
  • ANAP 1986 yılında çıkardığı 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitim Kanunu ile okul ve işletmelerde meslek eğitimi uygulaması başlatılmıştı. AKP bu yasada 2008’de ve sonrasında pek çok değişiklikler yapmış, işletmelerde mesleki eğitim uygulamasına katılan öğrencilerin işveren tarafından sömürülmesini kolaylaştırmıştır. 
  • İktidar ve AKP’li belediyeler, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) gibi gerici vakıflara kamusal kaynakları hibe etmeye başlamışlardır. 
  • Bakanlık 2011’in ilk aylarında yurt dışından 40 bin İngilizce öğretmeni ithal etmeye kalkışmıştır. 
  • TÜBA ve TÜBİTAK, 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile oluşturulan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlanmıştır. 
  • 18. ve 19. milli eğitim şuraları, Ankara’da bakanlığa ait Şura Salonu ve şura üyelerini yatıracak mekanlarında değil, Ankara dışında 5 yıldızlı otellerde yapılmıştır. 
  • 652 sayılı KHK ile milli eğitimde ‘rekabetçi öğrenci’ yetiştirmesine başlanmıştır. Bakanlıkta var olan araştırma yapan, kitap basan ve ders-araç gereçleri üreten birimler kapatılıp bu tür gereksinimlerin piyasadan karşılanmasına başlanmıştır. TTK’ye üye olmak için eğitimci olma koşulu kaldırılmıştır. 
  • 653 sayılı KHK ile Kuran kurslarına gideceklerde yaş sınırı kaldırılması, resmi Kuran kursları ile sıbyan mektebi ya da medrese denen kaçak özel dini öğretim kurumlarının açılması hızlanmıştır. 
  • 666 sayılı KHK ile bakanlıkta, iktidarın her isteğine “He” diyecek yüksek ücretle ücretli bürokrat çalıştırma kolaylığı getirilmiştir. 
  • Mart 2012’de çıkarılan 4+4+4 sayılı yasayla, imam hatip ortaokulları açılmış, açıköğretim zorunlu öğretimin bir parçası sayılmış ve Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) projesiyle ilgili harcamalar ihale kanunu dışında bırakılmıştır. 
  • AKP’nin 2013’te başlattığı “demokratik açılım” sürecinde, yalnız özel okullarda Kürtçe öğretilmesine izin verilmiştir.
  • Üniversitelerin piyasacı anlayışla başlattığı paralı Uluslararası Ortak Önlisans Programları (UÜOP) ve Uluslararası Ortak Lisans Programları (UOLP) gibi paralı programlar (Gümüş ve Gömleksiz, 2013: 142) giderek yaygınlaşmıştır. 
  • Yaptıkları araştırmalarla sanayicilerin kamu zararına çalıştığını açıklayan akademisyenlere ceza verilmesine kalkışılmıştır. 
  • YÖK başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, 2013’te yabancılara bile üniversite açma izni veren yasa taslakları hazırlamıştır. 
  • 1 Mart 2014 tarihli dershane yasasıyla özel okul öğrencilerine mali destek verilmesine başlanmıştır. Bakanlığın beyni durumundaki TTK, sıradan bir birime dönüştürülmüştür. ‘Proje okulu’ uygulaması başlatılıp köklü Anadolu liselerinin AKP’lileşmesi sağlanmıştır. 
  • 1 Eylül 2015’te kapanacak dershanelere liseye dönüşme hakkı verilmiş ve dershane niteliğinde olacak bu liselere ‘temel lise’ denmiştir.  
  • Dershanelerin kapatılmasından sonra, devlet okulları da dershaneciliğe soyunmuş, kapatılan dershaneler yerine, sayıları bilinmeyen ve öğrencileri sınavlara hazırlayan kurslar açılmıştır.   
  • 17 Haziran 2016 tarih ve 6721 sayılı yasayla, Öğretim Birliği Yasası’na aykırı olarak, Türkiye Maarif Vakfı kurulmuştur. Her düzeyde eğitim kurumu açabilecek bu vakfın Mütevelli Heyeti de eğitim kurumlarında eğitmenlik, okutmanlık, danışmanlık ve akademisyenlik gibi görevleri üstlenecek kadroları yetiştirmek amacıyla; eğitim tesisleri kuracak, eğitim programları düzenleyebilecektir.
  • 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, Fetöcü olduğu düşünülen 15 vakıf üniversitesiyle temel liseler kapatılmış, buralarda çalışan eğitim emekçileri de meslekten çıkarılmıştır. 
  • 29 Ekim 2016’da çıkarılan bir KHK ile üniversitelerin rektör adayı belirleme hakkı elinden alınarak, üniversitelerin de AKP’lileşmesinin yolu açılmıştır. 
  • “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” projesiyle meslek liselerinin özel sektöre devredilmesine başlanmıştır. Bu arada bir torba yasayla stajyer olma yaşı düşürülüp onlara ödenen ücret azaltılmıştır.  
  • Haziran 2017’de çıkarılan 7033 sayılı yasa ile Yükseköğretim Kalite Kurul, Yükseköğretim Eğitim Programları Danışma Kurulu ve Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. YÖK başkanı A. Yekta Saraç (2017: 21), bu yasayı “Yükseköğretim sistemimiz için onlarca yıldır beklenen, üniversitelerimizi her düzeyde daha rekabetçi bir ortama yöneltecek, kaliteyi yükseköğretimdeki büyümenin merkezine oturtacak, …  üniversitelerimiz ile iş dünyası arasındaki ilişkileri geliştirecek” diyerek savunmuştur. 
  • Vakıf üniversiteleri reklamlarını artırırken devlet üniversiteleri de uymak için değil öğrenci çekmek için vizyon ve misyonlarını açıklamaya başlamışlardır. Üniversiteler, çeşitli hediyelerle yüksek puanlı öğrencilerin kendilerini tercih etmesi için çalışmaktadır. Üniversiteler, son yıllarda piyasacı anlayışları öne çıkaran uluslararası sempozyumlar düzenleme ve eşyetkinlik (akreditasyon) alma yarışına girmişlerdir.
  • Özel okulları olan Prof. Dr. Ziya Selçuk, 10 Temmuz 2018’de bu kez milli eğitim bakanlığına getirilmiştir.
  • AKP liderinin oluşturduğu 9 üyeli Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’na 9 Ekim 2018’de atanan kişilerin beşi vakıf üniversitelerinden seçilmiştir.
  • Üniversitelerde proje peşinde koşan akademisyenlerle, intihal ve parayla tez yazdırma olayları artmıştır. 

Sonuç

AKP iktidarının ilk yıllarında, AB Müktesebatına uyum sağlamak üzere gerçekleştirilen her piyasacı dönüşüm, gerici eğitimin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Seçme sınavlarında yapılan her değişiklik, daha çok öğrencinin özel dershanelere, özel kurslara ve özel hocalara gitmesine yol açmıştır. 1980 sonrasında eğitim piyasalaştıkça gerici eğitim çoğaldığı gibi, Mart 2012’de 4+4+4 yasasının kabulünden sonra dini öğretim yaygınlaşırken, özel okul sayıları da artmıştır (Çizelge 1). AKP iktidarında öğrenci sayısı 1,3 kat kadar artarken, özel okula gidenlerin sayısı 10 kattan fazla artmıştı. Eğitimin piyasalaşması, eğitimi alınır satılır bir metaa ya ve öğrenciyi de müşteriye dönüştürülmüştür. Bu durum her açıdan toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul ve dar gelirlilerin aleyhine işlemektedir. Özel okullarda okuyanların toplumcu değerlerden uzak kalıp bencilleşme, her şeyin parayla satın alınacağını sanma ve yurt dışında yaşama isteme olasılığı yükselmektedir. Özellikle yabancı özel okullar ile uluslararası bakalorya sistemine girmiş okullar, bir bakıma Fullbright Komisyonu gibi, yurt dışına beyin göçü ajansı gibi işlev görmektedir. AKP ve MHP’ye oy vermiş gençler arasında da yurt dışına gitme isteğinin yaygınlaşması ile son yıllarda artan beyin göçünün bir nedeni, ülkemizdeki piyasacı anlayışların yaygınlaşmış olmasıdır.  

Galatasaray Lisesi’nde yöneticilik yapan De Salve, 1874’de Osmanlı’daki durumu şöyle eleştirir:

 “… eğitim, her ülkede çocukları ve gençleri ortak kurumlarda toplayıp, onların fikir ufuklarını genişleterek, aralarında yavaş yavaş birlik ve kardeşlik bağları kurarken, burada, eğitim şimdiye kadar, daha ziyade her türlü yakınlaşmadan uzaklaştırmaya yönelmiştir.” (akt. Akyüz, 1999: 153)

Eğitim piyasalaştıkça, günümüzdeki durum Salve’nin dediklerinden daha da kötüye gitmektedir. Ortak değerler üretmek ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için en azından zorunlu eğitim sürecinde özel öğretime son verilmesi, öğrencilerden herhangi bir gerekçeyle para toplanmaması, özel kesime kaynak aktarmak yerine kamusal eğitime yatırım yapılması gerekmektedir.

Kaynakça

Akyüz, Y. (1999). Türk eğitim tarihi (başlangıçtan 1999’a). İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım.

Dinçsoy, Ö. (1995). Türk Eğitim sistemi: Genel bir bakış. Ankara: Ekin Matbaacılık Yayıncılık.

DPT (1995). Yedinci beş yıllık kalkınma planı: 1996-2000. Ankara: DPT yayını.

---- (1989). Altıncı beş yıllık kalkınma planı: 1990-1994. Ankara: DPT yayını.

---- (1985). Beşinci beş yıllık kalkınma planı: 1985-1989. Ankara: DPT, Yayın no: DPT: 1974.

---- (1979). Dördüncü beş yıllık kalkınma planı: 1979-1983. Ankara: DPT Yayın No. DPT:1664.

Gümüş, A. ve Gömleksiz, M. (2013). Küreselleşme ve küresel ticaret kıskacında üniversitelerin dönüşümü, N. Kurul, T. Öztürk ve İ. Metinnam (eds.) Kamusal Eğitim (129-168). Ankara: Desen Ofset A. Ş.  

Okçabol, R. (2014). Eğitimin piyasalaştırılması. Ankara: Eğitim-İş yayını.

---- (2013). AKP iktidarında eğitim: Eğitimin piyasalaşması ve gericileşmesi. Ankara: Ütopya Yayınevi.                

---- (2007). Yükseköğretim sistemimiz. Ankara: Ütopya yayınevi.

---- (2005). Türkiye eğitim sistemi. Ankara: Ütopya Yayınevi.

Şimşek, H. (2014). Osmanlı Devletinde özel okullar ve ilk Türk özel okulunun tarihçesine dair yeni bilgiler. Bilig / Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, 0(68), 209 - 230.